Kırk yıl evvelkiler At, Araba meraklıları ... İstanbulun otuz beş, kırk yıl evvelki gezme yerlerinin, söyliye söyliye dili- mizde tüy bitirdiğimiz Kâğıthane, Fe- herbahçe, Çiftehavuzlar, Kuşdili, ra mazanlarda ve kandillerde Direklera- tası piyasalarmın müdavimleri aza sında birbirinden mükellef, biribirin- Üen üstün at, araba sahipleri sayılış gibi miydi ki?... Şişli ilerisindeki Tepeden beyaz bo yalı tahta korkuluklu bayırları döne döne Kâğıthanenin çukuruna, Fener. yolundaki müşir Fuad paşa köşesin- den Fenerbahçe yarımadasına, Papa sın bağı önündeki berbad yoldan Kuş diline, yamrı yumru Beyazıt meyda» nından Şehradebaşına, toz duman İçinde boylanırlarken yarıştalardı. Mahalli maksuda varıp deverana karışınca da hemen hemen at başı be» Şimdi, bu zevatın en bellibaşlılarını gözümün önüne getirmeğe çalışaca- En kıdemlileri kayınbiraderi hazre- & şehriyari Çerkes Hüseyin paşaydı... Başında apal fes, çehresinde pembe pembe yanaklar; açık kumral, yelpa- #e gibi, güzellikte misli bulunmaz, şa- hane bir sakal, Kula denilen sarımtırak kiremidi, ani tango rengi, kesik ve dimdik eni beygirlerinin eşi ancak has ahırda; faytonunun döşemeleri, ke- misilü, ayni kıyafette, manken gibi Müşir, yaveri ekrem ve selâmlık res- mi âlisine memur fuad paşanın mina- ve kır, yani siyahımtırak doru kada» naları, halis muhlis bir Fransız ara- bacısı vardı. Müşiri mezkür durgun havalarda niz hamamlarının tarafındaki köşe Arabacısına; > en avani!,.. En srriâre!... diyerek illâki noktasından şaşmıya- cek... Maliye Nazırımın oğlu ünvanile be- Gam, Reşad paşa zade Ali beyin eki- pajı en baş safta gelenlerden, şatafat boktasından benteri, yaklaşanı na mevcud olanlardandı, Bakla kırı, Tüle lüle saçları mavi kurdeleli, tombul tombul beygirleri #kiz denecek derece örnek; (bato) (1) faytonunun körük içi, döşemesi mavi çuha... Sarılık geçiriyor kadar saz be- Aizli arabacısının sırtında menajerile- rindeki mürebbiler tarzında, göğsü harçlı, dar belli, ayni renk kumaştan dbise... (Yaveri hususli şehriyari), Esvap- gıbaşı zade Ferik Fehim paşanın ak fındaki araba, diğerlerin en cicilibici. Bsi, şakırşukurlusu, süs ve lüksten zi- yade oyuncağa andırışlısı... Siyahla vemiklenmiş kadar parlak yağızları son tırısı tutarak, beyaz kö- pükler içinde, kelle götürür gibi sö- kün ederlerdi. Oka bağlı zincirler şı- kırdamada; parıllıdan gözler kamaş- mada. Fayton vişne çürüğü; döşemeleri ak zırhları som yaldı tekerlekleri bisikletvari, yani ispitleri tel, çevreleri İstanbula lâstik tekerlekli arabayı ilk getirten, içine ilk yan gelen odur, İtrafa sonraları yayıldı. Gitgide Be yoğlundaki numarasız kiraların ara sına da katıştı. (1) Bu sütunlarda bu (bato) kelimesin- don bir kaç kere bahsettik; soranlar da oluyor, anlatıverelim ne idüğünü: Yeni moda olmuş ve bu namı almış faytonların arkaları Parisin Sen nebrindâ işleyen kayıklaş biçiminde, yani davu- Yambazvariydi, Fehim