imzasız mektuplar Hizmetçi kiz: — Gene size bir mektup!... Şaziyeye mavi bir zarf uzattı, Genç kadın içtiği sigarasını tabla- nm kenarma bıraktı, Mektubu almak için uzandığı zaman İpekli sabahlığı- diyerek nm bol kolu dirseklerinden ta âşağı. lara kaydı. Esmer, son derece biçimli kolu meydana çıktı, Şaziye mavi uzun zarfın kenarını yıtarken düşünüyor- du. Ayni zarf ve ayni yazıile bu, bir buçuk aydanberi, aldığı onuncu mek- tuptu. Meçhul bir erkek bir buçuk ay- dır imzasız.ve gayet şairane bir. tarz- da kendisine aşk mektüpları yüzıyor- du. Saziye-zarfın içinden çıkardığı kâ- gıda şöyle bir göz attıktan sonra: — Gene Imza yok... dedi, gene im- za yok!... Bu Âdeta bir muamma... Genç kadın imzasız aş kmektubunu okumağa başladı: «Şaziye, Sana böyle yalnız isminle başlıyan bir mektup yazmak benim için ne büyük bir saadettir, bunu dünyada tahmin edemezsin. Şimdi bu satırları okurken nus kadar derin olan İri gözlerinin haşretle açıldığını (o düşünüyorum. Belki de kendi kendine: «Bu ne lâü- balilik!... Hiç tanımadığım bir adam bana sadece ismimle başlıyan mek- tuplar yazıyor.» diyorsundur... Fakat benim seni gayet samimi sadece isminle Çağırmağa © derece ihtiyacım var Kİ. Bırak seni istedi- dim kadar ve yalnız isminle çağıra- | ğer yım: Şaziye... Şaziye... vim Şaziyemi!...» Şaziye bu satırları okurken gülüm- sedi: — Eski tarzda yazılmış bir aşk mek- tubu amma pek ateşli bir'adam...de- di; acaba kim yarabbi2.. Kim bu adam... Aylardanberi bana âşk mek» tubu yazdığı halde bir türlü imzası: Ai atmıyor... Fakat her halde bu ta- nışdığım bir adam.,. Çünkü şimdiye kadar yazdığı mektuplardan benim birçok hususiyetlerimi gavet iyi bik diği o kadar belli ki... Kim acaba? Kim? Genç kadın mütemadiyen düşünü- yor, bir türlü bulamıyordu, Bütün tanıdığı erkekleri hayalinde bir ge- çid resmi yaptırmıştı, Hatırına evvelâ Fikret geldi. Hayır, Fikret bu derece coşkun, bu derece hassas bir erkek değildi, Meçhul adamın öyle mektup- ları vardı ki bunladan onun pek ince ruhlu bir erkek olduğu gayet kolay- ıkla anlaşılabilirdi. Şaziye bundan sonra Remziyi dü- şündü, Fakat Remzi de kendisinin rü- hunu bu kadar derinden kavrıyacak derecede ince ve keskin görüşlü bir adam değildi. Bir aralık Şaziyenin aklına Enver geldi. Acaba bu mek- tupları o mu yazıyordu? Lâkin Şazi- ye biraz düşündükten sonra kendi kendine: — Hayır..: Enver bu kadar şairane geyler yazamaz!... Genç kadın düşünüyor, düşünüyor, bir türlü bu mektupları kendisine kimin yazdığını tahmin edemiyordu. Halbuki Şaziye mutlaka bu aşk mek- tuplarını yazan adamı tanımak isti- yordu. Çünkü genç kızlığındanberi her zaman böyle hülyalı, hassas, ince ruhlu bir erkek düşünüyordu. Bu mektupları yazannı tam kendidü- şündüğü bir erkek olduğuna emindi. Sonra şimdiye kadar hiç kimse ken- disini bu mektupları yazan meçhul adanı kadar anlıyamamıştı. Bir bu- çuk ayda yazılan on mektupta Şaziye- nin ruhu en ince teferruatına kadar anlatılıyordu. İşte bunun için Şaziye bu kendisini herkesten iyi anlıyan, takdir