Annabella ve Tyrone Power Iki artist karı koca Fransada bir şato salın aldılar Tyrone fransızca ders almağa başladı. Fransız yemeklerine bayılıyor — Anna Bella ve Tyrone Power Hollivuttaki evlerinden sabah gezintisine çıkıyorlar Balayı seyahati için Avrupaya ge- | len sinema yıldızı Annabella ile ko- cası Tyrone Power birkaç hafta İn- gilterede kaldıktan sonra, şimdi Fransaya gelmişler, Normandiyada salın aldıkları şatoda yerleşmişler. dir. Birkaç hafta burada kalacak lar, sonra Holivuta giderek tekrar çalışmağa başlayacaklardır. Fakat şubatta yeniden Fransaya gelecek- ler ve uzunca bir müddet kalacak. lardır, 'Tyrone Power Avrupaya ilk defa olarak gelmiştir. Avrupayı, bilhassa Fransayı çök beğenmiştir, Eendisile görüşen gazetecilere demiştir ki: — Fransa, buranın haystu çok | ve kararımı verdim, Holivutta çalışacağım, istirahat za- manlarımı ansada (geçireceğim. Bu kararı karım Annabella Fransız olduğu içn değil, Fransayı hakika- ten sevdiğimden verdim. Bursda in- san serbesce, istediği gibi (ogezebili. yor, kimse sizinle meşgul olmuyor. Hele Parisin bulvarları beni çok cezbetti, O ne hareket, o ne sevimli. lik... Fransayı hakikaten çok beğen- diğimi şundan anlayabilirsiniz: Fransızcayı öğrenmeğe karar ver. dim, Bundan sonrâ geldiğim zaman sizinle Fransızca konuşacağım. Hocanız kimdir, Annabelle mi?.. Hayır, karı kocanın birbirine hocalık etmesini doğru bulmuyorum. Onun için o İngilizcesini ilerletmek Üzere başkasından ders alıyor, ben de Holivutta yerleşmiş başlıca bir Fransısdan, bir Parisliden ders ala. cağım, Uzun seneler Parisin bulvar- larında gezmiş, her yere girip çık- mış olan bu adamdan iyi hoca bu. Jamazdım. 'Tyrone uzun boylu, kara kaşlı, kara göslü, çok sevimli bir gençtir. Üç sene evvel ismi bile duyulma. mıştı. İlk defa olarak bir tiyatro #ahnesins çıkmış, burada küçük ro- Minü çok muvaffakiyetle yapmıştır. Bunun üzerine kendisine daha mü- bim roller verilmiştir. Oradan iine- maya geçmiştir. Şimdi Amerikada €n çok sevilen Şön prömiyedir. Ame rTikalı genç bir kızla evlenecek yerde eski kocasından boşanmış bir Fransız artistile evlenmesi bir aralık fena tesir yapmıştır. Fakat Amerikalı kız. lar Tyroneye olan muhabbetlerini azaltmamışlardır. Tyrone yine en çok beğenilen jön prömiyedir, Artist iyi yemeğe meraklıdır. Fran. wz yemeklerini çok beğenmiştir. «Fransayı sevmekliğimin bir sebebi de budur; diyor. Sık sık şatoların- dan otomobille çıkarak köşede, bu- cakta meşhur lokantalara gidiyor, oradr yemek yiyorlar. Ekser sinema artisilerinin Fran sanın cenubunda villâları bulundu- gu halde Annabella ile 'Tyrone'nin hoşuma gitti İ şimal tarafında bir şato satın alma- ları bir aralık merak uyandırmıştar. Fakat bunun sebebi çabuk anlaşıl muştır. Tyrone diyor ki: — Fransanın cenubu Kaliforniya- ya çok benziyor. Ayni ılık hava, ayni bahçeler, ayni bağlar... Buraya gittiğimiz zaman kendimi Kalifomi- yada, Holivutta zannettim. Bütün sene orada (çalıştıktan sonra ben başka iklim, başka manzara istiyo. 