Bahife 12 MEŞRUTİYETTE SARAY ve BABIALİ Yazan: SÜLEYMAN KÂNİ İRTEM — Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur. Tefrikü İttihad ve Terakki ile Mahmud Şevket paşanın arasında ihtilâf çıkıyor Her ne şık ile olursa olsun bu vilâ- yetin kurtarılması ümidi zâyıf olup | buraları elden giderse zaten devletler- ce bahse mevzu olan Girfd meselesinin aleyhimizde hallolunmasi Balkan hü- kümetlerinin sını tahfik” edecek- tir, Böylece açılacak külli gailelere | muinsiz yalnız ordularımızla nasıl mukabele olunabilecektir? Bu lelerle uzun müddet uğraşmak milyonlarca lira sarfına muhtaç ola- caktır. Bu kadar para ne veçh den istikraz edilebilecektir? Allah lasın, halin gidişi buralara kadar va- rır ve Rumeli kıtası elden giderse baş- ele tahaddüs edecektir (Rizbülvatani) yi Bundan dolayı Hidiv idir. İngiltere de ay- miştir. Böyle Misırlılar da a sı himayeye itikadına düşecek» yeye olan sar aristanı gibi Mi- cemi: ni hâklen bir muka: Osmanlı iktidarı dola me kda muahede 1 edecek olursa cemiyet- ola» rini temin akdine kı çe bunun meni nasıl mümkün cak? Bu halde Yemenin de * memleketle olan irtibatını fekkedeceği şüphesizdir. Bu takdirde Hicaz lâfetin hal ve mevkii ne şekil alacak? Şimdiden Bo- gazlar meselesini meydana koymuş olanı Rusya Anadoluda ne rol oynıya- cak ? Buraları tefekküre şayan mütalâa- lardır, Cemiyetin maruz ahval hakkında umuma kanaat verebilecek cevapları ne İse beyan edilmek lâzımdır. Çünkü bunda asıl maksad kan dökmenin meni maddesidir. Şimdiki vehâmetir hazır. lamakta olduğu ihtilâlin ilk hücumu- na cemiyet erbabı hedef olacak, taraf- tarları da takipten yakalarını kurta- ramıyacaklardır. Bunu balin gidişin. den anlıyorum. Hem vatanın, hem cemiyetin öyle hevilnâk bir halden korunması için İttihad cemiyetinin icra mesuliyetini hükümet uhtesine bırakması, helâke maruz kalmaktan ise hükümet işleri. ne cahilâne müdahaleden feragat et- mesi, bunu cümleye ilân eylemesi, bundan sönra hükümetin himayesi al.| tında hayır işlerile iştigal etmesi ev- lâdır. Bu cihetle mebusan meclisi azasın- dan cemiyet mensuplarile muhalifle. rinden mürekkep bir komisyonda mas- Iahat müzakere edilerek kararının hu- zuru şehriyarilerine arzolunması ve bugün zahir olan emarelere göre mu- kasemeye maruz bulunan vatanın â8- lâmetile beraber hilâfetin dahi halel- den siyaneti emri ehemminin vakit fevtelmiyerek temin . edilmesi husu- suna irade ve ferman buyrulması,) (1) Sadrı 6sbak kulları Kâmil İttihadcılar tarafından nın âlet olduğu bir İngiliz tuzağı addedilmişti. Acaba Kâmil paşanın o günlerde artık orduda yapılmakta olan tahri- kâttan haberi var mıydı? Bu kehaneti aldığı malümata mı müstenid idi? Kâmil paşanın bu arizası Tanin ga- zetesinde (Mozardan bir ses) başlığı altında neşredildi. Kendi dirayetine kendisi deliller gösteren Kâmil paşanın mazide ve helde takip ettiği siyaset ve bu siyesette irtikâp eylediği hatalar yenibaştan ortaya konuldu. Bilinen şeylerden fazla birşey söyle. miyen Kâmil paşa iktidar mevkiinde bulundukça hangi tehlikeyi evvelden hissetmişti de hangi tedbir ile bunun önüne geçebilmiş, hangi devletin yar. dımını temin eyliyebilmişti? En bü- yük siyasi belâlar, en büyük zıyağlar onun sadareti günlerinde görünmüş, vaki olmuş değil miydi? Şimdi siyasi durbinlik göstermek isteyen bu ihti- yar paşanın