Neriman nişanlhsinı gm urun mn | 8 Enâriden iik ayrıtışı hdi. İki bişunli idiler, le e leri berber geçmişti. Tâkin işte nihayet biribirlerinden syrılmağa meobur olmuşlar. dı. Vakıâ bu muvakkat birşeydi. Kadrinin seyahati iki üç ay kadar sürecek, ama bu mesele ikisini de son derecede üzüyor. du. Vapur görden kayboluncaya kadar Neri- man rıhlımdan uzaklışmadı. Hava karar- Üşümesin, sırtına giysin diye ne zaman- danberi göz nuru dökerek bu kazağı örüyor- du. Onu iki gün evvel bitirmişti. Bu akşam Kadri vapura binerken Neri- man içinde yün kazağın bulunduğu paketi ona uzatmıştı. Kadri, Nerimana: Teşekkür ederim nonoşum... Paketi biraz sen elinde tut. Ben şu bavullarln meşgul olayım... Bonra senden alırım. Ce- vabını vermişti, i sonru Kadri Nerimandan yün 1 unutauştar. n tramvaya binerken kendi — Vah vah.. diyordu, üşüyecek... Eve geldi. O gece erkenden yattı. Fakat uyuyamadı. Hep Kadriyi düşünüyordu. Er- esi günü fena halde canı sikiyordu. İki senedir, yani rişanlandıkları zamandanbö- ri hiç bu derecede yalnız kalmamıştı, O kadar ki, âdeta vaktini nasıl geçirece- Bini bilmiyordu. Kadrinin gidişinin haftasında artık can axıntısından ne yapacağını şaşırmıştı. Bel- Ki kendisini meşgul eder düşüncesile gitti, Bir sürü roman aldı, Neriman polis zoman- İarını, hele Şetlok Holmesin meraklı hikâ- yelerini pek severdi. Kış geceleri meak biş odada zabıta romanları okumak onun en büyük zevki idi. O gebe Kadriye uzun ateşli bir mektup yazdıktan sonru aldığı kitaplardan birini açtı, Okunağa bağladı. Bu «Gece trenindeki cinayete adında bir romandı, Şerlok Holmesin pek meraklı va- kalarından birine dalrdi. Neriman romana o derece dalmıştı ki sa- atlerin nasıl goçtiğini fark bile etmemişti. «Gece İrenindeki cinsyeta hakikaten pek heyecanlı bir eserdi, Romanın mevzuu kı- saça şu idi: Bir kış gecesi Jak isminde bir adamı bir trende, kompartımanında ölü ola» pak buluyorlar, Yapılan bütün tahkikata rağmen katillerin kimler olduğu bir türlü 1yor. Nihayet mşhur polis hafiyesi Şerlok Hol- mes İle ona hemen hemen her vakasında yardım eden muavini ve dostu doktor Vat- Bon faaliyete geçiyorlar. Berlok Holmes ufak bir tahkfkattan #0n- ra muavini doktor Vatson'a: — Azizim diyor, bu cinayete kurhan giden adamin evii bir erkek olduğu anlaşılıyor. Bu za! Uzun bir seyahate çıkmıştır. Nihayet trende kendisini öldürülmüş olnrak bulu- yorlar. Benim kanaatime göre bu adam evi olmasına rağmen katiyen kurısini sevmi- yor... Doktor Vatson merakla Şerlok Holmose soruyor: — Bunu nerden anladınız? Şerlok Holmes gülümsüyor: — Azizim, diyor, karılarını ve yahud ni- ganlılarını sevmiyen erkekleri anlamak son derece Kolaydır. Neriman kitabın burasına gelince gökle- rini büyük bir merakla açtı. Bakalım karı- larını, nişanlılarını sevmiyen erkekler na- si beli İyide ei Genç kadın büy ir gine aşağıda” ki satırları okumağa bi eğerlok Holmes İöelerine sözle devam osti: — Azizim trende ölü olarak bulunan bu Adamın karısını sevmediğini nereden an- adım biliyor musun? Evvelâ seninle onun bavulunu muayen# ettik. Bu geniş bavulda yolcuya lasm olan herşey bulunduğu halde karısının küçük kışını bir otal odasında bı 18 örerek kendisine hediye ettipi boyun st- kusını bir otelde unutmuş ha... Aziz dostum, sevilen bir kadının he- diyesi katiyen unutulmaz. » Neriman buraya gelince kitabı elinden Parça parça du. a eli bir kâğıd çekti. Kadriye ez şü satırları karaladı: «Hain!,, Beni biç sevmediğini an- ladım. İstanbula dönünce Ka arama...» Bunların gltına imzasını attı. Zarfın üe- tilne de nişanlısının adresini yazdı. Hikmet Feridun Es Abone ücretleri Türkiye oo Ecnebi 1400 4700 kuruş 160 “ 409 480 » . 