Bayatt makanuıl., Münir Nureddinin dün geceki Kon- mri de sanaikirn bütün konser ri gibi pek kalâbealıktı Denebi- Br ki, Cemal Reşidden başka bütün İs- tanbul halkı oradaydı!.. Bayati faslına geçildiği sırada Hâ- #m Körmükçü Refik Ahmedin kula- ina eğtüdi ve ön sırada eli kulağının Arkasında, çıplak başlı, geçkin bir zatı gösterdi: > ze — Seninki bayati makamını pek be» fendi galiba!... dedi, Refik Ahmed: — Vilâyet makamını hatırlatmış ölacaki... dedi. Kaza). Ana, kız, otomobille bir bayram si- rm gidiyorlardı. Yolda bir kala- Tasladılar, Bir sürü insan bir otomobilin etrafını sarmış, kaynaşı- yordu. Kız sordu; — Anne, bu ne?.. Şoför cevap verdi: — Bir kaza küçük hanım... Yol bulup geçtiler. Çok gitmeden bük Yük bir kilisenin önünde biy kalabalık daha göründü. Gene bir sürü insan çi- donatılmış bir otomobilin et- kaynaşıyotdu. Kız hemen atıl» Anne bak, gene bir kaza) — Yeni on paralıkların ortası delik olursa ne olur baba?... — Meteliğe kurşun atanlara kolaylık olur!... —m m m Hukuku beşer! Kar yağdığı gündü. Elindeki gaze | teye dalmış, daracık kaldırıma siğir madığı için caddede yürüyordu. Bir- den, karadan gelen bir otomobilin barıltısı He kendine geldi. Geldi amma ©tomobii de yanına geldi ve çamur. hığunu paltosunun eteğine taktığı gisi adamcağızı yere serdi! Otomobil durdu, etraftan koşuştu- lar, Kazazede, şapkası biryanda, ge- #etesi bir yanda çamurlu karlar için. de yatıyordu. Kazaya el koyan memur evvelâ yer. deki gazeteden işe başladı. Bu bir sabah gazötesiydi ve ilk sahifesinde Mizameddin Nazif herflerile şu keli. meler okunuyordu: Hukuku beşer beyannamesi! Teberrüi !.. Kitapçılar bir araya gelmişler, Af. Bodite ökir konuşuyorlardı. Remzi bay İlyasa döndü: — Duydun mu, dedi, Semih Lütfi beraet kararını öğrenince Afroditin Bütün hamlatını teberrü etmişi.. Bay İlyas; — Olabilir, dü dedi, onun yerinde kim yatın saadeti hangi iktidar mevkiinde vardır?. Aşağıdakiler henüz uyurlarken siz çoktan güneşe sırtınızı vermiş, keyif | çatıyorsunuz!,., Güneşi şehir namına İlk karşılayan siz, son uğurlayan siz- siniz!... Kirli bir yorgan gibi aşağıdakilerin üstüne çöken sisten muafsınız. Böyle günlerde büsbütün heybetlenip yükse- | Hyorsi Lp Felâketleriniz dud: Ha deyinc çarşı, pazar dol k, bir vapura | binip Boğuaziçine gidememek!... Fakat sandetleriniz sonsuz: Her yer, herkes ayağınızın altında!... Bir dev padişahı gibisiniz. İsterseniz elinizi u Büyükadayı alır, okşâr ok- şar gene yerine koyarsınız!.. Dilerse. niz paçaları sıvar, ayaklarınızı Ma: kşe rengi sularında se hepsi emrinize amade!... Bir nefesiniz biçareleri yok etmeğe yeter!... Hele şu kendini dev aynasında görenleri bir fis. ke ile mat etmek işten değil!... Dille TE destan olan apartımanlar yalnız si- 26 çalımlanamıyorlar. Ne kadar ka- barsalar birer kibrit kutusul... Belediyenin, yarım âsır bu süadef- ten nasip alan kule bekçisini şimdi tam maaşla tekaüd ettiğini öğrendik. Fakat eli yıl yükseklerde geçen bir ömrün aşağılarda çekeceği ıztırabi tam maaş deği! a milyonlar hafifle- temez!... İkbal düşkünü bir adam buna en iyi misal J Halka doğru!... «Yücel mecmuasmın altıncı YAŞ ger cesiydi. Davetli edipler usun Dik «Humanizma» konuşmasından sOnrg çay salonuna buyur edildiler. Şair Behcet Kemal Çağlar Mithat Cemalin koluna girmiş, üstada reh- berlik ediyordu. Salona girecekleri sw İ rada genç şair: Yücele in fikrini ifade edebik mek için Humanizm yerine bize nasıl bir kelime tavsiye edersiniz üstad?... diye sordu. Mithat Cemal, üstü taze, susamlı si- İ midlerle donanmış çay masasina bak- tve «— Halka doğru» demek münasip olur!... dedi, Kont! Tramvaya Kolları çantalı iki üni. versiteli kız girdi. Kalabalık içinde ancak en ön sırada oturan İki yaşlı, gk kadının ölüleri dibinde ayakta durücak yer bulabildiler. İkisi de felsefe talebesiydi. «Kant» a dair bir etüüdden bahsediyorlardı Oturan kadınlardan biri dakika- larca bu «Kant» bahsini dinledikten sonra arkadaşına fısıldadı: — Zaman me kadar değişli kar deş, dedi, biz bu yaşta iken sadece «Eont: lardan konuşurduk!.. — pak kasım reyüz, ha ne çün kar yağmiş idu7.. — Rasathane «Ha pugün güneş açaçak!» deduği gün!. Neşe ilâcı! — Bu güzel günde biribirile boğuşan insanlar da varl... Diye söylenip acınarak kırda dola- gyorlardı. Dünya ahvali gönüllerini karartmıştı, İçlerinden biri: — Ben, neşeli olmak için Greta Gar bonun tavsiyesinden başka çare göre- miyorumı!... dedi, , — Nedir o çare? dediler, — Basit: İspanak nevinden otlar yes mek!.. 'Tam bu arada uzaktan bir merkep sesi işitildi, Göğün boşluğunda, bir vi- yolonsel gibi tatlılaşıyordu. Herkes be- gını sesin geldiği tarafa çevirdi: Genç bir merkebin zümrüdleşen ot- lar üstünde neşe İle yuvarlarıp bağın dığını gördüler!... Bir hesap! Bir sanat ateşlisi fikrini kabul e tirmeğe çalışıyordu — İstanbula kanalizasyonden evveğ tiyatro lâzımdır azizimi... Unutma ki, yalnız şubat ayında ti yatroya 40,000 kişi gitti!... Ötek ile hesapladı: