Sahife 6 AKSAM Istanbulun ekmek meselesi Günde 295,000 kilo ekmek ve francala istihlâk ediyoruz Nüfus başına 360 gram ekmek isabet ediyor - İstanbulda ne kadar fırın amelesi var ve bunlar nasıl çalışır, ne kazanırlar? Eskişehir saylavı B. Emin Sazak geçen gün Büyük Millet Meclisinde Vekâletlerin bütçeleri müzakere edi- Urken, İstanbulda ekmek (fabrikası agılacağını duyduğunu söylemiş ve devletin ferdler elindeki ticarete ka- rışmasının doğru olmıyacağına İşa Tet etmişti. Saylavın bu sözü, fırıncılar arasın- da büyük alâka uyandırmıştır. Bir taraftan Belediye ekmek fabrikas: üze-- rinde tedkiklerine devam etmektedir. İstanbulda kaç ekmek fabrikası açıl- malı ve ne kadar satış yeri ihdas edil meli ki, şehirde yeni bir ekmek mese- Tesi çıkarmadan bu iş halledilmiş ol- sun... Anlamak istenilen nokta bu- dur. İlk tedkikler 7 ekmek fabrikasının, İstanbulun ekmek ihtiyacını temin edebileceğini göstermiştir. Fakat bu Mesele hemen intaç edilecek gibi de- ğildir, Ne kadar ekmek istihlâk ediyoruz? İstanbul günde 282,000 aded ek- mek ve 13,000 kilo kadar da francala | istihlâk etmektedir ki, bunların mec- muu 295,000 kilo ekmek ve francala | tutar. İstanbulda daimi olarak 800,000 | nüfus bulunduğuna göre, inşan ba- | şna günde 360 gram ekmek isabet etmektedir. İstanbul gibi büyük bir şehir için bu sarfiyat çok değildir. Hattâ alâkadarların söylediklerine göre, İstanbul, vilâyetler içerisinde nüfusuna göre, en az ekmek istihlâk | edelner arasındadır. Şehrimizde her gün bu 295,000 ek- mek ve francalayı temin eden fıvınla- Ta gelince: Bunların adedi 232 dir. Beher fırın vasati olarak günde 20-30 çuval un işlemektedir. Bir çuvaldan 94 ekmek çıktığına göre, bir fırının | 24 saat zarfında çıkardığı ekmek iki bin beş yüz ile üç bin kilo arasındadır. Ne kadar insan çalışıyor? Beher fırmın 24 saat zarfında çi- kardığı ekmek acaba kaç ameliyeden geçiyor? Bu da tedkike şayandır. Fırınları kontrol eden Belediyecilerin söylediklerine göre, B, Lütfi Kırdarın sıkı ve kati emirleri altında vazifesi- ne devam eden Belediye, İstanbul fı- rımlarını o kadar esaslı şekilde süz- geçten geçirmektedir ki, vakitli, va- kitsiz mürakabe karşısında fırıncılar her an teftiş edilmeğe hazır birer mü- essese haline gelmişlerdir. Bir kere, €ski usul hamürkârlık tamamen tari- he karışmış, her işte olduğu gibi, bu “ Tefrika No: 10 ÇE — Filvaki prenses bütün seçme gü- zelliklerin en orijinali, en değerlisidir, bahse değer, Fakat kendisini YALTA rıhtımında ilk gördüğüm gün öyle kor. kunç bir tablonun kahramanıydı ki... | 'Tam mânasile, mübalâğasız, bir kan, İ aleş ve ölüm sahnesi! — Mösyü Verdier! Bu Rus kadınına aid her mesele, şu sırada servisimizi ! alâkadar ediyor, Fen şubesi şefi birden dikleşti, ihti. yat zabitliğindeki meleke ile âdeta va- | ziyet aldı: -— O başka kolonelim! dedi, bildiği. mi söyliyeyim - z Yanyana uzun salonu geçtiler, sol taraftaki ufak