Bu sene hiç plâja gitmemiştim. Ge- çen gün kendi kendime: «Koca yaz geçti, Denize girmedim. İlk fırsatta plâja gideceği: diye karar verdim. 1caktı, Plâj olduk- ça kalabalıktı, Denize girdim. Kum- ların üzerine uzandım. İçimden: «Oh diyordum, dünya vârmışis bu sırada şık mayolarile iki genç kadın önüm- den geçtiler. Hararetli hararetli bir- şeyler konuşuyorlardı. Denizden yeni çıkmışlardt. Tam yanımda durdular. Biraz ileride, onlar da benim gibi kum- ların üzerine uzandılar. Ben güneşe karşı gözlerimi kapamıştım. Onlar her halde beni uyuyur zannetmiş olacak- lar ki, hiç çekinmeden, yüksek sesle aralarında konuşuyorlardı. Birinin sesi çok tatlı idi oOÖtekine diyordu ki: — Şevki ile herhalde evlenmeğe ka- rar verdim, Şimdiye kadar hiç kimse beni Şevki kadar alâkadar etmemişti. İnanır mısın hep onu düşünüyorum. Yürüyorum, geziyorum, tozuyorum, daima aklımda Şevki... Bu adam san- ki kafamın içinde yerleşmiş gibi... Ba- na evlenmek teklif ettiği zaman az da- ha sevincimden çıldıracaklım. Fakat hislerimi hiç belli etmedim. Bir er- kek karşısındaki kadının kendisini de- li gibi diğini hissederse ona neler yapmaz? Bunun için ben de kendisile ne derecede alâkadar olduğumu Şev- kiye hiç belli etmiyorum. Şevki bana: «Evlenelim!» dediği zaman büyük bir soğukkanlılıkla ona şu cevabı ver- | dim: — Düşüney Size birkaç güne kadar cevabımı ve- | ririm... Bugün Şevkinin buraya gele- ceğini duydum. Nerede ise gelir. Mu- hakkak ki ilk işi; «Kararınızı verdiniz mi?» diye sormak olacaktır.» Yattığım yerden yavaşça gözlerimi açtım. Bunu söyliyen sarışın, genç, gü- zel bir kadındı, Sözlerine devam etti: »— Hayır neden korkuyorum biliyor musun ?... Şevki ile evlenmek : benim için büyük bir saadettir. Bunu inkâr edemem. Lâkin beni ürküten şey şu: Ya aradan bir müddet geçtikten sonra Şevkinin bana karşı olan hisleri soğur- 82... Yani beni istediğim kadar mezse, o zaman işte çok üzülürüm. Doğrusunu istersen benim onu sev. diğim kadar, onun da beni sevebile- ceğine itimadım yok... Çünkü tahmin edemezsen ben bu adamla ne derecede alâkadarım. İstiyorum ki, o beni deliler gibi kıskansın... Benimle dalma kıs- kançlık kavgaları çıkarsın... Tuhaf de- ği mi? Bu ben de bir ihtiyaç halinde... Emin ol şevki bir kıskançlık kavgası esnasinda beni dövse memnun olaca. ğim. Çünkü kıskançlık yüzünden yi- yeceğim tokatı en büyük, en kati aşk delili addedeceğim. Sarışın kadının ar. kadaşı, onun bu sözleri üzerinde; — Nash... dedi, sen Şevkiyi adam akıllı seviyorsun... Ben yattığım yer- den «demek demindenber! konuşan ka- dının âdi Nazlı imiş!» dedim. Her ne ise Nazlı, arkadaşına anlâtı- | yordu: — İnanir mısın? Beş gündenberi her dakika, her saniye hep bu evlen- mek meselesini, Şevkinin bana yaptı- ği teklifi düşünüyorum. Onunla erlen- mek için nelere Tazı değilim ki... Her türlü mahrumiyete, küçücük bir odada oturmağt, herşeye, herşeye razıyım... Arkadaşı Nazlı ile alay ediyordu: — Bu ne fedakârlık!... Bu ne fera- gati... Nazlı cevap verdi: — Ne yapayım? Bütün bunlar fe- dakirlık, feragat değil, bir tek kelime ile aşk... Genç kadının sesi birdenbire heye- canla titredi: — İşte... İşte, dedi, geliyor... Ben sana demedim mi? O bügün herhalde buraya gelecek... Çünkü kaç yerden sordum, tahkik ettim. Sırf ona ras gel mek İçin buraya koştum. Onun bugün buraya geleceğini kati surette öğren. dim. İşte bize doğru yaklaşıyor... Bu esnada kumların üzerinde bir çıtırdı oldu, Bir erkek sesi: — Vay Nazlı... Siz burada mıydınız? | Gözümü açtım. Bu yakışıklı genç | bir adamdı İki kadının yanına kumlar Üzerine uzandı. Nazlı sanki son derece hayret etmiş gibi genç adama: — Siz nereden çıktınız? dedi, doğru- su pek şaşırdım. Sizin bugün buraya geleceğinizi hiç tahmin etmezdim. — Sahi mi? dedi, beni hiç beklemi- yor muydunuz? Nazlı cevap verdi: — Hiç beklemiyordum. Bu sırada isminin Nazlı olduğunu öğrendiğim genç kadının yanındaki ar- kadaşı: ... Ben biraz denize giriyo- Tum!... diyerek ayağa kalktı. İki sev- giliyi yalnız bıraktı. Bu sırada delikanlı sordu; . — Size yaptığım mühim teklif et- rafında düşündünüz mü? Nazlı bu teklifi anlamamazlıktan geldi. Genç adama sordu: — Hangi teklif? — Evlenme teklifi... Nazlı buna hiç ümid etmediğim bir cevap verdi: — A... dedi, ben onu unutmuştum bile,.. —— Amma yaptınız Nazlı... Bu kadar mühim, hayati bir teklif unutulur mu? Nâzlı omuz silkti: — Bilmem... Ben bu teklife pek ehemmiyet vermemiştim de... — Çok hainsin Nazlı... Bari şimdi Söyle... Benimle evlenecek misin? Nazlı buna da büyük bir istigna ile cevap verdi; — Vallahi bilmem ki, Şevki... Seni sevebileceğimi pek ümid etmiyorum. Kendime itimadım yok... Sonra ben öyle kıskançlık kavgalarına filân ge- lemem... Kocamın beni hiç Kıskan- masını istem anladın yn? Delikanlı Nazlının bu sözü üzerine gülümsedi: — Bazı kadınlar kıskançlık kavga larından hoşlanırlarmış... dedi, hattâ kıskançlık yüzünden kocalarından da- yak yiyen kadınlar, bazen hayatların- dan pek memnun görünürlermiş... Nah bir çığlık kopardı: — Kıskançlık yüzünden dayak ye. mek mi? Aman yarabbi... 'Tüylerim ürperiyor... Bu ne şet! Fakat se. ninle evlenmek hususunda bana en ziyade tereddüd veren şey şu: Bnce izdivaç için aşk lüzumlu | birşeydi, Halbuki ben seni henüz sevmiyor ki... Maamafih belki ileride sev rim Şevki... Nikâhta keramet vardır derler... Peki teklifini kabul ediyorum. Şevki: — Teşekkür ederim, teşekkür ederim Nazh!... diye genç kadının eline sarı)- Ben Nazlının biraz evvel arkadaşına anlattıklarını, şimdi de Şevkiye söyle- diklerini düşündükçe kendi kendime; «Dünyada ne tuhaf kadınlar var!..» dt yorum... Hikmet Feridun Fs Taşra gazete bayilerinin nazarı dikkatine Bazı taşra bayilerinden aldığı. mız mektuplardan «AKŞAMsı mutlaka şu veya bu mutavassıt- lardan tedarik etmek hususunda kendilerini mecbur addettikleri anlaşılmaktadır. Bu zehab hakikate uygun de. Zildir. Binaenaleyh taşra bayile- rinden arzu edenler her zaman «AKŞAM: idarehanesine müra- caatla doğrudan doğruya mua meleye girişebilirler. Bu hususta «AKŞAM; idaresine mektup ya- sarak bayi şartlarını öğrenebi- RADA AD) Türkiye Radyodifüryen Postaları Dalga uzunluğu 1648 m. 162 Ke/.120 Kw. Türkiye Radyosu TAÇ, 1074 m. 15198 Ke./8. 