eden in- ce ruhlu erkeği tanımak istiyordu, Dört beş gün sonra Şaziye meçhul erkekten bir mektup daha aldi. Bu mektupta şu cümleler vardı: «Dün #izi sinemada gördüm. Bü- yük vals filmi oynuyordu. Lâkin ben filmi seyretmedim. Gözlerim hep siz- de idi, Nihayet filim bitti, Sinema dan çıkarken bir aralık karşı karşıya geldik.» Şaziye bunu okur okumaz: — Buldum!... diye bağırdı. Kendisine mektup yazan meçhul #damın kim olduğunu anlamıştı: Ah- Şaziye... Be- bir tarzda | birer | Okyanus kadar yeşil ve birer Okya- | f inden zevk sahibi bir adam olduğu mişti, Filim bittikten sonra sinema- dan çıkarlarken onunla karşılaşmış- lardı, Hattâ bu karşılaşma esnasında Salih ona gülümsiyerek de selâm ver- mişti, Şaziye artık memnundu. Ne za- mandanberi kendisine yazılan hara- retli aşk mektuplarırın esrarını öğ- Bu mektupları yazanın Salih olduğuna da âdeta sevinmişti. Salih genç ve yakışıklı bir erkekti. Çok güzel konuşurdu. Onun her ha- Aanlaşılırdı. Şaziye kendi kendine: «Zaten zevk sahibi bir erkek olmasa bana âşık olur mu idi? Beni bu derece sevmesinden Salihin ne kadar zevkli bir insan olduğu an- laşılıyor» dedi. Artık genç kadın mütemadiyen Salihi düşünüyordu. Kendisine bir büçuk aydanberi yazılan bütün aşk meklüplarını çekmecesinden çıkardı. Onları yeniden, birer birer, satır satır, okumağa başladı. Her okuduğu cümleden sonra ken- di kendine; — Şimdiye kadar ben burları Sali- hin yazdığını nasıl anlıyamamışım. Bülün bu gibi ince düşünceler tanı- dıklarımdan ancak Salihin başının içinden çıkabilir, diyordu, Ja- Salihe ilk rasgeldiği zaman ona da ha ziyade iltifat etti, Salih bir aralık: — Geçen gün sizi sinemada gör- düm. Birkaç sıra arkanızda oturu- yordum. Karanlıkta sizi uzaktan sey- retmek bile büyük bir zevkmiş me- . Diyince artık Şaziyenin hiç şüphesi kalmadı, Kendisine gönderi» | len mektuplar Salih tarafından ya zılmıştı. Genç kadın yavaş yavaş, gün geç- tikçe Salihi sevdiğini anlıyordu. Lâ- kin Salih gene “İmzasız olarak ona mektup yazmakta devam - ediyordu. Gaziye bu mektuplara mukabele he- vesine düşmüştü. Salihe ufacık bir ; ; tezkere yazdı: «Buna karsı beslediğiniz samimi hisleri iyice biliyorum, Emin olun ki ben de size karşı hiç lâkayd değilim. Bugün sizi evimde bekliyorum. Şaziye.» İşte hepsi bu kadar. Şaziye tezke- resinde Salihin mektuplarmdan ân Hiç bahsetmemişli, Genç sdam 6 gün heyecan içinde Şaziyenin apar- tımanına geldt, Gayet zevkli, heye- canlı daikkalar geçirdiler. Bir aralık Şaziye sordu: — Salih.. Niçin bana yazdığın mek- tuplardan hiç bahsetmiyorsun? On- lar o kadar güzel ki?... Salih şaşırdı: — Ne mektupları sevgilim? Şaziye güldü: — Rica ederim... Artık saklamağa ne lüzum var? Bir buçuk aydanberi bana yazdığın imzasız ask mektup- Yanı... Salih afallamıştı: — Ben mi? Ben mi-mektup yazmı- şım? Bu esnada kapı çalındı. Postacı | gelmişti. Şaziyeye gene ayni mavi zarflı bir mektup vardı, Genç kadın ! heyecanla zarfı yırttı, Bu mektup me- selesine Salih de pek merak etmisti, Şaziye mektubu okumağa