TI ı;mw. vum lıI mııi"ı ti Okulda hikâye HALABiEI — NNİD, I mı '“Fa ıun..m *Huıî'ı'ı! Fatihtan üstün — ŞA P fııı::::uı[w Alı rmn l",, Wlm UK L." Li Iuı KU lıı" n'uıuı HL a İ Ü, ll İ gN, SEmp B I y HU — Bir kaç detste çocuklara iyi — hikâye söylemenin esasları öğre- Hilebilir. Her çocuğa hikâye söy* — mek fıirsatı varebilmek için sınıf gürublüra “ayrilır. Bu — grublar — odada muhtelif köşelerde otur- — tulur. Her grubtan bir. çocuk — hikâye söyler. Böyle ayrılmatın — en mühim faydası hikâye söyle- — menin mahcubiyetini azalmaktır. Grubların çalışması: Odanın muhtelif yerlerinde yerlere gazete kâğıtları veya ki- Bmler yayılarak — grublar evde “ocak veya mângal başında ötu- O rur gibi otururlar. Grubta her lord bikâye söyledikten sonra — en iyi söyliyenler grublar tara- — findan rey verilerek tesbit olu- nur ve tahtaya yazılır. Tahtaya isimleri yazılan çocuklar bütün Bu guretle bir çok çocuğa hi- — kâye sgöylemek - fırsatı verildiği — gibi güzel söylenmiş bir hikâ- yeyi iyi söylenmemişten — tel- — Tik etmek ve rey vermek imkâ- — mıda her çocuğa verilmiş olur. Çocuk sessiz akuma — saatle- — rinde kendi kendisine muhtelif hikâyeler okuyarak güzel bir — hikâye seçmek için hazırlanır. Sıçmeden evel kabil olduğu hdıı fazla okumaları için öğ- — retmen teşvik etmelidir. — di hikâye söylemenin esas- ları: 1 — Hikâya söyliyen baş- , İangıçta sizi alâkadar etti mi? 2 — Söylediği hikâyeyi iyi — biliyor muydu? 3 — Herkesin duyup anlıya- bileceği gibi konuşur muydu? 4 — Heyecanlanmadan, sinir- — lenmeden tipki evde - olduğu — gibi rahat rahat ıuyleynhılıyor — muydu? i. $ — Hikâyenin sonuna kadar alâkanızı çekebildi mi? 6 — Htkâyede konuşanların kullandıkları kelimeleri olduğu gibi mi kullandı yoksa “mış, veya “dı, diye mi anlattı. (Nakli — veya şuhudi mazi). 7 — Hikâyesini seçmekte mu- — vaffak oldu mu? 8 — Hikâye kızları ve oğlan- — ları ayni şekilde alâkadar edi- yor muydu? — 9 — Söylerken dinleyicileri- nin yüzüne bakıyor mıdı? 10 — Vokayöleri geniş, zen- ; gııııı idi? Her kelimeyi yerinde kullanıyor mıdı? 11 — Hikâyenin sonunu sizde bir tecessüs uyandıracak bir şe- kilde saklıyabildi mi? 12 — Ayni muharrir tarafın- dan yazılmış başka hikâyeleri okumak için size bir arzu ve — rebildi mi? taysiyel =bıqük ve kabiliyetli wcııklır epeyce bikâye okuyup ve söyledikten sonra kendileri “de küçük sınıflar için hikâyeler yazmakla alâkadar olabilirler. Şehir okullarında öğretmen kü- çük sınıf öğretmenlerile görü- şerek bu çocuklarin hikâye söy- lemek için davet edilmelerini temin eder. İki veya üç sınıflı tek öğretmenli köy okullarında bu daha kolaylıkla olur. Sinıfta söylenecek hikâyeler — gayelerine göre iki gruba ay- rılabilir. Tahrire yardımcı ola- cak kısa cümleli va kısa hikâ- yeler; ahlaki veya tarıhi haki- katleri aşılamak veya eğlence için nişbeten uzun hikâyeler... Aşağıdaki hikâye ikinci gayeye uygundur, “Ne istersen yap,, sarayı Bundan yüz yıllarca önce büs —© yük babalarımız Asyanın boz- kırlarında yaşarken çak iyi kalpli $ n b - bir ilbayı vardı. landı, Bay Arslanın bir çok dostları, yani onun iline tabi bir çok öz- lerin