göz karartmaktan, hâlâ kendisine ihtiyaç hissettirmekten baş- ka bir maksad ve hırs takip etmediği aşikâr idi! No. 78 zâti garezine atfedildi. Bu düşünceler İttihad ve Terakki cmiyetince ve Said paşa ile Kabinesi erkânınca Kâmil paşa lâyihasının ha- sıraltı edilmesine kâfi sebep addolun. du. Kâmil paşanın bu | ği ve beklediği tesir hasıl olmadı, Lü. | zum gösterdiği siyasi komisyon teşkil edilmedi. Said paşa Kabinesinin en mühim rüknü olup zekâsı ve faaliyeli inkâr kabul etim Mahmud Şevket paşa en lüzumlu larda kendisini tered- dütten kurtarabilecek fıtrette değil di. 31 Martta Hareket ordusunun ba- | şına geçmesi kendiliğinden uyanmış | bir arzuya, meşrutiyelperverliğinin bir ileasına müstenid değildi; Selânik mu- hitinin gösterdiği bir zaruretti. Mah- mud Şevket paşa olmasa Hareket or- dusu kendisine başka bir kumandan bulmakta zahmet çekmiyecek ve Mah.| mud Şevket paşayı bertaraf edecekti. Hareket ordusunun muvaffakıyetin- | den sonra ordunun siyasetten çekilme- si lüzumu ortaya konulmuşlu. Bunu yapmak için lâzımgelen kuvveti haiz | olan yegâne adam Mahmud Şevket paşa idi; Edirnede irad ettiği bir nu- tuk kendisinin de bu lüzumu takdir et- tiğini göstermişti, Bununla beraber bu yolda kati bir adım atmakta son günlere kadar tereddüd etti; karar verdiği zaman ise artık kudreti elden kaçırmışta, Mahmud Şevket paşanın bu hususta ne düşündüğünü kendisinin itlâfından sonra (Tanin)de intişar eden bâzı mektupları göstermiştir. Matımud Şevket paşa Fon der Golç paşaya yazdığı bu mektupların birin- de şöyle diyor: (Osmanlı zabitleri, husüsile üçüncü kolordudakiler bugün İttihad ve 'Te- rakki cemiyetinin azasındandırlar. e olmak lâzım geliyordu. Zira meşrutiyet başka türlü cebren elde edilemezdi. Fakat madem, ki artık maksad hasıl olmuştur, orduda itaatı askeriyeyi ihlâl etmemek için zabitler bundan böyle siyasetle iştigal etme- melidirler, Bununla beraber gene mü- teyakkızane hareketten geri durma. malıdırlar, Çünkü vücude getirdikleri eserin tekrar mahv ve harap edilmesi teşebbüsü ihtimalden uzak değildir.) Mahmud Şevket paşa Fon der Golç- ten siyasiyat ile iştigal etmemeleri için Osmanlı zabitleri üzerindeki nü- fuzunu kullanmasını rica etmiş, oda Berlindeki Osmanlı elçisi ile müzake- reden sonra bu yolda yazdığı bir ma- kaleyi Viyanada çıkan (Noye Fraye Prese) gazetesinde neşreylemişti. Mahmud Şevket paşanın fikren ta- raftar olduğu bir prensibin tatbikinde | ne kadar muhteriz ve mütereddid ol- duğunu mebusan intihabatında mu- haliflerin kazanmamasını temin için Istanbul merkez kumandanı miralay Şahap beyin Üskübe gönderilmesine muvafakat eylemiş olması açık bir de- lildir. Ordu ile alâkasını kesmiyen bir çok zabitlerin mülkiye hizmetlerinde istihdamına müsajid bulunması, Ru- melide ordu erkânından bazılarının Hâlâskâr grupu ile münasebet peyda etmelerine karşı şiddetli davranma. ması da bunu teyid eden hallerdendir. Arnavutlukta tahrik ve ifsadlar de. vam edip dururken İttihad ve Terak- ki cemiyeti ile Mahmud Şevket paşa arasında da ihtilâf çıkmıştı, Levazım reisi İsmail Hakkı paşa aleyhinde levazım işlerine dair birçok | şikâyetler oluyordu. Cemiyet bu şikâ- yetleri Mahmud Şevket paşaya teb- liğ ettikçe o bunları cemiyetin ordu iş- lerine müdahalesi telâkki ederek sinir. leniyor, hiç birine aldırmıyordu. Cemiyet