SÖZÜN GELİŞİ Şapka çıkarmak ve el sıkmağa dair Fin - Sovyet harbi Sıfırın altında 30 derecede çırıl çıplak kaçan asker Fin hastanelerinde hastabakıcılık yapan bir kadının anlattıkları profesörü Aimo Salonen tayyare ila ve refikasile o beraber Helsinkiden oParise gelmiştir. Kareli cephesinde bir hasta” Dede hastabakıcılık yapmış olan madam Salonen Pariste çıkan İntransigcant ça zetesine, cephedeki o müşahedeleri hak- kında şu meraklı beyanatta bulunmuş” tur; «Ladoga gölünün şimalinde son gün- lere kadar çalışmış olduğum seyyar has- | tanede Sovyet ve Fin yaralıların aynı zamanda tedavi ediyorduk. Sovyet tay- yareleri gündüzleri mevkiimizi tarassud. | ettikçe, sık sık yer değiştiriyorduk. Zi fa geceleri Sovyet bombardıman tayya- relerinin gelerek hastaneyi bombardı- man edeceklerinden emin bulunuyorduk. Süratli bir surette yer değiştirmemiz sar yesinde her defasında tayyare bomba» larından yakamızı sıyınıyorduk. Sovyet tayyareleri, bombalarını hastanenin ev- velce bulunduğu yere atıyorlardı. Fin yaralıları pek azdir. Zirn Rus as“ kerleri, fena nişan alıyorlar. Bizim as- kerlerimiz, ekseriyetle obüs parçaların- dan yaralanıyorlar. Kar yağıp da tank- lann kullanılmasına mâni olmazdan ev- vel Sovyet tanklarının aakerlerimiz t- rafından vurulan kondöktörlerini tedavi ediyorduk. Sovyet tanklarını kullananlar, taarru- za başlamazdan evvel zabitleri tarafım | dan tankların içinde kilidleniyarlardı. | Bunlar arhk dişarı çıkamazlardı. Zira | Sovyet tankları ancak dışarıdan açılabi: | liyorlar, Binaenaleyh bunlar, traktörler'n Üzerinde bulunan mezarların içinde ki İdlenmiş taarruza geçiyorlar Kahramanca çarpışan Finler, yüzleri Yerekoyun yatmış olarak tankları bekli- yorlar, tangın kapısını açarak içine ya | bir el süyorlar, yahud da mit- ge yinleriln kurşun yağmuruna tutuyor- Mâamafih tedavi ettiğimiz yaralılar dan en çoğu bacakları donmuş Runlardı, Helsinkiden 700 kilometre uzakta bur hundukları halde Finlândiya. merkezinin yakınlarında. bulunduklarını zanneden bu zavallıların kunduraları yoktu, Ayak- ini ve rana avralar ve vo bezler ile ei i 5 lerin meibusatı, onlar için bü in. değerindedir. e ir gün Finler, slırdan aşağı 30 dere- Gei hararette bir adamın sürünerek çırıl Şıplak hatlarına doğru gelmekte oldu- ğunu görmüşlerdir. Bu, bizim askerler. den biriydi. Ruslar tarafından esir edil- mişti. Bir zabitin huzuruna elbiseleri aralarında taksim Li muhafızları tarafından çıkarılmıştı. vyet askerleri, elbiseleri aralarında taksim için dövüşmeğe o başlamışlardı. Bu müddet zarfinda, esir çırıl çıplak kaçmış, karlar ve buzlar üzerinde kop- muştu, Soğuktan yarı ölü bir vaziyete işti. Maamafih yaptığımız tedavi inde onu kurtarmağa ek | zabitleri kabul ediyor. dı, Askerlerimiz diyorlar ki: — Biz gündüzleri müdafaada, gece- leri de taarruzda bulunuyoruz. Filhaki- ka bizim kayakçılarımız, gündüzleri si» perlerde geçirdikten sonra karanlık bar sar basmaz kayakçı şampiyonlarımızın kumandasında keşif devriyesine' çıkıyor lar ve 16 sant sürem