MEŞRUTİYETTE SARAY ve BABIALİ Yazan: SÜLEYMAN KÂNİ İRTEM — Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur. Tetrika No. 53 Italya taarruz için Kabineler nezdinde zemin hazırlıyor Fransanin Tunusu, İngilterenin Mi. $ırı işgalleri fena misaller sayılısa da «mükemmel sabıkalar» değil miydi? Artık bu tamamiyette'İsrihin tirşe kâğıdlarinda eskimiş bir Başlık olmak« tan başka bir mahiyet'Kalinış mıydı? İtalya «hasta adamifie mirasında Trüblus kitasını kendisiğiğ “metrük âddediyordu: N Fakat «hasta adam» vesiyetname- sinin mâddeletini değiştife, değiştire hastalığa mukavemet çürüleri düşü- nüyor ve buluyordu, “© Ya bir gün burasıni da Almanya ya; İngiltereye, Fransaya bırakmağa kârar verirse!... Avrupa siyasileri arasında bir dip- lomasi mütearifesi olarak kabul olun- muş gibi görünen (Osmanlı ülkesi Osmanli devletini miahvedecek olan devlete aid olmıyacaktır.) (1) For “mülünün isabetini Rusya tecrübe ef- miş değil miydi? Osmanlı - Rus muharebesinde Rus generallerinin kazandıkları zaferle. rin semeresi Şark meselesini Avrupa konserine aid bir saha haline sokan Berlin kongresinde cereyan eden &i- yasi mücadele esnasında Rus diplo- matlarının — ellerinen alınmış değil mydi? İtalya endişe ve heyecan için- de idi. Bu kadar siyasi hazırlıklarının akim kalmasına katiyen meydan bırakmak istemiyordu. Sadrâzam Hakkı paşa, çelebi, ince ve münevver bir Babıâli efendisi idi; Abdülhamid devrinde Babâli hukuk müşavirliğinde, hukuk mektebinde musilimlikte, Meşrutiyette Maarif ve Dahiliye Nazirliklârında bulunmuştu; Roma sefaretinden sâdaret makamı- na getirilmiş olmasile İtalyanın Os manlı devletine karşı takip ettiği ve edeceği siyaseti herkesten iyi o bilir zannedilirdi. İttihad ve Terakki cemiyeti neşret- tiği bir beyannamede Hakkı paşa Ka- binesine karşı beslediği ümid ve iti- madı: şöyle bildirmişti: (Yeni Kabinemiz iktidar mevkiine gelinceye kadar geçen zaniana acıma. mak kabil değildir. Yeni-deyre yeni adamlar lâzım olduğu daha bidayet- te düşünülmüş ise de muhitin tesirile buna imkân bulunamamıştı. Herkesin vukuf ve faaliyetinin tec- rübe ile vücüdpezir olduğuna kani bulunulan bir muhitte - resi idareye defaten gençlerin ikğadı belki sui tesir edeb'lirdi. Fakat bu tarzı tefekkürün ne kadar hatalı olduğu ilk Meşrutiyet senesinde geçirdiğimiz elim hâdise- lerle taayyün etti. Atalarımız (Bir musibet bin nasihatten iyidir) der- lerdi. Yeni Kabinemiz müsadif olduğu en müşkül meseleleri gençliğe has bir metatetle karşılamıştır.) (2) Trablusgarp meselesi gençlerin gü- venilen gayret ve metanetinin de siya» seten müsmir olamadığını, Hakkı pa. şanın da eskiler kadar aldandığını göstermiştir. & İtalya dostluğunu siyasi bir şiar addeyliyen ve İtalyanın Trablus hak. kında kahharane ve ani bir harekette bulunabileceğine ihtimal - vermiyen Hakkı paşa fırsat düştükçe Nazırlara Trablusgarp ve Bingazide İtalyanlari tahrik edecek hâdiselerden geri du- rTulmasını tavsiye ediyordu. (3) İtak yanları tatmin etmek üzere Naflaya âid bir takım müsaade ve imtiyazlar verilmesi lüzumundan bahsettiği de oluyordu. Ancak türlü, türlü galleler arasın- da bir taarruz ihtimaline karşı alın. mak lâzım gelecek tedbirler düşünür “ müyordu. Hattâ Trablus Kumandanı müşir İbrahim paşanın İtalyanlara karşı aldığı haşin tavir Ve hallerden dolayı