de Mahmud Şevket paşanın hal ve tavrında bir diktatörlük hevesi keşfediyordu. Ordu içinde bazı gizli teşekküller hissolunuyordu. Bunlar komplo yap- mak, İttihad ve Terakkinin bazı na- zırlarını ve ileri gelirlerini öldürmek istiyorlardı. İnsanı ürkütecek dediko- dular deveran ediyordu. (Arkası var) | bükimü AKŞAM Türkiye Radyodifüzyon Postaları Dalga uzunluğu 1848 m, 187Ke/8 120Kw. Ankara Radyosu TAÇ 19/14m. 15105 Ke/s. 20 Kw. Ankara Radyosu TAP. 10m. M85Ke/E 20E5w TÜRKİYE SAATİLE Perşembe 3/8/939 1240: Program, 1235: Türk müziği: 1 — Osman beyin - Hüzzam peşrevi, 2 — Bimen Şen - Hüzzam şarkı - Sükünda ge- çen ömrüm, 3 — Salâhaddin Pınar - Hüzzam. şarkı - Aşkınla sürünsem, 4 — Santur taksi, Salâhaddin Pınar - Hüzzam şarkı - Ümidini kirpiklerine, 6 — Faiz Kapancı - Hüzzam şarkı - Büklüm sırma saçın, 13: Memleket saat ayarı, ajans ve meteofoloji haberleri, 13,15 - 14: Müzik (Karışık program - 19: Program, Müzik (Oda müzi- ği - PL, 1930: yeti), 20,16 Memleket saat ayarı, ajans ve mel haberleri, 2000: Türk müziği: 1 han peşrevi, 2 — Arif bey - İsfahan şar- kı - Canda hasiyet mi var, 3 zelâleddin paşa - İsfaha içare seni niçin m şarkı - Bim 10,05: şarki - Dİ ni . Sadeddin Kaynak - 1 dağ, 7 — İsfahan şar- m gül bitti, 9 — Dede - Gülizar tür- 10 — Dede - İsfahan şa kı - Pesleğ hân saz semali kü - Bivefa biçe Gülizar türkü - » Müzik 22 si— Lörine » Humoresk, $ — T - Donna Şiklta - İspan- nsteln - Kostüm- lü balo sültü <ndor ve Endülüs, 5 — Fritz Köpp - Yaz akşamı sülti, 6 — Jac Grit - Mayıs ihtlşs Ja Grit - Marş, 23: Son ajans haberleri, ziraat, esham, tahyilât, Kambiyo - nukud borsası (fiat), 23,20: Müzik (Cazband-PL), 2555 - Yi: Yarınki program. yol üvertürü, Avrupa İstasyanları Saat 2048 Berlin 20.15 piyano — Leipsig 29,05 ha- ff muzika Ştuligart 20 karışık muzi- ka Viyana 20 Veberin eFreisehütz» operası — Belgrad 20,05 çingene çalgısı — Bükreş 20,15 viyolmsel — Florans 20 sa- lon muzikası — Hilversum 205 salon mu- zikası Solya 2030 senfon. konser — Stokholm 20,30 askeri muzika — Toulouse 2048 orkestra Sant *ide mzig 21,15 orkestra — Hamburg, Kö- nigsbere 2135 dans — Laipzig 21,15 Dos- tahin «Olivia. opereti Prag 21 or- kestm — Bari 71,15 Yunanca neşriyat — Budapeşte 21,40 orkestru konseri — Pio- | rans 2130 hafif muzika — Londra 3115 ev muzikası —Marsilya 21,30 - 2330 kon- ser — Sofya 2150 salon muzikası, Saat Mide Münih 2215 hafif muska Bero- münster 23 orkestra konseri — Laibahe, Sottens 22 Beromünsterden nakil — Lile 2230 - 2330 konser — Milâno 22 senfon. konser — Prembur 227 orkestra — Roma 71de Falla'nın «Kısa Hayat» operası — Bofya 2240 hafif muzika ve dans, Sant #ide Berlin, Böhmen, Danzig, Saarbrücken,- den naklen 2330 - 1 orkestru — Breslav, Frankfurt, Kolonya, Königeberg, Lelpalg, Stuttgart, Viyana 2330 - 1 hafif muzi- ka — Hamburg 23,40 orkestra konseri — Münih 2335 hafif musika — Budapeşte 28 çingene çalgısı — Florans 25,15 dans — Hilversum 11 7310 salon muzlkas Stokholm 23,15 Berömünsterden naklen orkesira konseri, Suat li den sonra Münih 2430 - i salon musikam Frankfurt, Könlgsberg, Lelprig, Ştutigart 1 - 4 örkesira — Budapaşte 24 orkestra — Londra 24,10 dans — Müâno 24 dana, Bu gece Nöbetçi eczaneler Beyoğlu tarafı: Galatasarayda Kan- zunk, Dairede Güneş, Tarlabaşında Nihad, Osmanbeyde Pertev, o Nöcati- bey caddesinde Viçopulo, Sarıyer Os- man. İstanbul ciheti: Fatih: rae İbrahim Halli, Karagümrük: Eminönü : Balıkpazarında emeyi Hüsnü, Bakırköy: HUAL, Aksaray: Ye- nikapıda Sarım, Fener: Balata Hü- sameddin, Kumkapı: Cemil, Küçük- pazar: Benanson, Samatya: Erofilos Çula, Alvındar: Cağaloğlunda Abdül- kadir, Şehremini Ahmed Hamdi, Kadıköy: Muvakkitthrne caddesinde Rıfat, Söğülüşeşmede Hulüsi Osman, Üsküdar: İmrahor, ş « biahmüd | 8 — İsfa- | Müzik (Kü- | Tefrika: No. 20 5 Ağusıos 158 LEYLÂ ie MECNUN Yazan : İskender Fahreddin Kadınlardan bu kadar vefa beklenir mi Can bey? Onlar evlenince eski aşıklarını çabuk unuturlar Gülsüm sevinçle içeriye koştu: — Anneciğim, dedi, Leylâ başka bir erkekle evlenmiş. Can bey bunu du- yarsa, ondan nefret edecektir. Artık talih kuşunun başı ucumda dolaştı- ğını hisseder gibi oluyorum. Hemen saraya gidip, Can beyin annesini gör ve bu haberi ona herkesten önce ulaştır, * Ömer dağı tırmandı. Kayalıklardan geçti. O, Can beyin (Yıkık kale) civarın- do dolaştığını, buradaki halıralarile | daima başbaşa kaldığını duymuştu. Ömer, karısına aid . hatıralarla bir be çul olmasına bile ta- hammül edemiyordu. tesadüf, dedi, rasladığım kızdan onun bügün çıktığını Akşama onu nasıl ols a sürüsünden kaçıp gelen iri bir ko- Bir aralık, kimbilir hangi çobanın yunla karşılaştı. Derhal atından yere atladı ve belinden hançerini çekerek, koyunun karnını deşti, barsaklarını dışarı döktü. Buda yelmiyormuş gibi, tekrar hayvanın üzerine sal dırdı, bir vuruşla koyunun boynunu vurdu, başını yere düşürdü: — Cuan iyi bir bıçak bileyicidir. Ben onu eskidenberi tanırım, Onun kadar hiç kimse bıçak bileyemez, Diye söylenerek, koyunun karnın- da ve boynunda bıçağını denedik- ten sonra, tekrar atına atladı. l — İşte, onu da böyle gebertece- | ğim... İlkönce karnını deşeceğim. Ondan sonra kafasını kopartacağım. yolda dağa kadar (Yıkık kale) nin doğu cephesi önünden geçiyordu. Uzaktan bir ses işitti. Yolun kenarında durdu — İzini buldum... Kendi kendine türkü söylüyor. Biraz sonra Azrail ile karşılaşacağından haberi yok. Bu- dala, hâlâ karımdan bahsediyor. Onun üzerine maniler düzmüş. Sindiği yerden dinledi: Seni seviyorum, Leylâ. Tanrı seni bana verdi, Seni böyle kim severdi? Haydi, şu yolları aş. gel Çölden dağa - korkma - kaç, gel Seni bekliyorum, Leylâ, — Leylâyı bekliyor, Leylânın kula- ğına söyler gibi konuşuyor. Böyle | delice aşk olur mu? Gülsüm gibi za- | rif ve güzel bir kızı gözü görmüyor | da bâlâ evli bir kadını sayıklıyor. Ben ona şimdi haddini bildiririm, Ömer, Can beyle çok iyi tanışırdı. Atını sürdü. Kalenin doğu cephe sini dolandı. Can bey burada bir ağacın gölgesine uzanmış, kendi kendine ağlıyarak, ti rek konuşu yordu: — Onu bir keredaha - uzaktan | olsun -' görebilsem. Her gün ona maniler, türküler söylüyorum. Bu vefasız rüzgürlar acaba sesimi onun kulağına neden eriştirmiyorlar? Ne- den . benim inliltilerimi ona duyur. muyorlar? Ömer, Can beyi, daha çok küçükken babasile birlikte şeyh Mehdiyi ziya- rete geldiği zaman tanımıştı. Ömer bundan sonra, bir kaç kere, kabile işleri için Ur'a gittikçe reisin sara- yında misafir kalmış ve Can beyle ahbap olmuştu. Can bey, Ömerin kahramanlığını takdir eder ve kendi- sine her zaman: «— Çölde senden dahn cesur er- kek var mı?» Diye