“ Haftanın notları İ Istanbul atletizm birinciliği neden tehir edildi? Futbol maçlarında hâdise neden çıkar? Teknik o gaflar yapman 23 temmuz pâzar günü Kadıkö- yönde Fener stadında İstanbul at- letizm birinciliği yapılacaktı. Fakat yapılamadı. Çünkü o gün Fener stadında bir futbol müsabakası yapıldı; Galata- saray - Demirspor maçı.. Temmuzun sonunda bir futbol müsabakası yüzünden bir atletizm müsabakasının yapılamamışını baş- ka memleketicrde ender olan bir ha- dise gibi telâkki ediyoruz. Atletizm birinciliği, atletizm mev- simi olan aylarda, yani haziran, tem- muz, ağustos, eylül aylarında yapı- hr. Futbolün kışın oynandığı gibi. Bir atletizm birinciliğinin yapılması- na futbol müsabakası mani teşkil ederse, Türkiyede atletizmin teşvik ve himaye gördüğüne inanmak biraz güç olur. «Bizde atletizm bir türlü canlanmı- yor... Atletler çalışmıyorlar... Munta- zam program ile müsabakalar yapıl miyor...» diye sık sık, gelişigüzel ya- zan, tenkid eden kalemler bir futbol maçı yapılacak diye tam atletizm mevsimnde bir birincilik müsabaka- sının yapılamamasına küçük bir işa- ret bile etmediler, İki satırlık bir tebliğ ile ortadan yok edilen bir atletizm birinciliği de- gil mi? Bir futbol müsabakasının ys- nında bir atletizm birinciliğinin ne ehemmiyeti olabilir?... Zavallı atletizm!... Zavalh atlet | Ter... Atletizme kai olan alâkarız dün böyle idi... Maalesef bugün bü- yük bir değişiklik olmamış... Bizde i bu kadar yabancı, bu kadar öksüz mü- âmele gören bü sporun bugüne kadar nası) olup ortadan yok olmadığına hâ- JA şasiyoruz!... (Atletizm) in elinden mevsimini ahyorlar, futbole veriyorlar, stadını alıyorlar, futbole tahsis ediyorlar, gü- nünü alıyorlar gene futbole veriyor- Jar!... Sonra da atletlerin iyi derece yapmamasına, atletirmin canlanma- masına üzülüyoruz değil mi?... i | Futbol maçlarında hâdise neden çıkar? Futbol kış sporudur. Dünyanın her tarafında futbol mayıstan eylül ayına kadar tatil edilir. Yazın sıcak ve bu- nallıcı günlerinde futbol oynamak | hiç kimsenin aklından geçmez. Çün- | kt buna idareci müsaade etmez. Yaz | ayları futbolcuların istirahat zaman- Jarıdır. Atlet, yüzücü, tenisçi ve kamp | çıların faaliyet devresi de yaz ayları-, | dır. | Bu sene bizim futbolculara istirahat nasip olmadı, Geçen sene ağustoslan- beri mütemadiyen topun peşinden ko- Şuyorlar. Hemen hemen futbolcular on bir aydanberi futbol meydanların- da koşup duruyorlar, Bir futbolcunun On bir ay fasılasız futbol peşinde koş- ması, dünya sporunda bir rekor te- lâkki edilecek kadar garip ve acıdır. Futboleularımızdan on bir aylık mü- temadi bir çalışma istemek, futbol kanunlarına uygun olmadığı gibi, sıhhat kaidelerini çiğniyen (anti spor- Hf) bir harekettir. Biz şuna katiyet- Ie kaniz ki son Galatasaray - Demirspor maçının acıklı ve hazin neticesi, futbol mevsiminin uzama- sından ileri gelmiştir. Dünyanın her tarafında yüz bin- lerce tecrübelerle sebit olmuştur kİ mevsim harici olarak çok sıcak gün- İerde yapılan futbol maçlarında oyun- nuların ve seyircilerin Asaplarına, si- birlerine hâkim olabilmeleri çok müş kül, hattâ imkânsızdır. Bak günlerde yapılan bu gibi maç- larda çıkan hâdiselerin en büyük mü- #Wbbibi, havanın gayri müsald olma- M, tamamile kış sporu olan futbolun Yazın oynatılmasıdır. Eskiden mev- #im harici bunaltıcı sıcakta oynan- Muş Galatasaray - Fener - Beşiktaş Ye Güleş takımları arasındaki maçlar Önima ufak tefek hüdiselerle netice. yapmamalıyız tif kısmından ziyade maddi neticesi- ne bağlanarak tekrar edilen Merkezi Avrupa kupası maçlarının hemen he- men hepsi bir skandal mahiyetini alan hâdiselerle doludur. Sebebi de bu maçların temmuz ve ağustos ây- larının sıcak günlerinde oynanma- sıdır. Bu maçları lâğvetmek için teşeb- büs elen hakiki sporcu idarecilerin gayreti, maalesef klüplerin maddi ka- zancı düşünülerek bir netice verme- miştir. Cenubi Amerikada Brezliya, Arjan- tin, Uruguvay, gibi meleketlerde | hava ekseriyetle sıcak ve bunaltıcıdır. | Oralarda kış pek âz veya hiç olmaz. | Orada yapılan mühim futbol karşılaş- maları hiçbir zaman hâdisesiz netice- lenmez, Sebep, havanın futbola uy- gun olmıyan sıcaklığıdır. Yazın bizde havalar oldukça sıcak geçiyor. Pazar günkü maçta da ha- va fevkalâde sıcaklı. Sıcaklar Pa itibare alınarak, Galatasaray - mirspor maçı yapılmamalıydı. ir eilerimiz için pazar günkü maç bir tecrübe sayılmahdır. Mayısın sonunda muhakkak suret- te bitiremiyeceğimiz bir futbol şam- piyonası, bir futbol turmuası organi ze etmekten katiyen çekinmeliyiz. Temmuzun ortasında 35 derecede bir resmi futbol maçına müsaade et mek teknik idarecilerimizin işliyecek- leri en büyük hatadır. | Teknik gaflar yapmamalıyız Pazar günkü Galatasaray . De- mirspor maçında hakemin tarzı ida- resini yakından kontrol ve mürakabe için bir heyet bulundu. Bu heyetin o gün maçta haşir bulunacağını güze teler, günlerce yazdılar. Beynelmilel kaldelerin emrettiği | tarzda idare edilen ve oynanan bir futbol maçında bu yeni usul ilk defa "Türkiyede tatbik edildi. Teknik bakımdan futbol oyununun en ufak bir kaldesini değiştirmek için beynelmilel teşkilâtın ne kadar ti- | tiz davrandığını, dünya futbolunu | biraz yakından takip edenler bilirler. Bir futbol hakemini kontrol etmek | için bu salâhiyeti almak veya vermek yüz senelik futbol tarihinde kimsenin aklına gelmiş bir hareket değildir. | Bir maçı idare edecek hakem, mü- sabaka günü sahanın en büyük ku- | mandanıdır. Futbolda - beynelmilgi | kaideler ve nizamlar ona o kadar bü-| yük salfihiyetler vermiştir ki, eğer lü- zum görürse, kendisini konirole ge lenleri bile müsabakayı görmekten mahrum edebilir. Bu kadar salâhiyetli, bu kadar oto- riter olan bir vazife adamını kontrol ve mürakabe, kimsenin aklına gelme- diği için, kontrol usulü de kabul edil- memiştir, Kontrol ve mürakabenin kabul edil | SEKEEEFEKERNMANENNERERE ERA RE EARENAEENŞ diği dakikada hakemin bütün salâ- hiyet ve otoritesi kuvvetini kâybet- mez mi? Beynelmilel federasyon, ba- zı meselelerde milli federasyonları re- sen bâzı kararlar vermek hususunda serbes bırakmıştır. Fakat işin en can- Yüksek istişare heyeti içtimalara başladı Federasyonlara ayrılan tah- sisatlara göre atletizm ve su sporları başta