Atosun sarhoşluktan söîmiiş gözleri birdenbire ANADOLU Yazan: Aleksandr Düma parladı. Fakat bu hal uzun sürmedi — Ey, şimdi o şaraplı tiredursun, söyle bakalım Dar- tanyan, öteki arkadaşlar ne âlemde? Dartanyan Portosu dizi in- Cinmiş olsrak yatmakta — ve Aramisi masa başında, iki pa- paz anlattı. O hikâyesini bitirdiği sırada otelci odaya girmiş ve şarapla beraber nasılsa kilerde kalmış olan bir but parçasını getirmişti. Atos kendinin vearkadaşının kadehini doldurdu. — Pekâlâ, dedi, Portos ve Aramis bu halde hal Fakat Dartanyan, senin nen var, sana ne oldu? Sen mesut görünmü- yorsun! — Abi Çünkü ben de siz bir adamım! — Siz hal Talisiz hal Söyle bakalım! Ne cihetle talisizsin! anlamak isterim? — Sonra anlatırım. — Sonra hal Niçin sonra? Anladım, beni sarhoş sanıyor- sun, Dartanyan. Fakat, yanlış düşünüyorsun; ben çok şarap içmedikçe zihnim açılmaz. Söy- le hep seni dinliyorum. Dartanyan Madam Bonasyö ile olan sergüzeştini anlattı. Atos onu çok ciddibir şekilde dinliyordu; bitirdiği zaman: — Hep kıymetsiz şeylerl Saçmadan başka birşey de- Şil! dedi, Bu sözler manki dedi ki: zim Atos, siz hiçbir ymet veremezsiniz! Hç aşka düşmediğiniz için, takdi- riniz böyle fenadır.. Atosun sarhoşluktan sönmüş gözleri birdenbire parlamıştı; fakat bu hal çok sürmedi,... Hemen eskisi gibi donuk ve düşünceli bir hale geldi. Sakin sakin dedi ki: — Doğrudur; ben daha hiç aşk tecrübesine girmedim. — Taşyürekli adam, o hal: de bizim gibi yufka yüreklileri incitmeğe hakkınız olmadığını itiraf ediniz. — Yulka yürekliler hal Ya- ralı kalpler!.. — Ne söyleniyorsunuz? — Demek istiyorum ki, aşk bir piyangodur ve onu kazanan ölüm kazanmış olur! Azz'm tali- AÂtosun her za- sözleriydi. - Dartanyan Babam, onun söylediği şar- kılardan bir tanesini yazmış. Dün bana okuyordu da oradan hatırladım bunları.. İşte bak, sana bir şarkısını okuyayım: Olam olam nen olam Kulun — divanen — olam Ateş derler hüsnüne Ben de pervanen olam Ne kış dedim ne bahar Gezindim diyar diyar Gurbet yeter oldu yar Kulun — divanen - olam Stime, tasavvur edemezsin, onun — sesinde, tam — ruhdan kopmuş, tahteşşuurdan, — izbar edilceremizş istiraplardan, açığa arasında nasıl bulduğunu | Dartanyan aşkı - kaybettiğ.niz için taliiniz varmış dersem inâ- nınız, Hatta her zaman için | kaybetmiş olmanızı nasihat et- mekliğime müsaade etmenizi isterim, — Oh! Fakat onun da beni sevdiği görülüyordu! — Öyle mi görünüyordu? — Onl o beni seviyordu! — Hey çocuk heyl Metresi. nin kendisini sevdiğine inanan ve metresi tarafından aldatıl- mıyan sizin gibi bir adam da- ha yoktur. — Sizden başka, ise hiç - bu değilsiniz.. Atos - biraz sonra dedi ki: — Doğrudur, doğrudur! Ben hiç tecrübe etmedim! Benli.... Benl.... Haydi içiniz! — Fakat bu hasusta felsefe. leriniz. olduğunu — görüyorum; bana da öğretmek, beni de ikaz etmek vazifenizdir. Öğ- renmeğe ve teselli edilmeğe ihtiyacım var. — Teselli mil Niçin? — Talisizl ğim için.. Atos omuzlarını silkerek ce- vap verdi: — Kendinize talisiz. demek Atos, siz tecrübeye girmiş durumsadıktan latırsam vereceğinizi bilmek isterdim! — Size ait mi? — Bana yahat dostlarınız- dan birine, bunda ne fark var? — Söyle, Atos, söyle. — İçiniz! İçersem daha iyi aalatırım. —O halde latınız, Atos kadehini tekrar doldurdu. — Pekâlâl Bu iki Pfşey hay- rete Şşayan sürette — beraber gider. — Dikkatle sizi bekliyorum. Atos