© Kırk yıl evvelkiler Tulumba reisleri ve omuzdaşlar ... Maiyetindeki Onikilerin adları bat- mış, kendi de kocâmış, fakat (kurd kocayınca maskara olur) meseli onun yanma hiç yanaşmamıştı. Attan inip eşeğe binmemiş, bilâkis eşekten kü- heylâna atlamıştı. Adla sanla tulumbacı başı Arab Ab- dullah paşa oluvermişti. Marifetlerin- det çok bahsettiğimiz için bunları tekrar ısıtıp ortaya koyacak değilim. Paşacığın son zamanlarından biraz bahsedeceğim. Hâlâ tıraşlı kafasında kulaklarına kadar geçmiş babâyani bir fes, kuru ve kirli kara yüzü bumburtşuk, arka» smda gene kukuleteli fakat gocuk de- gil, siyah çuha Avniye, Divanyolun. da, Böoyazıdda, Şehzadebaşında dim- dk yürür giderdi. L Kara cahil), elifi görse direk sanır velâkin girgin, mizacgir. Saraydaki büyüklere, nüfuzlu paşalara, beylere ötederberi mensuplardan, bu çatkınlı- ğı da eski hovardalığından ve tulum- bacı reisliğinden bakiye. Gelişi güzel yangınlara aldırış et- mez, İstifini bozmazmış. Ateş Beşik. taş, Serencebey yokuşu, Yenimuhal- le, Nişantaşı gibi ekâbir semti olacak ki, harekete gelsin; gelince de damlâ- Ta, duvarlara çıksın, canla başla çalış- sın, Seccadecibaşı İzzet bey destek ol muş, aşalığın en aşağı kademesi olân (wiriâmeralık) rütbesini enselemişti. İki sy kadar evvel, Sami isimli bir okuyucumdan sldığım mektupla Bo- rTazan Tevfikten rivayet birkaç menki- be vardı. Hoş ve mevzula alâkadar ol duğu Için nakledeceğim Arap Abdullah komik Hasana takıl. mayı severmiş; nerede raslasa (VA Ksi Haşan, ne var ne yok?) diye gis rişirmiş. O da kel denilmesine taham- mül edemylenlerden ve artık canına tâk demiş! Bir akşâm ikinei esvapcı İlyas beyin konağına gider. Şundan bundan ko. nuşurlarken, keyfiyeti açıp yalvanr yakarır: — Kuzum beyefendi, Arab Abdul- Jah paşaya emret de bana herkesin yanında kel demesin, çok gücüme gi- diyor!.. İlyas bey tenbih edeceğ'ni vadeder. — Vay Hasan efendi!... Canım ci- gerim, sen Hasan efendisin, sana Kel Hasan diyen haltetmiş; zinhar sen kel değilsin. Velinimetime yemin et- tim, bundan böyle seni görünce kel kelimesini ağzıma almıyacağım!.... Diye uzatlıkça, çaycıdekiler de kah- kahaları kopardıkça Hasan İlyas beye gittiğine, “ söylediğine bin pişman. Alelâcele konağına koşar, eteklerine sarılır: — Aman ebeyefendi ben vaz geçtim, paşaya söyle de bana gene eskisi gibi kel desin! 'Hâdiseyi dinlerken esvapçı gülme- den katılır, Gene bir ramazan, on: beşine tese. Güf eden Hırkai sadet slayı günü Di- reklerarasında araba piyasaları Olu- yor. Arab Abdullsh çaycı dükkânın- Gan ortalığı seyirde... Yağız kadanalar koşulu, arabacının yanında ispir, mükellef bir araba sö «kün ediyor. Bir de bakar ki, içinde sa- rı kürk yaklaı paltosile şehzade Ab. dülksdir efendi. Paşa hemen elpençe Bir omuzdaş divan durup kandilli