sorardı. Ömer iriyarı, göste rişli bir erkekti. Can bey bir gün de onü: — Sen bir der yavrusuna benzi yorsun, Ömer! Eğer bizim kabilemiz arasında yetişmiş olsaydın, babam seni yanına alırdı, sen de (kahraman muharipler) sırasına girerdin. Demişti. Can, heybetli, gösterişli ve kuvvetli erkekleri çok severdi, Kan- disi zayıf bünyeli bir gençti. Küçük- lüğü hastalıkla geçmişti Babası orun da der sönme bir derken ei ok hastalık onun yakasını bırakmamıştı Maamafih Can, korkak değildi Di ğer gençlerden bir farkı vardı: So- ğukkanlı idi, Uysaldı. Ferağati nefis sahibiydi. yiliği çok severdi. Kendin- den başkalarına fenalık yapamaz, kendini bir karıncadan daha küçük ve hakir görürdü. O derece müteva- zıdı ki, uşağı yemek yemeden kendi karnını doyurmaz, uşağı atsız İse, kendi de atsız olarak yola çıkardı Örer, Can beyin meziyetlerini her- kesten iyi bilirdi. Fakat, kıskançlık Ömerin gözlerini karartmıştı. O artık dü miyordu. Kalenin Gurdu ve yüksek sesle; Kimdir beni çağıran? “Ömer birdeibire atından indi. Yu- larını bir ka n kenarına bağlıyar yanına gitti: ba, Can bey! Ne yapıyor. Sun burada kendi kendine Can, Ömeri görünce tanıdı: — Hangi rüzgâr attı seni buraya? Yıkık kalenin tılsımlı duvarları mi çekti seni de yoksa?... — Benim Yıkık kale ile alışverişim yok. Yolum düştü.. geçerken seni gördüm. Atımdan indim, Hatırın sorayım dedim... — Çölden buraya nasıl yolun düş- tü, Ömer? Yoksa ben görmiyeliden- beri çö ile Ur dağları birbirine bu kadar yaklaştı mi? Can bey nükteli konuşmasını * 88 verdi. Onun konuşmaları eskidenbe- ri Ömerin hoşuna giderdi. Ömer kendi kendine! — Hele şu eri ile biraz görüşs- yim de, sonra işini bitiririm. Dedi, Ve Can beye: — Gönüller birleşince, mesafeler kısalır derler, Ben ötedenberi iki ka» bile arasındaki yolun bana hiç bir zaman uzun geldiğini hatırlamam. Diye cevap verdi, Can bey doğruldu. Başını ağaca dayadı: — Sevgilimin diyarından geliyor- sun, Ömer! Sen çölün en namuslu, ndensin! Bana ha- Leylâyı gördün mü bu- Zeyit isminde biriyle evle- günlerde? necekmiş dediler... Babası israr mi ediyor da evlenmek istiyor? Hayır. Şeyh Mehdi, evlenmek işini kızının reyine bırakmıştı. Leylâ da evlenmek İstediği adamı seçti ve- onunla evlendi. Can beyin gözleri ıslandı, Kirpiklerini kırıştırarak, titrek bir sesle: — Ne diyorsun, Ömer? dedi, mek 0 evlendi, öyle mi? — Evet. Aradan da bir hafta geçti. — Acaba beni düşünmüyor mu ? Benim adımı anmıyor mu? — Kadınlardan bu kadar vefa bek- lenir mi, Can bey? Sen âdeta çocuk gibi düşünüyorsun! Onlar evlenince eski âşıklarını çabuk unuturlar. Can bey ağlamağa başladı: — Şimdi, içimde birdenbire çöken bir kâinatın harabelerini görüyorum, Ömeri Onun beni unutmasından korkmuyorum. Onun benden kısa bir zaman için uzaklaşmasına üzülüyo- rum, — O, seni çoktan unutmuştur. — Hayır. Ben onu her gece rü- yamda görüyorum. Her gün buraya onu görmek için geliyorum. — Onun buraya geleceğini mi sa» niyorsun? Can bey gülümsedi: — O zaten her zaman buradadır. Onunla burada geçen tatlı günleri- mizin hatırasını her dakika yaşıyo- rum. İşte... Leâly şuracıkta oturmuş” tu. Şu ağacın gölgesinde uyumuştu. Ben ona ninniler, maniler söylemiş- tim, İşte, onunla berdber sığındığı- mız kâle duvarları, Onların ağzı ok sa, dile gelse de sana o tatlı günlerin hatıralarını anlatsa... de-