160 - » Posta ittihadına dahli olmıyan ecnebi memleketler: Seneliği 3800, gtı aylığı 1900, &p aylığı 1000 kuruştur. Adres tebdili için yirmi beş kuruşluk pal göndermek lâzımdır. Zilhicce 17 — Kasım #1 B. İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yata E. 1216 200 TO O 1200 136 Va. 533 TT 1227 1502 1716 1852 İiarehane: Babıdli civarı Acımusluk sokak No 13 Yeni açılacak tütün piyasaları Bursa, Balıkesir (Marmara menşei) Ko- casli ve Trakya tütün piyasalarının şubat ayında açılacağı haber alınmıştır. Zelzele hakkında konferans Üniversitede her hafta verilmekte olan konferanslara Vâve olarak önümüzdeki pa- sartesi gönü saat 18,10 da konferans salo- nunda, ordinaryus profesör Hâmid Nafiz Pamir tarafından zelzele hakkında bir kon- forans verilecektir. Tuzak içinde Tuzak Tefrika No, 47 Nakleden : (Vâ « Nü) Danslar, numaralar biribirlerini ta- kib ediyordu, İki erkek, bir köşede böylece okonuşurlarken etraflarına bakıyorlardı. Maseları yaşlı erkekler, genç kadınlar doldurmuştu. Fekat bu kadınlar umumiyetle piyasanın Adi mallarıydı. İçlerinde Macar, Çek Wesair milletlerin artist bozuntusu kadınları da vardı. Tam bu «aralık, Baha, genç arka- daşıma: * — Sus! Konuşmalı işareti yaptı, Sühi başını çevirdiği zaman, siyah #akellı, kıvırcık saçlı bir sdamın ken- dilerine yaklaştığını gördü. Parmak lığa dayanıp kendilerini hürmetle selâmlıyan ve gülümsiyen bu adam, fransızca olarak: — E, mösyöler?... Kararınızı verdi. mİZ mi? - diye sordu. — Hayır... — Vah vah. — Niçin? — Zira mükemmel bir okazyondu... Pok ucuz düşürecektiniz.. Fırsat ka” ÇA yorsunuz. lâ... Bir kere görürüz. Hiç acelemiz yok... Esâsen bu işe vereceğimiz parayı sokağa &8tıyo- ruz demektir. — Ne zaman bir arzunuz olursa dalma emrinizdeyim, mösyöler... Be »i gönülden Baha elini selâm vermek mânasın- da salladı, Bu siyah sakallı adamın gitmesi için bir işaret makamındaydı. Herif anladı; alınmadan selâmladı ve gitti. On beş yirmi adım uzaklaşmıştı ki, Baha, evlâdlığına: — Görüyor musun, Sühi?... - de- di, - 'Talihimiz var... Bu yahudi ku- yumcunum peşinden biz koşacağımı- za o ayağile bize geliyor... Bu işte bir uğur olduğu meydanda... Herifi gel de bir kaşık suda boğma... Mil yonerdir kâfir; halbuki şu barda sözde eğlenmeğe gelmişken kâr pe- şinde dolaşıyor... Göreceksin, onun sayesinde ne zengin olacağız... Mü- cevher işi dediğim bu iş kendiliğin- den kolaylaşıyor demektir, Geçen gün bu kuyumcuyu gördüğün vakit ne dedin bakayım? 1048 m. 182 Ko./a, 140 Ke, 'P. A. P. 37 m, 9405 Ko/e 0 EW. SAA Otfenbash: Orfe “Gehenmemde wwertürü, 4- Prancis Popy: Periler adası (fantezi bale), 6- Franz Lis: Macar rap- sodizi, No. 14, 16,15-15,30 Müsik: Cazband ma, 18,55 Serbes saat, 10,10 Memleket saat ayarı, ajans ve meteoroloji haberleri, 19,30 Türk müziği: Sas eserleri, Çalanlar: Ke- mençe, Fahire Fersan, Ney, Basri Üfler, “Tanbur, Refik Fersan, 19,50 Türk müziği; Çalanlar: Vecihe, Fahire Fersan, Refik Fer- san, Kileri Muzaffer İlkar, i- Mehmet avansın), 3- Refik Fersan - Mahur şarkı: (Bir neşe yarat hasta gönül), 3- İbrahim Ağa - Mahur şakı; (Sabah olsun ben ğu yerden gideyim), 4- 8 üncü Selim - Zâvll Y. semai: (Almış nişanı biri müjea), 5- Zâvll