pe saatlerce babasının yanında otur- | ( li | | | | İ i N Vaktım var Babaları: Ben balık avına gidiyo- rum Ahmed Vaktimvar sen benimle | gel, dedi Baba oğlu gittiler. Ahmed Vatim- du. Bir aralık dört çHftebir kayık geçtiğini görünce babasına osrdu: — Nedir aceleleri?.. Treni mi ka- çıracaklar? — Yok oğlum, keyif için kürek çekiyorlar. — Öyleyse neden acele ediyorlar? Bakın şu yelkenliye, yavaş yavaş iler- lyor, Ben o yelkenli ile gezmek isto- rim, İki kardeş mektebe gitmiyorlardı. Mehmed Canıtez şafakla beraber kal- kar, telâşla giyinir, kahvaltı eder, koşup giderdi, Ahmed Vaktimvar sr nifa herkesten sonra giderdi. Meh- med tayyareci olacağını söylerdi. Ah- med: Benim vaktim var, daha on ya- şındayım, ne olacağımı sonra düşü- nürüm, derdi, © Umumi harbde asker oldular. Meh- med yirmi tayyare düşürdü, Ahmed siperlerden kımıldamıyordu: Amma öyle sakin, öyle rahattı ki, etrafında» kilere kuvvet veriyordu. Orduda Ahmed Vaklimvarı tanımı. © yan kalmadı, Mehmeğ Çamıtez öteki dünyayı dolaştı, Ahmed Vaktimvar, “bir stüdyoda, her hareketi gösteren 'To'lanti filim çeviriyordu. Pipo müsabakasına girdi, Tam 128 saat, 42 dakika, 8 saniyede piposunu içti. Birinci oldu Fakat yarışlarda dalma sonuncu idi, Babasına: Her şeyde bir sonuncu gerektir, diyordu. Ahmed çok geç evlendi. Büyük oğ- Ju Mehmed, Mehmedin sekizinci oğ- Yu Ahmed doğduğu gün doğdu. Mehmed tıpkı babası Ahmede ben- gerdi, herşey için vaktim var diyordu. © Ahmed de babasına benzedi, catı tez- di, Bu iki kardeş çocuğu Ahmede Mehmed birbirlerini çok sevdiler ve “bu anlattığımız hikâye yeni baştan ii İ başladı. Şu yeryüzünde DT A ek 1969 da yandan çarklı La Germania gemisi ile La Han- sa yelkenlisi şimal kutbunu keşfe çıktı- lar. 20 temmuzda * ortalığı sis kapla- “ dı. La Hansa, la Germanla'yı kay - buzun üstüne çık- tılar ve barınmak için kömürlerden bir baraka kurdu- lar. Harç olarak Sulu kar kullandı. lar, biraz sonra donup kömürleri biribirine yapıştırıyordu, 18 teşrinde La Hansa çıtırdamağa başladı. Buzların tazyiki ile geminin kaburgası parçalandı, gemi su aldı ve üç dört gün sonra battı. 1 kişi bir büyük buz parçası üstün- de kaldılar. Filvaki kıyıya yakın mesafode idiler, fakat buz parçası cereyana tâbi ola- rak yürüyordu. Asıl felâket yazın baş- ıyacaktı, Havalar ısınınca buzlar eri. yecek, on dört kişi kendilerini denizde bulacaklardı, Fakat cesur adamlardı. Şimdilik yiyecekleri de boldu, beş altı ay açlık tehlikesi yoktu. Gemi batarken kurtarabildikleri malzemeden İstifade ettiler, Baraka- nın tavanına tahta kapladılar, içine yataklar yaptılar. Bu işler bittikten Sonra günlerini iskambil oynamak, buz üstünde kaymakla geçiriyorlardı. KOTRA KAZANANLAR Hziran 1939 tarihli bilmece. mizi doğru hâl ledenlerden Vefa Hsesl | talebesin- den 195 numa- ralı Kenan Meriç üçüncü hediye- miz olan kotrayı kazanmış, hedi- yesini almıştır. Zavallı eski çocuklar Eskiden çocukları çok sıkarlârdı. Ken- dilerine sual sorulmadan büyüklerin ya- nında söz söylemeleri âdeta ayıp sayılırdı. Hattâ şöyle de bir hikâys vardır: Çocuğun tabağına et koymağı unutmuş- Jar. Herkes yemeğini almış, yiyormuş, Bade zavallı küçük, bekliyor. Büyüklerin kendi aralarında 1âfa daldıklarını ve onu unuttuklarını görünce, çocukcğaz tuza uzanmış: , Annesi sormuş: — Ne yapacaksın tuzu? - Et verirseniz üstüne ekeceğim! İşte eski çocuklar, bir söz söylemek için böyle dolambaçlı yollara saparlardı. A İsim; Adres: ..... 1 — Görüldüğü halde tutulamı. yan yüz ne yüzüdür? 2 — Hâlid - Abdülhak - Refik - Yu. suf - Peyami - Orhan edip, şair ve mu- harrirlerimizden bir kaçının ilk isim. leridir, öbür isimlerini yazınız. 