gelmektedir Ankara 2 — Beden terbiyesi yük- sek istişare heyeti on gün devam edecek olan İçtimalarma başlamış- tar. Genel direktör Cemil Tanerin ri- yasetinde yapılan İlk toplantıda Bü- yük Millet Meclisince kabul edilmiş olan 157 bin liralık spor bütçesinin muhtelif federasyonlara taksimi ya- pılmıştır. Yapılan taksimata göre atletizme 23 bin, su sporlarına 23 bin, futbola 19 bin, güreşe 17 bin, bisiklete 9 bin, eskrime 8500, atıcılığa 4500, dağcılı- ğa 2500, tenise 900 lira tahsisat ka- bul edilmiştir. İstişare heyetinin on gün devam edecek olan içtimalarında #por mın- takalarına muavenet olarak âyrılan 150 bin liranın tevziatı, ve Beden terbiyesi genel direktörlüğü teşkilât kanunu projesi müzakere edilecektir. Ayrıca umum müdürlükçe yapıl- makta olan altı senelik umum! bir faaliyet programının da münakaşa edileceği tahmin edilmektedir, AKŞAM —:Beden terbiyesi yük- sek iştişare heyeti tarafından fede- rasyonlara tahsisat olarak aynlan meblâğların miktarlarından anlaşı- lacağı veçhile şimdiye kadar yanlış bir düşünce olarak dalma ön plân- da tutulan futbol bu kere yerini at- Jetizm ve su sporlarına terketmiş bu- lunmaktadır. Türk sporunun kalkınmasında mühim rol oynayacak olan bu hare- keti takdirle Karşılarız. Beynelmilel su topu müsabakaları Macar su sporları federâsyonu ta- rafından her sene ayni tarihte tek- rarlâanan Horti su topu turnuasına bu sene altı millet iştirak etmiştir, İlk gün yapılan müsabakalarda Macaristan Hollandayı 14 yenmiş, Fransa ile Belçika 2-2, Almanya İle İtalya 4-4 berabere kalmışlardır. Ikinci gün yapılan müsabakalarda Almanya, Fransaya 2-5, Macaristan, İtalyaya 3-4, Belçika, Holaldaya 3-5 galip gelmişlerdir. İzmit sporcuları bu hafta kü- rek müsabakalarına iştirak edecek İstanbul su sporları ajanlığı tara- ından tertip edilen kürek teşvik yarışlarının ikincisi bu pazar günü Yenikapı - Ahırkapı arasındaki sa- hilde yapılacaktır. İzmitli kürekçilerin şehrimizde ya- pılacak olan bu teşvik müsabakaları. na iştirak etmek için su sporları ajanlığına müracaat ettikleri haber alınmıştır. Izmit sporcularının bu arzusu ka- bul edildiğinden .bu haftaki kürek yarışlarının çök heyecanlı Olacağı tahmin edilmektedir. lı ve esas noktasını bozacak şekilde .. İdarecilerimizn çok hassas ve SİNİR AĞRILARI — BAYGINLIK ÇARPINTI — BAŞ DÖNMESİ ASABİ ÖKSÜRÜKLER — UYKUSUZLUK VE SİNİRDEN İLERİ GELEN Bütün rahatsızlıkları BİR ROMAN HULÂSASI Bahife 11 Bir kadının yirmi dört saati (Baş tarafı 10 uncu sahifede) Dosdoğru otelime koştum, O gama- na kadar mun4azam hayat yaşadığım için sabahleyin gelişim kapicınin hay» retini celbetti diye utanıyordum. Ran devu saatinde gazinonun kapısına yak» laşırken beni beklemekte olan delikan- min bir çöcük neşesile yanıma koştu- ğunu gördüm. Gözlerinde derin bir minnet okunuyordu, Hürmetkâr bir tavırla başını eğdi. Ellerimi uzun uzun öptü. Yanyana yürüdük, Onu bir lokanta. ya, yemeğe davet ettim. Bana hayt- tanı anlattı. Avusturya Polonyasının asil ailele- rindenmiş. Tahsilini Viyanada yap- muş. Diplomasını gayet parlak bir ş6- kilde alması üzerine, erkânı harp ge- nerallerinden