Yaz an: Aleksandr Düma M. dö Trevil, vesveseye düşmüş gibi birdenbire durdu. Genç seyyahın mektubunu çalanı — Söyleyiniz, bu asi'zadenin Yanağında yara mıydı?. — Evet, kurşun yarasına ben- ziyordu. — Yaâkışıklı bir adam mıydı? Evet, Uzun boylu muydu? Evet. Uçuk benizli ve siyah kaş- h mıydi? — Evet, efendim, tam öyle. Naşıl, efendim, onu tanıyor mu- Sunuz? Ah, onu bir daha elime geçirebilsem, yemin ederim ki, tehennemin dibine kaçsa gene | #rayıp bulacağım.. — Bir kadını bekliyordu de- #il mi? Diyerek - M. dö Trevil sözün- l& devam etti: — Beklediği o kadin gelince ir az konuştuktan sonra yola Çıktı. — Ne konuştuklarım diniz mi? — Ona bir kutu verdi; yapa- Sağı iş hakkındaki talimalın o Utu içinde olduğunu ve Lond- Tâya varmazdan evel kutuyu aç Mamasını söyledi. — Kadın İngiliz miydi? — Ona May Ladi diye hitap tdiyordu. Trevil: — Odurl! Mutlaka odar! Şim- di Brükselde bulunduğunu zan- Rediyoruimn.. Diye söylenmişti. Dârtanyan haykırıyordu: —— Âh eWendim! Bu adamın M Veya ne olduğunu — biliyor- Sanız bana nenin nesi oldağunu töyleyiniz. Bütün — vaitlerinizden Ve hâtta silâhşorluğu kabulüm hakkındaki Yicamdan bile vaz Röçerim; çünkü, her şeyden evel 9ndah intikam almak istiyorum. — © adamdan kendinizi ko- TUyunuz, delikanlı. Diyere M. dö Trevil de ba: Armuştı: — Hatta, sokağın bir tarafın- ğ"' geldiğini görürseniz, siz ?’ü' tarâfına geçiniz! Başınızı Ve sert bir kayaya vurmayı- & O sizi cam gibi kırar. drtanyan cevap verdi: — Bu koörkü beni arzumdan z geçirmez; İş, onu bir ele irmekte.. h'Jl. dö Trevil, sözünü tekrar- di nişanesi — var işitme- m. Nasihatimi tutmak istersen V arama. M. 48 Trevil, vesveseye - düğ- ğ gibi birdenbire durdu. Genç 'ıhh'" mektubünu çalân — ve bt kendi fikrince pek te ©kün bir şey sayılmıyan, bu “ıh. için açıkça meydan oki- h:- husumet perdesi âltina H dmiş bir hainlik olmaz SS? Bu . delikanlı haşmetli K TAKVİM Nai 1353 | Arabi - 1356 —'.İllııi 1 Ramazan 10 Teşrinisani | kardınal tarafından gönderilmiş © maz mıydı? Kendine Dartanyan ismini ve- ren bu deiikanlı, çok dela — vu- ku bulduğu — veçhile, kendisine sokularak emniyetini - kazandık- tan sonra ihanet etmek maksa- dile kardinal tarafından gönde- rilmiş bir casus olmaz mıydi? Gözlerini eskisinden daha cid-i bir halde Dartanyana dikti. Bununla beraber, itidalini ta- kınarak onu zekâ ve tevazu - ile parıldıyan çehresine — bakınca kendisine tekrar emniyet gel meğe başladı. — Onun Gaskonyalı olduğu- nu biliyorum, fakat, bana elve- rişli bir adam-olduğu gibi >kars dinaliın de işine yanyabilir. Bir az daha sınamalıyım. Diye düşünüyordu. Sükünetle söze başladı: — Azzim. Dedi. — Eski bir olmanız itibarile şu mektup ça- dostumun oğlu lınma hikâyesini döğrü olarak | kabul et gim için, kabul ettiğim zaman göstormiş bulun- duğum ve sizin de farkta var- dığınıza şüphe — etmediğim gukluğu tamir — etmek ile siyasetimizin sırlarından