odalardan birine girip kapıyı örttüler. Verdier anlatıyordu: Nihayet Kızıllar gâlebe et- erdi. Vrangel orduları * Karade- niz sahillerini bırakıyorlar. Benimde vazifem bitmişti, İstanbula gidecek, işgal taburlarından birine geçecek- tim. Size YALTA'nın o günkü hali- — e dk İstanbulun fırınlarından biri sahada da asrilik kendini göstermiş- tir. İfadelerine nazaran, bu vaziyet- ten onlar da memnundurlar. Hülâsa etmek icab ederse, un ha- mur, ve hamur ekmek haline gelin- İ ciye kadar az ameliye görmüyor ve bütün bu işlerde bir hayli adam çalı- şıyor, Tutulan istatistiklerden anla- şıldığına göre, bugün İstanbulun en küçük fırınında beş ve en büyüğüne de on beş işçi çalışmaktadır. Şüphe- siz, mesai tarzı nöbet usuliledir. Çün- kü fırınlarda mesai 24 saat bilâ fasıla devam etmektedir. Ne kazanıyorlar? Bundan bir müddet evvel İstanbul lebelebicilerinden bshsederken, çırak- larınustalarına karşı büyük bürme-: tini tebarüz ettirmiş ve birkaç oyda bir memleketlerine dönmek için nele- | re katlandıklarını anlatmağa Çalış- | müştak. Fırıncı esnafı da öyle... Geliyorlar; iş öğreniyor ve bir miktar para birik- tirdikten sonra, kısâ zamanda hâsre- tini çektikleri memleketlerine dönü- yorlar. Bunların arasında seyyar €8- naf, veresiye yüzünden, İstanbulda biraz daha uzün zaman kalmağa mec- bur oluyorlar, Diğerleri üç, dört ay- da bir değişirler ve bu suretle İstan- bulda bu işten geçinenlerin yekânu bir sene zarfında sekiz bini buluyor. Fakat İstanbulun 232 fırınında da- imi surette vazife görenlerin adedi, seyyar esnaf ta dahil olmak Üzete vâ- sati bir hesapla 2500 kadardır. İstanbul fırıncıların yüzde dok- san dokuzu Zafranbolu, Kastamonu TE Yazan: REFİK HALİD ketile anlatabileceğimi hiç sanmıyo- rum. Harp şehrin içinde olüyordu. Otelden sahile ininceye kadar, beş yüz metrelik bir yerde, yüz kişinin kurşuna dizildiğini gördüm. Beyaz ordu müf- Tezeleri, giderayak, ellerine geçen kızılları veya kızıl sandıklarını he- men bir duvara diziyoralr ve üzer- lerine yaylım ateş açip geçiyorlardı. İdam edilenler arasında kadınlar da vardı. Casus kadınlar, sarışın ve çok güzel Leh kadınları... Zannetme- İ yiniz ki Çekaya karşı beyazlarin | kurdukları Kontrçeka bolşeviklerin- kinden daha merhametli, daha in- saflıdır. Ben öyle vâkalar gördüm ki... Ne ise, hikâyeme geleyim, Deni- kin askeri yalnız rıhtım boyunda vaziyete hâkimdi. Özbek, “Tekin, Kırkız ve Kazak süvarileri sonuna | kadar beyazları muhafaza etmişler, kaçanlâra yol açmışlardı. Ben de bu kaçanlar arasındaydım. Fakat yol da ağlaşan, koşuşan, çocuklarını kü- Caklıyan, analarını sırtlayan, yaralı- ve kısmen de Rizenin köylerindendir. Zafranbolulular ekseriyeti teşkil eder- ler, Fırın amelesinin içinde haftada 10 raya kadar kazananı vardır. Mem- leketten henüz gelmiş ameleye veri- len ücret te haftada dört liradır. Bunların İstanbulda yaşamaları da pek basittir. Gayet mazbut