20 Kw. Ankara Radyosu TAP, 70m. 9485 Ke/s, 10KG. TÜRKİYE SAA' 30 Ağustes 939 çarşamba 12,30: Program, 1489: Türk müziği - CP1), 13: Memleket saat ayarı, ajans ve meteoroloji haberleri, 13,1$ - 14: Müzik (Karışık program - Fi), 19: Program, 1005: Müzik (Oda müzi- ği - Pi), 1930: Türk müziği (Fasıl he- yeti), 20,15: Konuşma, 2050: Memleket saat ayarı, ajans ve meteoroloji haberleri, 2050: Türk müziği: Okuyan: Mustefa Çağlar, çanlanlar: Vecihe Daryal, Cevdet Çağla, Kemal Niyazi Seyhun, Refik Fer- san. | — Osmun bey - Nişaburek peşrevi, 2 — Ziya paşa - Nişaburek yürük semai - EY gül ne acab), 3 — Ziya paşa - Nişa- burek şarkı - (Bin zeban söylersin), 4 — Keman taksimi, $ — Nişaburek şarkı - (Mestinazım kim büyüttü), 6 — Nişabu- rek saz semaisi, 7 — Rabmi bey - Hicaz şarkı - (Akşam erdi sular karardı), 8 -— Dellâl zade - Şehnaz şarkı - (Etmedin bin lahza ihya), 9 — Şemseddin Ziya - Şeh- naz şarkı — (Denizin dalgasını», 10 — Sedad - Şehnaz saz semaisi, 2130: Haf- talk posta kutusu, 2145: Neşeli plâklar - R., 2150: Müzik (Melodiler), 22: Müzik (Küçük erkesira » Şef: Necip Aşkın), 28: Sun ajans haberleri, ziraat, esham ve tah- vüğt, kambiyo - mukud brosası (fiat), 23.20: Müzik (Cazband - Pİ), 23,58 - 24: Yarınki program, Avrupa istasyonları Saat ?0de Berlin Lehür havalı Neber'in Freisehütz» 2015 fanfar — Athlone 2035 b: zika 3 2040 keman ve piyano — Hüversum 11 2055 konser — Sofya Bnlto nun «Mefistofeler operası — Toulouse 2025 Havay kitaraları, 20,45 filim havaları Saat 21 de Berlin 21,15 Viyn orkenttasi — Br nıkfurt Hamburg 2115 m 215 Viyana i Londra 2130 askeri m Nis 2130 - 3330 Alasse'nin «Gülathese operası — Rennes 21.30 - 23/30 hafıf muzika — Se orkestra — Stokholm 21 Puecin!”; operas — Toulouse 23,35 “pera parçaları — Kolonya Kenira — Ylorans 22.50 erkestra — 2215 armonik konseri — Tille 28 karışık müzika 12 senfon. konser * — Sanfy hafif reuzika ve dans, Saat de Berlin, Breslar 2330 - 1 dans ve hafif muzika — Danzig; V na muzikası — Belg ka — Peşte 73 çingene“ çalgısı — Bükreş 23,15 Rumen muz'kası — Florans 2315 dans — Iaibach 2515 piyano — Roma 35,15 hafif muzika — Stokbolm 23,15 dans, at 24 den itibaren K muzlikası — Peşte 24 salon , Milâno Frankfurt, Königsber, gece muzikası, Prag MÇ muzlkası — Londra ie Stuztgart 4 - Abone ücretleri Türkiye © Eenebi SENELİK 6 AYLIK $ AYLIK 1 AYLIK Posta itiihadına dani olmıyan ecnebi memleketler: Seneliği 3600, altı aylığı 900, üç aylığı 1009 kuruştur. ball için yirmi beş kuruşluk pul göndermek lazımdır. 