fikrini topluyor ve bu | esnada çehresinin tedrici — ola- rak sararışını Dartanyan görü- yordu; ayyaşların - bile- sızıp uyuyacağı derecede sarhoş olb- muştu. Fakat 0 uyumıyarak - dimdik duruyordu. Sarboşluğun i onun yüzüne korkunç bir hal getirmişti. — Mutlaka dinlemek mi i- tiyorsunuz? diye sordu. — Rica ediyorum. içiniz ve Wa- boşalttı ve Saime Sadi ' vurulamamış, 2Ya zan: tatmin olunama- miş, yarıda veya başlangıçta kalmış arzulardan toplanmış iht'zazların ne çeşidleri vardı? Gözlerini, — karşı — yamaçta, sipsivri, başlı başına, âdeta dereye münasebel vermiş olan beyaz ker, ondan sonra başlardı. Ceviz ağacının yaprakları da bu sese, garip bir bışıltı ile uyardı. Sen ceviz ağacının göl- geliğini gördün mü hiç? Ne güzeldir cev'z yaprakları.. S, rüzgâr, bahardan beyaz bir kayaya dikilmiş bir çift göz, uzun saplı bir saz ve söylemeğe ir parça, — Pek', istediğiniz gibi ol sua. Dostlarımdan - biri, rica ederim dikkat ediniz, ben de- ğil Atos böylece hikâyesine başlarken acı acı gülümsedi; benim memleketimde, — yani, Barride yirmi beş yaşlarında, Dandolo yahut Montmerensi kadar asil kontlardan biri, bir ressamın tasavvur edebileceği kadar güzel oön altı yaşında bir kz sevmişti. Yaşının icabı saflığına rağ- men kızda parlak bir fikir, kadın fikri değil adeta bir şair fikri — vardı; şen - görünmezdi, dr:ma dalgındı; köy papazı olan kardeşi ile birlikte küçük bir köyde - yaşıyorlardı. İkisi de köye yeni - gelmiş- lerdi; geldiklerindenberi kimse ile tanışmamışlard; kızın bu derece güzel ve kardeşinin so- fu -olduğunu görenler geldiklerini sormağa lüzum bi- le görmüyordu. Bununla beraber asil «ileden oldukları söyleniyordu. Köyün lordu ve bundan dolayı hâkimi olan arkıdaşım kızı iğfâl ede- cek veyahut zorla kaçırabilecek bir vaziyette idi; iki yabancr mdadına kim koşacaktı? Adamcağız namuslu bir kimse olduğu için kızla evlendi. Ah- mak! Eşeki del.!... Dartanyan sordu: — Kızı seviyorsa niçin öyle olsun? — Ne halsel Kizı şatosuna götürdü, ve onu memleketin banımefendisi yaptı; doğrusu kız da bu sıfata liyakat gör teriyordu. Çok meraka düşen Dartan- yan sordu: — Sonra?. Dedi. Atos yavaş bia sesle ve çabuk çabuk devam etti: — Sonra, bir gün kocası ile beraber ava gitmişlerdi, kadın atından düşüp bayılmıştı; Kodt onun yardımına koştu ve elbisesinin kızı sıkmakta oldu- ğunu görünce hançeri ile kesip açtı; bu esaada kadının omuz- ları açılmıştı. Ve Atos deli gibi gülerek sözünü tamamladı: — Şimdi, Dartanyan, kadı- nin omuzunda ne olsa beğe- nirsin?.. — Ben ne bileyim? — Zambak çiçeği! Omuzun: onun tellerinde dolaşan xaun birkaç parmakla bu - tellerin sesine uymuş ihtiyar, derin, fakat buna rağmen yüksek bir heyecan — seviyesinde çırpınan manalı bir ses.. Ne bileyim, müzik bahsinde birçok şeyler doğrudur. amma, bütün bu muayyeniyet içinde, insan rubunun vecdini, yükselip genişlemesini de inkâr etmek mümkün müdür? Aferide, birdenbire doğruldu; .dedi- münasebeti ne şimdi bu fikirlerin? Veli Çavuşu anlatı. yordum.. Sonradan Veli Çayı. şun bikâyesini” de - öğrendim, bilmem, Yanılmıyacak mıyim: Veli Çavuş, on yedi yaşında iken bu civarda bir köyde ni. şanlanmış. Fakat evlenmeden asker olmuş, Arnavudluk dağ- larında eşkiya takibine gitmiş, bir yıl sonra izinli gelmiş. Ni- Pai Bulgar:stan intihabotı Sofya, 19 (Radyo) — Saylav seçimine devam ediliyor. — Fili- bede 22 ve Vraçada 43 