bir temernah ça- kar, Arabadaki mukabele eder. Çaycı- dakilerden biri: — Paşa sen şimdi kime selâm ver. din? diye sorar, (Şehzadel civanbaht Abdülkadir efendi hazretlerine!) ceva. bını alınca makaraları koyuverir: — Ayol o, oyuncu Kel Hasandı! Arabın gözleri uzaktan seçemiyor. Hırsından çatlıyacak. Dört gözle ara- banın dönüşünü bekler; yerinden fır. Jaâyıp durdurur: — Ulan ben seni şehzade Abdülka- dir efendi zannettim. Yerle beraber | temennahlarım onaydı, sana değil Ver selâmımı geriye!... diye baltamı balta... Meğerse Beyazıd camisinde yoükü- bele dinlemeğie giden hüzretlerden bi- Tİ, avluya kurulan serginin kapısında Hasana tesadüf etmiş, biraz gezdiril. mesini arabacısına emreylemişmiş... Şu iki fıkrayı da ilâve edeyim: Hür. riyetin ilânından bir müddet sonra, i | İ mi seyret artık. İ İ | türedi Galatada peyda oluvermiş. Şu- - Hasan efendi, sen şu hürriyetten | ne anladın, bize de anlat bakalım! de. mişler. Derhal cevabı vermşi: — Kalkın ey ehli vatan dediler, kalktık; yerimize başkaları oturdu. Yani o sıralar heveskârlardan, ama» törlerden boy boy, takım takım türe- miş olan tiyatro kumpanyalarını ima | ediyor. Hastalığında, bir ahpabı yoklama. ğa gitmiş. Gıcığı tütarâk yanındaki tükrük hokkasna tükürürken salyası uzamış, Ölüm döşeğinde iken bile de- mez mi ki: — Keçili makara mı yuttum âcâ- ba? Şimdi, 40 yıl evvelin namli omuz- Gaşlarına gelelim: Aksaray tulumbası reisi Gugulık Süleyman, Onikiler'in €n ileridelerin- den Kadayıfcı Alinin kardeşi. Oda ağabeysi gibi yamanlardan. Peşden yetişip sandık kapma ve bu aradaki harazalarda başkaları gibi kırbaca, tulumba koluna, usturpaya yanaşışı yok. Kafa vurmada bir tane; gerilip gerilip toslamağa kalkıştı yn iskam- bil kâğıdı gibi yıkılan yıkilara... Mengene Huydar da bu sandıktan, İki pençesi varmış, haza mengene, Bir Burdur velisi ilk okulları gezmiş ve talebenin ilm! müktesebatını tedici etmiştir. Yukarda vali, muallimler ve talebe ile bir arada görünüyor. | Bu, Fehim paşa bendeliğ:, yere yapıştı m, hele maâzallah ümü- ğe mümüğe, artık hayrını gür... Haydar ağa Yemişde. kabamal ve birkaç sene evveline kadar sağdı. Davudpaşa mahkemelilerin reisi Kör Fehminin Ikinci lâkabı da Horoz. O derece atjk, çevik ki, marize kayacağı sıralar havaya sıçrar sıçramaâz horoz gibi tepeye biniveriyor: Döğüşken ho- rozların gagalanmaktan ekserya bir gözleri kör olur. Onunki de böylesi... Çerkes Hurşid hem Galatada Yes, bem de kumar kahvesi işletenlerden. Şöhretin! bilek kuvvetinden ziyade arkalı oluşuna hamlederler, (Cilkdır, kalıbının adamı değildir. Çeşmemey- | dani Arab Reyhanın yaninda süt dökmüş kediye döner; o kodesde iken borusunu öttürür) derlerdi. Dediğimiz gibi polislere, kumsarla- ra, bilhassa Çerkes Mehmed paşaya da sıtt dayamışlardan.. Arada aklına