Nasi İstanbul civarında, da rüç bir sayfiyeye çekilmiş, dinleniyor- 4u, Kendisini pek yorgun hissediyordu. Son #enelerini bir çok maecrslar İçmide, pek fir- tınalı bir taradı geçirmişti. Sabahlara ka- dar siren uykusuz eğlence geceleri; yıpratı- 61 kalb üzüntüleri, 5 ergürkü mide bozuklukları... Bütün bunlar onu sarsmış- tı. Her barın, her eğlence yerinin gedikli mürterici olmustu. Son on beş, on altı se. Be de her: —a çök kudın ti geriliği büsbütün arttıymın, uzak memleket. lerde, şehir sehir dolaşmıştı dan bahsederlerken », en uzak şehir- seniz Nacinin tani» raslarsınız... Hattâ Şang- hayda bir burda bile,» derlerdi. Lâkin şim- istiyordu gece yorgun- an rini âllendir- bu tenha deniz kıyın kö- yönde İffete ras gelince aradığı İnsani bul- Blu$ gibi oldu, ndiye kadur tanıdığı kadınlardan benşemiyardu. İki kalın Örgü 'adığı saçlarını iki tarafa bırak- Çok sıkı örülen saçları, genç kızın germişti, Yüzünde hiç bo: halile zaman kızlarını ne ka- Halbuki tahsii: yerinde, Kizi İdi, Çok sikılyandı. Nael Pati ; başını, elinde dalma ördüğü yününe eğer- di. O yünü le ineşgulken kendisini > tan seyretmek bile Naci Genç kizin saçları arasından sürülüp san- ki derisini 'aflaştırmak” ister gibi ya- baklarını yalıyan güneş ışığı onu bir kat daha güzelleştirirdi. Naci onu bu esnada yeryüzünün ber tarafında rasladığı çeşld çeşid kadınlarla mukayese ederdi. İrfeti hepsinden güze! bulurdu, Artık çok boyalı yüzden, jiletle kazmıp onun yerine kalemle gekilen kaşlardan, mütemadiyen sigara içen yanık tütün kokulu bar ve eğlence kadin. larından bıkmışta. Kesilmemiş, uzun saçla” nı, boyasız yüzü ile İlet bunlardan ne ka- dar ayrılıyordu. Genç Kiz hayal ve ümid dolu idi. Bu tenha köyde onların sevişmeleri de gairane oldu. Naci bilhassa İffet ile yaptık- İarı bir araba gesintisini hiç unutamazdı. Onunla eki bir fayton arabasının. işinde toalu ve busuk yollardan sarsıla sarmla ci- vardaki bir köye gitmişlerdi. Arabanın kö- rüğünün loşluğu içinde İtfetin yüzü, göz- leri. dudakları daha derin mânular alıyor» du. Genç adam onun yanında arabada gider- ken uklına senelerce evvel okuduğu Ver- ter romanı gelmişti. Verlerde macerasının başlangıcında da sevgilisi Şarlotla böyle bir Araba gezinti yapmamış mıydı? Eski bir araba körüğünün ultında Naci o gün bir rüya hayalı yaşardı. İffele geçen güzel günlerden sonza geng adam. birdenbire epeyce uzun süren bir seyahate yim mecbur olmuştu. Bu uzun ulukta hep İffeti, onun uzun saçlarını, yasız yüzünü düşünüyordu. Bazen gözle- rini kapadığı zaman işini korüğü kalk» Miş eşki bir faylen arabasında, bozuk ve tozlu yollarda sarsılıyor gibi görüyordu. İstanbula döner dönmez İffetle evlenme- #e karar vermişti. Daha yolda iken ona felgraf çekti Genç kızla buluşacağı günü De büyük bir heyecanin bekliyordu. Nihayet o beklenen gün de geldi. İffetle köprünün Kadıköy iskelesinde buluşacak- ardı. Genç kız vapurla köyden inecekti. Naci iskelede bir aşağı bir yukarı dolaşi- Yordu. Nihayet vapur geldi, Yolcular çıkmağa başladı. Feridin gözleri hep kalabalıkta idi, Onu arıyordu. Fakat İlfete benziyen kimse Börememişti. Birdenbire yanında ince bir ses; — Bonjur