bah- setimek istivorum. Krâl ile kardinal çok hakiki | dostturlar; onların açıktan gös- terdikleri çekişme, ahmakları al- | datmak içindir. Vatandaşım, iyi bir binici ve cesur bir - delikanlı gibi istikbali açık bir -kimsenin bu sahte hallere aldanmasını ve başkaları gibi tuzağa düşerek mahvolmasını istemem Sizi so- maksadı olan sizin düşünüyordu.. bütün emelim, Fransanin bu za- mana kadar hiç yetiştirmemiş bulunduğu kral ve kardinal gibi haşmetli dehalara hizmet et mektir. — İşte, delikanlı, yolunuzu tanzim ediniz. Eğer ailenizin; aktabamzın, yahut his- siniz'n sevkile, kardinâle karşı uyanmakta - bulunduğunu — gör mekte olduğumuz — husümetin zerresini besliyorsanız bana adi- yö diyerek çekilip gidiniz. Şahsımla temas etmekeisin de size bin türlü yardımlarda bu- ona göre lunabilirim, Size açıkça söyledi. ğam bu sözleri ıyi bularak dost- luğumu; kazanacağını ümit ede- açıkça tek delikanlı siz- rim; çünkü, kendisiyle konuştuğum Siniz . Şimdi Trevil, kendi kendine düşünüyordu; — Eğer bu genç tilkiyi hâki- katen kardina göndermişse ken- disine karşı ne derece düşman bulunduğumu bildiği çin, cası- sunun bana dost olabilmesi içn en iyi yolun kendi aleyhinde konuşmak - olduğunu söyle ihmal etmemiş olacağına şi Yoktu. Bunun için, bu kurnaz adam düşündüğüm gebi onun | hafiyesi ise, bütün nasihatlerime — karşı haşmet ye gene fena sözler sa- Vuracaktı Fakat-iş Trevilin istediği,gibi Çıkmütaşti: - Dartanyan, büyük Bir saflıkla cevap verdi: — Efendim, ben de Parise tamamen bu düşünce ile geldim, Babam bans, Fransanın en bü- Yyük üç şahsiyeti olan kral, kar- dinal ve sizden başka kimseye Emin olunuz ki, ben bu kud- | retli efendilerin her ikisinin de | fedakâr bend hatta | K iyim — ve İ | Tefrika No, | 12 Nail olacağı ihsanı şahanele- rin, yükselecek ilmi rütbesinin hulyalarile tatlı bir uyku uvuyan mültü efendi — alacakaranlıkta kalkarak — namazımı — kıldıktan sonra ötelcinin akşamdan tem- bih ettiği paytonun gelmesi Üzerine otelci ile hesabını kesip kap dan dişarı ” çıkan müftü ef evvelâ Aarabaya nilesini yerleş- tirmiş ve sonra da kendisi bin- mişti. Tam yerleşipte arabacının hareket edeceği sırada göğsüne dayanan bir mavzer tabancası- nın çıkardığı: — Danl! Dan! Dan! Sesleri üzerine alkanlar için- | de yüzü koyun yere yuvar an. ması bir Olmuştu. Müftü efendi yere yuvarlanır iken — beyaz ce- ketli siyah pantlonlu bir şahis ta elindeki tabancayı kılıfına sokar rak sükünetle oradan Osmanlı bankasına giden sokağa sapmış | ve orada bulunan bir karakola | girivermişti. Bu on sekizinci nişancı tabu- rundan, Mülâzım Hilmi bey idi. Kolombiya otelinin alt katına yerleşen on beş nefer muhah- zında ufak bir hareket - bile götülmemişti. Bunlar otelin ha- ricindeki işlerle alâkadar değil- minnet etmemekliğimi nasihat etmişti. — Devam edecek — —.. lermiş gibi otel kapısı önünde atılan slâhları uyku arasında