insanlar- dır. Gezmezler, lüzumsuz yere para sarfetmez, bilâ| biriktirmeye çalı- şırlar, Çünkü, memleketlerinde onlari para İle dönmüş görmek arzusile ge- Celerini uykusuz geçirerek bekliyen muhtaç aileleri vardır. Her amele en az beş nüfus sahibidir. Bütün : üzüntüleri, memleket, ba- «ba, ana, evlâd hasretidir. Yegâne te- seltileri de, hamur önünde memleket havaları mınldanmaktır, N.E, “İmar müdürünün Trakyada tedkikleri Edirne 7i — Çorlu ve Tekirdağı şehirlerinin içme suyu tesisatmı ve imar plânlarını mahallinde tedkik etmek üzere Dahiliye Vekâleti Bele diyeler imar müdürü refakatinde şe- hirellik mütehassısı olduğu halde Çorlu ve Tekirdağında tedkikatını bi- tirerek Edirneye gelmiştir. Edime şehrinin mimari noktai nazardan pek çok kıymetli eserlerini Trakya umumi müfettişi general Kâzım Di- dikle birlikte birer birer gezmişlerdir. Heyet yarın umumi müfettişle be- raber Kırklarelinin su ve şehir hari- tası tedkikatına gidecek ve dönüşte Edimenin imar plânının detayları üzerinde çalışacaktır, ları, ölüleri çiğneyerek bağıra Hay- kırışa kaçışan . kadın, erkek binlerce halk arasında o kadar gecikmişim ki rıhtıma varabildiğim zaman va- purâ gidecek olan son motör kalk- | mak üzere idi. Açıklarda Sheldrâke ve Northesk adında iki İngiliz torpido muhribi şehrin gerisine, kızılların üstüne top- larını çevirmiş, ateş ediyordu. Mal- borough zırhlısma Romanoflar -bin- dirilmişti. Hangi Romanoflar diye- ceksiniz? Maktul Çarın anası İmpa- rTatoriçe Fedorovna ile amcası Gran- dük Nikola ve bazı prensesler... İm- paratorliçe ile Grandük, bütün be- yazlar önceden gemilere bindirilip kurtarılmadıkça Rus topraklarını terk etmiyeceklerini söylemişler, kı- zillar elinde ölümü tercih mecburi- yetinde kalacaklarını İngiliz amira- line bildirmişlerdi. Halâsımızı bu in- sani, merd harekete borçlu idik, Motöre atladım; artık hareket edi- yorduk, sahildeki halk bağrıştı: — Durunuz! Durunuz! Minayı alınız! Baktım: Ehali ikiye ayrıldı ve bir süvariye yol verdi: Beyaz, bodur bir Kırkız atına binmiş ufak tefek bir genç... Bu genç yere atladı, Ayağın- da çizmeler, sırtında Astragan ce ket ve başında gene gümüşi Astra gandan bir ufak kalpak, belinde ta- 29 Mayıs 1939 Suni ipek nedir? Her tarafa nasıl yayıldı? Son seneler zarfında hertarafta suni ipek sanayiinde büyük inkişaf vardır Dükkânlardan satın aldığımız €$- yanın çoğu suni ipektir. Kumaşlar, çoraplar, boyun bağları ve saire... Ekser mağaza tezgühterları, suni ipekten yapılan çorapları «halis ipek!