| Planşet ismindeki bu Pikortlı; kendisini bu asil tavırlı efendinin yanına alınmış sanıyordu artık gidebilirsiniz; söylediğim veçhile dokuzda birini bekliyo- rum. Fedakârliklarınıza - teşek- kürler ederim, efendiler, sizlere her zaman itimat edebilirim, değil mi?. Dört arkadaş bir ağızdan bağırdılar: — Oh! Efendimiz! Uğranuzda vücutlerimizi parça parça etlir- meğe bazırız!... — Âlâ, âlâ, fakat kendinizi kotuyunuz; bu daha iyi olur, çünkü bana lâzımsınız. Dört arkadaş giderlerken kral yavüş sesle ilâve etmişti: — Trevil, sizde münhal yer olmadiğı ve fırkaya girmezden evel namzetlik etmek kararımız icabından bulunduğu için bu delikanlıyı kaynıniz M. Dessart maiyetine veriniz. Ah! Allâh bi: lir, Kardinalin asacağı suratı şimdiden düşündükçe çok mem- nun oluyorum; he öfkeli ola- caktıri Fakat kime ne?. Ben doğruyu yapıyorum.. Kral, Trevili eli ile selâmladı ve Trevil silâhşorların yanına gittiği zaman - onları kırk pis: tolu Dartanyanla paylaşırken görmüştü. Şevketlinin söylediği veçhile, kardinat pek ölkeliydi, hatta bu öfkesi yüzünden kralın öyun masasında görünmemiş ölmüklâ berâber, kral ona pek Tütufkâr naju ne haldeler?. Diye soruyordu. — VİI -— lanması iyi olacağını arkâdaş- larından sorduğu zaman, Atos Pon-dö-Pende - bir ziyafet ver- mesini, Portos bir uşak tutma- sını ve ÂAramis te münasip bir metres edinmesini tavsiye et- mişti. Ziyafet ayni günde çekilmiş ve yeni üşak ta solrada hizmet etmişti. Ziyafet Atös tarafından emredilmiş ve uşak ise Portos Tefrika No. 30 £ 49 ö—0: e 10 4g tarafından tedatik edilmişt. Bu Pikoartlı hizmetç Turnel köp- tüsü üzerinde başiboş ve suya tükürerek gezinmekte iken şanlı silâhşor tarahığdan yakalanmıştı. Portos ona bu hizmetin dü- şünüp kararlaştırdıkları teşkilât itabından bulunduğunu söylemiş ve kendisinden — şehadetââme gibi bir şey istemiyerek ahp getirmişti. Planşet ismindeki bu Pikortli, kendisini bu asil tavırlı efendi nin yanına alınmış — savıyordu. Fakat kendi için zannettiği ye- rin Müsketon namitda bir. em- sali tarafından meşgul bulundu- gunu görüne: bir az canı sıkil- mışsa da, Poörtos tarafından, kendi evi geniş olmakla bera- ber, iki hizmetçi için dar bu- lunduğu ve Dartanyanın hizme- tine girmesi lâzım geldiği söy- lenmişti. Bununla beraber, efendisinin vermekte bulunduğu bu ziyafette hizmet ederek yemek parasını vermek için cebinden avuç do- lasu altın çıkardığını gördüğü zaman, artık zengin olacağına inanmış ve böylece cömert bir zatın hizmetine düştüğü için Ak aha hamdetmişti; hatta ziyafet- ten sonra kâlan yemekleri çok- tanberi pehriz - tütan midesine indirirken bile bu kanaatini muhafaza ediyordu. Fakât, göce efendisinin yata- “gını yapatken. Planşetin bütün ümitleri kay « Bir otur ma odası ile bir yatak odasın- dan - ibaret olan apartmanda yalnız bir yatak vardı. Planşet, Dartanyanın yatağın- dan çıkardığı bir. yorgan üze- rinde ve oturma ödasında yat- mıştı. Atosa gelince, o hizmetçisini kendi arzü ve tabiatine göre yetiştirmiş ve ismini de Grimo koymuşta. O; bu değerli efen- disine çok mutidi. . Atostan bahsetmekte olduğu- muz malümdar. O, arkadaşları ile, Postos ve Aramisle, beş altı senedenberi çok samimi bir hülde yâşamakta bulunduğu hal- de yüzünün gülümsed ği pek at görülmüş Ve sesli gülüşü ise hiç işitilmemişti. Inkılâb hatıralarından Yazan: Aleksahdi Düma Sözlerini kısa ve manalı söy- ler ve İlüzumsuz, fazla lâkırdı etmezdi; süslere, nakışlara — ve işlemelere de merakı yoktu. Ko- nuşması apaçık olup şümullü bir mana ifade