3 — Kanatlanmak (2 harfli) İle be- yazı (2 harfli) birleştirirseniz havada uçan ne olur? see Doğru cevap verenlerden birinciye 10, ikinciye 5 lira, üçüncüye $ lira, 4 üncü ile beşinciye zarif bir kotra, ay. rıca 775 kariimize muhtelif hediyeler verilecektir. Buz üstünde on dört kişi | | 4 1) Bir gece yarısı, tatlı (o yukuların. dan bir gürültü ile uyandılar, kalk- tılar. İDinlediler, şüpheleri kalma- dı, Üstlerinde ya- şadıkları buz par- çası erimeğe baş- lamıştı Derhal barakayı boşalttılar. Yiye- cek sandıklarını buzun ötesine be- risine dağıttılar. Eğer buzun bir kısmı batacak O©- lursa, öbür kısım- larda yiyecek kal “yi ması için tertibat , aldılar. Bir kaç saat son- ra buzun bir kısnu çatladı, ayrıldı, batı. Bereket versin o kısmı boş bi- rakmışlardı. Kendilerine ancak yüz elli adımlık bir buz parçası kaldı. Birinci kânunda müthiş bir fırtına çıktı. Barakaları uçtu. Buz parçası da eriyordu. Gittikçe küçülüyordu. On dört arkadaş çaresiz, batan gemileri- nin kurtardıkları sandallarına iltica ettiler. Fakat cereyan öyle kuvvetli idi ki, küreklerin hükmü yoktu. On dört ar. kadaş, yiyeceklerini sandallara alarak kendilerini cereyana bıraktılar. Nihayet mayısta cereyan değişti. Kayıklar sahile doğru sürüklenmeğe başladı. Haziranda bu on dört arka- daş sağ salim kıyıya ayak bastılar, Buzlar üstünde tam iki yüz gün kal mışlar, cereyana kapılıp 1000 mil yol almışlardı. KOTRA KAZANANLAR Mayıs 1939 ta- rihli bilmecemizi doğru halleden- lerden o Taksim ortaokul talebe- sinden 272 nu- maralı (oOKemal Önen üçüncü he- diyemiz olan kotrayı kazan- mış, hediyesini almıştır, Kurşun kalemi nasıl yontarsınız? Çocukların çoğu kurşun kalemi yontmasını bilmez. Doğrusunu ister- seniz büyüklerin de çoğu bilmez ya... Ellerini keserler, yahut kirletirler. Bir usul öğretelim: 'Bir kâğıdın üzerine kurşun kalemi- ni yatırmalı. Yontulacak ucu kendi. dine doğru çevirmeli. Öteki tarafına sol avucunu baslırmalı Böylece, döndüre döndüre kalemi sağ elinizle tuttuğunuz çakı İle yontmalıdır, şaşılacak neler var... Albayın yiyeceği Bu ıssız vadide bölüğe kumanda eden genç bir subaydı. Bölüğün da erlerin de rahatları için elinden gelen herşeyi yapıyordu. Bir gün sJbayın bölüğü teftişe geleceğini duyunca çok sevindi, ——... m. Bir sabah albay geldi, genç subay kendisini karşıladı Teftiş bittikten sonra albay subayı tebrik etti. Haki- katen bölüğüne İyi bakıyordu. Neden sonra dedi ki; — Kamım aç, — Emerderseniz yemek hazırlata- yım. Albay razı olmadı, ancak yemek borusunun her zamandan biraz daha evvel çalınmasını rica etli, — Ne yemek yaptırayım? — Ne isterseniz. — Bir rosto? — Müekmmel, Amma ne rostosu? — Geyik, — Geyiğiniz var mı? — Yok amma atım ve silâhım var, Gidip avlarım. — Aşkolsun size, Eğer bunu yapas- sanız sizi bir kal daha takdir edece- ğim. Genç subay ala atladı, üç kilomet- re ötede üç geyik vurdu, geri döndü, emirberine emir verdi; — Üç kilometre ötedeki kayalığa git, üç geyik vurdum, onları deveye yükletip buraya getir, Bu sırada albay geldi. Oldu mu? diye sordu. Ç — Evet albayım vurdum, Hem de üç tane vurdum. Albay hararetle genç subayı teb. rik etti, Emirber deve alıp gitti, iki saa$ sonra döndü. Develerde üç tane geyik iskeleti vardı. Hepsi birden afalladı- lar. Neden sonra albay bir kahkaha attı; İki saat zarfında geyiklere Kar. tallar, Atmacalar, Akbabalar oüşüş- müş, etlerini yemişlerdi. O gece albay geyik rostosu yiye medi. İngilterede koyunlar uçuruma yuvarlanmasın diye ikişer ikişer bağlarlar — Eskiden Japonyada tramvayları insanlar çekerdi — 1810 da bir Alman mühendisi trapmete çalan bir makine adam yapmıştı — Afrika vahşileri halkı toplamak, onlara bazı haberler vermek için davul çalarlar — En ufak eşek nesli Sardenyadadır — Himalayada koyun ve keçiler, at ve öküz işi görürler — Petrel kuşu Japonyada — Ayi yavrusu vasını toprakta yapar ve geceleri uçar — Son zamanlarda çelik yerine Kartz adı verilen madeni kullanılıyor — İlk vagonlar 1832 de yapıldı, demiryolu üstünde atlar koşuluydu — şın avlanan balıklar yaza kadar muhafaza edilir — Tigir adasında senenin'on bir ayı kadınlar yalnız yaşar, kocaları kıtalarda çalışir anaya nazaran en küçük doğan hayvandır — Pasifik adalarından birinde dul kalan kadın başına çimento sürer — Çinde kadınlar güreş eder — bir masanın başına sekiz kişiyi 40,000türlü oturtmak kabildir,