paşa piyasaya giderken Şeyh Cevadın küçük damadlığile maruf, Dersaadet Adliye müfettişi ve (Ceridel Adliye) sermuharriri Yusuf Şetvan bey dahi, at, araba meraklılar rının en namlılarından, zarafeti ve hüsnü tabiat sahipliği elhak müsel- lem ve mücerreplerdendi. Son derecede kibar giyimli, ellerin- de eldivenler, brik faytonuna geçip nadide dorularını bizzat, vakur vakur kullanırdı. Daima yapayalnız, Ağabeyisi ve ay- ni zamanda bacanağı Mansur Şetvan bey de mesire müdavimi ve lâkin baş- Şürayı Devlet reisi Kürd Said paşa- nın küçük mahdumu Fuad paşa biraz tıknazca, âkil ve kâmil, bilhassa sport- men ve centilmen bir paşazadeydi. Arabasının da, binek atlarının da mü- kemmelliğine diyecek yok. Ekseriya bir İngiliz halisüddemine veya Arap kısrağına binip gelir, hayvanı sıçratır; atlatır, şahlandırır, süvariliğine pes dedirtirdi. Sabık serasker ve Tophanel âmire müşiri Ali Saip paşanın hafid! ve Sar di paşanın ikinci oğlu Osman bey, elrafa bambaşkalık, yepyenilik olsun diye Londradan bir kep getirmişti, Kupaya andıran, fakat önü açık olan bu nesnenin İstanbulda eşi yok değil, bir tane var; Hassa müşiri Rauf paşada. Ve lâkin o, Âlâyişten yana bunun yanında sıfır kalır... Büyük baba sağken, hafidler 10, 12 yaşlarında hünkâr yaveri kordonunu vallılar leyleğin attığı yavru... Bİ ai tutturup veryansında Gazi Osman paşa mevlâsında. Bü- yük oğlu civan yaşta damadı şehriya- ri ve müşir. İkinci oğlu hakeza iken iftiraya kurban gidip matruden Bur- sada sürgün. Üçüncüleri de damadlı- ğa seçilmişken, ortanca ağabeyisi do- layısile gözden düşük; miralaylıkta Debdebesi yerinde bir brik, yüksek kırat atları vardı. Üniformalı olarak ortaya çıkmaz, Göztepedeki köşkünün selâmlık bölüğünde piyano başından kalkmaz, cuma ve pazarları kendi ara- basında resmi, geri kalan her Tanrı- nın günü de bir muhacir çekçekinde neglije, Fenerbahçeden ayrılmazdı. Piyanoda üstadlık derecesine vardı- Emi Şark Musiki Cemiyetinin kon- serlerinde gördük... Mabeyin başkâtibi Tahsin paşanın damadı, teşrifatçı Galip paşanın biri- ciği Fuad merhumun cafcafı da tü- men tümen., Galatasaray sultanisinin (Deuxiöme classe) ından mezun; 19 - 20 sinde sülün gibi delikanlı; payesi ulâ sınıfı evveli, yani ferikliğe denk, Mabeyn mütercimlerinden, (ayriyeten) Hari ciye kalemi mahsusuna memurlam Onda da gıcır gicir, Avrupa yapısı bâto fayton; kişneyip duran bir çifi küheylân; tıpatıp örnek arabacı ile iş- pir... Biçare içinde kukla, Siki sıkı tali- mat almış: Gayet azametli duracak; Burnundaki sineğe (kış!) demiyecek; can ciğer mektep arkadaşlarını bile görmemezliğe gelecek... Bazan canına tak deyip: (İllâllah, artık tahammül edemiyeceğimi) diye gemi azıya alır gibiliği de olurmuş. Seyrangâhların gediklileri arasın- da, Hacı Bekir zade Ali Muhiddin ve eniştesi, topçu feriki Ali Refik paşa sade Nazım bey biraderlerimiz de kalk İkisi de en kıyak arabalılar meya- nında. Kayınço o