olân amcası onu yarışa götürmüş. O gün çok para kazanmış- lar. Bu havadan kazancın zevki pek ho- şuna gitmiş. O günden itibaren yarış merakı, sonra da kumar, delikanlıyı mahvetmiş. Birçok seferler allesi borç- ların ödemiş amma, artık bu kabil ola. mıyormuş, Felâketten felâkete yuvar. lanmış. En sonra ihtiyar halasının bir kaç elmasını çalarak rehine koymuş ve işte buraya gelmiş; bütün parayı kay- betmiş. Bavulunu, şemsiyesini, pardö- süsünü, çok kıymetli telâkki ettiği al- tan haçımı, herşeyini satmış, Bunları bana gayet sevimli, âdeta çocukça bir safiyetile anlatıyordu. Yaptığı son derece iğrenç hareketler. di: Hırsızlıktı. Tâkin ondan nefret et. mek elimde değildi. Bilâkis acıyordum. Puslasını şaşırmıştı. Doğru yola geti- Tebileceğime kani idim. Bir arabaya bindik. Komişin etra- fını dolaştık. Yükseklerde bir köyün önünden geçerken hürmetle şapkasını çıkardı, Sebebini sorunca, kızararak: — Polonyada âdettir. Kilise önün- den geçerken selâm veririz! - dedi, Onun bu dindarlığı pek hoşuma git- ti. İlk rasladığım kilisede arabayı dur- durdum, Birlikte içeri girdik, O eğilip duasını etti, Sonra, haç çıkartmasını söyledim: — Söyliyeceklerimi tekrar et! - de- dim. - «Yemin ederim ki, bundan son- ra artık kumar oynamayacağım.» Bu şözleri tekrarladı. Diz çöktü, Teka rar dualar etti. Rengi uçmuştu, Aya- ga kalktığı zaman gözlerinde memnun bir ifade vardı. Bana yaklaştı. İki eli. mi yakalıyarak öptü. — Allah sizi bana yolladı. Kendisi. ne teşekkür ettim! - dedi, O anda öyle bahtiyardım ki... Zira bir adamı ebedi surette kurtardığıma katiyetle emindim. Beşe doğru Montekarloya döndük. Akrabalarımla randevum vardı. Odam. dan para alarak delikanlıya verdim. Halasının elmaslarını rehinden çıkar. masını, götürüp vermesini tenbih et- tim. — Para istemem... İstemem! » diye inliyordu. Bin güçlükle kabul ettirdim. Yü. zünden terler akıyordu. Sonra kendini yere atarak eteğimin ucunu öptü. — Bu kadar minnettarlık gösterdi- ginize çok teşekkür ederim. Fakat ri- ca ederim; artık gidin. Akşam yedide istasyonda biribirimize veda ederiz. Yaş dolu gözlerle bana baktı. Yak. laşmak ister gibi bir hareket yaptı. Sonra hürmetle eğilerek çıktı, gitti. İtiraf ederim KI, bu gidişi bir nevmi- di oldu. Ben onun bana yaklaşmasını, sarılmasını bekliyordum. Eğer «benim- le gelin deseydi, ismirgi, şerefimi, ço- cuklarımı unutarak dünyanın öbür u- cuna kadar kendisini takip edecek. tim. Ben de, dün tanımadığı Fransız Ja kaçan bayan Henrlette gibi, bu de. Mkanlı ile kaçıp gidecektim. Şerefimi, bem aln çocuklarımı herşeyi feda ede- Dağ gi ne yapacağımı bileme. Evet, ben ondan ayrılâmıyacaktım. He. men otelin kapıcısına koştum. Gece treni için bilet ısmarladım. Bavulları- mi hazırlattım. Zaman geçiyordu. Saat altıya geli- yordu. Hesabımı temizlemek için bü- roya koştum. O sırada bir el omuzuma dokundu: Kuzinimdi, Fena bozulmuştum. Her saniye sayılıydı. haiimi — Sen hastasın... Yat! - diyordu. Nazikâne cevaplar veriyordum. Far kat içim içime sığmıyordu. Bir de gö- züm satte ilişti ki yediyi yirmi sekla geçiyor. Tren yediyi otuz beş geçe hareket