Hariciye Nazırı Rifat paşa ar. kadaşlarına şikâyetlerde bulunmasile İbrahim paaş Trablustan kaldırılmış. tı. Dahiliye Nazırı Talât bey Trablus. ta bütün muhtemel hâdiselere karşi koyacak evsafı haiz vali bulmakta müşkülât çekiyordu. Bu sebeple Trab- Ius valiliği hayli müddet münhal kal. mış ve vekâletle idare edilmişti! Bu vilâyet makamına nihayet Be. kir Sami bey tayin edilmiş ise de oda #ağr istediği birçok şeyler temin olunama- dığı için memuriyetine gidemiyordu. Belli başlı bir kumandan da gönde- rilememişti. Yalnız Seyrisefain idare. sinin küçük vapurlarından birisi ile Trablusa sevkolunan mühimmat hâ- disesizce yerine vasıl olmuştu. Hariciye Nazırı Rifat paşa Paris sefaretine tayin olunmuş, Hariciyeyi vekâleten Hakkı paşa uhtesine âlmiiş- tı. (29 şaban 1329 dan itibaren) bu si- rada sadrazam Hakkı paşa ile şeyhis- lâm Musa Kâzım efendiden başka vü- kelâ heyetini şu zatlâr teşkil ediyor. du: Necmeddin Molla bey: Adliye ve Mezahip. Talât bey: Dahiliye. Ferik Mahmud Şevket paşa: Harbi: ye. ç Mehmed Cavid bey: Maliye Mahmud Muhtar bey: Bahriye Emrullah efendi: Maarif. Halâçyan efendi Nafia ve Ticaret Mavrokordato efendi; Orman, Ma- adin, Ziraat. Hayri efendi: Evkaf. İtalyan gâzeteleri Türkiye aleyhine ateş püskürmeğe başlamışlardı. Os manli maslahatgüzarı 4 ağustosta Hariciye Nezaretine gelerek İtalyan efkârı umumiyesinde Türklere karşı tezahür eden husumetten bu teza- hürlerin parlâmentoya kâdar siraye- tinden, İtalya hükümetinin bu hu- sumeti teskin için vazıh ve resmi be- yanatta bulunmamasından şikâyet et- miş, İtalyan Kabinesi müessir bir ted- bir ittihaz eylemezse iki memleket münasebetlerinin halele uğrıyacağın- dan bahseylemiş idi, Sertçe ve vukur bir lisan ile söylenen bu sözlere mu- hatap olan Hariciye müsteşarı şu mu- kabelede bulunmuştu: — Ne böyle bir tavırla söz söylen- mesini, ne de bu yoldaki beyanatı ka- bul edemem. İtalyada efkârı umumi. yenin galeyanının müsebbibi bizzat "Türkiyedir. Osmanlı hükümeti me- murlarının hususile Trablus o valisi- nin bize karşı nihayetsiz hasmane hareketlerine meydan vermemek ge- rekti! N Bu sırada Romada bulunmıyan Ha. riciye Nazırı San-Giuliaro bü müraca- attan haber alır almaz İstanbuldaki İtalyan ölçisine: (Trablusta Türk memurlarının İtal yan menafii aleyhine hâreketleri de. gişmezse bundan hasıl olacak veha- metin gazete mâkalelerini ve mebus- ların nutuklarını çok geçeceği açıkça Babıâliye anlatılmasını). U bildirmiş- ti Italya yapacağı taarruz için Avru- pa Kabineleri nezdinde zemin hazırlı- yordu. Temmuzun yirmi beşinde İtal. yanın Londra elçisi Marki İmporiali İngiliz Hariciye Nazırı Edvard Grey İle mülâkatında (Avrupada teşevvüş. ler çıkarmaktan ihtiraz eden İtalya hükümeti jön Türklerin kendisine karşi tuttukları hattı hareketi de. giştirimeğe muvaffak olamıyor; jön Türk husumeti günden güne artıyor ve. tahammülümüzü bitiriyor. Mil haysiyetimizin ve menaflimizin mu- hafaza ve müdafaasını isteyen efkâri umumiyemizin tazyikine nihayet da- yanamıyacağız. ) Demişti. Edvard Grey bu sözleri hüsnü telâkki etmiş, meselenin müs- lihane halli için yapılacak teşebbüsler müsmir olmaz'da İtalya harekete geç- mek mecburiyetini hissederse Ingiliz Kabinesinin bunu sempatik bir bita- raflıkla temin eyle mişti. Fransa Hariciye Nazırı da Fransız hükümetinin 