etmezdi. A'os dalla oluz yaşlarında, | mütenasip yüzü ve zeki fikirli olmakla berâber, kendis nin bir metres tuttuğunu hiç bilen yok- tu. Kadınlardan hiç bahselmez- di. Diğerlerinin kendi yanında kadınlardan bahsetmesine mani olmazdı âmma söze karışması icab ederse hoşuna gitmed ği için, ha caretli =ıı: ve nefretli müta ealar sarfederdi. Onun ihtirazı, kabalığı ve sü- küneti kendisini yaşlı bir adam î'bi gösterirdi; o bu iliyadının ihlâl edilmesini istemediği için Grimoyu, basit bir imasından yahut dudağının ufacık bir. ha- reketinden, meraminı anlıyacak bir halde yetiştirmişti. Çok müb- rem bir hal müstesna olmak üzere uşağı ile hemen hiç ko- nııımııı'lı.İ Efendisinden atı korkar gibi korkmakla b:îe;l. şah: sına kârşı pek büyük Mmerbuti- yeti ve şecaatinede büyük hür- meti olan Grimo, bazı kere onun ne istediğini anladığımı zannederek aldığı emri icrâ için koşarsa da tamamile aksini ya- pardı. Bu halde Atos omuzlarını silker ve hiç hiddet göstermi yerek, Grimoyu iyice tokatlardı. Böyle günlerde biraz söylenirdi. Portosa gelince, - bildiğimiz veçhile, onun tabiati. Atosunki ün tamamil kor Saniztü die nuşurdu; sözlerinin dinlenip din- lenmediğine hiç ehemmiyet ver- mez, âncak tasdik olunmak is- terdiş 6, konuşmağı sevdiği ya- hut konüştüğünü — dinlemekten hazzettiği için konuşurdu; ©, fenlerden başka her şeyden bah- seder, bu hususta ise, ilim adamlarına karşı çocukluğundan: beri nelfret taşıdığını söylerdi. Atos gibi kibar tavıtlı olma- dığı için bu husustaki maduni- yetini bilmesi, münasebetlerinin iptidalarında, bu asilzadeye kar- şi kin bağlamasını mucip ol muşsa da elbisesinin şıklığı ve güzelliği sayesinde ona tefevvuk etmeğe çalışırdı, — Sonu var — Yazan: M. Doğan Şemsi Paşayı getiren fayton- telgrafhanenin önünde düu- İşte hüdadanan sonu olmiyan bir fermaenı hümayun! Bu fer: Man ile birinci Ferik Şemsi pa- Yaya, Padşah - vekilliği tofhiz edilmişti. Bu &on yazıları da okuyan Ri> fat bey kapıda işaretini bekliyen Arkadaşına kaâşlarını yukarı kabk Yrmak süretile, artık her ümidin Yönpüğünü ima etti. Mülâzitn Atıf bey 323 yılındâ Mektebi harbiyeden piyade ikinci Tülâzimlikle çıkmiştır. Bir hem- Wresi vardı. Mabhaslır merkez Tizamiye taburuna tayin edilmiş di. Kendisi gayet nazik ve o Nişbette vakur bir zabit idi. Se- kiz ©h ay evel mektepten çıkan bu arkadaşı herkes seviyor idi. Bunun. yalnız bir kiz. kardeşi Vardı. Cesur ve o nisbette halük olan A'tf bir gün yüzbaşısına: — Yüzbaşım gö üyorum ki kay naştta — ölüyot ve benden dö gizlen'yor. Ben üe cesüsüt ve me de Vütan huliniyim. Beni nis çın aramza alanyorsunuz? De- ıl:iışli— Yüzbaşı da buna taükâ- ıi « Senden şüphelenmek kim- senin hatırına bile gelmez. Ben bölük ntmıta and içmişimdir. Umumi ve vatani Bir işte he- pimiz beraber ö'düreceğiz veya öleceğiz. Diye cevap vermişti. Bunün üzerine Adf bey: —Yüzbaşım bü sizin dedikleri- niz umumi bir harekete ait şey- lerdir. Halbuki inkilâpta mün- ferit fedakârlıklara daha ziyade ihtiyaç vardır. Ben işte; bu gibi hizmeller istiyorum ve bekliyo- ruyor ve etrafını silâhlı Arnavudlar sarmış bulunuyordu rüm emin olunuz, hiçbir. şey beni zerre kadar ürkütmez ve ieraâtıma mani olamaz. Sizin de bana itimat etmenizi dilerim, demişti. Yüzbaşı ona: —Her vakit için hazır ol! diye- rek ayrılmıştı. Şemsi paşanır telgrafhaneye geldiğini Atıf da haber almış kendi kendine: —Belki bana da bir hizmet dü- şer, diyerek yüzbaşısından bir dak ka bile ayrılmamıştı. Manastır içinden geçen bir dere ile ikiye ayrılmış