bir gece zarfında 100 hattâ 120 kilometrelik mesafeler katediyorlar, düşmanın cephe gerilerine taarruz ediyorlar, köprüleri, şoseleri ve nakliye kafilelerini havaya uçuruyorlar, Olimpiyad rekorlarını müsavi olan bu gece akınlarındap sonra seyyar has- taneye bir gün istirahat için gelmekte ve ertesi gece, yeniden akınlara çıkmak- tadırlar. Sporcu zihniyetini kaybetmemiş olan nişancılarımıza gelince, ucsuz bu- caksız cephede fevkalâde rekorlar tesin etmişlerdir. Bir ordunun nişancılık ye- Ladoga gölünün şimalinde, bir ze manlar, Finlândiya ordusunun şampiyo- Bu olan bir mitralyöz milisi vardı. Elim- — Ya Sovyet esirleri ne diyorlar? — İki ayağı donmuş olarak esir düşen bir Sovyet askerine scak şurup, ekmek ve tereyağ veriyordum, Bana şaşkınlıkla baktı ve: Eğer bunları vereceğinizi bilsey- ei karımı da beraber getirirdim... le: Sovyet saskerleri, Finlerin esirleri öl dürdüklerini sanıyorlar, Tedavi edildik- | lerini görünce şaşmışlardır. Onların sey- yar hastaneleri yalnız zabitleri ve küçük lr ki Finlere diyor : Zira pamuklu elbiseleri ve bez parçalarile ya- pılmış ayakkabılarile şiddetli soğuklara bırakumayız. Buna mukabil Fin asker- lerinin o maneviyatı mükemmeldir. Bir çok ha iyileşmeden cepheye dönmek istiyorlar. Hepsinin de zafere imanları vardır. Maalesef otomatik si- İlhları ve çarpıştığımız ormanlar içinde endaht menzilleri kâfi olan mükerrer Ateşli tabancaları yoktur. Kocamla beraber, Fransaya gelmek için Finlândiyayı baştan başa O kateder ken, çifliklere ve köylere yerleştirilmiş olan muhacirleri gördüm. Bunların ce- saretleri ve kuvvei maneviyeleri yerin- dedir. Bir istasyonda arkasında bir tor- ba bulunan küçük boylu bir ihtiyar gör- dük, Kendisine: asılın baba diye sorduk, O bize torbasını gösterdi ve; 00,000 merklık bir servetim vardı. Şimdi şu torbadaki eşyadan baş- ka bir geyim kalmadı, Fakat bunun > bir. yoktur, Finlândiya ILK ADIM iğ YAZAN; ——— F L b tr K D Mg, Hi R HE; İşte otuz şu kadar sene evvel, ilk adımda, ehlinden dua alatak yeni hayata bir nevi merasimle, gizli bir tarikata sülâk eder gibi girmiştik il i mansız vücudla dar, çamurlu, yam de düşer gibi olmuşlar, bir de ne gör- sünler? Girdikleri sokak bir çıkmaz değil mi? İşte yolu kapayan son ev ve son kapı, sımsıkı örtülmüş bir kapıl İleriye gidemezsin, içeriye giremez- sin, geriye dönemezsin? Diz çöküp ve gözlerini yumup mandayı beklemek- ten başka yapacak şey yok. manzarayı seyreden bir kadının him» metile, yukarıdan ipi çekilerek, tırk demiş, açılmış, hanımlar hemen dak mışlar ve kol demirini vurmuşlar. Ya o evde kimse bulunmasaydı, bulunan da pencerede oturmasaydı? Ya aşa gıdaki kapı, yukarıdan makaralı iple otomatik açılmasaydı? O zaman çik- maz sokağın son kapısı önünde bir yığın didiklenmiş et ve alias, üç ta- ne kanlı yaşmak kalacaktı. Zira man- da allı kumaşlardan öyle hıza”*gel- miş ki yetişip kurşunla vurmasalar zaten çerden çöpten yapılmış köhne sesi işittik, durduk. Yol büklümünden karşımıza kim çıkacaktı? Müthiş bir tip: Çıplak