1400 kuruş (o 2700 kuruş 750 » 1480 400 » 150 » 850 1084 577 909 1200 1215 1537 1856 2022 İç ve dış BASUR MEMELERİNDE, Basur memelerinin her türlü iltihaplarında, cerahatlenmiş fistüllerde, kana- yan basur memelerinin tedavisinde Şifayı temin eder LEYLÂ ie MECNUN Tefrika No. 46 Yazan: İskender Fahreddin Elharis: “Şahidlerin şahadeti muteber görülürse Fırafin boşandığına hükmetmek vazifemizdir.,, dedi Diye bağırdı. Herkes susmuştu. Bir kaç dakika beklediler. Hiç kimse aya- ğa kalkmadı. Elharis ayağa kalktı: — Bu haini şimdi bana teslim et- mezseniz, biraz önce İstediğiniz ada- leti tabik edeceğim. Dedi. Sofrünır alt başından 'Tahir Ayağa kalktı, Bir çok kimse bu İşi Tahirin yaptığını tahmin etmişlerdi. Halbuki o, bunu teklif edenlere: Ben Elharisi öldüremem. Onun bana iylliği vardır. Demişti. Davetlilerden bir kısmı bakışlarla Tahiri: Alçak... sen misin bozan? Diye tahkire başlamışlardı, "Tahir: — Ben, iyilik gördüğüm kimseye fenalık yapamam, dedi, size bu han- çeri atan adamı şimdi göstereceğim. Ve başını çevirdi, Abdullahın kı lundan yükalayıp ayağa kaldırdı. — İşte, Elharisi öldürmek istiyen adam... Bu işi el altından hazırlıyanlardan bazıları kaşlarını çatarak Tehiri uzaktan uzağa süzüyorlar ve yâvaş yavaf başlarını sallıyorlardı. Abdullah ayağa kalkar kalkmaz, hainane rTahatımızı | nöbetçiler koluna sarıldılar. Elharis, bu işin olacağını önceden bildiği için, soğukkanlılığını muha- faza ediyordu. Urman, avucunun içine saplanan hançeri yere atarak, elini ilâçladı ve klerin reisi vak- tinde elini uzatmamış olsaydı, atı- lan hançer kumandanın âlnınn or. tasına saplanacaktı Abdullahı kollarından yakalayıp Biharisin. yanına; getirdiler. Biharis sordu: — Beni öldürmek mi istiyordun? Abdullah önüne bakarak, bir keli- me İle cevap verdi; — Evet... — Maksadın ne idi? — Yurdumu kurtarmak... — Halifenin idaresinden memnun değil misiniz? — Hayır... — Bütün Bağdadlılar da senin gi- bi mi düşünüyorlar? Evet. Bir kişi müstesna ölmak Üzere — Kimdir 0? — Tahir... — Demek Bağdadda YMalifeyi ve beni seven bir kişi var, öyle mi? — Evet... Elbaris davetlilere döndü: — Abdullahın sözlerine siniz? Hepsi birden başlarını sofranın Ü$- tüne kadar eğerek: — Yalandır. iftiradır. bu adam çıldırmış.. ne söylediğini bilmiyor, Biz, Halife hazretlerine ve onun memur- larına, kumandanlarına muti insan- lanz. Abdullah gözlerini açarak hay- kırdı: — Asu yalan söyliyen onlardır. Se- ni öldürmeğe hep birden karar ver- dik. Bu işe Tahirden başka itiraz eden olmadı. Davetliler tekrar yerlere eğildiler; — Çocuklarımızın başlarına yemin ederiz ki, bizim bir şeyden haberi- miz yoktur. Bu adamı tanımıyoruz bile, Bizim namus ve şerefimizi kir- letmeğe çalıştığı için, sizden adaletin tatbikini istiyoruz. Bizim, huzur ve sükün içinde yaşamaktan başka bir emelimiz yoktur. Başımızda buluna- cak vali ve kumandanlara her za. man boynumuz iyiktir, Elharis, cellâda emir verdi: — Öyleyse hemen vurun bu heri- fin boynunu... » Abdullahın başı yere düşünce. Cellâd, Abdullahın başını davetli. ler önünde, bir vuruşla yere düşür- müştü. Ona hiç kimse acımıyor gibi görünüyor ve: ne der- — Cezasını buldu. Diyordu. -Abdullahın kesik başm saray kapısına götürüp asmşılardı. Ertesi gün halka teşhir ve idam se- bebi ilân edilecekti. Heyecanlı sahneler birbirini takip ediyordu. 