Naa... dedi. Naci döndü. Karşısındaki bu genç kadını Mk bakışin tanımadı. Şaşkın şeşkin ona baktı. Birdenbire bir feryad kopardı: — İttet!.. Sen misin? hiç biriz hâlinde top işli al Oh Tuzak içinde Tuzak | 'Tefrika No, 86 8 bakacak olan hemen | denir kenarın- ! İ bir uğunık çıkardı Genç adam hayretler içinde karşısında- kine bakıyordu Y > Bir insan bu kadar değişebilirdi. İffet © güzelliğile meşhur uzun saçlarını kesmişti. Yüzünün üstüne, âdeta başka bir çehre Tesmetimiş gibi fevkalâde mübalâgalı bir tarda boyanmıştı. Kaşlarını kökünden &a- #ımış, onun yerine bir takım boyslerla uzun çizgiler çizmişli. Sonra ya kiyafeti, ye kıyafeti?.. Konuş- ması, herşeyi değişmişti. Genç kıs Nasinin koluna girerken: — Fakat ne kadar şaşırdın... Ben bü de- roce değişmiş miyim? Nasil tam senin sev- kine göre giyiyorum, tuvalet yapıyorum de- 17... Düşündüm, eski halimle, es- ki saman tazeleri gibi senin horuna gitmi- yeceğimi anladım. Bir yere oturdular. Naci bu tepeden inme şaşkınlığını biraz gidermek için tabakasını | çıkardı. Bir sigara yaktı İtteti Buna sigara ikram etmez misiniz? Diye sorühca Mati hayretli bir sele: — Sigara içmeğe başladın. mi İffet buna cevep olarak çanta, Sonra sigar Ferid içinden: «İffeti nası tahayyül etmiş- tim. o karşıma nas çıktı?.. İşte insanlar böyledir... diyordu. Bir aralık ona eski günlerini hatırlatmak işin — Haydi, dedi, bugün kırlara gidelim... Hava ve kadar güzel.. Fayton arabasına bineria. İffet yüzünü buruşturdu! — Aman. dedi, araba mı? Tangur tun- gur. Otomobil dururken, $imdi Naci ne zaman sokakta bir fâyton arabası görse kendi kendine mırıldanır: «Meğer insanları hiç tanımamişım!,.» Hikmet Feridun Ks “ BULMACAMIZ 2? — Yangın söndürme teşkilâtı - edat, 3 — Kayma - Buşma «Ke gelirse yanmış kömür olur, 4 — İsimsiz şirket - Kapnaktan emir, 5 — Habeş generali - Başına «8, gelirse w bir günü olur. İnmekten emir - Otomobil düdüğü. 7 — Tersi küffardır. 8 — Limonata satan, 9 — Taht - Eski bir Türk kavmi, Brat hi | ı | 10 — Borca mukabil bıralılan emaneğ - | Tersi hücumdur. Yukardan aşağı: 1 — Ismarlanan şeyh 3 - Hicap eden - Başını e sani MAT, h ir, g O ini > Düşme 48» gelirse bir erkek ismidir. 4 — Melün - Haritu ve resim taslağı, 3 — Asabileşen. Tersi denizde giyilir - Başına «Kı ge- lirse baş olur. 1 — Snuna «İf, gelirse eski tütün inhi- sandır - Yazlık elbise yapılan kumaş. 8 — Çok sert, — Tekrarlanan telefon nidası - Türkçe Nakleden : (Vâ - Nü) İşte bu cihetçe de iki kadın biribiri- | otomobiline binerken, Kudret bey İş- ne benziyordu. Gerçi bir zaman Kudret Kolonbey Hidayeti azıcık yoklamak teşebbü- sünde bulunmuştu, lâkin kadından gördüğü soğuk muamele karşısında İazla wrann L uğunu derhal Anlamış, İşi ileri vârdırmaktan vâz geçmişti. Adam sen del... Kâdın ğil ki... Hidayete üşık Pm öp kür... Kendi Kadriyesile idare eder; geçici bazı kadınlar bulursa onlardan da çimlenir, olur biter! Derd bu mu?... Derdsiz başa niçin derd açacak.. Hoş, zaten canımı sıkan birşey de yok değil ki . Meselâ, Kolonbey- #ade, kayın pederi Molla beyefendi- nin dünyaya kazık kakmağa niyet etmişçesine hayata mukavemet edi- gine fena