hinlerde daha tüy- Göztepedeki Ridvan paşa köşkünü aldıktan sonra Bebekten o tarafa ak- tarma eden mabeyinci meşhur Faik bey, saltanattan yana cümleyi basti- mvermişti. Akşam olup ta güneş ufu- «ka kavuşacağı sıralarda karşıdan bir katar, Önde bir, iki, üç, en tuvana Rus ve Macar kadanaları koşulu, ba- şa güreşecek pehlivanlar gibi arabacı- lı, mahud bato faytonlar içinde Karin bey ve dalkavukları. Arkada hanım- ları ve onların ektileri. Fehim paşa ve Ali Şamil paşanın taşraya aşırıldığı zamanlardı. Bü haz- retin onların vaktine yetişmiş olma- sını, kimin kime taş çıkartacağını me- rak edenler çoktu. Sermed Muhtar Alus Bu asrın hayat icapları zaruri ola- rak fazla çalışmamızı gösteriyor. O kadar çok çalışmaktayız ki istirahat samanlarımızı bile feda etmeğe meo- buruz. Fakat bu halin neticesi olarak yoruluyoruz. oÂsabımız bozuluyor. Huzur ve rahatımız kalmıyor. Doğru fakat bunun sebebi ve çaresi? Evet... Bu hal çok çalışmak ve lâyıkı ile din- lenememekten mütevellid bir nevi te- semmümdür ki, bunun eserini uzvi- yetimizin en kıymetli unsuru olan kan hissediyor. Ve ilk önce kanımız zehirlenerek harap oluyor. Sonra bu kansızlık ta, türlü bürlü hastalıklara kapı açıyor. Bundan korunmak müm- | kündür?.:. Muhakkak... Kanı dalma yenilemek, zehirlenen kısımları taze Bu eksildikçe esasen vücud beslenmez, iştahasızlık, o uykusuzluk, yorgunluk ile perişan olur. HEMOĞLOBİNE, bahusus DESC- HİENS şurubunda bulunan canli HEMOĞLOBİNE bu noksüni fenni bir şekilde tamamlar. DESCHİENS şurubunu muntazaman kullanmağı itiyad edenler için medeni hayatın yorgunluk endişesi kalmaz ve taze HEMOĞLOBİN'nin canlandırdığı vü- cutta yorgunluktan eser bulunmaz. Modem çalışmanın Modem yorgun- luklarına karşı DESCHİENS şurubu hem şafi, hem vafi modern bir teda- vi usulü teşkil eder Medeni çalış manın medeni ilâcı DESCHİENS şu- Nöbetçi eczaneler Beyoğlu ciheti: İstiklâi caddesinde Dellâsuda, Yüksekkaldırımda Vinko- pulo, Mis sokağında Limoneiyan, Fi- ruzağada Ertuğrul, Pangaltda Nar- gileciyan, Kurtuluş caddesinde Kur- tuluş, “Galatada Mahmudiye endde- sinde İsmle, Sariyer: Osman. İstanbul tarafı: Fatih: Hamdi, Ka- ragümrük: Suad, Eminönü: Bahçe- kapıda Salih Necati, Bakırköy: HUAL Aksaray: Etem Perter, Fnor; Balat- ta Hüsameddin, Kumkapı: Belkis, Küçükpazar: Yorgi, Samaiya: Erofi- low Çula, Alemdar: Divanyolunda Esad, Şehremini: Topkapıda Nazım. Kadıköy: Pazaryolunda Namik, Mo- dada Nejad, Üsküdar: Çarşıboyunda Ömer Kenan, Heybeliada; Atanaş, 413p MEŞRUTİYETTE SARAY ve BABI Yazan: SÜLEYMAN KÂNİ İRTEM — "Tercüme, iktibas hakkı m 'Tefrika No, 48 Recep paşanın bir fikri: 4 Trablusun Mısıra bağlanması * Bu talimatı hümayunda şu noktala- ra ehemmiyet veriliyordu. İ — Trablusgarp ahalisinin umumen asker hizmetile mükellefiyeti. İtalyan- lar tarafından bir tecavüz vukuunda hariçten asker sevk olunmasına hacet kalmadan memleketin mevcud kuvvet- le müdafaası