'Iyrone Power rum. Onun için Normandiyayı ter- cih ettik. Atlantiğin suları Akdenizin- ki kadar sicak değilmiş, Ne zararı var. Henüz soğuk suda yüzebilecek kadar genciz... | nanca ve Lâtince ile Almanca en mühimi siyah kaplı 290 lisanı okuyup . yazan bir profesör | Lisan öğnenmek için üç şey lâzımdır: Lisana kaşı sevgi, fırsat ve vakittir Almanyanın Frankfurt şehrinde oturan profesör Havald Şütz bugün 290 lisanı okuyup (yazabilmektedir. Profesörün muhtelif Haanlarda ya | zılmış 14 bin ciltten mürekkep bir kütüphanesi vardır. Profesör Şütz, bazı kısa fasılalar hariç olmak üzere, çocukluğundanberi Frankfurtta sa- kin bir sokak içindeki evinde yaşa- maktadır. Babası da büyük bir Ji- Sari âlimi olan profesör Şütz bugün 65 yaşındadır. İfadesine nazaran Msan öğrenmek için insan üç şeye muhtaçtır: Birisi lisana karşı sevgi leri esberliyor. Nihayette telâffuzlanı ve gramer kaidelerini öğrenmeğe başlıyor. Şayet şu veya bu li hemen bir gramer uyduruyor, Bir insan 290 Hsan bilirse bir lügat ki- tabına ve memleketin edebiyutına istinaden 291 inci Ilsanın gramerini | uydurmakta elbette güçlük çekmez. | olması meselesine gelince, Münferit lisanların zor veya kolay profesö- İ rün fikrine göre, burada ehemr ve alâka, ikincisi fırsat, üçüncüsü de | vakittir. Profesör Şütz diyor ki: — «Yabancı lisanlarla çocuklu. ğumdanberi meşgul oolmaktayım. İlk mektebi bitirdiğim zaman İtal İ yanca manzumeler okuyarak Odys- see'den bazı Yunanca mevzuları €z- bere söyliyebiliyordum. Lisede Yu- ve Fransızcadan obaşka İngüizceden ders almağa başladım. Sonraları Üniversitede matematik (okurken dahi lisanlara karşı olan muhabbe timden ayrılamadım, 1909 da tekaüt olduktan sonra Hsan tahsiline devam (ettim. Bir çok lisanları birden öğreniyor. dum. Çinceden Sanskritten o tercü- meler neşrediyordum. Ondan sonra cihanın başlıca llsanları hakkında bir eser çıkardım. Bunâ mazideki Alman müstemlekelerinde konuşu lan Msanlara dair bir kitap neşret tim. Sonra şimali, orta ve cenubi Amerika yerlileri tarafından konuşu lan Hsanlarla meşgul oldum, İngi- Uz, Pransız Slav ve İtalyan edebiya- tından başka İspanyol edebiyatını dn esaslı surette tetkik ettim, Şark edebiyatından en ziyade Arap, İran, Hind, Çin ve Japan edebiyatile işti- gal ettim> Profesörün malik olduğu eserlerin bir kitaptır. Profesör Şütz öğrendiği Jisanların isimlerini bunun içine alfabe sırasile kaydetmiştir. İnsan sayinin emsal. siz bir şaheseri olan bu kitaptaki Nisan isimigrini bile hafızada tut- mak için büyük bir emek sarfetmek Muumdır. Fibristte bugüne kadar 290 Usan ismi yazılıdır. Fakat pro fesör Şütz ölmeden evvel 300 üncü lisanı da öğrenmiş olacağını ümit edi- yor. Fihristte profesörün (bir lisanı nasıl ve ne kadar zamanda öğrendi- ği teferruatile yazılıyor. Fihristin A harfi sahifesini, açınca başta Habeş- ce, Japonların en eski lisanları olan Alnu, eski Mısır, eski Fransız, eski İspanyol gibi Hsanlara tesadüf edi- yorsunuz. Arnavutça, Altay, Kırmızı derilerin Algondin llsanları takip ediyor. Diğer taraflarda da ayni tarz. da Hsan isimleri yazılıdır. Profesör Şüta Hsanların Jehçelerine de vakıftı. Profesör, kütüphanesini ziyaret edenlere muhtelif lisanlardan eser- ler okuyarak tercüme eder, ya bir 'Tibet dua kitabını, yahut bir Fran- mea macera romanının bir kısmi tereüme veya bir Türkçe lügatin manalarını izah eder, Sonra büyük bir dikkat ve itina ile bir papirus çı- kararak onun üzerinde yazılı olan ve Hindistanın Seylân adasında konuşu- lan