bayları ve birçok bizmet- kârları vardı. Bütün bu baylar ve hizmet- kürlar daima çok nazik konuşur ve hareket ederlerdi. Bay Ars- lan ne dese “başüstünel,, “sağoll,, “varoll, derlerdi. Her arzusunu yerine getirirler ve hiç kimse Bay Arslanın fikrine itiraz et- mezdi. Horkes vazilesini görür, her işi zamanında yapar ve be- raberce çok mesut yaşarlardı. Fakat Bay Arslanın arkasın. dan homurdanan mırıldanan ve şikâyet edenler de olurdu. Artık kanunlardan ve nizamdan bık- tıklarını, B. Arslana hizmet etmek istemediklerini söylerken Bay Arslan kulağile duydu. Bay Arslan bu işittiği şikâ- yeti kimseye açmadı, bir şey söylemedi, amma bu adamlarını çok sevdiği ve onları daima mesud etmek istediği için çok üzüldü. Bir gün Bay Arşlanın aklına çok parlak bir fikir geldi. Da- ğin - tepesindesindeki — sarayına *İstediğini yapl,, ismini takacak ve bütün adamlarile oraya gi- derek herkesi istediği gibi hare- ket etmede sorbest bırakacaktı. Bay Arslan da dahil olmak üzere “İstediğ'ni yapl, sarayının Ççok şen ve mesud bir yuva ola- çağını tasavvur ediyorlardı. Öra- da kanun ve nizam olmıyacak, herkes istediği şeyi yapacak ve istemediğini yapmıyacaktı. Herkes “İstediğini yap!, sara- yına hareket edilecek günü dört gözle ve sevinçle bekliyordu. Nihayet meşhiür ” gün “ geldi. Herkesin — eşyaları paketlerle, bohçalarla, çantalarla katırlara öküz arabarına yükletldi. Öm- rünüzde böyle kafile görmemiş- sinizdir! Saraya geldikleri zaman ara- badan ilk inen Bay Arslan oldu. Hiç teyisini filan beklemedi. Büyük kapıya hızla yürüyerek haykırdı: “İstediğini yap! Sara- yına hoş geldiniz.. Hepinize saadetler dilerim.., Bay Arslan birisinin kapıyı açmasını bekledi. kimse alındrmadı. Baktı — olm- yacak, kendisi açtı ve içeriye girdi. Ocağın başında oturdu fakat ocakta ne odun ve ne de ateş yoktu. Birisinin gelip ateş yakmasını bekledi, fakat kimse aldırış etmedi. Baktı olmıyacak dışarıya çıkip - çalı çirpi kuürü odun parçaları topladı, ocağı yaktı. Pek azsonra hava kararmağa başladı. Fakat kimse lâmba yakmadı. Bay Arslanın arkadaş- İazından birisi gelerek “ne za- man yemek yiyeceğiz? , diye sordu; Bay Arslan mufağa gitti. Fa- kat yemek falan yoktu. İhtiyar şişman aşçı horul horul uyu- yordu. Bay Arslanın diğer adamları da “ ne yiyeceğiz, ne yaptca- Hız? , diye yelmeğe başladılar. Bay Arslan; “Kötü bir şey am ma ne yapalım. Kimsa bize ye- mek pişirmemiş, bu akşam da &ç yatmaktan başka çare yok., Herkes kızdı. Mırildana mirik dana, homurdana homurdana gittiler, yattılar. Bir az sonra B. Arslanda — her tarahı arıyarak güç hal ile bir mum buldu. Ka: rtanlık, boş, soğuk koridarlardan geçerek yatağına girdi. Bütün geçe karanlıkta —artdıkları şey leri bulamıyanların — kavgasını £ İsmi Bay Ârs- gelip Fakat Hiç bir fatih cemiyeti kö- künden değiştiremez, olduğun- dan daha başka türlü yapa- maz; hiç bir devlet adamı ya- şadığı asırdaki kâbillerin fikir ve — kabiliyetlerinin — fevkinde dünya işlerini tanzim ve idare edemez. Fakat öğretmen - ke- limeyi en geniş Mmanasile kul: lamyorum - fatihten de, devlet adamından da daha üstün iş- ler görebilir.. Öğretmen