saz semaisi, 20,10 Konuşma (günün mess- Yeleri), 2025 Türk müziği çalanlar; Fahire Fersan, Reşat Erer, Cevdet Kozan, Refik Forsan, i— Okuyan: Melek Tokgör, 1- Udi Mehmed - Şehnaz şarkı: (Suphu bulsam sinel safında), 2- Udi Ahmet - Karcığar şarkı: (Görünce ben seni), 3- Bedriye Hoj- gör - Muhayyer şarkı: (Güneş doğdu dam- lara), 4- Nevres - Muhayyer şarkı: (Gün kavuştu), 2— Okuyan: Mustafa Çağlar, 1- Rakım - Nihavent şarkı: (Ne yanan kal- bime bakdı), 2- Sel, Pınar - Nihavent gar- kı: (HÂLA yaşıyor), 3- Arif bey - Nihavent şarkı: (Söyle nedir baisi zarın), 4- Faiz Ka- pancı- Nihavent şarkı: (Gel güzelim Çam- hcaya), 3— Okuyan: Semahat Özdenses 1- Arif bey - Şuzinak şarkı: (Çekme elemi), 4- Süzinak şark: (Durmsdan aylar geçer), 8- N. Mehmet - Suzinak şarkı: (VAdeylemiş- din ey peri), 4- Suzinak şarkı: (Ben gülşe- ni aşkında nevasazı suhandım), 21,15 Mü- sik: Krtuğrul Soysal tarafından akordeon #oloları, 2130 Mürik: Küçük orkestra (Şef: Necip Aşkin), 1- 7. Grit Mayıs ihtişamı Beethoven; Menüet (sol majör), 3- Willy Kooster: Hint Ninnisi, 4- 7, Gri haberleri, ziraat, esham - tahıl, kambiyo- nukul borsası (flat), 2230 Konuşma (Ee- nebi dillerde -yalrız kısa dalga postasile), 2230 Müzik: Cnsband (PL), Saat 23 e ka- dar yalnız uzun dalga postasile, 2820-2330 Yarınki program ve kapanış. Güzel Sanatlar 4 alir deki resim sergisi 3 şubak ak- şamına kadar açık kalacak Güzel Sanatlar Akademisi resim şubesi talebelerinin esezlerinden mürekkep 16/1/0940 tarihinden itibaren on gün müddetle açıl- miş olan sergi, gördüğü umumi alâka Üze- rine 3/2/9040 akşamına kadar her kese açık bulundurulacaktır. Yefrika No. 36 "2k şeyh yarama İSLÂM TARİHİNDE Türk kahramanları Yazan: İskender Fahreddin Maryananın sık damarlari kabarmış, yanına girmesirklen huylanmağa başlamıştı — Bizin cesalarınız yok mu? — Var amma.. Bu en kestirmesidir. Casuslar dalma en ağır cozalarr giıcırdatarak — Hacca... O zalim adam, Güz haf — Haccar çok kötü ruhlu bir adamdır -diyerek söze başladı- halife bile ondan ç9- kiniyor, — Eelbetu çekinecek. Bir kere yularını onun eline vermiş. Artık hüküm onun elin- dedir. Halife ancak bir korkuluktur. Elin- de hiçbir kuvvet kalmadı. Eğer kumandan- lar halifenin otrafından çekliseler, halife Velid Haccaca uşak olur. cariye içeriye girdi, Rels bunlara yemek hazırlamalarını em- Yetti. Ve biraz sonra yere bir sofra kurul- du. Karşılıktı oturdular. Yemek yemeğe başladılar. Maryana yemek yerken bayretini gizliys- — Şarap içmez misiniz? — Evet, Biz, çölde önğduk. Çölde yaşa- ma, — Neden bir gehir kurup oturmuyorsunus? — Bunu yapamayız... Çünkü o zaman halifeye vergi vermemiz lâzım, — Halife ile uzlaşırdınız. Bu surede gö- gebelikten de kurtulmuş olurdunuz. — Doğru amma... Biz halifeye vergi vere- meyiz. Adamların Isyan eder. — Onlar size vergi vermiyorlar mı? — Hayır... Onların vazifesi, konakladı- Çımız araziyi muhafaza etmektir. Maryana konuştukça reise isiniyor ve onu çok doğru, hakkı sever bir adam olarak gö- rüyordu. Halifenin gözdesi böyle bir adamı na- ml öldürecekti? Oturduğu yerden kalkamıyordu. Relsin bü karısından yetişmiş iki oğlu vardı. Oğulla- rının İkisi de kabilâden bir gün uzaktaki wiyelerinde otururlardı. Şeyhin diğer karısı oldukça genç ve gü- ml idi, Şeyh Sald en çok bü Karısile düşüp kalkardı. ai Bir başka kabile reisinin kara © kabile reisinin bir harpte mağlüp ella yüzünden Şeyh Salde esir düşmüştü, Şeyh