bir lisandan tercümeler yapar. Profesör Şützun lisan öğrenmek için kendisine mahsus, metodu vardır. O evvelâ bir lisan kitabının hülâsa. sini çıkarıyor, sonra kaldelerin en esaslılarını öğreniyor, sonra kelime. İki artist karı koca vakitlerini te. nis oynamak, otomobil gezintileri ve yürüyüşler yapmakla geçiriyor. Normandie vapuru son seferinda Avrupaya birçok sinema (yıldızları getirmiştir. Bunların arasında Ra- mon Novaro da vardır. Artist Fran- sada: «Saadet komedyatı; adında bir filim çevirecektir. Ayni vapurda Helen Hayes de gel miştir, Helen sırf gezmek için seya- hate çıkmıştır. | mi derililerin, Eskimoların, U olan cihetse, lisanı öğrenenin siyetidir, Meselâ Çince güçtür, Japon Çinceyi kolay öğre . Buna rağmen, bir Avrupalı için Kı- Basklar rn ve Kafkasyada konuşulan mik letlerin Hsanlarını öğrenmek çok xordur. Bir de Macarcayı öğrenmek çok müşküldür. Macarca ile Japon ca arasında bir yakınlık vardır. Slav Msanları zannedildiği kadar zor de ğildir.. Arapca. Acemceden daha zor- dur. Çinceyi esaslı surette öğrenmek bilhassa güçtür. Bu gibi Jisanların ârzettiği müşkülât en ziyade telâf. fuzdadır. Profesörün oturduğu odanın du- varları eski Türk ve Çin ya: © kaplıdır. Yalnız başına kitaplari ara- sında vakit geçiren ve bugün 290 Vi. sana vakıf olan profesör Şütz xendi âleminde yaşamakta ve eski kitap- ların sahifelerini kanşlırarak bu günkü dünya deftlerinden kendisini uzak bulundurmağa çalışmaktadır. Telsiz tesisatı tedkik edilecek İzmir 27 (Akşam) — Devlet ha- va yolları idaresinin işlemekte olan ve İşletilmesi mükarrer bulunan ka. ra hatlarının emniyeti İçi Erzincan, Erzurum, Elâzık, İzmir ve İstanbulda vücude getir ği telsiz tesisatı için tedkiklerde bu- Yunmak üzere hava yolları umum müdürlüğü işletme müdürü B. Şeref Lâçinin relsliğinde müfehassısi dan mürekkep bir heyet yakında An- karadan hareket edecektir, Bağda bir cesed İzmir, (Akşam) — Cumaovası na. hiyesinde Dereköy civarında asça Mustafanın bağında bir cesed bulun- müş, Üsküplü 16 yaşında İsamil Pu- lada alt olduğu anlaşılmıştır. İsmall Puladın kalb hastalığına müptelâ ol. duğu ve bağda bekçilik yaparken öldüğü anlaşılmıştır. Bursa öğretmenleri İzmirde İzmir, (Akşam) — Bursa öğret- menlerinden mürekkep 80 kişilik bir kafile İzmire gelmiş, fuarı gezmiş. lerdir. Bergama harabelerini de zi- yaret edecekelrdir. Yüksek öğrelmen okulu talebelerinden mürekkep bir kafile de fuarı görmek için buraya gelmiştir. Attan düştü Büyük Halkalı köyünde Fetbul- Jah oğlu Hamza attan düşerek ba şından ağır surette yaralanmış, has- taneye kaldırılmıştır. Hayatı tehlike dedir. İncir ağacından düştü Beyoğlunda Musadayı sokağında Mustafa, Süleymanın dutluğunda bir imeir ağacına çıkmış, müvazenesini kaybederek düşmüş ve yaralanmıştar, Mustafa, Şişli Etfal hastanesine kal. dırılmıştır. Hemşiresile kovalamaca oynarkn Bütlücede oturan Abdullah ismin- de biri, kız kardeşi Samiye İle kovala maca oynarken merdivenden düşerelt ehemmiyetli surette yaralanmış, te davi için Haydarpaşa hastanesine kal. dırılmıştır. Başı duvara çarptı Eyüp - Keresteciler otobüslerinde çalışan biletçi Salâhiaddin, pencere- den dışarı bakmakta iken bir duvara çarparak yüzünden yaralanmış, teda, vi için hastaneye kaldırılmıştır.