1902 itilâfına sadık ka- lacağını bildirdi; hattâ Trablus me. selesi halledilmedikçe Türklerin Frari. sadan akdetmek istedikleri istikraza riza gösterilmiyeceğini de ilâve etti! (Arkası var) (1) Hanotaux: La güerre des Balkans et TEuraupe, (2) Rumeli gazetesi; 13 Temmuz 1328 (3) Hakkı paşa kabinesine dahli na sırlardan birinin (Tan) gazetesindeki neşriyalından. O ARŞAM Hakiki bir casus nuveli Seksen vapur batıran kadın — Baştarafı 11 inci sahifede— Koltuğumun altında küçük bavul, bu-sefer ben lâvabuya koştum. Bü- tün gazeteleri açtım. Her nüshasında mayi çizgilerle çizilmiş esrarengiz bir ilân... Fakat okuyorum, evirip çevi- riyorum; bir türlü mâna çıkaramı- yorum. Her halde bunun helli, kü- çük defterde yazılı şifrelrde. Koştum. Uyuyan güzel İspanyo- lun tekrar yanına geldim. Bir sani- yemi kaybetmem doğru değil. Ba- yon's yaklaşıyoruz. Kadın da hafif hafif inliyor, Uyku ildcının tesiri zail olmak üzere... Koridorun camlı perdesini indir- dim; ve hemen el çantasını Karıştır. dun. Şu tarzda işaretler gördüm: Varna, pereşmbe günü gidiyor. Vega, cumartesi geliyor. Varma?... Vega?..: Bu isimler derhal zihnimi toplama- ma sebebiyet verdi. Marsilyaya mer- but vapurlar... Başka vapur isimleri de bu defterde... Şimdi küçük ilân- ların mânasini anladım. Aleksi cumartesi sabahı bekliyoruz, demek, «Vega'yı bekliyoruz.» demekti, «Viktorla» ise «Varna» demek... Ve böylece devam ediyor, En son sahifede oldukça yüksek bir masraf hesabı ve bir ismi hâs liste- 8i... Sik sik tekrarlanan bir isim: Poli, Derhal meseleyi anladım. Sansür gazete makalelerini dikkatle takip ettiği halde küçük ilânlara ehemmi- yet vermiyordu. İspanyol Iimanların- da yerleşen Alman ajanları bu nok- sandan istifade ediyorlar. Vapurları- mızın hareketini bu suretle öğreni- yorlar. 'Tahtelbahirlerine işaret ve- rip gemilerimizi torpliletiyorlar, Saatime baktım. Beş dakikaya kâdar Bayon'dayız. Koridora çıktım, Tren yavaşlarken atlamağa hazır- Janıyordum. Esmer kadın kıpırdıyor. sada kendine gelmesi için bir kaç dakikalık vakti var, Frenler gıcırdadı. Parçalanmak teh- likesini göze alarak atladım. Gârda- ki komisere haber verdim. Casus kadın uyanmıştı. Kanapede doğrulup gözlerini oğarken etrafına baktı, Ve İki adamın eşyalarını aldı- ğini delişetle gördü: — Bizimle birlikte merkeze gelin... Evrakınızı tedkik edeceğiz. İşte bazan Rita, bazan madam Mi- kado denilen güzel Dolores o böylece yakalandı. Büyük bir metanet gös- tererek, şeriki cürümlerini ele vermedi Bordo'ya, onlardan birini görmek üzere gittiği anlaşıldı. Bu kadın yü- zünden bir senede seksen vapurun battığı tahmin ediliyor, Dostu Japo- nun bu casusluktan haberdar olma- Gığı tahakkuk etti. - Sansür, o günden itibaren küçük ilânları da dikkatle gözden geçirme- ge başladı. Tercüme eğen: (Vâ - Nü) AKŞAM Abone ücretleri Va. 208 4291216 İdarehane: Babılli civarı Acımusluk sokak No. Apartıman sahipleri Boş dairelerinize hemen İyi kiracı bulmak için Çocuk söz verdi; herkesin kancayı kendisine taktığını kura kura somurt- tu, kırmızı dudaklarını sallandırdı ve pek o kadar fazlasına gitmeden -canr- ni sokakta bulmamıştı ya!