kabil olacak bir hale ko- nulması, (!) Silâhların mahellince ta- mirleri, fişeklerin imali gibi işler için bir imalâthane ile gemiler için bir ter- sane vücude getirilmesi. Sabit torpi- doların (?) nevakısının Ikmali, müte. harrik torpidoların (?) muhafazası. İstihkâmların müdafaaya salih hale getirilmesi, ahali ürkütülmiyerek nü- fus sayımı yapılması, 2 — Trablusgarp sahilinde rıhtım ve İiman İnşası, (Ahalinin akşamları te. nezzühleri esbabının istihzarı için) (/) 3 — Vali maiyetinde bir vapur bu- lundurulması, 4 — Bir anonim şirket tarafından 'Trablusgarpte içeriden sahile kadar ticareti temin edecek bir demiryolu yapılması; şose yollarının yapılması; telefon kurulması; İstanbul ve Binga- zi ile arada posta ve telgraf tesisi; şe. hir içinde omnibüs işletilmesi (1) Şe- hirde bir saat kulesi yapılması, bura- ya öğle zamanında kendi kendine ir. tifa almağa mahsus bir âlet konul mas. (1) 5 — Yabani zeytin ağaçlarının aşi- Jandırılması; malga nebatı ticaretinin tevsi, fildişi, kum altını, sedef, deniz kaplumbağası, inci, mercan gibi evvel. ce ticareti Trablusca yapılan mevad- dım gene buraya celbi sebeplerine te- vessül olunması; devekuşları üretilme. si. 6 — At cinsinin ve sair hayvanların ıslahı. Ziraat, sanayi, baytar mektep- Teri açılması. 7 — Arteziyen kuyuları açılması 8 — Bir banka, bir matbaa tesisi gazeteler çıkarılması, 9 — İptidai mektepler açılması. 10 — Trablus hinterlandının tevsi- ine bakılması. Bu kadar etraflı ve geniş olan bu ıslah ve imar plânının yalnız bir eksi. gi vardı: Değirmenin suyu nereden ge» leceği gösterilmiyordu! Yazılan şeylerin hepsi paraya mü. tevakkıftı. Abdülhamid ise talimatın. da yalnız paranın nereden tedarik edi- Jebileceğini yazmağı unutmuştu! Recep paşa bu gidişle hükümetin Trablusgarbi muhalaza edemiyeceği. ne kati bir kanaat hasıl etmiş görü- nüyordu. Meşrutiyetin ilânından altı sene ev- vel Maarif Nezaretinde bulunan Haşim paşaya gönderdiği (24 mart 1318 ta- rihli) bir mektupta yazdığı şu bedbi- nane mülâhazalar bu kanaatini ve Atiyi iyi gördüğünü meydana koy- maktadır; (Mahsusatim bendenizi mahzun et- mekten hali bırakmıyor. Bu koca vi- Jâyetin şu günleri pek karanlık görü- lüyor. Fransızlar İtalyayı İttifakı Müsel. lesten ayırarak taraflarına celo için bizi fedaya razı oldular, İtalyanların bu fırsatı kaçırmıyacakları açıkça te- ferrüs olunuyor. Bugünümüz fena! Yarın için dua. dan başka elimizde birşey yok! Kuvvet verilmiyor. Yeni silâhlar gönderilmiyor. Müdafaaya elverir ve buranın selâmetini temin eder şeyler gönderilmiyor. Mercilere maruzatımız cevapsız kalıyor. Ahaliyi teslih müm- kün değildir. Ucuzca teslim olmak ve kos, koca bir vilâyeti terketmek asker için ayıp ve bedbahktlık, insan için ölümdür. Em- lâk ve nüfus tahriri işlerine konsolos. lar ilişiyor. Buna zahirde değilse de ha- fiyen İtalya konsolosu muhalefet edi. yor. Fransa konsolosu da ona muâve- net etmektedir, Malüm