yeni bir ruh yaratır, uyuyan ener- İiyi tahrik eder, H. G. Welles AAT AAA AĞA Geçenlerde bir. beşinci sınıf öğretmeni “Coğrafyada muhtelif Avrupa memleketlerini okutuyo- tuz, o memleketlerin kıyafetleri hakkında resimler nereden bur labiliriz?, diye sormuştu. Muh> telif memleket kıyafetlerinin ana hatlarını teşbit ettikten - sı en kolay ifade tarzını düşündük. Bir dülgerin ev yapması gibi bazı esas hatlar üzerinde işle- meği muvalık bulduk. Heykeltraş evvelâ bir taslak yapar, ondan 8 hi kelı ıılur ve nıhıy:ı Köy muallimi olacağım Bu bende bir arzu, bir emel. Gözlerini yumunca ışıksızlıktan, bilgisizlikten gözleri kör, kafa- ları, kalbleri pas tutmağa mah- küm pejmürde kıyafetli zavallı yavrular geliyor, Ellerini açıp var kuvvetlerile bana koşuyor, etraf ma toplanıyorlar: — Ne olur, diyorlar; ne olur bir az da bizi düşünün, şehir ço- cukları öğretmensiz kalsalar bile onları anneleri, babaları okutur. onlar bahtiyardır, bizim gibi pasanmağa, kör olmağa mah- küm değillerdir onlar. Ne olur ba'o denilen, sinema denilen gü zel yerleri birakın, gein bize. Ellerimi öpüyor, ayaklarıma ka: panıyorlar. Kardeşlerim; benim gibi bu sesleri hepinizn kulağı duysun. Fakat bazılarınız bu acı feryad- lara kulaklarını kapay p şehrin, sosyetenin balolarına, sinemala- rınâ, sösüne açıyor kulaklarını... Açıkça itiraf edelim ki, biz kadınlar süse zevke, gösterişe erkeklerden çok müptelâyiz. Her temiz, her güzel, her eğlence vi bizi kendine çeker, oraya gayri iradi gideriz. Fakat kars deşlerim bence bu gidişin bir #olü vardir; böyle kadınlâr yöl- mızca tabiatin dişisidir, canlı bir bebek, bir mankenden başka bir isim veremeyiz böyle kadın- lara... Halbuki köy mualliminin kı- —— işitti. Adamlarının bu vaziyetine bay Arslan çok üzülüyordu. Ertesi gün bay Arslan erken- den kalktı. Oltasını alarak dere kenarına indi. Çok geçmeden koca bir. balık yakaladı. Ora- Ççıkta ateş yakarak pişirdi ve yedi: Bitirir bitirmez — bir de baktı bi bütün 'beylör ve hizmetçileri koklıya kokliya bay Arslanın balık kılçıklarını attığı yere doğru geliyorlardı. Bay Arslanı görünce hep birden haykırdılar: — Bayım! Hep birden açlık- tan öleceğiz. Bize bir yiyecek bul.. Bay Arslan acı acı gülümsi- yerek: — Burası “no istersen yapl,, sarayıdır. Ben kimseye emir ve- zemem. Herkes kendi başının çaresine baksın, Hem zaten siz de böyle istemiyor muydunuz? Hep birden: — Hayır, hayır! -diye bağır- dılar- biz öyle zannet Fa- kat öyle değilmiş.. Bizi eski ye- timize götür. Kanun ve nizamın olduğu yere.. Hepimize esk si gıbi emret, hepimize vazife ver. Biz tekrar size ve biribirimize hizmet etmek istiyoruz. Ertesi günü erkenden hep bir- den yola koyuldular, Gelişlerin- den daha fazla neşcli şarkılar söyüyerek eski saraylarına var- dılar. Arabadan atlıyanlar sara» yın kapılarını, mermer merdiven lerini öpüyordu. O günden sonsa hep bir ara- da bahtiyar yaşadılar. yafeti fenadır, haftanın filimle- rtinden bihaberdir, artistler üze- tinde mukayeseler yapamaz, ba- loların nizamını bilmez. Onun başı kurdelâli çocukları yoktur. Yalnız bir şeyi, tek bir şeyi var- dır. Vazifesini yapan