VİNE Haziran 1939 AKŞAM Sahife 11 HAKIKİi BiR CASUS NUVELİ I Seksen vapur batıran kadın ay sazların Paris vapuru yandı. a us isimli Amerikan tahtelbahi. a metre derinlikte, denizin di- oturdu. İngitteredeki Thdtis ve Fransız Knanmasına aid Phânix tahtelbahi- lann uyandırdığı . asabiyef EBeçmedi. ne birbirini takip eden deniz «ka- larının sebebi acaba nedir? 1916 eylâlünün sabahında, şafak di en, Marsilya henüz uykusun- Uyanmamıştır. Ortelikta ses sada bol Deniz yeknasak ahengile sâ Yuruyordu. Her şey derin bir Ükün ve istirahat içindeydi. âlnız uzaktan muntazam bir A Su işitildi. Yavaş yavaş büyüdü. İlerliyen bir müfrezenin adımla- Askerin ayak seslerini işitenler, aâkkak ki uykularından uyanıp €treye koştular. Zira herkes bili- > ki; bu Saatte böyle bir geçis, Mi ı Pharo duvarı arkasında edileceği demekti, iy zakta bir saat dördü çaldı ve insan son defa olarak dünyevi bir Stin ahengini işitti. Havanın sıcaklığına rağmen, bir- öze bütün vücudüm ürperdi. ee kumanda eden zabit, sart alarım asabiyetle bükerek, bana ben: >> Kötü vazife, arkadaş! - dedi, 'n de meyustum, Ancak zoraki; — Evet! - diyebildim. € bu hazin kafileyi takip ettim. ta, miz kenarında, alaca karanlık- Yatmış kocaman bir hayvana i #İyen gri bir kayanın önünde, iki metre genişlikte bir çukur var, iğsmak istiyenler buradan kolay ko- pe hamlede atlayamazlar. Öbür By ında tahta bir direk duruyor, » İlam mahallidir. siz adımlarla, muntazam şekil ii erler dizildiler. Bunlar, genç *werdi, Her halde *— Harbin icabıl; diye düşünü. Mtardı, i ir bu manzaraya tahammül ediş- »* Şimdi ölecek olan insanın ken- Bu mahkümun arks- üç bin ölünün hayali yükseli- Yordu, Mahküm da kadındı. irler verildi. k ndarmaların nezaretinde Obir Pishane arabası yaklaştı. Demir Ya aklıktı kapısı açıldı. İki jandar- ikaz iki Fransisken rahibesi indi. dn siyahlar giymiş bir * belirdi... Ve nihayet, gri bir iile giymiş ince bir hayal gö- Casus kadın, genişçe bir nefes dı? temiz havayı elğerlerine doldur. ey ra bütün vücudü titredi. Dü- Si gibi oldu. Fakat birdenbire dini topladı. Beti benzi uçuktu. Kan rağmen azımkârane adım!aria direğine doğru yürüdü. Gözle- ai bağlamak istediler, Abenksiz, Mit şeklinde: > Hayır! - deid. - Hayvanların gö- Ni bağlanır, “— Ateşi» emri verildi. k; €r namludan bir aley çıktı. On tüfek birden patladı. a, kümun başı yana düştü, Ks- & Göktü. Vücüdü son bir ürperme titredi. Asabi bir hareketle, tar- arı, kan içinde kalan mantosuna ve sonra iki kolu yanına # Üâh atan müfreze, ölünün önün- Beçti, Arkadan zabit eğildi. Ta- nm bir el patladığı duyuldu. Coup de Grâce steşiydi. ” yerinde uzun müddet dur. Sonra, çoluk çocuk doluş- başlayınca, bu kadının hayâ Rang ünerek yavaş yavaş yürüdüm, Yapi İsine bir gün trende raslayışım iy, EL günahların cezasını görme sebep olmuştu. İ a, © “emer Dolores'in Marsilyaya Kang an geldiği belli değildi. Bunu i bilemedi, Kendisi de o zamân- # 1 Lİ E Yatına dair hiç izahat vermedi, Yasan: Fransız emniyetinden Louis Brunet 1915 senesinin ortalarma doğru, bir gün, bahriyelilerin devam ettiği bir bara girdiği görüldü. Yanında, sarı tenli, sırmalı kasketli kısa boylu bir erkek vardı. Bir masaya oturdu- lar. Biraz sonra yanlarına iki kişi daha geldi. Bunların Japon ticareti bahriye zabitleri olduğu anlaşıldı. Az zaman içinde bardaki meslek- daşlarile abbap oldular, Mahallede Berkes Dolores'e «Japonların kadmi; diye ad taktı. Küçük bir otelde oturuyordu, Dos- tunun verdiği para İle basitçe geçin- diği söyleniyordu. Bir kaç hafta sonra Japonlar git. tiler ve Dolores bardaki mutad yerine yalnız olarak gelmeğe