Sahife 6 AKŞAM Erzincan Erzincan (Akşam) — Erzincanın hoşa giden hususiyetlerinden biri de her yıl bu mevsimlerde başlıyan köy göçümüdür. Yazın sıcaklarını köy- lerde geçirmeğe alışmış olan şehir halkı ilkbahar başlangıcından mayıs sonlarına kadar köylere taşınırlar, bu suretle yazı sayfiyelerde zevk ve safa içinde geçiren halk üç dört ay sonra tekrar şehre dönmeğe başlarlar. Fa- kat şu kısa müddet içinde geçen ömür pek neşelidir. Çünkü senenin dokuz aymı is ve gütiyle uğraşmak- Ja bunalan kasabalı bütün yorgun- Yuğunu köyde içtiği bir bardak s0- fuk su ve yüzüne çarpan serin bir rüzgârın tesirile unutur. Köy denince, şehrin haricinde ku- Tulmuş bir ziraat veya çiflik yeri ol- | maktan ziyade akla gelecek şey su- yu ve ahvası iyi, yemiş ağaçlarile sık Ormanları andıran ve hüdayınabit envaı türlü çiçeklerle ovasını doldu Tan güzel bir mesire olmalıdır. Er- xncan köyleri böyledir, Köye taşınmak imkânını bulamr- yan ve şehirde oturmağa mecbur ka- halan halk ta yaz mevsimlerini ge- | çirmek için türlü türlü eğlenceler tertip etmekten geri kalmazlar. Bu hısım ahali de her pazar kararlaştır- dıklari bir mesireye giderek akşama kadar eğlenirler ve her hafta bir kö- ye gitrmek suretile hava almak ihti- yaçlarını tatmin ederler. Halkın en çok rağbet ettikleri me- | sireler şehrin beş kilometre cenu- bunda suyu ve havası güzel, manza- Iİ Şeker pancarı ekimi tecrü- i Bir mebusumuz evini fakir | nede 300 lira irad getiren büyük evi- rası hoş bir sırtta kurulmuş olan (Tılhas) ve şehrin dokuz kilometre şimalinde akar ve bol suyu ile meş- bür (Vaskert) köyleri ve yine şehre Tefrika No. 3 E Bundan evvelki iki tefrikanın hu- sasi: Beyrutta Suriye ve Lübnan Yranmz yü- ce komiserliği istihbarat dairesi reisini, yüzbaşı Ernest'in madamı ziyaret ediyor. Bu ufaktefek, dölgün vücudiü, güzel ka- dın tüyler ürpertici maceralarile şöhret bulmuş, orduları korkutan Rus Grandü- gesi Nina Danileviç'tir. Türk çetelerinin İanliyette bulunduğu Adanaya, kocasınm yanına gilmek istiyor. Halbuki zabit mile- derinin bu mıntakaya girmeleri memnu. Vagon - liye müracaat ediyor. Yüce ko- Miserlikten bir lesepase istiyorlar, Kadın Tatar uşağına dönüyor; — Şehri dolaşırsın; bu seyahat için Mizım gelenlerden malümat alırsın; bana akşama neticeyi bildirirsin. Uşak, heyecansız bir sesle fısıldadı: —— Takip olunuyoruz! ina, arkasına dönmedi, alâkadar değilmiş gibiydi: — Olabilir. Ağır ağır yollarına devam ettiler. O gün Beyrutta şubat bir temmuz gibi sıcak, boğucuydu. Çok su karışmış süt mavisinde bu- N Ea mektupları Erzincan halkının çoğu yazı köylerde geçirir Şehirde kalanlar, pazar günleri mesi - relerde eğlenmek fırsatını kaçırmazlar Bi ; İ £ yedi, sekiz kilimetre mesafede Fırat nehri yanında (Beytahtı) ve üç kilo- metrede (Palanya), (Fırat adası) gi- bi mesirelerdir. Buralara her hafta binlerce âile gider, yiyecek ve içecek- lerini alarak eğlenirler, Mevsim iti- barile burulara halk şimdiden &kın etmektedir. Yapılması henüz