> diye müşterilerine kolayca satabil- mektedir, Bunları alanlar da, aldan- madıklarına kanidirler; Halbuki giye“ cek eşyasının çoğu suni ipektendir. Suni ipek imali o kadar ilerlemiştir ki, pek az kimseler, bunu halis ipek- ten ayırabilir. Suni ipek ne zaman icad edildi? Neden” yapılır? Bu hususta bir fikir vermek için, suni ipek hakkında elde ettiğimiz malümatı buraya yazıyo- ruz: 1664 senesinde Dr. Robert Hooke ilk defa olarak ipek böceğinin yaptığı İşi taklid etmek yolunu düşündü. Bü- nu kendi halıratında şöyle söylüyor! «Uzun zamanlar, ipek böceğinin hasıl ettiği yapışkan madde kadar iyi ve ondan daha iyi olmasa bile, ona benzer bir cismin suni bir surette mey- dana getirilip getirilemiyeceğini dü- şündüm, Böyle bir cisim elde edildiği takdirde, de, bunu iplik haline getir- mek pek kolay olacaktı.» Dr. Hooke'ün bu fikri ancak maki- nistliğin ve kimyanın büyük bir te- râkkiye mazhar olduğu zaman tafbi- kat sahasına girebildi. Şüphesiz ki, suni ipek gün, ipek böceğinin fu kineleştirilmiş şeklidir. Suni ipek imali için fenni olarak bütün nebaf- lar kullanılabilir. Fakat ağaç hamu- Yu ve pamuk elyafı daha kati netice veriyor ve bundan dolayı suni ipek imalinde kullanılan belibaşlı ham maddeler bunlardır. Suni ipek imalinde başlıca dört usul vardır, Fakat bunların içinde en çok kullanılanı, ağaç hamurundan imal edilen usulüdür. Dünyada yapı- lan suni ipeklerin yüzde doksanında bu usul tatbik edilmektedir. Suni ipek imali harpten sonra dana ziyade artmıştır. Suni ipek, helis ipe- ğe nisbetle daha ucuz olduğu için, en ziyade halk tabakaları arasında te- ammüm etmiştir. Nedeolsa halis ipek pahalıdır ve herkes giyemez. Bu suretle suni ipek sanayii, umumi gi- yiniş üzerinde büyük tesir yapmıştır. Suni ipeğin bu derecede teammüm etmesinden evvel, ipekli eşyayı muay- yen bir zümre giyebiliyordu. İstatistiklere göre, İtalyada doku- ma satışları arasında yüzde yirmi heşi suni ipek teşkil etmektedir. Bu mik- dar Almanyada yüzde 28, Japonyada yüzde 29, İngliterede ise yüzde 6 dır. Demek oluyor ki, suni ipek en az İn- banca kayışı. O bir kadın, daha doğrusu çocuk denecek kadar genç bir kızdı. Bütün gözler hayretle, takdirle ona bakıyor. Bozkırlar Jandarkını gösteren bir tablo karşısında idik. O atına bakıyordu, alını seyrediyor- du. Motörden haykırıyorduk: — Çabuk! Çabuk olunuz! Bir defa bize döndü, görmiyerek, İşitmiyerek, dalgın, kaybolmuş bir Gene Rusça, İngilizce, Fransızca, hepimiz, her lisandan: çi — Çabuk geliniz! Bekliyemiyece- | gizi Gidiyoruz! Diye bağırıyordu. Atın ağzından parça parça kö- pükler dökülüyor, derisinde ter ve kir tabakasının taştığı görülüyordu. Amma, -ne kadar upuslu, muti, memnun duruyordu... Kız ala bir daha baktı; alnını ağır ağır okşadı, başını muhabbetle kendisine, göğ- süne çekti ve-burnunun üzerinden uzun uzun öptü. Sonra sağ eli hay- yünn şakağına doğru uzandı. Ya- kından gelen mitralyöz sesleri ve hal. kın, motörün gürültüsü içinde silâ- hın patladığını duymadım. Yalnız atın sarsıldığını, bacaklarının bükül. düğünü, yere çöktüğünü ve boylu- gülterede sarfedilmektedir. Amerika- daki sarfiyat yüzde 9 derecesindedir. Son senelerde suni ipek sanayiinde büyük bir terakki ve inkişaf görül- mektedir. Kadın çoraplarında kulla- nılan suni ipek iplikleri, halis ipek de- recesine kadar yaklaşmıştır. Bilhas- sa