eser, Voyvoda karakolundaki ser kO- miser Şemsi beye haber salarmış” — Malümatı olsun bu geçe; filân yerde, falan yerde sarhoşluk sedete- gim!... O'da devriyeye çıkacakların, noktaların kulaklarını büker, orular- da gezmemelerini tenbih edermiş. İma- nım reisin Kemeraltında Arkadi'de, Zürefa'da (dan dün, dan dun) taban- cn atışlarını, enm, çerçeve indirişleri- Galatalı Hamdi (sonraları Kuşdi- linde gazino işleten), Hendek tulum- bacılarınım Telsi;,0 da. kumar kahvesi &ahibi. Bunun,daha kofun kofu oldu. , cartcurtu. nuh bu sayede idüği söylenirdi. Eli ayağı da Allındiş Nuri ile İnce | Ali; ikisi de fedaisi. Atalar sözünü de unutmıyalım: Elelden üstündür arşa çikincd... Bir gün Pehlivan Hüsnü adında bir İ ka değil, vurduğu vurduk, kestiği kes dik. Tepesi atan Hamdi haberi yollu. yor: “- O yalancı pehlivan buralardan ayağını çeksin; yoksa karışmam, te- mizleyiveriri; Bunu işiten Hüsnü soluğu kumar kahvesinde almış: — Siz mi beni otemizliyeceksiniz, ben mi sizi görelim! diyerek iskemle- yi kapınca oradakilerin hepsini çil yavrusuna döndürmüş... Bunun üzerine bir gece pusu kur. drarak, en yamanlardan birini apan- sızın Gaddari İle pehliyanın üzerine saldırtmışlar. Hüsnü fesini Avuçlar Avuçlamaz köca biçağını elinden alver- mez mi? Kırıp attıktan sonra söğüd yaprağile birkaç yerinden şişleyip, — Aval herif, demiş, beni öldürecek, 15 sene yatacaktın. Bak ben seni ha- cümat ettim, Baharda kân almanın ziynaı yok, faydası var!... Hamdi reis bu vakadan sonra Pehli- van Hüshüye yevmiye 30 gümüş kuruş mano bağlamış. Ayı Ömerin idaresindeki Firuzağa sandığı düdüğü ile anılırdı. Omuzdaş- lârnın kürtdingilileri o derecede ki, hızdan düdük, düt, düt ötüyor. Fethiyelilerin Sami relsi yalnız ra- conu, takım açlırması, kıyak nara at- masile değil, Fatih ominarelerindeki mahyacılığı ile de meşhur. (Ya rama- zan), (Safa geldin) gibi şeyler yaz- mak, (Çifte kayık), (Top arabası) Te- simleri yapmak ona göre solda Sıfır. Beyazıd kulesini, Kız kulesini ayni ay- nina konduruvermede... İki sene evvel kendisile görüşmüş- tüm, Meyvahoşda kabzımaldı. Rum ve Ermeni takımları arasında | da Tepebaşılıların Aleksisi, Tatavla'ı. ların Demirci Lefteri, Samatyalıların Deli Agobu gibi sayılı relsler yardı, Balat, Hasköy, Kuzguncuk gibi . Ya. hudi yataklarının sandıkları bulun. duğuna göre David, İzak, Salamen adlı omuzdaş başıları da elbette mev- cud. Rels, elinde gümüş saplı kırbacı, ya beraber takım açıp koşar, beygiri varsa -mutlka da demirkıri olacak. fesi yı- kıp, yakalı fiyakalı arkalarından tırıs tutardı. Babı zaptiyenin, Gümrüğün, daire» alm Kış bitti. Ferahlar şimdi gönüller; İlkbahar ulaştı, açıldı güller. Tanyeri aydımdır, nut dökülüyor, "Tabiat sevinçli. her şey gülüyor, Ne mutlu; uzandı baharın eli; Çiçekler neşeli, kuşlar