mebus seçilecektir. Hersızlık Karataşta Kız lisesinde ha: deme Yusuf kızı Tayyibe, mek- tep dolabından bir kilo ekmek bir kalıp sabun çalmış, yaka- lanmıştır. da döğme vardı! Bunn söyliyen bulunan kadehi boşalttı.. — Dehşetl Ne diyorsunuz? azi: şeytanmış; masum görünen genç kız bir hırsızdı!.... — Peki, koat ne yaptı? — Kont pek yüksek asilza- delerdendi; kendi eyaleti içinde küçük ve büyük her türlü ada: Tetin icrasına salâhiyeti vardı; kontesin elbisesini parça parça yırttı, ellerini arkasına — bağlar di ve bir ağaca âsıverd.l.. — Aman Aliahimi — Atosl bir cinayet! Atosun benzi mişti; dedi ki: — Evet bir cinayetl... Başka birşey değill F bakınız, beni şarapsız bıraktılarl. Kalan son şişeyi boğazından yakaladı, ağıına dayadı ve adi bir kadeh gibi bir çekişte hep- 8ini içti. Sonra başı iki ellerinin elle- rinin arasına çökmüş ve Dar- tanyan da karşısında korku ve şaşkınlık içinde donup kalmıştı. Atos uzun müddet bu halde kaldıktan sonra başımı kaldırdı ve kontun hikâyesini unutarak, Allah size teselli ihsan etsinl... İçiniz! dedi. — Demek kadın kötü oldu? — Elbettel Kadehini uzat. Biraz jamboa yel daha yanı sarhoş değiliz! Dariaayan korka korka sordu: — Ya kardeşi? — Kardeşi mi? — Evet, papaz. — Oh! onu di soruşturdum; fakat ranmış ve - kilisesini sıvışmış.. — Bu serserinin kim olduğu hiç anlaşılmadı mı? — Şüphesiz birindi âşık ve güzel kızın cürüm ortağı ve kendine bir mevki temini için metresini evlendiren kurnaz bir papaz bozması. Şimdiye kadar ele geçip asılmıştır zannederim. Bu dehşetli sergüzeştin hi- kâyesile büsbütün — şaşalamış olan Dartanyan: — Alahım! Allahıml.. Diye bağırdı. Atos jambomr dan bir dilim keserek delikan- lnın tabağına koydu. — Sonu var — Atos- elinde bir - içimde sapsarı kesik mak — için atik dav- burakıp şanlısını aramış ve ona, söylemişler: — Bir jandarma başçavuşu nişanlını sevdi de kaçırdı. Veli Çavuş: — Ben hududa gittiğim ver kit, arkamda kalanın namusunu onlara emanet ettiğimi sanı- yordum. Deyip susmuş.. İzni bitince, çantasını sırtına almış ve çık- miş.. ir gece şunu yarısı, işte ı — Ben defneler konuşuyorum anlattığım o dere içinden si sösleri işitiliyor. Saatlerce sü- ren bir müsademe... Ertesi gün şu haber duyuluyor: Jandarma başçavuşunu pusu- ya düşürüp vurmuşlar.. - Vuran da Veli Çavus.. Müsademe es- nasında: — Başçavuş!.. Gönlüme sık- tığın kurşunu, iki kaşının orta- sına yapıştıracağım. Diye bağırıyormuş.. Dediğini yapmış da.. Sabahleyin başça" ahKemelerde Yanlışlıkla kardeşini vuran adam Salihe, mahkemede hıçkıra hıçkıra Torbalı kazasının Çapak kö- yünde bir gece kardeşi 18 ya- şında Mehmedi çilte tüfeğile yaralıyarak öldürmekle maznun Arslan oğu Hüzeyinin muha- kemesine şehrimiz — Ağırceza mahkemesinde başlanmıştır. Hüseyin, bu feci vak'ayı şöy- lece anlatmıştır: — Ben askerdim, terhis edi- lerek köyüme . döndüm. Karde- şim Mehmed, annemiz ve yen- gemizle bir evde, ben de baş- ka bir evde oturuyorduk. 