işitm şler uyanıp kalkıncıya ve d şarı çıkincıya kadar (atı alan Üsküdarı geçmiş) kabilinden si- lâh atan ortadan uçup - gittiği için kimseyi görememişlerdi. Otelin yukarı kati görülecek ve gülünecek bir halde idi. Esa- sen tetik üstünde uyuyan müh- terem heyet azaları sılâh ses- leri Üzerine hep birden uyan- mışlardı. İsmail Mahir Paşa zan- gır zangir titriyor ve bir taraf- tan ar-adaşlarına: — Hep bir arada bulunalım. Diye bağırıyor, hepsini oda- sına çağırıyordu. Reis paşanın odasında don, gömlek toplanan azay kiram ilk 1ş olarak oda ka- psini arkasından - kilitledikten sonra karyolayı iterek kapının arkasına dayamışlardı. Koltuk ve kanapeleri-de karyolanın üstüne kaldırıp - koymuşlardır. - Bunlar akılları sıra ötele hücum eden. lerin oda kapısını açamamalarını tem n etmekti. Karyola ve koltuklar - kapıya dayadıldıktan sonra ne olur ne olmaz dıye hep birden — yüzü koyun yerlere uzanmışlar, pestil gbi odanın - halısına - yapışmış- Mühim bir hirsizi tutulduü Bergamada bir eks.- perin 530 lirasını çal- dı, 400 İirası üze- rinde bulundu Otelleri kendisi çin yankesi- cilik sahası ittihâz etmiş olan Bursalı B. Ahmed Münir İz mirde yakalanmıştır. Son defa Bergamada bulunan B. Ahmed Münir, Betgama — otelinde bir ekspernin 530 - liraşıni aşırmış ve İzmire gelmiştir. Bergama zabıtası, Amerikan Tobako kumpanyası eksperinin mühimce miktarda parasının ça- hnmasile neticelenen bu hırsızlık vak'asının failinin İzmire kaç- tığını tesbit etmiş ve İzmir |zabıtasına yakalanması için ma- lümat vermiştir. B. Ahmed Münir aranınca kendisinin İzmirde bu- lunduğu ötelden çıkarak - filim seyretmek üzere bir sinemaya gitt ö- öğrenilmiştir. Bunun üzerine polisler, der hal sinemaya giderek kendisini yakalamışlardır. Üzerinde — 80 lira kıymetinde bir palto, ve şık bir elbise ıle elinde bir baston bu unan bu m, Adil kısım re- isliğine getirilerek isticvap edil- miş ve suçunu itiraf etmiştir. Üzeri araştırıhnca 400 lira bu- lunmuştür. - Çaldığı 130 lirayı İstanbulda bulunan ailesine pos- ta havalesile gönderdiği şidığından, bu paranın alınması için İstanbula mıştır. Dün müddeiumumiliğe sevke- di en bu otel hırsızı, orada müd- deiumumt Bay' Asım Tuncayın önünde de suçunu itiraf etmiş ve bunun üzerine bir zabıt va- rakası tutulmuş, Sulheceza mah- kemesine sevkedilerek hırsız hak- kında tevkif kararı alınmış Vilâyet iskân işleri tütün anla- geri yazıl- Vilayet iskân iş eri hakkında Sıhhat ve İçtimai Muavenet Ve- kâletine izahat vermek ve yeni yapılacak işler için - tahsisat te- m n etmek üzere Ankaraya gi- den iskân müdürü Dr. B. Ziya Fuad yarın şehrimize denecektir. ——— lardır. Ses çıkarmak değil, hızlı nefes alan bile yoktur. Hepsinin ağrı oynuyordu. Bunlar — ölüm tehlikesi karşısında bulundukla- rını anlamışlar,. kimi — şehadet izvllıiyor. kimi salavat okuyordu. İçlerinden bazıları don — paça kaştıları — için açık bıraktıkları