bitmemiş olan Vasket deresi sedleri bu yıl da selin gelmesine sebeb olmuş, bir miktar su da şehre düşmüştür, Biran evvel bu sedlerin yapılmasına çalışılıyor. Ge- len sular çarşının içinden üç gün ak- mıştır. beleri başladı Geçen yıl yapılan şeker pancarı ekimi ve yetiştirilmesi tecrübeleri bu yıl yeniden başlamıştır. Ziraat mek- tebinde yapilan bu tecrübeler için bir tarla tahsis edilmiştir. talebeye terketti Erzincan mebusu B. Ablülhak Fırat| Kale civarındaki geniş bahçeli ve se- ni memleketin hayır işlerine tahsis et-! miştir. Mebus bu binanın şehirde tah- silde bulunan fakir ve kimsesiz ço- cuklarla köylü talebeleri barındıran bir talebe yurdu haline ifrağını iste- mektedir, Vilâyet hayır sever mebusa halkın teşekkürlerini bildirmiştir. İzmirde bir hırsızlık İzmir (Akşam) — Karataş mahal- leşinde Aras sokağında mühim bir hırsızlık vakası olmuştur, Kahveci Hüseyinin evinden - kimse bulunma- dığı sırada - 400 lira para ile 350 lira- lık mücevherat çalınmıştır. Zabıta- ca tahkikata başlanmıştır. ig Yazan: REFİK HALİD Janikçe bir gök ve bunun ortasında, başka bir yerden aldığı ziyayı derleyip toplayıp bir noktaya biriktirdiği zan- nedilen koca bir pertavsız adesesi... Güneş, sanki, yalnız sizin tepenize Işık ve sıcaklık aksettirmeğe çalışıyor. Biraz gölge bulmak için yan ve dar sokaklara saptılar. Kâh yasemin, kâh smonyak kokan Yakın Şark sokakla- ri... Bazen bu iki çeşid koku, güneşin altında buharlarını birleştirerek Pom- peia losyonile Kaloderma pudrası sü- rünmüş fahişelerin dolaştıkları büyük Jimanların gemicilere mahsus eğlen- ce mahallelerini hatırlatıyor, Duvarları bol bol ıslatılmış &di mahalleler.. Prenses Danileviç (Nev- rTosiska) da kızılların izleri peşinde veya beyazlara malümat toplâmak için böyle mahallelerde epeyce dolaş- mış, bu tahrik edici çiçek ve insan usaresile dolu yarı yaş havayı epeyce teneffüs etmişti. Burnunun delikleri acayip, şehvetli, kaba bir zevkle gi- cıklanıyar, yıllardanberi duymadığı tr Iktisadi meseleler Köylü nasıl elbise giyer? Bugünkü sanay izin kaçta kaçı köylü için çalışıyor? Hesap edecek olursak, bin beş yüze yakın büyük ve küçük fabrikalarımızdan, pek eri köylünüri muhtaç olduğu eşyayı yâp- maktadır Bu kâdâr fabrikalarımız arasında köylüye istihsal âletleri yâpan bir traktör, yahut ufak bir pulluk fab- Yikamız yoktur. Köylünün giyecek eşyasını yapan müesseseler de pek dadır. İstanbulda köylüye mahsus kasket, hâzır elbise yapan küçük bir kaç imalâthane vardır. Fakat henüz köylüye hazır elbise ve ayakkabı ya- pan büyük bir müessese kurulma» mıştır. Sanayiimize verilecek istikametler- den biri de, köylü ihtiyacını düşüne- rek ona göre mal yapmaktır. Halbu- ki köylüye mahsus esya yapan hu- susi imalâthaneler, bu ihtiyacı ta- mâmile temin edemiyor. Burada 25 kuruşa mal olan bir kasket, Anadolu köyünde 2 liraya kadar satılmakta- dır. Demek oluyor ki. köylüye eşya yâpan- imalâthanelerle köylü arasın- da bir sürü mutavasutlar vardır. Yapılacak iş