- sade Şöy- le ağabeysi başını çevirip öna baktıkça azardan, dayaktan kurtulacak şekilde işe koyuldu. O günü, yağmur gelecek diye kor- kuluyordu, Demetler de daha bağlan- mâmıştı. Hepsi de her günkü saâtle- rinden daha geçlere kadar çalıştılar ve ananın artık ayakta bile duracak hali kalmadı. Elâlemin diline düşme- mek için o zehir gibi otların suyunu içtiği gecedenberi eski sağlamlığı, ta- hammülü kalmamıştı. Derin derin içi- ni çekti, sızlıyan. sırtını doğrulttu: — Belim tutuldu, pek yoruldum... Ben gideyim artık oğlum... Hem sen dönünceye kadar yemeklerine de bir bakayım, sıcâk tutarım... dedi. Büyük oğlan: — Git git! dedi amma, sesi elinde olmadan sert sert çıkmıştı. Yoksa hiç bir zaman anasını takatından fazla çalıştırmağı aklına bile getirmezdi, Böylece, ana iki kardsşi yalnız bi- raktı ve döndü; vakıt adam akıllı geç- ti; biçilmiş başakların yere dökülen- lerini toplamağı iş edinmiş anaforcu- lar bile birer birer çekiliyorlardı ar- tak. i Kadın tam yemeği ateşe koymuştu ki, kızının: — Küçük kardeşim ağlıyor galiba, sesini duyuyorum!. diye ba- Gırdığını işitti, Mutfaktan hemen fır- lar fırlamaz, onun da kulağına bir bağrışma bir gürültüdür geldi, hemen biçtikleri tarlaya doğru koşmağa bâş- ladı. Büyük oğlu, küçüğü sımsıkı bir elile tutmuş, demetlerin üzerine yas- lamış, tırpanının sapı İle kıyasıya dö- vüyordu; küçük de avazı çıktığı ka- dar bağırıyor, uluyor, ras gele yum- ruğu tekmeleri indiriyor, gırtlağını yakalamış, bir düzüye vurup duran kardeşinin elinden kurtulmağa çaba- lyordu. Ana, öfkeden gözü birşeyler görmiyen büyük oğlunun üzerine atü» dı,seilerine kollarına yapıştı: — Etme oğlum! Bacak kadar çocuk 01... Evlâdım, yapma dur yapma! di. ye bağırdı. O aralık da küçük hemen © sıvıştı; ağabeysine nisbet vermek için «an- lardan aşağı tavşan gibi fırlayıp kaçtı; akşamın. alâca karanlığında görün. mez oldu. Ana hıncından, öfkesinden soluk soluğa, hâlâ kaçanın arkasın. dan bakıp duran oğlu ile karşı karşıya kaldı. Kekeliyerek, titriyerek: — Çocuk o yavrum, yaşı ne başı ne? Daha on dördünü sürüyor, ne > yap- sın? Aklı oyunda... dedi. Delikanlı birden bağırdı: — On dört yaşındayken çocuk mu idim ben? Onun yaşındayken, tarla» larımız biçildiği günlerde aklım oyun- da miydı benim? Çalışayım diye bana sen «yüzük alırım, yeni elbise alırım, daha da bilmem neler alirim mu derdin?:Söyle bakâyım, çapa sallat- mak için, şunu, bunu alırım diye mi kandırırdın beni? O vakıt kadıncağız, küçük sersemin, ağabehsine nisbet vermek için «an- nem bana neler alacak!» diye övün- müş olduğunu anladı ve kabahatı tutulmuş bir çocuk gibi ağzı açık, hiç birşey diyemeden, koyun gibi gözlerle oğluna baka kaldı. Onun da içi 'taşmıştı artık, zehir zembelek sâçiyordu: > Böyledir işte... Pârâları avanak gibi sana vetiyorum, ne kazaniyor. sak heysini senin eline birakiyorum; kendim için iki metelik bile almıyo- rum, şu da benim harçlığım olsun dö: miyorum, Kırk yılda bir kere bile, ca- num için bir çubuk tüttürmüyorum, bir çanak şarap içmiyorum... Benim yerimde kim olsa, bunları hak bilir yapar, ben yapmıyorum, Amma sen, bana yapılmıyanı, benim görmediğimi ona vermeğe bakıyorsun.Neden? Ne diye? Yediğinin, içtiğinin, giydiğinin karşılığına, elbette çalışacak değil mi? Boynunun öorcu iken bu, sen ona üste bir de para vermeğe, hatırını hoş etmeğe kalkışıyorsun ha? Ana heyecandan titreyen bir sesle usulca: — Ben yüzük elbise filân © alırım demedim a yavrum... diye kekeledi: Her zaman o kadar sessiz