'Urman, “Biharise: — Geçmiş olsun... Dedikteti*“Sönra - sofranın öbür başında dürâh'Tahiri görünce - hid- detlenmiş ve: — Şehirden kaçan bu adamın bu- rada ne işi'rar? O da başı vurulacak hainlerden “bifidir... Diye söylenmeğe başlamıştı, Biharis, 'Türk reisinin kulağına eği- Terek: Bu gece' ziyafeti, onun verdiği hâber üzerine tertip etmiştim, dedi, beni öldürmek istiyen adami meydâs na çıkaran odur. Ona dokunmayın! İyi amma, oğluma götürmek üzere hazırladığım bir kızı zorla ahp şehirden kaçırmış. Böyle bir serseri- yi affetmek size yar yatını kurtarabilir. Ben (Piratı) ona çok yörmüyörum. Onun y nuza on tane cariye götürün! Bu sırada davayı kökünden dedi - Tahir, (Fırat) ı iki şahid huzurunda boşammı şimdi Tahirin yanında nikâk rak duruyor. Urman onu pi bilir. Tahir birdenbire şaşaladı. y kalkar — Hayır, diye bağırdı - o, benim nikâhlı kârımdır. Ebu İsmail cevap verdi: — Evvelce inkâhlın idi. Fakat dün toşadın! Gala, buzadamı, i Saray muhafızı her şeyi önceden İ hazıralmıştı, trafına bakındı. da ında iki kişiyi göstereri — İşte, dedi, şahldler buruda otu- Tuyor. İki Bağdadlı eyağa kalktı: — Dün'hurmalıktan Karı koca kavga ediyor! rin'« Seni talâkı selâse ile boşadım!a dediğini külağımızla duyduk. Urman bu hadiseden çok memnun olmuştu. 'Takir ateş gibi birden parladı — Yalan. iftira. ben (Fratjı boşamadım. Onu zorla elimden ala- caklar Elharis: liler ara- Şahldlerin şehadetini mut görürlerse, Fıratın boşandığına metmek vazifemizdir. Deyince, davetiilerin hepsi birden: — Şâahidler Bağdadın en muteber kimseleridir. Yalan söylemezler ve yalan yere şehadet etmezler, Dediler. 'Tahir yayından boşanan bir ok gibi yerinden fırlayıp kaçmak istedi. Ebu İsmail: her ihtimali düşüm- müştü. Tahiri nöbetçiler yakaladı. Elharis, Tahire iyilik yapmak iste- âlği halde «Adalet yerin! bulsuns de diği için, davetliler üzerinde menfi tesir yapacak emirler vermekten çe- Kindi, Ve Ebu İsmail, Tahiri yakalayıp zemin katında bir odayn indirdi. Sa- ray muhafızı, Urman'a söz verdiği için, 'Tahiri sıkıştırmağa başladı: — Pirat nerede saklandı? — Onun saklandığı yeri benden başka kimse bilmez. Tahir bağırıyordu: N — Bunu, Fıratı boşadığıma şeha- det eden şahidlere neden sormüyor- sun? Ebu İsmail adamlarına; — Şu çapkını susturun... Diye bağırdı. İki heybetli nöbelçi, Tahirin üze rine çullandınir. Ve 'Tahiri bir anda yere serdiler, Tahir (Firat) nerede olduğunu Söylememekte israr ediyordu. (Arkası var) ik» | osu zc uvüyuks Hiöm korkunca |, heriarai ilm ml lik asi AMR ld di ii mü Öğ İNN Sü zl Ai ln