içeriyordu. Canım Artık yaş ilerleyince, fazla uzatmamalı, şu fani dünyadan hayırlısile tası tarağı toplamalı değil ni? «.. O gün, sabah gezintisinden son- ra, İstanbuldaki evine gitmek üzere te bunları düşünüyordu. Sonra, şehrin İyi bir lokantasında kamını doyuracaktı. Adliyeye uğn- yacak; borsadaki tahvilât işine bir göz atacaktı. Kâhyası kiraları topla dıysa onları bankaya gönderecekti. İşte bu gibi ağır işleri vardı! Öğleden sonra ör aralık, Talimha- ne meydanındaki eve, metresine uğ- rayıp bu lâtif kapatmasından azıcık kâm alması da muhtemeldi. Durun hele bakalım! Şayet canı isterse... Akşanı üzeri, nefis bir sigara ya- kar, otomobiline atlar, tüttüre tüttü- Ye, asfalt yoldan, Yeşilköydeki evine 1 Ve mezud sile hayatına böy- lelikle başlardı. Vicdanında hiç, hiç bir asap yoktu. Gençliğinde llMdz dü. şönmliyoii Tie 5 PE b Gençlik! Kendisinden şimdi öyle uzaktı ki... Şayet düşünecek olan, an- cak iyi taraflarını aklından geçiriyor- du. Öyle âcı şeyleri hatıriamağa ne ihtiyaç vardı? Hele mahud Baha?,.. Denizde kum- İ di, öğle saatinin şiddeti | Gez atesi gam), 4- Türkü AKŞAM VAOYO Türkiye Radyodifüzyon Postaları Dalga uzunluğu Türkiye Radyosu 1648 m. 132 Ke/x. 120 Kw Ankara Radyosu TT. ASP, 317 m Btnğ Kes 20 K. W. Türkiye saztile ÇARŞAMBA 6/3/9409 12,20 Program ve memleket saat ayar, 1235 Ajans ve meteoroloji haberleri, 1250 Türk müsiği (P1), 1330-14 Müzik: Küçük orkestra (Şef: Necip Aşkım), i- Hippmann: Beyahât şarkıları (fantezi), 2- Tochsi- kowaky: La Belle Au Bols Dormant balesin- den vals, 3- Leopold: Karisbid hatırası (vals), 4- Auberi: Göbekliler resmi geçidi. 18 Program ve memleket saat ayarı, 18,09 Türk müziği; Fasıl heyeti, 1835 Türk mü- #ği: Saz eserleri (3 3 tambur, 1 kud- Güm), Çalanlar: Halli C Basri Üfler, Nezih Yanık, Refik Fer İzzettin Ökte, Nürl Halli Poyraz, 18.5 â haberleri, 19,80 Türk müziği: Çalanlar; Fa- hire Fersan, Refik Fersan, Cevdet Çağla, Fahri Kopuz, i— Okuyan: Sadi Hoşses, 1- Eviç peşrevi 3- Ravıf Yersta merhunı « Eviç beste; (Halkei zülfü siyahın), 3- Dede - Evi; şarkı: CEIbDI Asa), 4- İsak Varan - Eviç şak; (Kalbimde açılmişi, 5- Taksim, &- Arf - hnak şarkı: OKüçüksün gonesler açmış), 7- Türkü: (Elvedâ dost | deli gönül) Okuyan: Methsret Sağnak, | 1- Nurt Hali Poyraz - Hüseyni şarkı; (Ar- | tık yetisir), 2- Tatyos - Hüseyni sarkı: (Çek- dim #limii, 3- H. Arif - Muhayyer şarkı; (Karanfil) ola- cakar) (Tahir), 20,8 Konuşma (Dış poli- tikn hâdiseleri), 20.30 Temsil: Kismet, Ya- zan; Refet Aksoy, 21 Serbes © nuşma (Sıhhat saati), 2140 1- 1. Bousa: Marş, 7- L. Delibas: Kopelyi dan vals, 3- Meyerbeer: Uvertür, 4- B. Du- coudray: Kamboç Rapsodisi, No. 1 ve 2, 5- | B. Godard: Te Tume içigan dana), 2215 | Memleket saat ayarı, Ajans haberleri, taat, esham - tahvilât, kambiyo - nukut borsa: (fiat), 2235 Müzik: Cazband (Pi), 23,25-2330 Yarınki program ve kapamış. Abone ücretleri Türkiye Ecnebi 70 » 4 , 150 Posta ittihadına dahil olmyan ecnebi memleketler: Seneliği 3800, altı aylığı 1900, üç ağı 160 kuruştur. Telefonlarımız: Baymuharrir: 90575 —- Yazı işleri: 20765 İdare: 206X1 — Müdür: 20497 1400 Kuruş | | | Muharrem 26 — Kasım 120 8. İmsak Güneş Öğle İkinai Akşam Yatsı 2. 