başladı. Zey. gek genç bahriyelilerden biri: — Acaba madam Mikado şimdi ne yapacak? - diyordu. Ondan sonra bu İsim kadına alem oldu. Madam Mikado muntazam ve sa- kin bir hayat yaşıyordu. Kendisile flört etmek istiyenlere yüz vermi- yordu. Bu suretle az zaman içinde iyi bir şöhret kazandı. Mazlsini karış- tırmak kimsenin âklına gelmedi. Japonların Alno .Maru vapuru muntazaman geliyordu. Dolores, sev- gilisile sadıkane buluşuyordu. Har- bin büyük faclasile tezad teşkil eden sakin bir âşıkane hayat yaşıyorlardı. Bu madam Mikado'yu tanıyanlar yalnız rıhtım ve havuz ehalisi değil ği. Civarda da onu biliyorlardı. Zira arasıra Marsilyanın matbaalarına küçük ilânlar vermek üzere - girdiği sık sık görülüyordu. Kâh: «Victorio, perşembe günü gidecek, istasyonda bekleyin.» Kâh: «Aleksiyi cumartesi sabahı bekliyo- Tuz.» Kâh: «Çabuk dön.» Ve bunların sltında «Rita> yahut sadece «Ri; imzası görülürdü. İlânları kabul eden ibtiyar me mur, bir zaman sonra bu genç ve güzel kadınla konuşmağa başladı. Dolores ona İspanyada bıraktığı alle- sinin pek kalabalık olduğunu ve ek- serisinin ticaret için seyahat ettik- lerini, biç bir zaman uzun müddet bir şehirde kalmadıklarını, kendile- rine acele işler için haber vermek is- tediği zaman bu usulü intihap etti- ğini söylüyordu. — Bizim memlekette Adettir, Mar- silya gazeteleri İspanyanın her ta- rafında okunur. Kendilerine bildir. mek istediklerimi, mektuplan daha sağlam olarak bu suretle haber ve- riyorum. Zira memleketten memle- kete dolaştıkları için nereye gitseler ellerine geçer. İdarehanede bu fikri pek beğendi- ler. Genç kadının akılı olduğunu söylediler, Zaten Rita ile Dolores ay- ni muhitin adamı olmadıkları için bu iki şahsın bir tek insan olduğu da tahmin edilemiyordu. Eski limanın küçük barında bah- riye neferleri, onun yanında seyahat- lerinden açıkça bahsederlerdi. Be- zan biri: — Artık bizi görmiyeceksiniz. Öbür gün gidiyoruz! - derdi. — Uzağa mı? — Tahiti'ye... Coprah getirmeğe... Başka biri: — Selâniğe malzeme götürüyoruz. Bir diğeri, şöyle fısıldıyordu: — On beş gün sonra, asker nakle- deceğiz. Her seferinde, Dolores: Güle güle seyahat ediniz... Ma- dam Mikado'yu unutmayınız! » derdi, Erkekler, şakalaşarak: — Merak etme! Unutmayız... - di- ye cevap verdikleri zaman, emindi- ler ki bu ateş dolu iri siyah gözleri, inci gibi dişler üzerine açılan kırmızı dudakları hayallerinden silmiyecek- lerdir, Genç kadın ilâve ederdi: — Aman bilhassa tahtelbahirler- den kendinizi iyi muhafaza edin. 'Bahriyelilerin bu denizaltı cana- yarlarına, küfürler savurduğunu du- yunca: — Ben Santa Maria del Pilar'a sizin için dua ederim! - derdi. Erkekler vapurlarına biner, giders lerdi. Ekserisi geri dünmezdi. Niha- yet her birinin bir torpile yahut gük leye kurban gittiği duyulurdu. Dolores bunlar için lüften bir kaç gözyaşı dökerdi. Temmuz ayında, genç kadın, bir kaç hatfa müddetle Marsilyadan ay“ rılacağını bildirdi. — Barselonda bulunan bir kuzi- nim çok hastaymiş. Biraderim tek graf çekti. Ümidsizmiş. Beni büyü- ten odur. Kendisini son defa görmek istiyorum. Bu sözü işitenler: «— Ne iyi kalbli kızl» diye düşün- düler. Kendisini kimse istasyona teşyi etmediği için Barselon değil, Bordo istikametine gittiğini gören olmadı. O cihete niçin seyahat ediyordu? Bu, sonra anlaşıldı. Kadının bu yolculuğundan üç gün sonra idi ki bende Paristen Bayon trenine binmiştim. Birinci #- nıf kompartimanımda, Bordo'ya ka- dar yalnızdım. Tren bir kaç dakikâa- danberi bu şehirde duruyordu. Bir. denbire kapı açıldı. Bir yolcu kadın bindi. Bu, çok güzel; esmer, beyaz dişil, kırmızı