14 kânunuevel günü kardeşim Meb- med, evime geldi; — Geceleyin evimize tanıma: dığımız biri geliyor, kapıyı zor- luyor, belki gene gelir, sen bu gece bizim evde yat. Bu adamı bekliyelim. Dedi, ben de henüz onşsekiz yaşında olan kardeşim Meh- medi korkusunda haklı buldum, © gece evinde kaldım, birlikte bir odada yattık, her ihtimale karşı Mehmedin — hazırladığı Çilte tüfeği dolu olarak duvara dayalı duruyordu. Anam ve yeogem başka bir odada yatı- yorlardı. Sabaha karşı Mehmed beni uyandırdı, çitten atlıyan bir adamın avluya girdi ve köpeklerin havladıklarını haber vedi. Derhal kalktık, — çifte tüfeğini aldık, kardeşm Meh: mede: — Sen dışarı çıkma, dedim ve eve giren adamı bulmak için dışarı çıktım. Bir müddet koridorda kapının dışında bek- ağladı ledim. Biraz s#onra karşımda biri belirdi, yanıma sokuldu, ben ayağa kalktım, © sırada yanıma sokulan adam, elimdeki tüfeğin namlusunu yakaladı, hiç söz söylemiyordu. O, silâhı namlusundan çekti, ben de çektim, tetik açıktı, ilâh birden patladı, karşımda duran karaltı yere düştü, içe- riden yengem: — Ne oldu? diye bağırdı, ben de: — Lâmbayı getir, bakalım. Dedim. Biraz sonra lâmba gelince yerde yatan — yaralımın şim Mehmed - olduğunu gördüm, hepimiz gözyaşı dök- dük, ©n saat yaşadı ve öldü, Mehmed, bexr ne teabih ettiğim halde odanın arka ka- pısından çıkmış, bana doğru gelmiş, ben de yabancı zannile kardeşimi vurmuşum. hidler dinlendi, onlar d. vak'ayı yukarıdaki şekilde an- lattılar, Mehmed ve Hüseyinin ablası Salihe din'endi: — Ben davacı değilim, vak'a şöyle oldu. Diyerek yukarıdaki - şekilde vak'ayı anlattı, sonra ağlamağa Başladı, hıçkifğ hiçkira — ağlı- yordu, duramaı — Bu mese! lavacı kimse yoktur, ben gid yorum, dedi ve mahkeme salonundan çekildi. Bazı şahitler gelmemişlerdi, mevkuf Hüseyin, tahliye stale- binde de buluamadı. Gelmiyen şabhitlerin celbi için muhakeme başka bir güne bırakıldı. İzmir Pamuk mensucatı Türk Ânonim şirketi Kabot bezleri satış fiatı Tip No. —Markası — Eni santim At At Değirmen Geyik Tı"yyıra Köpekli 85 ı 36 metrelik bir topun satış fiatı Kuruş 217.— 6$5.— 832.— 798.— 800. 730,— 732 670.— 722.— İşbu Hiatler fabrika teslimi satış fiatı olup ambalâj masrafı müşteriye aittir. 25 toptan aşağı satışlarda olunur . vuşun cesedin: kaldımışlar. O da haydud olup dağlara — çık- mış.. Bir rivayet, eski nişanlısı ile gene evlenmiş.. Ayda bir dağ tepelerinde buluşuyorlar. mış.. Veli Çavuş, yıllarca dağ- larda dolaşmış.. Lâpa lâpa kar yağdığı, soğuk bir kış gecesinde, karısı yanına gelmiş, sözleştiği yerde buluy muşlar.. Fakat kadın takip edi- liyormuş.. Bir müfreze, kendi- lerini çevirmiş.. — Veli — çavuş, uzun müddet, iki arkadaşı ile beraber çarpışmış.. Fakat ser- seri bir kurşun, karısını varup öldürmüş. O da başını alıp gitmiş, ortadan — kaybolmuş. Kendisi, — hâdisenin — bundan sonraki kısımlarını hiç anlat- mazmış. Yalnız, Veli Çavuşun, izini uzun zaman — kaybettiği muhakkak imiş.. Rivayete ba- kilirsa, bu son müsademedea sonra, iç Anadoluda uzak — bir köye gitmiş. oralarda namuslu yukarıdaki fiatlere 62 zam | bir insan gıbi, mukadderatının üstüne bir perde çekmek - isti- yerek uzun Müddet orada yaşa- miş ve nihayet, bir af nundan istifade ederek — tekrar insanlar arasına karışmış. Gel miş bu kahveyi - kurmuş, bu memba: temizlemiş.. Tanmoın her günü, - başçavı vur! yınııidu. ik.i“ı;k_lt l:l:t: kılar ve bir saat kadar derin derin düşünürmüş.. Babam da görmüş bunu.. Aleride, nefes almak — için biraz durdu. Düşüncı düşün- celi, beyaz, ince ellerini gene yatak çarşafının - kıvrımlarına götürdü. — Masal gibi birşeyl - Dedim. Bir nefes boşaltır gibi: — Evet «dedi- masal gibi.. Fakat Veli Çavuş bir hakikattir, ©o dere bir- hakikattir.. -Ben o sudan içtim, ben o küçük şe lâlenin altına ellerimi tuttum. — Sonu var —