odalarında kalan paralarını dü- şüsüyorlardır. İşte beş on gün evel padişaha: Bir kaç nefer muhafız asker veriniz. Önümüze rasgelen za- bitleri Selânik sokaklarında asa- hm, keselim tavsiyesinde bulu- nan mühterem hayetin sokakta atılan üç el silâh üzerine uğra- dıkları akıbet böyle gülünç ve namert bir vaziyet olmuştur. Bu yazdıklarımız vak'aya ehem- miyat verdirmek için söyleamiş fazla sözler değildir. Bunlar ha- kikatin ta kendisidir. *O tarihlerde ben - Selânik deniz kumandanlığında yazı iş- lerile meşguldüm. 321 yılının nihayetlerine doğru Debreden bir sene müddetle tebdilhavada bulunmak üzere Selâniğe gel miştim. 317 li sınıf arkadaşım mümtaz yüzbaşı C-mil Bey mer- kez kumandanlığı yazı - işleri sefi idi, Mekteb sıralarındanberi ı.ı —— Perdemizde Akisler Perdekiler mahzun, mahzun düşünürlerken karşıdan H zmet Başmuharriri B. Zeynel Besim görünür. Bermutad bir selinin baş parmağını yeleğin'n saat cebine iliştirmiştir. Sahneye gel v, gelmez selâm verir: — Günaydın eski dostlar.. Karagör — Sen şimdi gün aydın mı, karanlık mı görürsün., — Ne olacak sanki?. Biz ne- ler gördük azizim, bundan sonra göreceğimiz vız gelir, tırıs gider. Karagöz — Bazan 'da - tiris birakıp dörtnal — gitt ği olur. Acele etme, şimdi zırıltı gelince anlarsın. — Zinlti da ne?. Bu tabiri incesaz hakkında kullamyorsan hem haklı, hem haks zsın, Kâ firin kötüsüne tahammül edilmez amma iyisine de canlar dayan- maz. İnanmazsan — Belediyede mimar bay Reşde sor. Karagöz — Hayır.. Bu takım, kalın saz takımı.. B. Zeynel Besim vaziyete dikkat eder. Eski dostların kimisi eşek, kimisi keçi, kimisi — sal- yangoz, kimisi şu ve bu ob mMüş'ür, — Ayoi sizin bu haliniz ne? Hacıoğlu — Sorma birader; yandık, yandık.. — Sizi böyle yaktı?. Hacıoğlu — — Ejderha, — Ejderha mı? Hacioğlu—Ejderha ya.. Adamı yakaladığı gibi - kalıbını değişti- rip buraya salıveriyor. *“Bu sırada Ejderha görünür, dev gibi bay Zeynel Besimi bir süpürge çöpü kaldırırcasına ya- kalayıp götürdükten bir müddet sonra Leylek şeklinde perdeye iade eder., Karagöz — Hoş geldin Hacı eniştel, Hamur şi yemekleri gö- rünce “ben anadan doğma Yö- ortalık hangi imansız Inkılâb hatıralarından Otelin üst katı görülecek ve gülünecek bir halde idi. Esasen tetik üstünde uyuyan heyet azaları silâh sesleri üzerine hep birden uyanmışlardı biribirimizi tanır ve sevişirdik. Onun tavsiyesi üzerine merkez kumandanı Ömer Nâzım Bey beni de yanıma aldı. O vakitleri Müşriyet dairesi Beyazculenin karşısında bulunan sanayi tabu- rünün bulundiğu — binada idi, Ak katta Ömer Nâzimin 'oda- sına bitişik ufak bir odada Ce- mil Beyle 'beraber 323 yılına kadar beraber — çal ştık. (Bay Şükrü Kayadan evel Dabiliye Vekili olan Tekirdağı mebusu Bay Cemildir.) Bu ufâk oda çok büyük iş görmüş, — çok dertler işitmiş, kirli esrarlara vakıf olmuş bir odadır. Erkâmharbiye kolağasısı 317 li Selânikli Mustafa