başladi: «Bu size yazdığım ve yazacağım son mektubumdur. Çünkü bir kaç gündenberi Salih adında bir budala- | ya pek fazla ehemmiyet verdiğinizi görüyorum. Bu adam geçenlerde sizin İ bulunduğunuz sinemada da vardı. | Birdenbire ona karşı iitifatınızın ziya- ! deleşmesinin sebebini bir türlü anlıya- | madım, Maamafih mesud olunuz. Ba- na gelince size: «Allaha ısmarladık demeğe mecburum..» İşte mektup bu kadardı, Salille Şaziye biribirlerine | baktılar. Maamafih ertik başladık- ları maceradan dönemezlerdi, Yumu- Şak divanın üzerine yanyana oturdu- Jar, İmzasız mektupları birer birer yırtıp şömineye attılar, Hikmet Peridun Es e ğa a ama a arak iş Türkistan Türk gençlerbirliği Umumi heyet içtimamın nisanın 2 sinde saat iâte Birlik binasında (Sultanahmed, Mehmedpasa yokusu No, 40 da) yapılacağını sayın âzala- rına bildirir, Ruzname: 1 - Birlik ni- zamnâmesinin yeni kanuna göre ta- dili, 2 - İdare heyetinin yılık maru- zası, 3 - Yeni idare heyeti intihabı, E.G. Birliği Türkiye Radvodifüzyon Postaları DALGA UZUNLUĞU 1639 m. 183 Kos TAG 19746 m. 15195 Kes, T.A P. 3170m: 9485 Kes ANKARA KADYOSU Çarşamba 29/3/939 TÜRKİYE SAATILE 1430: Program, 1235; Türk müziği: Çalanlar; o Vecihe, Fahire Fersan, Refik Fersan, Reşad Erer. Okuyan: Müzaffer İlkar. 1 - Uşşak peşrevi, 2 - Rahmi be- yin - Uşuk sarkı - Apyare nigâh eyledi- gim, 3 - Leminin - Uşşak şarkı - Yaşa- Mıştım ne güzel bezminde, 4 - Zeki Duy- gulu - Uşşak şarkı - Bir gün geleceksin diye, 5 - Refik Fersan - Tanbur taksimi, © - Türkü - İzanirin içinde vurdular beni, - Türkü:- Şu dağları delmeli gönülü eylemeli, 13: Memleket-saat ayarı, ajans ye met#orolojt haberleri, 15,15 - 14: Müzik “Riyaseticümhur bandosu - Şef: İhsan Künçeri: | - H. Maguet « Asker marsı, 2 - E. Weldtenfel - Dolores (Vals), 3 - Rössini - Semiramis operasının wvertürü, 4 - A, Lulgini - Misir balesi (N.1,2,3,4). 1730: Konuşma (İnkılâp tarihi ders- leri - Halkevinden naklen), 1830: Prog- ram, 1835: Müzik (llafif senfonik piâk- lari, 16: Kozuşma, 196: 'Türk müziği (Fasıl heyeti) Celâl Tokses ve arkadaş- İ darı, 20: Ajans, meteoroloji haberleri, zi- 20.15; Türk müziği: | rant borsası (flat), Çalanlar; - Vecihe, Cevdet Çuğla, Rrfik Fersan, Kemal Niyazi Seyhuh. Okuyan- lar: Müzeyyen Senar, Mahmud Karindeş, Suzinâk peşrevi, 2 - Hacı Ari! beyin - Suzinük şarkı - Beni bizar ederken, 3 - Hiristonun - Suzinâk şarkı « Görünce ger- İ danında, 4 - Hücı Arıf beyin - Mahur sar. kı - Seninle durmak derdinik eyler beni, 5 - Dede efendinin - Rast şarkı - Karlı dağı aştım da geldii, 6- Rast şarkı - Ça- ma bak elede, 7 - Faiz Kapanei - Hü- geyni şarkı - Aman dağlar canım dağlar, 8 - 8, Kaynak - Hüseyni şarkı - Ayrılık yildönümü, 9 - Erzurum mayi Yavra kurban humar güzlüm, 10-'Türkü - Sarı kurdele, 21: Memleket saat ayı : Ko- 1 Esham, tahvilât, kambiyo - sı (flat, 21,25: Neşeli plik- 30: 'Temsii (Tayyere piyahgo- #i - Komedi). Yazan - Kemai Tösen 22: Müzik (Küçük orkestra »- Şel; No: Aşkın): İ - Frelper - Ay - Ay - Ay - (S Yenade), 2 - Hurby * Viyana operetinden polpuri, 3 « Michel - Memleket hasreti, 4 - Gangiberger - Benim küçük Tedei ayım (Senfon parçası), 5 - Kutseh - İs- panyol kaprisi, 5 - Cerl Rydahl - Melodi, 1 - L&har - Eva öperetinim valsleri, 25: Müzik (Cazband - PL), 2345 - 24: Son ajanı haberleri ve yarınki program, Avrupa islasyonları; Sant 20'de Frankfurt 2030: İsveş musikisi — Köni- gsberg 20 - 2040: Dans musikisi —- Beri 2040 - 2115: "Trio konseri — Budapeşte 20 - 2030: Tki piyano köhseri — Bükreş 20,15: Dans maasikizi — kille 20 - 2040: Şen muxikt — Aülâno 2020: Komse # ve Grenoble 2030; Mozar: konseri — Riga 20,15 - 20,40: Z. Strwuss'ın operelle- ri — Sofya 20)18: Mascagnl'nin Karalery Rüstikana operası — Varşova 20: Şen Musiki. Saat 21 de Dansig 21,10: Dans musikisi — Deutseh- lands. 21,0; Senfonik konser — Kolonya 21,10: Orkestra ve viyolonsel ile Schu- mann'ın eserleri Königsberg 2110: wâkla opera ve öperet parçaları — Lâyp- | zig 2110 - 2140; Koro konseri ve 2140: Karışık. musiki — Münih 2140: Alman, İngiliz, Pransıs, Pol ve İspanya gece havaları — Ni Şen musiki — Prag 2145 - 23: Benfenik kanser — Bari 21,15: Yunanca neşriyat ve solist konseri — Budapeşte 2130 Kan- ser — Bükreş 21.10: Piğkla Fransız musi- kisi — Flotans 2130: Piyano konseri — Milâno 21.15: Oda musikisi — Paris 2i, Viyolosisel ve piyano Kenseri — Sofy Operaya devam ve 2155: Senfonik kon ser — Varşova 2135 6 kadar şen musiki- ye devam. Sant 7 de Danzig: Dans musikisine devam — Frankfurt 22; Napoli halk şarkıları — Hamburg 22,20: Plâk neşriyatı — Kolon- ya: Sehumann'ın eserlerine devam Lâyprlg: Kanşık musikiye' devam — Sirti-| İ gart 2230: Oda musikisi — Prag: Senfonik konsere devam — Alhlone 2220; Örkes- tra — Belgrad 22: Şarkı konseri — Bor- deaux ve Paris (Eyfel): Viktor Hügo'nun Ernani dramı — Budapeşte; Konsere de vam — Bükreş 2216: Şarkı ve 2040: Ar- moulika konseri — Florans 72; Orkestra könseri — Ile 2230 - 420: Şen musi- ki — Nis 2230 - 2430: Konser — Paris P. T. 'T. 2230: Plâkla şarkı ve 2245: Orkes- tea konseri ve viyolonsel konseri — Poste Parislen 2220: Hafif musiki — Rennes 230 - 2430: Konser — Sofya: Senfonik konsere devam — Sirarburg 2230 - 24.30: Konser — Varsova 22 - 2230: Chopin kon- seri. Sant 23 de Berlin, Breslav 2030 - 1: Dans musiki. si — Dansig, Lâypzlg ve Viyana 2330; Vvi- yana musikisi — Königsberg 2340 - 1: Bando muzikası — Prag 2839 - 24: Plâk neşriyatı — Belgrad 23.15 - 2345: Dans musikisi — Budapeşle 23.20 - 2340: Çin- gene orkestrası — Bükreş 2315 - 2345: Gâzinöodan naklen konser — Droiteleh 22 - 2415: Senfonik konser < Kopenhag 23,20; Orkestra konseri — Bordeaux ve Pa- ris (Eyfel): Viktor Hügo'nun dramına de- vam -— Lille, Nis: Koüserlerine devam — Sofya 2310: Dans ve balk musikisi — Stockholm 23,15 - 24: Modem dans musi- kisi, Sant 24 den sonra Alman istasyonları 1 e kadar veb devam — ye 2430: men. | el TURA TARİHİ Yazan: İSKENDER F. SERTELLİ Klas Tefrika No. 95 - Çinin karargâhında, beş Mogol zabiti uyurken yerlilerin zehirli