köylüye ucuz giyecek eşyası yaparak, bunu köylere müm- kün olduğu kadar gene ucuza tevzi etmektir. Henüz böyle bir kontrol al- tında bir endüstrimiz ve ayni za- manda tevzi cihazımız mevcud de- ildir. Halbuki bunu düşünmek milli sanayiimizin bir hedefi olmalıdır. Sümerbank, son zamanlarda köy- lüye mahsus elbise, çarık yapmak suretile, bu sahada bir adım atmıştır. Fakat Sümerbank tarafından ya- pılan bu elbiselerin köylü tarafından giyileceğinden şüphe ediyoruz. Sü- merbank'ın bir terzisi tarafından yâ- pılan bu elbiseyle köylünün giydiği elbise arasında büyük bir fark var- dır, Bu, elbise şehirler ehalisinin köy- lerde tarla işlerile meşgul olmıyan kimselerin giyebileceği bir elbisedir, Esasen köylü için ayni (ip elbise yapmak hatalıdır, dikkat edilmelidir. Memleketimizdeki oköylü elbiseleri arasında şekil farkları vardır. Acaba bu farkları, falan mıntakanın bir modası diye mi telâkki edeceğiz? Biz- ce bu elbise farkları, iklim, mahalli hussuiyetler, çalışma şarllarından doğmuştur. Gayet tabildir ki bol pa- | çalı pantalonla tarlada çalışmak ka- bil değildir. Bu itibarla tarladaki ça- hşma şartlarına tevafuk eden pan- talonun paçaları pek dar olmalıdır. Bu, bir misaldir. Muhtelif mıntaka- Jardaki köylülerin kıyafetlerini ted- kik ederek, mahalli hususiyetleri gözönünde tutarak, muhtelif tipler- de köylü elbiseleri yapmalıyız. Yoksa Sümerbank'ın bir odasında, bir ter zi ile başbaşa vererek yapılan elbise- yi köylünün giyemiyeceğine şüphe yoktur. Her şeyden evvel bu elbise- leri giyen köylülere, nasıl elbise giy- diklerini sormalıyız. Hüseyin Avni bu şark sokağı havası, genzini yaka- rak hatıralarını canlandırıyordu. İki tarafına duvar yerine tikenli İrenk inciri ağaçları dikilmiş porte- kal ve muz bahçeleri arasından tek- | rar denize indiler. Buraları, şehrin asıl kalabalık, işlek caddelerine pek | yakın olmakla beraber henüz kır ve | tenha idi. Yukarıda, Amerikan üni- versilesinin geniş bahçeler içindeki yer yer, dağınık binaları görünüyor, İramvay çanları bahçeler üzerinden yuvarlana yuvarlana tzliğini kay- bedip kulağa, dağda çan sesleri gi- bi, yumuşak ve düşündürücü aksedi- yordu. Durgun ve ılık denizde fazla bir iyod, bir midye içi ve istakoz eti ko- kusu vardı Nina acıktığını hissetti. Boş geçen İlk arabaya atladılar, . “ Memin Kuk acentesinden çıktıkla- | rı sırada, yüce komiserliktenberi ar- kalarından ayrılmıyan fesli bir adam içeriye girmiş, etrafını kolladıktan sonra memura yaklaşıp bir hüviyet kâğıdı göstermişli. Memur yüzünü büruşturarak sormuştu: — Ne öğrenmek istiyorsunuz? — Şimdi yanınızdan ayrılan ma- damın sorduklarını... “Tatlı bir tebessümün tesiri altında bAJ& küçük bir zevk dalgası geçiren aaa ME Weidman idam hükmü: 23 Mayıs 1938 nün infazını bekliyor Vasiyetini avukatına bildirdi. İdam günü dini âyin dinlemek ve sigara içmek istediğini de ilâve etti Paris civarında Versayda kiraladık. ları villâda ve başka yerlerde altı ki- #iyi öldürmüş olan Weidman İle