ayağında takunyalar, sır- tına kuşaksız bir entari geçirmiş, omuzlarına bir ceket atmış, palabi- yıklı, lânet surath, adadıya bir iri herif... Fena halde ürktük. Bu me hallede ne arıyorduk? Kılık kiyafeti. mizden yerlisi olmadığımız besbelli, Besbelli kötü bir maksadla dolaşıyo- ruz, Bahsettiğim manda vah$iliğile bizi önüne katıp tersyüzümüze bir sü- rebilirdi ki... Ben hemen yana döndüm. Orada, permaklıklarına bezler bağlanmış bir evliya mezarı vardı; ellerimi açtım, Si da | ig i i 8 j KötsE?E receğlmizi umduğumuz gizli randevu evi polisten başka mahallenin bu kabil haşari ve kabadayı tavırlı deli- kanlılarının himayesi altındadır, her raca kesilmiştir, aidat alırlar ve O para ile geçinirler. Maneviyatımız sarsılmış olarak geriye döndük, kapi» Dın önüne geldik ve baktık: Aralıkt. Derhal içeriye kaydık. Girdik, içerideyiz, kapıda üstümü- ze örtüldü, bu, Alâ... hiç biri kestirilemezdi. Muhakkak olan nokta şu idi: Başımızdan, yasi- mızdan büyük bir halt etmiştik. Ah, Beyoğlu! Kalabalık, hür, emiyetli Beyoğlul En dar sokaklarında ürk» meden yürüdüğümüz, kapı çıngırak» Jarını korkmadan çaldığımız, kald rmlarma bastonlarımızı vura vura eğ- İendiğimiz medeni, fakat şimdi bize pek uzak, erişilmez, yetişilmez, kavu» şulmaz belde! Gönlüme derin bir bikeslik çökmüş- tü; bir saniye şöyle düşündüm: He men döneyim, dışarıya fırlayayım; bir arabaya atlayıp gözlerimi kapaya- yım; Tünel meydanında açayım; bil diğim, alıştığım ve hazzettiğim ha- yata kavuşayım, Benliğimi, mantığı. mı ancak orada tekrar bulabilirdim. Ah, nasl sekerek, şakarak, tüy gibi GÜNÜN ANSİKLOPEDİSİ bafit, hür ve mesud, Tokatliyana doğru giderdim... bir şekilde bizi bekliyorlar. «Talihiniz varmış, dediler, yoksa yersiz Kalacak- tık!» Malta taşı döşeli, henüz wlak, boş bir avludayız; karşıda ahşap, ki- limsiz bir nierdiven; kenarda kapısı açık bir mutfak, içinde bir frenk tu” lumbası göze çarpıyor; hani upuzun kulpunun uç tarafı, eski yazı şeklim deki nesih «he» si gibi iki gözlüdür, işte o tulumbalardan... Niçin bilmeni, duruyoruz, bir şey bekliyoruz, galiba bir teşrifat var. Evet, varmış; hem de pek gülünç ve acayip cinsinden: Mutfaktan bi şekil belirdi, yuvarlana yuvarlandı bize döğru kaydı. Saçları kina ve ze deçal le kıpkızıl, çehre bumburuşuk, vücud şiddetle bodur, sarkık ve sap sak... Bu yaşlı, meymenetsiz kadının basma entarili kollar sıvalı idi, önü. göbeğine kadar yırtmaçlı idi, meys danda idi, Gelişini ürkek ürkek seye rediyorduk; bir memesinden kan, bi£ memesinden irin akan masal devande larını hatırlıyorduk. Şaire kız bize bir emir daha verdi: — Öpünüz teyzemizin elini Acemilik, şaşkınlık bu ya, üçümüs birden emre itaatte bir saniye gecik- medik, Adeta hücuma geçtik 'Tey?6, galiba, dolma yapmıştı, elleri soğan kokuyordu, belki de yağlı idi; onun için merhamet etti, ağımıza bu kiri elleri değil, kalın, mor, çirkin, lâkin hiç olmazsa bir nebze daha tese olan kollarını uzattı. Öper gibi yap- Bak yetişmez mi? Hayır, toyluğun vers diği bir lüzumsuz