hançerlerile öldürülmüştü Moğol komutanı ömründe o geceki kadar muztarib ve üzüntülü dakika- lar yaşamamıştı. Şehre inince (tık sımlı Köşk) hakkında kendisine ma- lümat veren Çinli! zabiti tekrar çağırttı. Samo yavaş yavaş, bu efsanenin bir hakikat olduğuna “inâmır gibi “ol muştu. Atsu da bu vaziyet karşısında teessürünü açığa vurmaklan kendini alamıyordu. Samo, yolda gelirken esrârengiz bir şekilde kâybolan Sinvur'un acsm unutmamışken, şimdi İki bölüğün birden kaybolması, Moğol kahrama- nini çıldırtacak kadar mühim bir hadise idi. Ço- Çin geldiği zaman. Samo, Atsu | İle başbaşa oluruyordu. Samo, Çinli zabiti görünce, ondan yardım uman hazin bir bakısla: — Ço-Çin! dedi. Akıncılarımızdan iki kol dağdan dönmediler. Bunlar hakkinda ne düşünüyorsun? Acaba valışi hayvanlar tarafından telef mi edildiler? Yoksa Sungların eline esir mi düştüler? Ço - Çin, komutanı o günkü kadar meyus ve muztarib görmemişti. — Size aciyorum, büyük komuta Yum! Benim âhlatlıklarıma İnanma- dınız. Söylediklerimi, birer masal gi- bi. dinlediniz, Halbuki, ben size ha- kikati söyledim, Bu vaziyet karşısın- da yapılacak bir iş vardı: Süng prensi Ma - Çi ile uzlaşmak. Samo hiddetle bağırdı: — Onun yüzünü görmek kabil mi? — Yüzünü görmek kabi olmasa da, kendisine bir uzlaşma haberi göndermek mümkündü. Siz, bunu da | yapmadınız. Bütün orduyu dağa gön- derseniz, akımerlarınızın o dağın es- rarlı boşluklarına dalıp kaybolaca- | ğından emin olunuz! — Peki; prens Ma - Çi ile uzlas. | mak isterim. Fakat, kendisine nasıl haber göndermeliyim?... — Bana öyle geliyor ki, şehir, gör- düğümüz gibi, tamamile boş ve bek- çisiz değildir. Meydandaki (Nizam taşı) nin üstüne, kendisile anlaş mak istediğinize dair bir ilân yanıp bıraksanız, umarım ki, bu arzunuz | derhal Sung prensinin kulağına erişir, Samo hayretini gizliyemedi: — Sung prensinin elçisi gibi ko- nuşuyorsun, Ço - Çin! Sana güve nim olmasaydı, kollarını bağlatıp hapsederdim, Ço - Çin gülümsedi; — Geldiğimiz gündenberi bütün şehri geziyorum. Bana iİtimadnıza güvenerek, iddia ederim k,i Sungla- rn bir çoğu gehirden daarıya çık i meamışlardır. Samo yerinden fırladı: Dediğini yapacağım, ihtiyar Ço - Çin! bir ân assınlar. anlaşmak istediğimi yazsınlar. Fa- kat, sen de bana bülün şüphelerini açıkça söyle... Sungların şehir için- de nerede saklanabileceklerini tah- min ediyorsun? — Yer altında... Atsu kahkahayla gülmeğe başladı: — Sen çok ihtiyarlamışsın, Ço - Çin! Artık me söylediğini bilmiyor sun! Ben şehri altüst ettim. Yerin altında, insan , değil, köstebek bile yoktur. — Bu, sizin görüşünüzdür, komu- tanım! Ben, ne küdar ihtiyarlasam, kulaklarnb çok uzaktan gelen sesleri işitiyor. — Hangi seslerden bahsediyorsun? — Yer altından akseden selerden... Ve Samoya dönerek ilâve etti: — İstersehiz, hemen şimdi benim- le geliniz. Konakladığımız yere ku- laklarınızı veriniz. İnsan sesine ben- ziyen sesler duymazsanız, o zaman bunadığıma hükmedersiniz! Ço - Çin bunları israrla söylü yordu. Samo: — Peki, dedi, şimdi