gibi idi. Bu derenin mecrasina *“Drahor bo- yu, denir. Derenin her iki ya- kası rihtim ile intizama alın: mışti. Hükümet, askert? daireler, kıraethaneler, gazinolar hep bu Drâhor böyunda idi. Telgraf hane de gene burada idi. Biri- Şlisı42 115194 Piyasa fiatleri Dünkü üzüm satışlarında fi- âtler şöyle idi: No. 7 13 78 18 9 14 Borsa Üzüm satışları Ç Alia K. S. 138 Jiro ve şüre. 18 75 73 N. Çolak'b. 14 50 52 İnhisar ida. 13 50 $0 Ü. Kurumu 17 16 H. Besim 14 5S0 16 Ş. Remzi 14 18 11 Esnaf Ban. 16 50 17 Si 356 161476,5 161832,5 İncir satışları Ç Alidi KS K 33 M. ). Tara. 4 d 19 J.Tara.Ma.6 75 8 52 15 Genç bir kadın ilâçla zehirlene- rek öldü.. İlâcı koca ortağı içir- diğinden, hâdise şüp- he uyandırdı.. Balıkesir, — Burada feci bir hâdise olmuş, geoç bir kadın dikkatsizliğe kurban git- miştir. Vak'a şudur; Biri Neşe, Nuriye isim- Terinde iki karısı bulunan çorapçı Ali Rıza; Nuriyenin tastalaniması üzerine doktora müracaat etmiş ve verilen reçete ile eczaneden bazı ilâçlar almıştır. Ali Rıza, bir kısint — hariçten istimal edilmesi lâzımgelen bu ilâçlârı eve götürmüş, Neşeye ne şekilde kullanılacağını anlat- miş ve birakıp . İşine gitmiştir. Fakat Neşe hastaya haricen istimali icap eden ilâçtan bir kaşık içirmiş ve zavallı Nuriye sanctılar içinde kıvranarak ölk müştür. Hâdiseye müddeiumumilik vaz- iyet ederek Gesede otopsi yap- tırtmış, Nuriyenit verilen ilâçla zebirlenerek öldüğünü tesbit et- tirmiştir. Şimdi tahkikata başka cepheden devam edilmektedir. Bu da; Neşenin koca ortağı olan Nuriyeye ilâcı kasden mi verdiği, yoksa bir yanlışlık veya dikkatsizlik neticesimi olduğudur. Kırkırı kendi rızasile kaçırmış Ödemişin Adagide — nahiye- sinde Mehmed oğlu Halil Kö- seli oğlu, ayni köyden Mehmed kızı 18 yaşında Kırkırı kendi rizasile kaçırmıştır. birlerine bir çok köprülerle rap- tedilen her iki taraf onar metre kadar geniş idiler. Şemsi paşayı getiren fayton telgtafhanenin kapısı önünde du- rüyor ve etrafını mavzorlerle tes- lih edilmiş Arnavut beyzadeleri bir daire halinde çevirmişlerdi. Bu müsellâh muhafızlardan sonra tecessüs merakında bulunan bir cok işsiz ve gücsüz halk kütle- leri ve Cemiyet tarafından hu- süsi olarak gönderilmiş sivil ce- miyet efradı kalabalık bir yekân teşkil ediyordu. — Sonü var — Balıkesirde bir vak'a. Ingiltere ve Fransa- Sahita * ya bir İtalyan bakışı La Tribuna, bir makalesinde diyor ki: Her milletin tarihi bir vazi- fesi vardır. Ve Bu vazifeyi mil- let tehlikeyi göz önüne alarak şerefini kurtarmak —kaydile ifa ile mükelleftir. Fransa bir Lâ- tinlik vazifesi, bir — Avrupalılık vazilesi ve bir de cihan noktai Şunu bilmelidir. ki hakikatte faydalı bir siyasa an- cak bir taraftan İngiltere ve di- ğer taraftan bütün Avrupa mik- letlerihin -— menafiini düşünerek tâtbik edecek olan siyasadır. Fransa, İngiltere ile konuşur: ken arkasında bütün Avrupanın bulunduğunu hissetmelidir. Av- rüpa ile konuştuğu zamanda ise, eğer İngiltereye dayanacak olur: sa ÂAvrupanın hükümranisine zıd bir. yol tutmuş olur. Bu sebebten dolayı Fransanın hiç bir ihtiyat kaydı almadığı, Habeşistan harbi esnasında İta- yaya karşı bir tazyik politikası takip etmesi değil, yalnız Fran- sız tarihinde; fakat bütün cihan tarihinde en mühim bir hata teşkil etmiştir. Akdenizde İtal- yaya karşı tatbik edilen sanaksi- yonlar henüz çok zaman geç- mediği için tamamen hatırlar- dadır. Bu hâdisenin tarihçesini yapacak değiliz. Fakat istikbalde onun zararları anlaşılacaktır. Bu politika, İtalyan milletini hari- kulâde