arka- daşi Milllonun idama mahküm ol dukları ve af komisyonunun cezaları- nın tahfifi için yapılan müracaatı reddettiği malümdur. Şimdi iki mah- kümun yegâne ümidi, Fransız cüm- hurreisi B. Lebrun nezdinde cezaları- nın müebbed küreğe indirilmesi için avukatları tarafından yapılacak te- şebbüsün vereceği neticeye bağlıdır. Fakat bu son müracaattan da bir ne- tice çıkması beklenmemektedir. Son gelen Paris gazeteleri iki idam mahkümunun bugünkü vaziyetleri ruhi hâletleri hakkında şu tafslâtı veriyorlar. “Weidman her sabah ayaklarında bir parmak kalınlığında zincir bulundu- ğu halde münferid höcrenin önünde küçük avluda yirmi dakika dolaşmak- ta ve bu esnada oldukça neşeli görü- nerek bir dakika bile yanından ayr)- mıyan gardiyanla şakalaşmakta, ara- sıra da başını yukarıya kaldırarak av. luyu çeviren yüksek duvarlara gözle- rini dikmektedir. Weidman idam hük. münü yediği gündenberi mütevekkil bir vaziyet almıştır. Gardiyanıma di- yor ki: — Öleceğimi biliyorum, idam hük- mü ne kadar çabuk infaz edilirse be- nim için o kadar İyidir. Ağırceza mah- kemesinde muhakeme edilirken yaşa- dığım feci saatleri tekrar yaşamak is- temiyorum. Avukatları cezasının müebbed küre. ge indirilmesi için af komisyonu nez- dinde yaptıkları müracaatın reddedil. diğini Weijdman'dan saklamışlardır. Maamafih, mahküm bu reddi biliyor. Zira kalın hapishane duvarlarının bi- le, haberlerin içeriye sızmasını temin | eden esrarengiz kulakları vardır. Wetdmanı sık sk avukatlarından biri ziyaret ediyor. Cani, bu ziyaret es- nasında sık sık ebeveyninden ve bil- hassa annesinden bahsetmektedir."An- nesi, artık oğluna mektup göndermi- yor, Zavallı kadın için oğlu çoktan öl- müştür. Weidman avukatile sen gö- rüşmesi esnasında vasiyetini söylemiş ve demiştir ki; — Bir idam mahkümunun son âr- Zuları is'af edilebilir mi? Eşyam pek azdır, Fakat beni idam ettikten sonra elbiselerimin bir bohçaya konularak ânneme gönderilmesini isterim. Eşyam arasında tevkif edildiğim ve muhake- me olunduğum zamanlar sırtımda bu- Tunan lâciverd bir kostümüm vardır. Bu kostümü 800 franga - yaptırdım. Bana biraz büyük gelen pardesüm de vardır, Sonra bir valizin içinde iç ça- yaşlı memur yutkunmuştu, İçinden öyle gelmişti ki istihbarat dairesinin bu ajanına doğruyu söylemesin. Baş- kalarını dalma şaşırtmak... Her z&- man bir İngilizin, yahut, İngiliz ter- biyesi ve parası alan herkesin yap- mak istediği budur. Adanaya Şu s- rada ısrarla ve belli ki Fransızların arzusu hilâfına gitmek istiyen o ka- dın şüphesiz bir Fransız dostu de- ğildi. Ajanın bozuk bir Arapça ile &orduğu © süaiden, karşısındakinin Ermeni olduğunu derhal anlayan me- mur şu cevabı verdi: — Mısıra gidecek vapurları sordu: — Yalnız o kadar mı? Ajanın güzlerinde efendilerine sa- dakatle hizmet etmek, doğruyu bu- Yup çikarmak inadı, azmi dolu idi. — ... Önce Adanaya gitmek istedi- ğini söylemişti; yol olmadığını anla- yınca vazgeçti, İskenderiye postala- rını tahkik etti, — Rica ederim, neresi