Benberg tipi gibi... Fakat nede öi- sa, suni ipek, halis ipek derecesinde dayanıklı değildir. Kudın çorapları- nın dayanıksız olmasının bir sebebi de, ekserisinin suni ipekten yapılma» sıdır. Halis ipekten yapılan çoraplar, diğerlerine nazaran daha daya dir. Maargafih öyle halis ipek cinsleri vardır. ki, bunlara, suni ipek rekabet etmektedir. Bir ikl defa yıkandıktan sonrâ bu- rTuşan ve tarazlanan kötü ipek kurug”- Jar da çoktur. Benberg tipi suni İpök- ler, bu nevi hakiki ipeklere mükem- mel surette rekabet edebilir. Fakat suni ipek sanayii ne kadar iler- lerse İlerlesin, suni ipek, Hindisterın kalın ipekli kumaşlarına hiçbir zoman rekabet edemiyecektir, Gene piyasu- larda, halis ipeği, diğerine tercih cüe- ceğiz, Çünkü biri ağaç hamururdan, diğeri de böcekler tarafindan ve bil- diğimiz safhalardan geçmek suretile yapılıyor. Fabrikanın yaptığı, diğeri- nin bir taklididir, Bizde suni ipek Beş senelik endüstri plânlarında suni ipeğe de büyük bir yer a; tır, Sümer Bank tarafından Gi bu maksadla bir fabrika kurulmuş Fakat suni ipek işi, her şeyden evv sellüloz sanayii işidir. Fabrika kurul- duğu zaman, dışarıdan sellüloz ala- cağımızı tahmin ediyorduk. F: Jâh yarışı yüzünden, tahmin sab ettiğimiz nisbette, dışarıdan sel- Yüloz temin edemedik. Neticede, “İz- mitte kâğıt fabrikasının yanıbaşında bir sellüloz fabrikası kurmaktan büş- ka bir çare kalmamıştır. Henüz Gemlik fabrikasının suni ipeklerini piyasada göremiyoruz, Pab- Tikanın imalât programlarında, sene- de 300 bin kilo suni ipek yapılacağın- dan bahsedilmektedir, Hüseyin Avni Bir katır yükü kaçak tütün yakalndı Taraklı (Akşam) — Adapaşan köylerindin Eskişehir cihetine bir tütün kaçakçısının gittiği haber alın- miş ve Taraklı jandarma karakol on- başısı fle neferleri yolunu kesmişler. dir. Kaçakçı, Lütün yüklü bir katır birâkarak kaçmıştır. Katır ve tütün- ler yakalanmış, Geyve inhisar idare- serildiğini gördüm. Yiğit Amazonun arkasında duran bir Tatar kendisini kucakladı, mo töre attı, Şimdi onun eşya denkleri üzerine, yığılmış, yüzünü kapayarak katıla katıla ağladığını seyrediyorduk. İşte Nina Daniloviç bu genç kızdı: Kolonel hafifçe sârarmıştı; bir ci- gara yaktı. Öteki devam etti: — Bizi Yaltadan İstanbula gö- türen vapurda beyaz Ruslardan işit- tiğime göre prenses Daniloviç Odesa ve Ndvrosiska'da iki sene, fasılasız bir kahramanlıkla kızıllar ve ihtilâl aleyhine çalışmış... İcraatı hesapsız: Beyazlara silâh temini Için acente ler kurmuş, asker yazdırmış, düşma- nın Arsâına karışmış, casusluk yâp- mış ve yaptırmış. Atına atlamış, 80- kak ve sahra müharebelerine giris- miş. Hattâ bir defa da yakayı ele ver- miş, kurşuna dizilmiş, Kolonel güldü; — Demek ki tekrar canlanmış... Bir mucize, bir peygamber, bir ilâh! — Kimbilir, belki de onlardan bi- ri, yahut daha müthişi! Artık mü- saade ediniz, gidip kendisine bü metlerimi takdim edeceğim, RI 2 (lek vaa kada iki <i