ya! Asker &lin- mıyan, emlâki yazılmamış olan yerle- re müstemleke gözile bakılır. (1) Bana kalsa bu aralık böyle şeylere teşebbüs etmezdim. Ahaliyi muğber &tmemeli idik; fakat ecnebiler naza- rında burasını müstemlekç ş© edildi. Bura ahalisi para meselesini azzez şeylerine tercih ediyo gin «Kuloğuları» bile daha işi da muhalefet ve tezvir yolunü”ğ. lar. Fakat madem ki, işe b Rücu ve nükül büyük tehli cip olur. Artık hükümetin nü gil, ücydü ve bekası bile düşer. Daha birçok şeyler karı terdim. Fakat beyhude tasdii olacak! Halihazırda deniz ku kâfi değildir. İtalyaya yakın Trablusu İtalya gibi deniz ku yük bir devlete karşı nasıl mü edebileceğiz? J Devletimiz şu zamanda b ilâdan kurtarmağa hal ve m said değilse burası İtalyaya ne Mısıra ilhak olunsun! Bu sebetle balıkçıları m na ii gilizleri İtalyanlarla. tutuş a! mümkün olmaz mı? Afiyetini iadeden ümid ki hastalardan kan almak âdet d Mısır memleketimizin vergi vef cüzüdür, Burasının da oraya Mısırın hali hazırını saltanat zine daha ziyade takribe vesile mı? Para vermekte olduğumuğ lâyet için oraya bağlanmak sU mukabilinde birşey almak bil8 mümkün olmasın? Bu bana bayağı bir selâmet görünüyor. Siyasi bir mahzuru yok ise bir muvaffakıyet olur, İşle «Afrika sakinin böyle bir” ma arzediyor!) Recep paşanın Trablı gazinin Mısıra ilhak edilmesi daki fikri hiç de yabana atılacak şey görünmez, Fakat Osmanlı - muharebesi başlamadan Romany”” p istiklâlini tasdike yanaşamıyar P âli ile padişah şimdi durup du -atiyen tehlike var diye- ne # kuvvetli ve kârlı şartlarla olurs# sun Trablusgarbi Mısırla birleşti! ğe hiç razı olabilir miydi? Mısırla Trablusgarp arasında garistan ile Şarki Rumeli arasi rabıta gibi bir münasebet tesis nabilirdi, Abdülhamid buna razı olsa bile giltere İtalya ile bozuşmağı göze miydı? Meşrutiyetten sonra Trablusgaf© tehlikeye düştüğü anlaşılınca Ka” böyle bir teklif ile İngiltereye baş du ise de geç kalındığı cevabı alın" tır. Acaba altı sene evvel böyle bir Ut İgilterece vaktinde vaki olmu$ Üi bi sayılacak mıydı? Herhalde Re? paşa böyle bir fikri ortaya koym siyasi cüret sahibi olduğunu na koymuştu. Haşim paşa da Trablus arkad isrinden giderek bunu padişaha mek cesaretini gösterdi mi? Haşim paşânın hatıratı bu nokl mesküt olarak geçiyor ve böyle bir © rıyor. * Her ne ise! İtalyanların Kızıl deniz sahile” de, İskenderun, Antalya, hattâ iz taraflarında gösterdikleri faaliyet #9 dülhamidin dikkatinden kaçmamf İtalyanlar hassaten Trablusgarp Bingazi taraflarında germi ile yorlardı. Recep paşa Trablus Vİ merkezine yaya 35 günlük mes : Sunusi şeyhi kıyafetinde şeyh He mülürcavi müstear namı altında S9 zerek mahalli ahval hakkında mali mat toplıyan bir İtalyanı yaka! di tı. Dört, beş İtalyan seyyahının j Trablusgarp ve Bingazi aralar dolaşarak ifsadatta bulundukları © öğrenilmişti, ie (Arkası ca) i (1) Trublusgarp ve Bingaziye gö len Osmanlı memurlarının pek ço