edecek, Artık deliler gibi, küzinimin elini #ikârak: — Gidiyorum! «- diye fırladım. Ve hayretle bana bakanlara ehem- miyet vermeksizin, sokağa koştum. İstasyonda trene doğru giderken ve» mur beni yakaladı. Meğer biletimi al- mâğı unulmuşum. Lokomotif de hare- ket etmişti. «— Bari pencerelerden onu göre- yim!» dedim; fakat imkân Olmadı; kara dumanlardan ve hızla geçen ka- tardan başka bir şey gözüme çarpma dı. Sersemlemiş, dona kalmıştım. Ba- vullarımı getiren adam: — "Tekrar otele mi ? -diye sorunca ayıldım. O akşamı nasıl geçireceğimi bilemi- yordum. Avunmak için tekrar gazine- ya gitmeğe karar verdim. Bir gece ev- vel delikanlının oturduğu yere bak- tım. Gözlerim mi kararmıştı ne?.. : i Onu gene karşımda görüyordum. Hay. Kendi kendime: — Delisin sen!... Hayal görüyorsun..x İmkânı var mı?... Trene bindi, gitti... » diyordum; gözlerimi açıyor, bakıyor- dum, Fakat hayır, gördüğüm hayal değildi. Karşımdaki oydu. Dayana- mamış, verdiğim paraları gene yeşil masaya dökmüştü. Öfkeyle vücudun sarsıldı. Omuzü. nu yakaladım. Boş nazarlarla, sarhoş gibi yüzüme baktı. Sonra yavaş yavaş aklı başına gelerek beni tanımağa baş- Jadı, Titreyen dudakları açıldı. — İşler iyi gidiyor... Onu burada gös rünce kazanacağıma emindim! - dedi, Sanki o mühim sırrı işitmelerinden korkuyormuş gibi, yavaşça: — Bu Rus generali... İşte.. Bara uğur getirir... Dikkat ettim: Onun oynadığı gibi oynuyorum. Hep kâzanıyorum. O sırada krupye bağırıyordu. Ateşli ellerile avuç avuç paraları aldı. Masa- nın ortasına attı. — Derhal buradan ayrılacaksınız! « dedim, - Dün bana Kilisede ettiğiniz yemini unuttunuz mu? — Evet, evet... - diye kekeledi, - Aman yarabbi... Bahi.. Beni affedin. Bul döndü. Krupye paraları topladı. Artik sabırım kalmamıştı. Şiddetle onu sarsmağa başladım. — Kalkın bakayım! O anda, ummadığım bir hâdise ol. du. Bana doğru dönerek, haşin bir eda ile, öfkeyle parlıyan gözlerle baktı, Deminki muhisliğinden eser kalma- mıştı: — Defol buradan... Defol. Bana uğursuzluk getiriyorsun... Burada ol- duğun müddetçe bep kaybediyorum... Dün de, bügün de... Defol, Bir an afalladım. Sonra taşan öfke. mi yenemiyerek: — Uğursuz mu geliyorum?... Yalan» cı, namussuz, sen bana yemin etme- 3 din mi?... Fakat fazla söyliyemedim. Kudur- muş gibi yerinden fırladı. Ve daha sert bir sesle bağırdı: Hulâsa eden: (Vâ - Nü) — Defol buradan ben senin emri. nin altında değilim... Al... Al param... Birkaç yüz frangı yüzüme doğru fır. Jattı. —... Beni rahat bırak. Âlem bize bakıyordu. Krupye ratosunu masaya vurarak: — Süküti - diye bağırıyordu. Kuzinimin de hayretle beni süzdü. ğünü gördüm, Birdenbire aklımı ba- şıma topladım. Can havlile kendimi salondan dışarı attım. Onu kurtardı. ğim sokak kanapesi üzerine onun gibi yıkıldım. N İşte oluz dört senedenberi içimde taşıdığım bu'sılrı size anlatarak biraz rahatlamış oldum. Bana cevap verme. yin... Dinlemek nezaketinde bulunma» nız kâfidir. Ellerini uzattı. Hürmetle eğildim ve yüzüne baktım. Bu ihtiyar kadının bük ruşuk çehresinde Kicap izlerini gör- mek hazin bir manzaraydı. Gırtlağım kurudu. Solmuş ve sonb raprağı i ği Ni