gidelim. Atsu, ihtiyar Çinli zabitle alay et- mekle beraber, Same gibi o de be. (Nizam taşı) na hemen | ve Sung prensile meseleyi merakla takib ediyordu. Sungların nereye saklandığını bul- mak ve anlamak Moğollar için mü- him bir vazife olmuştu. İlkönce wz- Jaşma ilânın saştırdılar, Ondan son- ra atlara binerek, şelwin ğer ve (Ni - Sung) bri esrarengiz ve korkunç bir karanlık içinde uyuyor- du. Samo yolda giderken, kendi ken- dine söyleniyordu: / — Ya Sungiar muzaffer olacak, biz mahvolacdğız. Yahut bu şehrin esrar perdesini yirtip aydınlığa ©- kacağız. Unutmuyalım ki, Moğol im» pâratorluğunu kuran Cengiz han, bütün kuvvetini dünyaya, yenilmez Ve kırılmaz azim ve iradesile tanıt- İ miştir. Eğer biz de burada gördüğü- müz ufak tefek şaşırtıcı hadiselerden çekinip Kaçarsak, Cengizin, yürüdü. gü yoldan gitmemiş oluruz. Karan- lıkları yarmak, bütün zorlukları ye nerek aydınlığa çıkıncaya kadar uğ- raşmak lâzımdır. Yeraltından gelen sesleri! ço - Çin'in karargâhı büyük bir evin bahçesindeydi. Evde bir çok za- bitler yatıyordu. Bahçede Moğol nö- beçtileri dolaşıyordu. Moğol âkınci- Jari uykuya dalmışlardı. Samo, Çinli zabitin karargâhına vardığı zaman, mühim bir hadise ile karşılaştı. Nöbetçilerden biri bağıra- rak analtiyorduz — Biraz önce evin içinde bir gü- rültü duyduk. Koştuğumuz zaman, alt odada yatan beş zabitin - uyku arasında - göğüslerinden ayrı ayrı hânçerle yaralandıklarını gördük. Samo şaşırınışlı: — Bu 2zabitlerin, akıncılar mani i da düşmanları mı vardı? Nöbetçiler hep birden cevab vere | diler: — Onluri herkes canından çok $6- verdi, Ayakta hiç kimse yok. Akıner lar uyuyorlar, İlkönce, vurulan zabitlerin odası- na koştular. Zebitler yataklarında ve kanlar içinde yatıyordu. Vücudle- ri mosmor olmuştu. Atsu: »— Onları zehirli hançerlerle vur- müuşlar.. Diye söylendi. Samo, en değerli zabitlerinden be- şinin birden öldüğünü görünce sar- | Sildi. Meşaleler yakılarak bütün evin içi ve bahçeler arandı, Yabancı bir | elin bir köşeye saklandığı şüphesi vardı. ' - Çin: — Ben geceleri tüyku uyumuyor, | sabaha kadar her tarafı dolaşıyor. dum. Bu gece bir kaç saat ayrılınca, gizli düşman eli faaliyete geçti ve bu işi yaptı. Şimdi inandınız mi düş. mâerın içimizde ve şehirde dolaşlı- ğına?... Diyerek, arkadaşlarının ölümü kar- şsında güzyüşlarile sakallarını ısla- tiyordu. İhtiyar zabitin ağlaması Samoyu da Atsuyu da müteessir et- mişti, Üst kattaki zabitleri uyandır- dılar, Herkes ayaklandı. ve Ço - Çin m bir köşesine insan Diye seslendi. Komutanlar yavaş yavaş yürüdüler, İhtiyar Ço - Çin yere eğildi: »— İşte buradan geliyor insan ses- deri... Diye mınldanârak, yatağa yatar gibi, yere uzandı. Hepsi birden ona bakarak yere yattılar, Toprağa ku- aklarını verdiler, Ço - Çin: — İşte komutanım, diye bağırdı, her zaman duyduğum sesleri şimdi | daha açık duyuyorum. Uğultular, bağrışmalar. Ve çocuk sesleri. > de duyuyor musunuz? Samodan önce Atsu cevab verdi: — Duydum... Yer altında bir çok . kalabalığı var... Bağrışmalıa ” rı var)