insanların kalb rahatlığı!. Emin olun “Alurca, köy öğ- retmeni muhtarın fenalıklarından bahsederken gene - bahtiyardı. Çünkü çocuklar onu seviyor. Za- ten bizlerin büyüklerden bir şey istemeğe hakkımız yok. Onlar, bence işlenmemiş bir tarlaya benzer; ekmedik ki biçelim.. Bizleri tertemiz kalblerile is- tikbalin namzetleri bekliyor, on- lara ekeceğimiz tohumu hocala- mimiz bize alabildiğimiz kadar vetiyor. Bizlerin vazifesi tohumu ekebilmek ir. Ailemin bütün ısrarlarına rağ- men A... köyüne gidiyorum, Kö: yün halkı beni hiç iyi karşıla; madı, ya - kıyafetim hoşlarına gitmedi, ya beni zayıf falan gö- rünce muallim - olacağıma inan» madılar, beni raslayıp bir şey sormak İsteseni duymamazlıktan geliyor, kadınlar evlerine gidıp saklanıyorlar. Sanki köorkunç bir- şey görmüşler gibi... Köy mek- tebi yeni yapılmış gayetle güzel, talebem bana ilk günden ısındı; onlara istediğimi yaptıryorum, bepsi zeki, çalışkan; yalaız bir kusurları var; çok pisler.. Anneleri bu çocukları hiç yo- rulmadan, üz ilmeden büyütüyor; çocuk yürümeğe başladı mı rakıyor. kendi halinç. Tabiat çocukları bunlar; kalbleri ne ka- dar temizse üştleri başları o ka- gdar pis... Köye giderken yerli göğüslüklerden almıştım. Elim- den &z çok terzilk te gelir. Ak- şamları kız çocuklarını etrafıma topluyorum, kesiyorum. Onlara öyle isındım ki şehre gitmek camım istemiyor. Eski- den kaçmak teşebbüsleri yaptı- ğımı düşündü çe kendi kendim- den utanıyorum. Çocuklarımın hepsi gayet iyi okuyor, evinde ışığı yan ge. lip benim yanımda çalışıyor. Kim demiş köy çocukları aptal olur. Çıkarın kardeşlerim bu zihniyeti kafanızdan. Bu tabiatın çocuklarına ne aşılarsan hemen tutuyor, istediğin şekle sok, tek sen iyi bir aşıcı iyi bir - san'at- kâr ol Kış geldi çocuklarım çok üşü- yorlar, üzerlerinde hiç bir şey ok. Mektebimi 3 gün kapadım mire geldim ne kadar aile dastlarım varsa eski pa to ve ca- ketlerini topladım köye dönünce gene beraber diktik, Şimdi hiç üşümüyorlar. Evlerine âdeta kovarak gön- deriyorum. — Biz daha okuyacağız. Diyorlar. . İlkbahar geldi, dut çok bura- da, ipek böceği yetiştiriyoruz, bepsi nöbetle dul getiriyor. Bör çcekler miz koza sardı. (A Tei p Yabancı memleketlerin çocuklari , d İ EsLina MEMKSİKAL çuıu iLR ĞN Di e D SAi l hirir. Vasati bir beşinci sınıf yocuğuna kolay bir başlangıç, evvelâ beyziye yakın bir baş çizerek bunu mustatil şeklinde bir gövde üzerine oturtmak kol ve bacak yerlerini çızgilerle gös- terdikten sonra mevzuu bahsolan memleketin kıyafetleri üzerinde konuşulur, sinema ve resimler- den alınan intıbalarla isketler giydirilir. Aşağıdaki resimlerde gösterik diği gibi, bu resimlere fon olarak A AA | Üauttum, ben - bur, berberlik de yapıyordum, şimdi gocuklarım öğrendi er bi:ibirle- rini traş ediyorlar. Mektepler kapandı, onları bir türlü bırakamıyorum, onlar da beni bırakmıyorlar. Fakat be- nim de dinlenmeğe ihtiyacım var; onlardan bu Ekri kaldıra- madım. İstiyorlar ki -öğretmen- leri sade onlar için çalışsın. da veriyorum. İnsan uzun zaman bulmadığı şeyi bu'unca ne yapar? Ona var kuvvetile şarılır. değil mi? — İğneliyorum onlar