görmeğe alıştıkları büyük oğlun böyle, öfke içinde solurken âdeta © nınmaz bir halde buluyor, bayağı ürkeklik duyuyordu. ” Birden gene patladı 5 — İnkâr etme... demişsin. Beki daha fazlasını bile söylemişsindir.” Vergileri ödedikten sonra mahsul mağ para getirirse, bununla oha, canı © ne çekerse, alacakmışsın, yemin ©” mişsin, göz bebeğiniz öyle diyor... Bu iyi, hayırlı evlâdın önünde YÜ. zü kızaran ana: — Dâha neler canım... Bir iki Kk ruşluk ivr zivır bir şey alırsa dö düşünmüştüm... dedi. Sonra da - hayet anası döğil miydi onun- 0099” retini ele aldı. — Bu kadarcık bir şeyi de söyl” dimse, gene neden? Onu senin öfke” | den kurtarmak için. Bir dakika * | hat veriyor musun çocuğa? Ne yapf$* gözüne batıyor, yüzüne doğru bir bakıyor, öyle insafsızca, radar söylüyorsun ki., Üstelik şimdi eli8 dayağa da alıştı. Oğlu artık cevab vermek istemiyo” du, sustu; demetlerle uğraşmağa K” yuldu, Öyle acele acele, sanki içinde bir ifrit varmış gibi çalışıyordu &i, şaşkın şaşkın ona baktı durdu; PÜ çocuğu, küçüğe karşı çok sert bul&” yordu, Amma, kendi de pek bakah3” $iz değildi bu işte. Oğluna dil dikkatli bakarken, onun ağlamamak tâ boğazına kadar çıkan hıçkırık tutmak için nasıl çene kemikk oynata oynata dişlerini sıktığını gör” dü. Hiç bir zaman böyle bir heyeöğ nını göstermemiş, dalma sabah KA” kıp akşamlara kadar aynı işlerle 6” lışıp durmuş, halinden hoşnud. şey aramaz istemez. gibi gözükmlüf olan bir insanın bu iç sarsıntısı KA” şısında analık yüreği titredi, parça oldu amma, çocuklarından v rinin kalbini kırınca, duyduğu pir manlığı pek belli etmeği sevmezdi Kendini tuttu sade şimdiye büyüğüne karşı hiç göstermemiş gir duğu bir yakınlık ve sevgi ile çap” cak: z — Hata etmişim oğlum. Bu aral sana karşı .doğru işler yapmamış” görüyorum. Büyüdüğünü farketmi yordum, Meğer sen koca bir erkek ok muşsun. Artık anlıyorum. Nasıl işt& çalışmakta en başımız sensen de öyle olacak, erkeğimizsin arti İyice düşündüm taşındım. Zaten gf bile kalmışım ya, Hemen paçaları S vayıp sana eli yüzü temiz bir kız b#” lacağım... Onunla beraber, sıra sisi” olacak artık... Böyle fâzım, anlıy” rum...» dedi. Bu suretle, büyük oğluna karsi g borcunu ödemiş oldu işte, O ağn” içinde bir şeyler geveledi, arkası” döndü, anasına başka bir cevab ve” meden çalışmağa “koyuldu. Kadın 09 evdeki. büyüklük o haklarından . 3” rıldığı bu fedakârlık anını daha İ* bii göstermek, içinin heyecanın: Y* tıştırmak için: — Tenceredeki lâpanın da muha# kak dibi tutmuştur! dedi, yürüdü. Eve dönünce, yorgunluğu unu” muş geçirmiş gibi, şununla bun! uğraştı ve kızı: — Ne olmuş ki ana? diye sorunc# . hemen şu cevabı verdi! — Korkacak bir şey değil yavru” Küçük kardeşin çalışmak istememi” ya da galiba ağabeysi öyle sanmış Öf kesi tutmuş, Ne olacak, kardeş deği mi? Bugün dövüşür yarın sevişirlef” dedi ve bir acele, oğluna, çok diye, salata yapmağa kalkıştı, Bir Hİ turp çıkardı, dilim dilim kesti, üze” ne sirke, susam yağı, azıcık da PAK” la'ile yaptıkları terbiyeden döktü. Bir yandan da oğluna karşı şimdiyf kadar yaptığı kabahatleri tamir ett” ğini düşünerek sevniyordu. Zavali” ya, yaşının hakettiği şeylerden Biğ birini vermeden sade üzerine aba! durmuşlardı, evlendirmek lâzımö muhakkak lâzımdı. Böylece düşünü” yor ve sözünde durmağa karar ver” yordu. (Arkası var) 2