manevi ve maddi muka- vemeti karşısında iflâsa uğra- mıştır ve İtalya bu vesile ile ta- rihinin et parlak sahifelerinden Birisini yazmıştır. Bunu Musso- lininin dehasına medyundur. Bütün İtalyan kadınları bir kış sabahı kraliçelerinin ideresi altında olarak bir fedakârlık ve vatanperverlik hissile nişan yü- züklerini vatâan uğruna hediye etmişlerdir. Mareşal Badoglio- nun kâhratmanca savleti, muvâl- fakıyotle televvüç etmiştir. Ancak bu muvaffakiyetler hep- si bizdendir ve sırf him- metiyle tahakkuk etmiştir. Öte taraf, İtalyanın mahvı için gö. rünmemiş tedbirler almıştı ve Fransa buna iştirak etmiş, İngil- terehin verdiği direktife göre hareket etmiştir. Bu noktayi İtal. yanların kolây kolay unütması Fransa ve İtalyan menafii biribirine zıd de- gildir, anlaşmak mümkündür, deniliyor. mümkün mü? Paris hükümeti bariz ve mu- balif bir politika tutmuştü. Hak: buki İtalyan milleti böyle bir şey beklemiyordu ve adalet ve insaniyet namına Fransanın mua- venet gösterecek sanarak Farnez sarayı önünde, Lâtin kardeşi alkışlıyordu. Eğer Fransa, İtak yanın beklediği yardırm göster: miş olsaydı siyasası faal bir sa- haya girecekti ve Avrupa kıt'a. sında tesanüdünü takviye ederek İhgiltereye karşı Avrupa muva- zenesini tekrar tesis edebilecek- ti. Fransız-İngiliz dostluğu böyle bir hareketle tamir edilmez bir surette bozulacak mıydı? Nere- de? Biz bu hareketin tesirini itam etmemeliyiz. Eğer İngiltere hakikaten sulbu istiyorsa ki bu- mu iki defa İtalya ile uzlaşarak isbat etmiştir. Fransa ile iki de- fa on defa bile uzlaşırdı. Çünkü Fransanın İngiltereye muhtaç ok duğundan çok fazla İngiltere Fransaya muhtaçtır. Şimdi ne olacak, böyle bir vesile bir asırda iki defa mey- dana gelmez. Maamafih bu ne- ticeye varırken meyus olmak istemeyiz. Fransa ve İtalya sulh dahilinde yaşamak isterler. Ya- şâtabilirler ve yaşamalıdırlar. Bu, beynelmilel mantık icabı değik dir. Fransa ve İtalya harbe gi- rişmekle her şeyi kaybederler. Ancak bir şey soruşturabiliriz. Fransızlar hakikaten İtalyanları seviyorlar mı? Kendimizi kandı- râcak. değiliz. Fransızlar İtalyane lâarı sevmiyorlar. Fransız münev- verleri arasında İtalyaya karşı tabii bir antipati vardır. Halbuki İtalyanlar Fransızları -severler. O kadar severler ki, Fransaya karşı ne kadar kırılsalar, gene bunu unuturlar. Bu bir hatadır. Milletler kendilerine karşı yapı« lan haksızlığı unutmamalıdırlar, Fakat iki millet aralarındaki münasebetleri inkişaf ettirmek ve sulbu cihanda korumak için muhabbet ve sevgi meselelerini ileri sürmezler ve biribirlerine daima seranatlar okuyamazlar. Fransa ve İtalyanın müşterek menafii vardır. En büyük men- faatleri Lâtinliktedir. Fakat göre düğümüz veçhile hali hazırda bu mesele zamansızdır. ve ayni za- manda ortaya atılması manasız- dır. Şu halde iddin edilebilir ki Fransa ve İtalyanın müşterek menafüi yoktur. Ancak iki mem- leketin dost olması menlaatleri- nin müşterek olması şart sayı- lamaz. Bilâkis görüldüğü olur ki iki millet biribirine bağlı olduk. lârı halde menafi icabında ola- rak bir sıra biribirile karşıla- şırlar, Fransa ve İtalyanın menafü biribirine zad mıdır? Bu da de- ğil. Hiç bir vakitte İtalya, Fransa menafii aleyhine bir veçhe alma- mıştır. Ö yalnız Yahudi beynel- milel Masonluk ve Komünistlik mücadele ediyor. Şu halde Fransa ve İtalys teşriki mesai ederek feyizli mü> nasebetler kurabilirler. Bundan az zaman evel Leon Blum ga- zetesinde ÂAvrupada demokratlık ile diktatörlüğün beraberce yar — Sonu 8 inci sahifede —