1042 1222 620 632 1200 Va, 448 27 1538 1806 İderehane: 10 — Makas artığı kâğıd ve bez parçaları, Geçen bizdmacamızın halli Soldan sağa: 1 — Eveii, Inee,2 — Mannerbeim, 3 — İk- tizmetme, 4 — Ralik, Ata, 5 — Kasd, Yel, © — Esasi, Sine, 7 — Ru, Biçim, 8 — Müs- tait, Ke, 9 — Eramilebak, 10 — Net, Mum, Yukarıdan aşağı: i Emirvermek, 3 — Vaka, Suür, 3 — Antika, San, 4 — İnlkasetme, 5 — Lez, 81, | Ait, 4 — Raad, Bil) 7 — İhet, Sitem, 8 — Ne Bu, 9 — Cim, Enikam 10. Emek- | demek. du. Cim karnımda bir nokta bile de- gildi... Unutmuş gitmişti Meşhur hukukçu, ömründe kaç kişinin kalbi- ni kırmıştı! Hem $a hem de mes- | leki sahalarda. . Kızıp koğduğu adamlar olmuş Pek çok kimsele- rin mahkümiyetine sebebiyet ver- mişti. Bunlar arasında Baba, ancak bir kisteikti... Tükâyeyi anlatsalar bi- le bunu zor halırlıyacaktı. Lokantaya girdi. Başı yukardaydı. Öteki beriki kendisine hürmetkâre- ne selâm veriyorlar. O da tepeden bör karak selâmlara mukabele ediyordu. Tam bu saatte, Maide hanımefen- | ice güneşine karşı pancurları indirmiş, Yeşilköy- deki evinin penceresinden dışarı be- kıyordu. z Karşıdaki küçük yoldan beyaz bir gölge geçti. Beyaz bir güvercin gibi lâtif bir hayaldi bu... Bahçenin du- yarına doğru yürüdü. Maide gülümsedi. Zira, bu gölge, kıziydi. Belkis, pek güzel bir bahar elbisesi giymişti, Ankara yününden örülmüş tüy gibi bir sueter... Anne, balkona çıktı. Köşeye da yandı. Kızının ne yaptığını görmek istiyordu. On dükikr kadar bekledi. Belkis, ağaçlar arkasından tekrar göründü. İSLÂM TARİHİNDE Türk kah Tefrika No. 73 m alcı, Tarık'a: ramanları Yazan: İskender Fahreddin “Yakında saltanatınız sona erecek, dedi Musa işini biirince şimalden döndü. Bir küçük şehirde Tarıka haber gönderdi: «Seninle istikbale ald bazi meseleler et- rafında görüşmek niyetindeyim. Ordunu | topla. yola çık. Seni burada Bim.» Musa bin Nasir Tarık mektubu slime şüpheye düştü. O artik hiç birşeyden ve hiç kimseden kork- muyordu. Fakat, yaptığı büyük işin verdiği zafer » le - ne de olsa- mestolmuş sa- yılınd. O, bu hazla daha ile €- medi, Ordusunt hareket emrini verdi Musa onu «Satagosuda bekliyordu. Burada yüksek dağlarla çevrilmiş korkunç * leri derin uçurumlar vardi Acaba Tarıkı -orüuslle bereber. imha etmek için | yeni bir tuzak mı hazırlamıştı? Tarık ihtimal vermiyor ve yolda giderken: Biz, Müsn İle bürişlik; Onunla birle- mya gibihesriresi gibi, baştan başa feth ve işgal ederek oradan Bizansa ineceğiz. yordu. Tarıkın plânı çok mühim ve çok ktan sorura, Bal- inmeğe ve bu uğun temellerini kö- yıkıp, Suriyeye «Bizans fatihi, zdt- ge karar vermişti lı bir adamdı. O artık rik gibi dağlarda, derelerde aylaren. larca at üstünde dolaşacak bir balde de- Ta- yi. Kiüdi. Gerçi Kusa çok dinç bir kumandan- | dı. Yaşı yetmişe yaklaştığı halde istilâ ih- | tirazından yakasını kurtaramamıştı. O da Tarık gibi bundan zevk alıyordu. İkisinin de bir tek emeli vardı ye hükümetinin hududlarını geni İslâmiyeti bütün dünyaya yaymak. Eğe: Tarıkia Musanın aralarındaki şahsi zddiyetler devam etmemiş ve eiidi suret- Emevi ek ve te anlaşmış olsalardı, gelecek