dudaklı bir kadındı. Ge- ce bastığı İçin yüzünü iyi seçemiyor- dum. Zira köhne vagonu aydınlatan lambalar pek az ışık veriyordu. Üs- telik kadının yüzünde tül örtülüy- dü. Giydiği lâciveri manlonun iyi bir terzilden alınmış olduğu belliydi. Ya- nında bir çok paketleri, bavulları bu- Yunduğundan kendisine yardım et- tim, Kanapenin üstünde duran en son çantayı kaldırmak üzereydim ki kadın gülümsiyerek: — Hayır, mersi... O daima yanım- da durur! - dedi. Bu, tıpkı, elmas saklanan küçük çantalardan birine benziyordu. Oturmadan evvel şapkasını çıkart- tı. İşte o zamân kendisinin İspanyol #ipi olduğunu gördüm. Siyah saçla- rna pırlantalı iki tarak sokmuşlu. Bu da, milliyetini büsbütün meyda- na çıkarıyordu. Fransızcayı pürüzsüz konuşuyor. du. Uzun müddet Fransada oturduğu belliydi. 'Tren hareket etti. Yol arkadaşım köşesine büzülmüş, hazin bir düşün- ceye dalmıştı, Nihayet çanlaşmdan bir küçük defter çıkarttı, Uzaktan #ıra ile rakamlar gördüm. Ayni za- mânda bir güzele açlı. Kâh şifreleri- me, kâh okuduklarına bakıyordu. Bu hal, bir çeyrök sürdü «— Ne işte olabilir? - diye kendi kendime düşünyordum. - Acaba bir seyyah tüccar mı?» Kendisine sual sorarak merakımı tatmine cesaret edemiyordum. Belki bava bu kadar sıcak olmasaydı hiç konuşmadan Bayon'a gidecektik Yanakları kızarmıştı. — Pencere açılsa rahatsız olur mu- sunuz? - diye sordu Derlral arzusunu yerine getirdim. Şundan bundan konuşmağa baş- ladık. Kendisine, bir kaç aydanberi Pirene dağlarının ötesinde bu bir akrabam almağa gittiğimi söyle dim. O da bana: — Bir kaç haftarır Cöte d'Azur'de basta bir kuzinimin yanındaydım. Fakat artık daha fazla Fransada kâ- lamıyacağım., Valencia'daki ailemin yanına gideceğim! - deği. Bu sözler doğru olabilirdi, Ve bu kadından şüphe etmeğe hiç hakkım yoktu. Fakat mesleğim icabı her sö- sün arkasında bir mâna aramağa O kadar alışmıştım ki anlattığı ehem- miyetsiz telerrüat dikkâlimi cel betti, Bir yabanci insan yolda rasladığı- na her şeyi döğru söyleyebilir. Lâkin benim vazifem gizlenen her muam- mayı keşfetmek: olduğu için mera- kım uyandı. İçime şüphe girer girmez, bu güzel yolcu kadının esrarını anlamak için çırpındım. Her şeye teşebbüs ede. cektim. Fakat ne yapmalı? Ümidsizliğe kapılmak üzereydim ki kadın lâvaboya gitmek üzere kalktı, Gayet tabii bir hareketle el çantasını yanına aldı. Küçük bavul kanapenin üzerinde kaldı Lâvabu kapısının kapandığını işitir işitmez asabiyetle küçük bavulunu elime al- dım. Kapağı kilitli olmadığı için ko- Jaylıkla içine bakabildim. İlk nazar- da inkisara uğradım. Gözümün önün- de yalnız katlı gazeteler vardı. Ne olur ne olmâz diye bir tanesini tım. Göz gezdirdim. İlk nazar şey dikkatimi celbetmedi. Bu, Marsilya gazetesiydi. bir Katlıyacağım sırada son sahifede mavi kalemle çi- zilmiş bir ilân gözüme çarptı, Aleksi cumartesi sabahı bekliyo- Tuz, Rita Taharriyatımı daha ileri vardıra- madım. Bevulun sahibesi geri dönü- yordu. Her şeyi yerli yerine koydum. Genç kadın içeri girdi, oturdu. Tabakamı çıkardım, — Duman $izi rahatsız etmez mi? - diye sordum. Gülümsiyerek: — Hayır! » deği — Bir tane de size takdim edebi. lir miyim? Bir an tereddüdden sonra, esmer elini uzatarak aldı, Yaktım. Bir kaç nefes çekti. Yavaş yavaş iri siyah gözlerinin kapandığı- nı gördüm. Birdenbire kanapenin Üzerine yığılıverdi. Muntazam suret- te nefes aldığından derin bir uykuya daldığını anladım. Sevinçle ellerimi uğuşturmaktan kendimi menedeme. dim, İkram ettiğim sigaradaki uyku ilâcı vazifesini yapmıştı. Yarım saat- lik vaktim vardı. Haydi işe! (Devamı 17 nci sahifemizde) Tercüme eden: (Vâ - Nü)