Bald Ayşe Ile evlenmiş, fakat ondan çocuğu olmamıştı. örer cariyelerine gelince, bunların hep- de Ayşeye muti kızlardı, Bunlardan her iş güzeli vicdan azabi sende kiye er Prem me iyi yürekli bir adamı hasıl öldürebilirim? Diyor ve bu-kısa müddet içinde çok fır- sat elde ettiği halde bir türlü eli hançerine Yarmıyordu. bu Işi kolaylıkla yapsa bile, etraftaki nöbelçilerin elinden nasıl kurtulup kaça- caktı? v akşam gene Şeyhle başbaşa kalımış- yg Çölde mebtabi seyretmek ne kadar hoş- tur, dedi. Ay denize aksetimiş gibi, İnsan enginlere doğru baktıkça kendini büyük Lir denizin kenarında sanıyor. Şeyh Sald çadırm kapığından dışarı bak- t: — Bu mansarayı başka bir yerde görmek mümkün olmaz. Hele şu uzaktın görünü Dürsü dağlarına bir bak! Bulutlara dağ- lar biribirine girmiş, Çöl, tapkı bir denla gi- bi sakin. Fakat onun da bazen coşkun dal gaları vardir. Fırtınalı saatlerde, bu sakin gördüğün çölün öyle bir krkarışı yardır ki. Deniz dalgaları gibi, bir yolcuyu hattâ bi- yen bir kervanı yutar... Kumlar altında bo- ar... Kemiklerini bile bulmak kabil olmaz. — Ben çölü çok sevdim, hazret! Onun coştuğu zamanı da görmek İsterim. Her saman bu kadar sakin olsaydı çölü belki de bugünkü kadar sevmezdim. (Arkas var) den mücevherat istediğini ve benim Son derece güzel bir yüzü vardı. "Taze, sıhhatli... Ayni zamandada | ciddi, fakat mağmum gibi... Saçları | kumraldı; bakışları mağrur ve sami- mi... Amma, pek yorguna benziyor- du. Mahrumiyetler çektiği, son gece» ler uykusuz kaldığı anlaşılıyordu. Öbürü cevap vermedi. kozmopolit muhitine gire çıka bu ecnebi dillerini, bu salon manyerleri- ni öğrenmişti... Ve Şermini de orada tanımıştı. Frenk mahallesinin cennet gibi husust bahçelerinin yeşillikleri ve çiçekleri arasında... İki kardeş gi. bi sevişmişler, oynaşmışlardı... İs tanbula geldiği gün, işte Sühi, mual- mine yâna yakıla bu kızın aşkın. dan bahsetmişti. Fakat omuz #ilkti: «— Benimkisi saçma... - dedi, - Nerede Zonguldak, nerede Şermin, nerede bu bar... Kabil m!?... Ne de meğe gelmiş olsun?... Kimbilir han. gi Macar artistidir de onu andırı- yor...» Zaten meçhul kadın da kalabalığa ketsizdi. Bir an belirip de sonra gili nen o sevgili hayalin tesirinden kur- tulamıyordu. Baha: — Ne mal, ne mal... - diyordu. - Me dersin eylâd?... Pek nefis parça deği mi? — Ne diyeceğim?... Bana öyle ge- Hyor ki bunu sanki vaktile bir yerde ini ikkte Sine Ele kei Delikanlı alnıma dokunuyordu: Hatır .. Birine benzetiyorum... © değil elbette... — Dur bakalım, elbette tekrar yak» laşır... O zaman tedkik edersin, Halbuki yanılıyordu. Genç kız, müzisyenlerin yanından geçtiği sırada şişman karınlı bir zat onu farketti, Kalın parmaklarile ye- eğindeki oplâtin zinciri sallıyarak, ona baktı ve gülümsedi, Kız da mah- çup mahçup önüne baktı. — Küçük hanım... Türk müsü- nüz, ecnebi mi? — Türküm. — 8ize bir şey söyliyebilir miyim? — Buyurunuz. Koz, karşısındakini tedkik ediyor- du. Altmışını geçmiş bir ihtiyardı bu. Lâkin gülümsiyen, iyi bir yüzü vardı. «Sühi »nin sevgilisine benzettiği kız, böyle bir yerde, tanımadığı ve kendisine takılan bir ihtiyarla ko- nuştuğundan dolayı heyecanlanıyor, Adetn titriyordu, Renkten renge giri- yordu. — Benimle beraber yürü, kızım... «Sühi> nin Şermin sandığı kız, n6 yapacağını #ilemiyerek bir müddet tereddüd etti, Fakat bu erkekte öyle bir babe, öyle bir hâmi hali vardı ki, emrinden dışarı çıkamadı. Yürüdü. (Arkası var)