nesillere bam | başka bir dünya haritası bırakmağa ve emetlerinin tahakkukuna hiç şüphe yok ki, muvaffak olacaklardı. Sargos geçidinde bir konuşma.. Tarık orduslle Sargos'u gidiyordu Birkaç gün sonra bu korkunç geçide var- miş olacaktı, Musa onunla görüşmek için bu geçidi ne- den intihap elmişii? Tarık bu noktayı hâ- JA düşünmek istemiyor ve: — Musa bundan sonra bana fenalık vap- mayı düşünmez Diyordu. Tarık bir akşam yolda ihtyar bir İspanyol falcısına rasladı. Ordusile bir / su kenarında konaklamış olan büyük kah- İ ramanın bazı çocuklukları vardı. Uzaktan * geçen falcıyı gördü —— Şu kadını buraya getiriniz. Diye seslendi. Palcı kadını vakalayıp ge- tirdiler. Tarık sordu: — Sen istikbalden haber Mir misin? Tbtiyar kadın derhal fal torbasını açtı! Hem de bu işi üyle iyi bilirim ki, de- di, eğer beni dövdürmezseniz size bütün gördüklerimi söylerim. Falcının birşeyler söylemek istediğini an- Uyan zeki kumandan — Seni dövdü Diye sordu. Kadın iraz ötedeki geçitlerden W ben duğli bir kadınm. #im, Şehirden şehire geçerek kendim! tuyorum. Orada sizin gibi büyük bir kah- raman ben inanan kâfirdir'e diyerek arkama elli so- pa vurdu. Günlerce yerimden kalkama- dım. Eğer ciz de bana bu İşkenceyi yapacak. sanız şimdiden tarbamı toplayıp gideyim. Tarık, ihtiyar kadının ornuzunu okşadı: Teseliye ihtiyacım var, Merak etme. vermesini bi- Komşu duvârına pek yakındı. Gizlenir gibi hareketler yapıp evine bir nazar atl. Anne, farkına va'dı: A... Kızının elinde kâğıd gibi bir şey var... Gözleri İyi gördüğü için, mesafenin uzaklığına rağmen Maide hanım, bu- nun mektup olduğunu anlamakta güçlük çekmedi. Belkis ise, balkonda, direğin arka- sında duran annesini seçemedi. Mek- tubu, usuletle, mahud tabii posta ku- tusuna bıraktı. Annenin kalbi, yordu. Hemen içeri koştu. Bir dürbin ak dı. Şimdi artık kızının hareketlerini daha yakından takip edebiliyordu. Bu ne demekti? Belkiş ne yapıyordu? Genç kız, ayni posta kutusunda bulduğu başks bir mektubu, nasıl bü yük bir merakla, iştiyakla okuyor! Bir daha, bir daha okuyor! Lâhzada, anne, her şeyi tahmin etti. TTitriyordu. Hiddetten değil. Hay- retten ve korkudan, Odadan çıktı. Bahçeye indi. Başkaları tarafından için tâ öte taraflardan £olaştı. Kinnın bulunduğu cihete gitti. heyecanla çarpı- Belkis, bir tabta kanapede oturu- | nam yerinde bir dürsem, o zaman daha büyük İ lemiş olurum. Musa asabi bir adamdır. Sen onun kusuruna bakma! Falcı cesırane bir tavırla şunları söyle- meğe başladı: —Zevale mahküm akşam güneşi gibi ya- kında #öneceksiniz... Bizin gibi meşbür big arkadaşınız daha var: Onun akibeti çok fecidir; dilenerek, sürünerek ölecektir. Bu- günlerde bir ölüm tehlikesi daha geçirecek- siniz.. ve pek yakında bu arkıdaşınızla be- | Faber İspanyadan hüreket ederek, uzak memleketlere gideceksiniz! Tarık Kaşlarını çalarak sordu: — Yıidirm sönüşor demek, öyle mi? Evet. Üç kere taş attım. üçü de boşa düştü. Saltaratmız nihayete eriyor! Fibette her gecenin bir sabahı olaçak. Güney bile, skşam olunca batıyor. Biz de gecelerin korkunç karanlıkları içinde kay- İ bolmağa p gitmeğe, unutulmağa mah» kümuz. İ Tarak, falcıyı fazla