Kemal “Büyük Şefimiz Atatürk, beşinci | ordudan, Şamdan - gel şinde bir çok zamanlar bu odaya yelir, Şamda yaptığı işleri ve bundan sonra yapılacak işleri kendisine mahsus tavır ve ikna edici tatlı dillerle anlatırdı. Mektep Bira- larından beri onua inkılâp yara- ta büyük ruhundan doğan söz lerine alışkın olan kulaklarımız onu ne güzel dinlerdi. Cemil bey Selânikte teşekkül eden nümune taburuna kumandan muavini ob müştü. — Sonu var — röğüm. Geyip d Kanlıkavak — çarpınca böyle Keylek 'yapar 'da” salıverir işte, Kâmi »— - Sabahlar küy6' Leylakil. Leylek — Teşekkür ederim Bij Külni; lğbiyapiyorsun?. adamı olsunuz Kâmi — Ançet yaparım: ide- al kadın çimdir? Leylek — Git işine dinini se- versen.. . Haine bakmıyor da hâlâ anketle uğraşıyor. Kemal Kâmil — Yoco... rılmaca, kaızmaca yok. Bak, kedi oldum da n Leylek Tabü - kızmazsın ya.. Ejderha gene insaf etm ş te seni Teşrinisande kedi yapmiş. Şu pis, yağmurlu havalarda mangaln altna girer; mişil, m: şıil uyursun. Ya Martta kedi ol- saydın? Yağar yağmur, eser poy- raz; damdan dama dolaşmaktan dinin gevrerdi. Hacsoğlu — Ya ben ne di- yeyim?, Leylek — Senin hiçbirşey de- meğe hakkın yok. Hacıoğlu — Neden?, Leylek — Ejderha seni tram- vay beygiri yapsaydı o zaman görürdün. Haline şükür et te ka- buğunda otur. Aşık Garib — Ya ben? Leylek — Deve mübarek hay- vandır. Ramazanda itibarı artar. Hacivad — Bana ne buyu- rulur?. Leylek — İçinizde koyun ol- madığına göre mevkiin yüksel- miş demektir. Karagöz — Ben halimden şi- kâyetçi değilim. Yalnız işittiği- me göre, sende şairlik — varmış, Asıkgarib, sen, ben; şurada bir imtıhan olalım mı?. Leylek — Hazırım.. Aldı Âşık Garib Uçuyorken havada serbestçe Şimdi kıstın mı kurumda leylek? Seni hüriyyete âşık derler Varmı zevkin bu durumda leylek? Aldı Karagöz Eskiden şimşeğe benzerdi sesin Neden oldun a bayım böyle hışır BSeni Behçet Uza sordum da dedi; Bırakın, şeytan azapta yakışır Aldı Leylek Çenebazlık ederek vaktile Size oldumdu, bayım, lâfçıbaşı Kurulup şimdi kurumda bi Gâhi sımsar, gihi çıbaşı Aldı Â ık Garip Be uğursuz! Sana lânet o'sun Ne yazık, simsiyah ettin yözümü Şimdi *müşkülle: içnde tüccar Bir elin değdi, kuruttun üzümü Aldı Karagöz Kafese girdi nihayet leylek Taşamaz sel gibi hapsoldu sesi Feleğin kuşbazı amber yerine Ona yutturdu güvercin tersi Aldı Leylek Bana açlik ile tokluk birdir Peynir ekmekle fark bulmam ete Gece, gündüz beni işgalediyor: Gazete, ah gazete, ah garete... Aldı Karagöz İşlemiş rubuna yazmak marazı Kalemin tiğ gibidir, zağlı pala Adelâtın kabaçıb belki şişer Yalayıb avacunu melsin oyala Avucun derde deva, durma yıla, Leylek — Benden pes... Âşık Garib — Benden de pes.. Karagöz — Yahu, ne çabuk es ettiniz? Şairlk damarlarım abarmıştı; hep söylemek isti- yorum. Leylek — Ramazan * bitmedi ya Karagözüm; daha önümüzde epeyce zaman var. Duruür, durür, gene konuşuruz. Şeyh Küşteri Da- ben