dkiyorlar. Bu - işler bir halta sürdü tam. 29 Teşrinievel çocuklarımın her tarafı tertemiz seviniyor, koşuyor, oynuyorlar. Alamızın ve bayrağımızın kar- şısında şarkı söyle ken o kadar da muhtelif memleketlorin husu siyetlerini gösteren şeyler ilâve olunur. Meselâ araba, deve ve hurma ağacı, bir çadır... Eski- moya orono borealis renkleri... İlâ... Acaba bütün bu işin ne fay- dası olabilir? Çocuk okuduğu memleketin atıno lerine girer ve orada yaşar, Bu memlekete âid bilgiler sadace kafasında değil, hayalinde, adalesinde, kanında AAA hatta kıçnm Kozaları şattım, epeyce para tuttu. Onun a çocuklarımın kitap, defter, kalem ve elbiselerini al- dım, daha da - arttı. Mektebe lâzım olan eşyaları aldım. Bu sene daha iyi çalışacağız. Kardeşlerim; — artık köylere gitmekten korkmuyorum. — Şuna emin olun tabintin yavruları size istediğnizi veriyorlar. — Yeti,kin ha'kın- bizi - hor- görmesine kiç taldırmayın. Tektar Onlara öyle yapmağa biz mec- bür. ettik, Biz gehirliler biç o'mazsa küçükleri yet ştirelim. Şimdi hepiniz söz veriyorsunuz değil mi tabiatın — çocuklarını yetiştirmeğe. ediyorum. Sahire Çelik heyecanlıdılar ki gözlerimden yaş | TEENEDURAAIARIIIMI AAA AUA aktı. Artık çok bahti: arım, emeline nail olan her insan gibi.. Ne gü- zel oldular, bu göğüslükler e hepsi etşafımda. Hep — sorduk- ları sualler Atatürke aid. On'arla saatlerce konuşsam bıkmıyorum. Günler durmadan âdeta akı- yor. Bbazı geceler yalnızlık, kim- sesizlik, aile sevgisi beni burayı bırakıp gitmeğe karar — verdiri- yor. Sösyeteye atılmak - istiyo- rum. Fakat ertesi günü çoc k- larım gelince mahzun mahzun yüzüme bakmaları, ben g dince kurumağa mahküm olduk arını hatırlatıyor. — Hayır, diyorum, hayır git- miyeceğim, Aldığım maaşın yarısını - onm lara defter, kalem, kitap para- larına veriyorum, hiç acımıyorum. Bence maddi varlığın hiç kıymeti yok, benim çocuklarım bana ye- tiyor, onların manevi — varlıkları beni dünyanın en zengin ada- mından daha bahtiyar edecek; buna eminim. Emeklerim boşa gitmiyor, emin olun onlar iyi bakılırsa şehir çocuk.arında1 daha zeki ve te miz oluyorlar, Mektebimizi be- rabar. temizliyoruz, bahçemize meyva ağaçları diktik, sebze ye- iriyoruz, hatta bu sebzelerden sattık da, mektebimize cam ak dık, soba aldık. Her sabah ço- guklarım birer odun — getiriyor- lar, bun'ları kışın yakacağız. İşte onlar da öyle. hyor. Zorla tutuldum ellerinden Bana saşe | Kız kaçırma Tire kazasının Parsa köyünde bi kız kaçırma vak'ası olmuştur. Yakup kızı Ümmüyü, kendi Rer zasile Ali oğ'! Mehmet kaçır- mıştir. Zabitaca — ikisi de tutuk muştur. Tokat vurmak Seferihisarın Trabye mahalle- sinde Kara Hasan oğlu 18 ya» şında Nuriye tokat vuran Halil Irmak zabıtaca yakalanmış'ır. Halkevi köşe;i_ Bugün saat 17,30 da Halkevi Müze ve Sergi komitesinin hal- tank toplantısı vardır. Fazla rağ- bet gördüğünden bir haita daha temdit edilen eski Türk el emek- leri sergisinin kapanma günü olan 20/11/937 Cumartesi günü Müze ve Sergi komitesi üyele» Tine bir çay ziyafeti verilecektir. TAKVİM Rumi - 1353 | Arabi - 1356 Toğtimeani B Ramazan 12 Teşrinisani 107 11,58 ü OA 1435