dinlemek istemedi. l Kendisine bol bahşiş vererek yanından uzaklaştırdı. O, falemın sözlerine ve fala, Fukat, bu sözler o kadaf iş, o kadar büyük münalar » hakikatti ki.. Nihayet her meşhuz kalıraman gibi, o da hayatının na- sil bir gün sona ereceğini görüyor ve düyü- | inanmış değildi. geceyi bulıran içinde geçirdi. E an uzaklaşmak fikrinde ğildi. Ertesi sabak derhal kalktı, Ordusunu topladı, durmadan yürüdü.. kendisini bek- liyen Musaya mülâki olmak için sabırsızla- Buyordu. İşte Sargos geçidleri... İkinci günü öğleden sonra birinci geçdi kolayca geçmişlerdi. İkinel geçid korkunç bir berzahin #ğzında idi. Musanın buraya İ neden geldiğini bir türlü anlıyamıyan Ternl bu berzahın kenarından geçerken şüpheye düşmüştü — Acaba Musa beni ordumla, aziz hz arkadaşlarımla birlikte burada telef et mi istiyor?! Biraz sonra Musanm gözcüleri görünüz. “Tazıka yol gösverdier.. ve ordu bu ko: yollardan Kolayca geçerek, İkinci (Sargı geçidi) üzerinde Musa ile karşılaştı. Afusa bin Nasir bu yolu kesmiş, asi rini geçidin Iki tarafına yerleştirmişti. Ta- Tık, Musaya: Beni otduzala birlikte buraya niçin ça- Bırdınız? Diye sordu, Musa cidei bir tavırla: — Halifeden emir aldım, dedi, eğer bunu sana yazsaydım, belki de gelmiyecektin. Artık şama döneceğiz. İspanyadaki vazi- temiz bitmiştir. #ndülüs, #meviye devieti- nin zengin, büyük bir vilâyetidir. Abdülüzi Endülüsü 'dare edecek, Ona ordularımızm bir kısmını -burada kalmak östeyenleri- alip hemen yola çıkacağız. Çabuk -biraz tehlikeli olmakla bern- ber- bu geçidleri aşarak yola düzülmek /#- tedi, Burayı tercih edişimin sebebi budur, Tarık! Tarık, Musayı dirilerken, iki gün önce Yolda rasladığı ihtiyar İspanyol fakısının sö orn! hatırladı. ve kendi kendine: - Ben Türküm, dedi, Musa Araptır. Ne de ula Endülüsteki göhretimi çekemiyor, Şama dönmemizi istiyor. Madem ki halife de dönmemiz! emretmiş. döneriz. Ve orada birkaç gün kaldıktan sonra, Eü- | dülüste kalacakları ayırdılar; Gamatsya, İşbiliyeye, Kartabaya ve diğer Endülüs se hirlerine d ak Sargosdan ayrıldılar. (Arkası var) İ Yakında TÜRKAN HATUN | yordu. Dalgındı. Anne, kuru bir dala bastığı t çıtırlı oldu. Belkis, ürkek bir ceylân gibi yerinden sıçradı. Kıpkıvınızı kesilerek ayağa kalktı. Maide hanım, ciddi bir sesle; — Belkis! - dedi, - Ne yapıyorsun?... Ne var?... Ne oluyor?... Söyle baka lım!... Bana her şeyi itiraf elmeni is- — Her şeyi, her şeyi söyle baka hm... Hem olup bitenleri saklamağa İ da ihtiyaçın yok ki... Yaptığın şy İ çok fena, evlâdım, çok fena... Genç kız kısa bir tereddüdden son» ra, fazla mukavemetin fayda veymi- yeceğini kavradı. Sararmıştı, titri- yordu. Annesi, kızını fazla üzmek is- temediğinden ona kolunu uzattı. Yay- Tusunu kendine doğru çekti. Belkıs, Malde hâhimefendinin boynuna Sa- rıldı. Hıçkırmağa başladı. Senenin şu devresinde Yeşilköyün Çiçekleri nasıl baharı temsil ediyorlar» sa, Belkıs, öylece onlarla bir ahenk teşkil ediyordu. Bir goncanın lâtif bir şeklide çatlayışı gibi, kalbinin gü- zelliğini arınesine açıverdi. Zâten Maide hanımefendi onu sr» kıştırıyordu: — Sühi beyi seviyor musun? Kızcağız, yüzünü gizliyerek: İ Arkası var)