için bilet | alırsa hatırınızda tutunuz, sizden s0- racağım. — Hatırama güvenmeyiniz. Kayıd- larımız daha sağlamdır, Dünyanın en marifetli ve teşkilâtlı gizli polisi yetiştiren İngilizler | için boşka milletlerin istihbaratı kamyot maldan, gülünç bir takildden baş- | ka bir şey değildir. Memur güzlüğü- | İ maşırım ve usluram mevcuttur. ##/ tenin bana göndermiş oldukları tupları fotoğrefisile beraber w müddet muhafaza etmenizi isterini. Weidman kiyotln makinesinde # fası kesilmezden evvel dini bir öYİ dinlemek ve bir sigara içmek İsti ni de Üâve etmiştir. Caninin süç arkadaşı Miltione #* Jince, ilk şaşkınlığından sonra ken” sini toparlamıştır. Akşamları ay&” larındaki sincirlerin çözülerek eli& ne kelepçe takılmasından küplere # Diyor ve: — İnsan böyle kelepçeler İle uy yabilir mi? diye bağırıyor, sonra ili ediyor: — Ben bigünahım, Weidman yal) söyledi ben ne Blondu öldürdüm ne de Alsaslı kadının katlinde bulundum. Günahsız bir adam ıs sene zindanda yaşıyamaz. Bu ug hapse kiyotini tercih ederim. N Million, avukatlarını cümhurre$ nezdinde son bir müracaatta bulüf” maktan menelmiştir. Caninin avu” ları ne yapacaklarını şaşırmışlard” Müekkillerinin emrine mi, yoksa Vİ danlarının ilhamlarına mı tebalyf etmeli? Avukatlar, bu nazik mest nin halli için Versay barosuna mür” caat edecekler ve baronun karefif” göre hareket edeceklerdir. Çukurovada yeni arpa mahsulü Adana 17 (Hususi) — Çukurova yeni arpa mahsulü çıktı, tarlalâ patozlar işlemeğe başladı. Yeni yasi sul anbarlara taşınmaktadır. Bors# ilk gelen arpa mahsulü, kilosu üç KÜ ruşlan satılmıştır, Satışlar çok haf retli olmaktadır. Taşra gazete bayilerinin nazarı dikkatine Bazı taşra bayilerinden aldığ” mız mektuplardan «AKŞAM:! Mutlaka şu veya bu mutavassit lardan tedarik etmek hususundö kendilerini mecbur ( addettikieÖ anlaşılmaktadır. Bu zehab hakikate uygun © ğildir. Binaenaleyh taşra bayil&” rinden arzu edenler her zama” «AKŞAM, idarehanesine müf# caatla doğrudan doğruya muf meleye girişebilirler. Bu bususi$ *AKŞAM; idaresine mektup y& zarak bayi şartlarını öğrenebi Virler. nü bumuna geçirdi, «pöh! ajanı... Ne olabilir ki?...> diyen halle gazetesine daldı. my “ .. Akşamüstü, Nina oteldeki odas” da beş çayını içiyordu. Pijamalıyf” Fakat bu pijama yakasına, kol paklarına ve pantalonuna şerit Li ınğınada vaşak kürkü dikili, £“ bu kürkten kuşaklı Kafkas biçimi” de yapılmıştı; gene oralara leylâk renginde bir cins panltıl Jastandı. Belli ki kadın, bunun içinde bütün çıplak. Kombinczonsuz, yen gorjsuz tam bir çıplaklık... cigâraşını yakmak için gene pij: atlasmdan yapılmış terliklerini rTüyerek hafifçe yürüdüğü zaman göğsünde ve kup#f koyulu açıklı, ılk vik harelendi başıboş, fakat sert bir titreyiş o Hiyor. / Şimdi, şapkasız olarak, açık vasi gördüğümüz Ninanın kumral seç” rnda, âlnının ortasından ark doğru bir tutam beyazlık fari | yor. Bir tutam kır saç... dan kopan duman parçası, sine giderken, orada sinmiş, kal gibi... (Arkası yas