fedakârlık, hesap» sızlık, münasebetsizlikle bu kollar kırk yılık hasret imişiz gibi şapur şü pur öptük. O, bu iştiyaktan memnun oldu, kart bir sesle teşekkür ve dUM etti: — Eksik olmayın evlâdlarım, &i öpenleriniz çok olsun! İşte otuz şu kadar sene evvel, İlk adımda, ehlinden böyle bir dum ala. * rak yeni hayata bir nevi merasimle, gizli bir tarikate sülük eder gibi gir miştik. Ladoga gölü Finlândiyanın 85,000 gölü olduğunu bu | meşhurları mersin ve som balığıdır. Fok'um Aralarında sütunda yazmıştık. Ladoga son harb münasebetile sık sık zik» rediliyor, Ladoga şimali garbi Avrupanın en büyük göllerindendir. Finlindiya (le Rusya arasın- da bulunan ve iki memleket tarafindan taksime uğrıyan bu büyük su, 18,180 kilo bulunan | da bursada hususi bir nevi bulunur. Ce- mupta rruhtelif kanallar Ladoga'yı Lenin meli. ada kesif nüfusludur. 42 Kilometre murabe bal salhındadır. Meşhur bir manastırı üye metre murabbaı mesahasındadır. Mustatile | dır. 1592 de gölün cenubunda neolitik deye yakın bir biçimdedir. Vaktile bir parçasını re mid insanların bakiyesi meydana çik- teşkil ettiği körtezimin yas | rilmiştir. Aynı yerde mutedil memleketles kınındadır. *Derinliiz garp Mibelimsind rin nebatlarının işleri de bulunduğu içim 200 - 230 metre kadardır. Şark sığlıktır. Bu Wibarla her tarafı seyrüse fere müsald değildir. of uptanı, Svir şarktarı ve Voksa oba SE sularını buraya akı- lar, bir saatin minküs istikametlerde hsrekef eden skreb ve yelkovanı tarzındadır, Oş- nubu şarki Kummı alçak, bataklık yahud ormanlıktar. taraflar | burada vaktile ıklimin şimdikinden başlı türlü olduğu anlaşılmıştır. Staraya (yani Beki Lagoda) La- Lagoda Senenin dört ayında donan sularından | goda Novaya (yani yeni Lagoda) isimlerile metu! balık çıkar. Bunlur arasında en İnhisarlar memurin kursu Inhisar memurlarının mesleki bilgi ve ihtisaslarını arttırmak maksadile İnhisam- lar U, Müdürlüğünce İstanbulda ihdas edil- miş olan Memurin kursunun 14 üncü dev- resi bu ay sonunda bitam bulacak ve 15 Jarında iki kasaba Beşiktaş otobüsünün fiati indirili inci deyre tedrisatına şubat ayı başında | bir kıla, Taksime kadar da ikinci bir kata başlanacaktır. olarak ücrete tâbidir. Beşiktaş Halk Parti. Evveloe altı ay süren devreler bu sebe sinin yaptığı teşebbüs üzerine orta mekteb dört aya indirilmiştir. Yeni programa gö- re, memurlara nazari malümattan ziyade vazifelerinde daha ziyade muvaffak olabil- melerini temin edecek ameli bilgiler verli- önündeki birinci kıta, 'Teşvikiyede Naz. edilmiştir. Bundan başka Başiktaştan 'Tajp. mektedir. Bu suretin her devrede idare teş | alme kadar slancn 14 kuruşun da 11 kurye kilâtına mensup 30-40 kadar genç memur ders ve tatbikst görmektedir. Kursta tütün ve müskirata dair olan ga indirilmesine tramvay idaresince karap verilmiş ve keyfiyet Lasdik edilmek Üzere derslerden hesap, muhasebe, hukuk ve Idare dersleri | Nafik Vekâletine gönderilmiştir. Vekâleğ tedriz edilmektedir. sonra talbi. | tasdik eder etmez bik yeni tarife hemen babe ik.