neşeli, Dağlarda çağlayıp dökülen dere Diyor ki: «Gönlümde yer yok kedere!» laf içinde iskete. saka, üp, eşile yapıyor şaka, O çapkın, Don Juan serçeler hele Yuvada bir oynaş geçirmiş ele, Esen yel gülleri gıdıklar bazı: Hepsinin açılmış gülmekten ağzı. Şehirde bahçeye ve köyde bı Bu meyis Sesleri geliyor kahkaha gibi. Nihayet almış tü rehüt bir nefes Gülüyor ta' gülüyor herkes.. Bâharda aratmaz mehtap gündüzü: Neşeden gerilmiş değirmi yüzü, Bir gülen adama benziyor &y da, Gülüyor bir cihan.. fakat ne fayda, Bir güzel kız var ki tasalıdır pek, Basında o altın saçı som ipek, O baygın gözleri yaprak yeşili. Besbelli bir derdle kalbi deşili: Gülmüyor; bir lâhza bile gülmüyor, Çekiyor bir sonsuz çile; gülmüyor. Neşeli bir kızdı o kaç senedir, Arsızın duruldu; tasası nedir?.. sıhhatte, babası zengin. — Gi ttikçe soluyor rengin; Arzun ne, yapalım?.. Çıkarmıyor ses, Susuyor... Bu hele çaşıyor herkes, Kalbine akarken gizli yaşları, Genç kızın toplandı atkadaşları: — Bu, tıpkı eKerems ge gönlünü veren, Hasretten dünyayı Karanlık Ve gizli aşk çeken «Aslı». dedil «Aslmyâa benzetip: — «Yaslır.. dediler, Oturur, gezmeyi istemez canı, Bir mangal başında yaşlı pinekler, Gençler de basrötle baharı bekler. Kânunlar pek çabuk geçti bereket, Yaz geldi; tabiat etti hareket: Sobayı, mangalı söndürdü yaşlı, Gençler de bahçeye çıktı telâzlı, Bu ılık bayada herkes coşuyor: Küçücük bebekler kırda koşuyor. Mektepli çocuklar oldu haşan, Sevinçle fırladı hepsi dışarı: Orlara geliyor artik bu ev der, İçeri girmezler #kşama kadar: Oynarlar bahçede köşe kapmaca. Dereyi görmeden sıvandı paça, Genç kızlar: — Denize girsek mi?.. diyor. Sporcu olanlar «kortu a gidiyor: Ayakta patikler, &lerde «raket». Yüz geldi; tabiat elti hareket: EWilik bay döndü yeni damada, Kızlara bak hem göz, hem söz atmada; Mahdum da kesildi büsbütün acar; Bilmiyor: Güzeller âcürdan kaçar, Onları tenhada bulmak istiyor, Hepsine sevgili olmak istiyor; Bilmiyor: Bu Işte lâzım dirayet. Çapkınlık ormana etti sirayet: Sevişen “kuşlarla doludur dallar. Sahilde kızaktan indi sandallâr: Yapıyor denizci gençler hazırlık. Bak, süslü baylarda değişti kılık: Knzaklar giyildi, atıldı ceket, Yaz geldi; tabiat etti hareket; Bir genç var: Kalkmıyor yerinden fakat, Halini görenler sanıyor sakat. Ne kolu kırıktır, ne de ayağı, Aslında sporcu bir genç bâyağı, Edilen nasihat, ısrar nafile, Gezmeğe gitmiyor bir pezar bile, "Tahsili yerinde, maaşı dolgun; Garip şey?!.. Çehresi ya neden solgun?. Ahbaplar götürdü zorla doktora, Şaştılar alınan güze! rapora. Köşeye çekilmiş, var düşüncesi, Bu gencin aylardır çikiyor sesi: Kilitli çenesi, çatık: kaşları. Nihayet toplandı arkadaşları; — Bu, tıpkı sAslıs rın aşkını çeken, Ve kara sevdanm kahvile çöken, 'Hasretten eriyen «Kerem»... dediler, «Kerem>'e benzetip: Verem ile Yaslı Yazan: NECDET RÜŞTÜ — aVerern.. dediler, —3— Herkesi köylere stan temmuzun Gecesi kısadır, günü de uzun: Öyleyse yatağa girelim erken, Uyanmak gerektir şafak sökerken. Eski, dinç stalar tenbih ediyor: #Güneşi üstüne doğdurma..» diyor. Tanyeri ağardı ve doğu yandi, Ufuklar bir kazil renge boyandı Ne güzel bir sabah... güneş doğuyol, â, nura boğuyor: Bu seher vaktinde uyanan Kk Dailarda ne uştu tenor olmuşlar: Hepsi de söylüyor bir güzel şarkı, Yak şimdi bahçenin cerinetlen farki Yapraklar çiğ Zevkini talalım bu şahes Bu sabah hilkatin sanatkâr eli Bir tablo yaratın bu | TİR i Gölgeler dağıldı. oldur da gündüz, Yâlaklan kalkmadı ev halkı henüz; Fakst bu bahçede #ki kişi var: Kolayca aşilir bu alçak duvar, Mutlaka gelenler çiçek Kursızı. Yok, canım.. oturan evin öz kizı, Yanında biri var: Oğlu komşunun. Yediği naheye bak hele şunun, Gördün mü çapkının ettiği haltı: Kargalar yapmadan henüz kahvalii Erkenden uyanıp girmiş bahçeye, Kıza dil döküyor bilmem ne diye Doğruymuş; var, derler, yerin kulağı Bak işte biz siper yaptık çardağı, Böylehen sözleri isitiyonuz. Kız diyor: — Bitmeden hattâ bu temmu$ Adadan gitmeğe ben oldum razi!. « — Gitmek mi?, — Herkesin açılmış ağzı: Halimi görenler sessiz, sadasiz, Diyorlar: dir bu kız sevdasız.# Kerem'e gönlünü veren kadını Düşünüp takmışlar «Yaslı» adını!. — Bürüda bana da «Verem» denim Aslı'nın âşığı. çöktandır Nereye varacak bakalım sonu, i Kız diyor: — Okudum bei bu romanı, Var fakat acemi bir kahramanı: Aslı'nın hasreti başından aşmış, Bu kizm peşinde kaç yıl dolaşmış, Muvsffak olmamış fakat bir türlül. Bu sözü duyunee dirildi ölü: Bay Verem kendine geldi ansızın, Hayretle yüzüne baktı genç kızın. Soruyor: — Pu adam ya ne yapsaydı? Bak, Yaslı ne diyor: — Kızı kapsaydı. Kaçırmış olsaydı Aslı'yı eğer Mesele biterdi. Genç adam meğer Bu işe hâzırmış, davrandı hemen; O nedir?!.. Sokağa kırdılar dümen? Eseri kalmadı kederin, yasın, Gittiler. 'Tanrıyı seven tutmasın. Burdur cezaevinin okuma kursu Burdur (Akşam) — Burdür CezW evinde açılan ve iki aydanberi devam etmekte olân okuma yazma kursu s0" na erdi. Mahkümlardan 28 kişinin ye tiştiği yapılan. imtihan. neticesinde anlaşıldı. Bu kadar kıss bir zamandâ alınan neticeden heveslenen mahküm” lar yeni bir dersanenin açılmasını gözle beklemektedirler. Nafıa Vekâleti sular umum müdürü Tokatta - STokat (Akşâm) — İhale edilen Ka* ova ye Taşova sulama işini görmek v8 tedkikalta bulunmak üzere yanınd8 Samsun su işleri mühendisi olduğu halde Nafıa Vekâleti sulâr umum mü? dürü bay Salâhattin buraya gelmiş ve tedkikatını yaparak bügün Eri - gitmiştir. KÜÇÜK İLÂN okuyucularımız arasında EN SERİ, EN EMİN EN UCUZ vasıtadır. Alım sutım, kira işlerin- de iş ve işçi bulmak için istifade