b Sahife Inönü dün de İstan (Baş tarafı 1 inci sahifede) — Biş de pamuklu mensucat sarfi. yatı ne kadardır? Nüfus başına ne ka- dar düşüyor? — Yerli pamuklu mensucat sarfi- yatı senede nüfus başına beş metre düşüyor. — Evvelce ne kadardı? — 15 sene evvel bunun yarısı id Yerli fabrikaların imalâtı arttıkça sarfiyat da fazlalaşıyor. Bugünkü hal de 13 milyon kilo dahili imalât vardır. — İthalât ne kadardır? — Nüfus başına 2 buçuk metre dü- şer. Yani nüfus bâşına yedi buçuk met Te pamuklu mensucat düştüyor. — Eskiden bu sahada )thalât ve ih- Tücat nasıldı? — On sene evvel aşağı yukarı İstih- lâkin hepsini ithalât teşkil ediyordu. — İstihsalâtın artmasi için ne yap- malıdır? — Vergiler biraz ağırdır. 100 kuruş- Iuk pamukta 13 buçuk kuruş istihlâk, 10 kuruş muamele vergisi var, 120 ku- ruşluk pamukta 22 buçuk kuruş istih- lâk;.12 kuruş muamele vergisi verili- yorı Vergiler inerse yüzde 15 mal ucuz- hyacak ve istihsal da, iştihlâk da ar- tacaktır. İsmet İnönü dilediklerini birer bi- ver not defterine kaydediyor. Arabacının derdi Mensucatçıdan sonra devlet reisinin masasının başına arabacılıkla meşgul bir vatandaş geldi. İsmi Faik, İstan. bullu, babası Varnalı... Devlet reisi sordu: — Kaç araban var... — İki... Dört atım var, — Yedek beygirin yok mu? — İş yok ki efendim... — Arabanız binek arabası mı? Yük arabası mı? — Yük arabası — İstanbulda kaç araba var? — Cemiyette mukayyed 4500 ara- ba var. — Binek? — 600 araba... Fakat iş yok. Bilhas- sa yük arabaları için. Karşımızda deh- şetli bir kamyon rekabeti var... Ara- bacılık gün geçtikçe sönüyor. Eskiden atlarımıza 8 kilo yem verirken şimdi 3 kilo veriyoruz. Halbuki eskiden sa- mahin kilosu yüz para idi, şimdi 80 para... Lâkin saman alamıyoruz. Her- kes kamyona rağbet ediyor. Sonra dört tüccar aralarında * birleşiyorlar, kamyon alıyorlar. Bugün İstanbulda 12000 beygir yardır. Bunlar ve bunla- rın sahipleri çok düşünelecek bir vazi- yettedir. ! Milli şef dün de şoförleri dinlemiş- ti. Tabif memleket her sınıf halkın menfaatleri bir olamıyacağı için dev. let reisi bu çapraşik menfaatler karşı. sında anlatılanları dikkatle dinliyor. du. Bir aralık İnönü: — Bu kamyon rekabeti sizin için ha kikaten çok mühimdir. Fakat ne ya- pataksınız? Zaman ilerledikçe ortaya şimendifer, tayyare, tramvay gibi va- sıtalar çıkmış. Sizin şimdilik yapaca- dıniz bir iş vardır. Kamyonların işle- mediği, çalışmadığı sahalarda çalış. mak... Bir araba 'günde ne birakır? <2 115 - 180 kuruş, — Siz bu mesele için ne düşünüyor. sunuz? Eğer mâkul bir fikir bulursa. nız söyleyiniz. Kamyon rekabeti” çok tabii birşeydir. Bahçıvan ne diyor? Masanın başında bahçıvan İsmail yar... Kendisi Kadıköy civarında bir köyden... Devlet reisi soruyor: — Demek çiflik ve bahçıvanlık. la meşgulsün... Ne gibi sebzeler yetiş- tirirsin? — Bilhassa kurak yerlerde yetişecek suya ihtiyacı olmıyan şeyler yetişti- — Ne kadar arazin var... — Hiç yok... Ortakçılık ve kira ile çalışırım. — Kira ile toprağı kimden alırsın? — Hususi eşhastan... — Kaça? — En kuvvetli yerde senelik dönü- üne elli kuruşa... — Ortaklama olursa? — O daha pahalıya gelir... Dönümü 1 liraya mal olur. — Sütcülük yapar mısın? — Evet süt de alırız. Kadıköyüne, Göztepeye, Erenköyüne süt satarız. Sütlerimiz de iyidir. Kilosunu 6 kuru. şa veririz, AKŞAM ei Mürt 1999, İnönü Hariciye Vekilile görüşürken «« 'Tohumlarını ilâçlar mısın? — İlâçlarız. İlâçlamadığımız da olur. Bizim tohumlarda bir kaşıntı yardı. Bunların yanına giktiğimiz za- man sanki uyuza tutulmuş gibi biz de kaşıntı yapar, elimiz yüzümüz kaba- rırdı. Ziraat memuruna söyledik. O da Bornovaya yazdı. Bize yalmz to humlardaki hastalığın adını bildirdi- ler, Biz hastalığın adını sormamıştık. Tohumları tedavi etmediler. Sonra biz bunun önünü biraz aldık... Kükürt- ke... Kükürt aklını kim verdi. — Kendi kafamızdan bulduk... - Fayda etmedi mi? > Etti, ?- Benden ne istersiniz? — Gazetelerde okuyoruz. Köylü için 10-20 liraya radyolar çıkacakmış. Ne- den bunun gibi bize ucuz harman ma- kinesi verilmesin? Harman makinesi çok lüzumlu birşe! — Bununla meşgulüm oğlum... Hü. kümet bunu bir mesele olarak ele alı- yor. — Teşekkür ederim, var ol... — Daha bir söyliyeceğin var mı? — Köyümüzde bir bektaşi tekkesi yar... Bu tekke şimdi kapalı... Burayı herhalde bir mektep yapmalıyız. Tek- ke ufak bir masrafla mektebe tahvil edilir. Hem tekkeye ne lüzum Yar?.. Tekke yikılmayınca tamamile kalk. maz... Sonra emlâki milliyeden yani- birer parça verilirse köyü imar ederiz. Devlet relsi yanında duran İstan bul valisine: — Bununla meşgul olunuz.. emrini verdiler, Derici ne diyor? Bundan sonra masanın başına deri tüccarı Kerim Attar geldi... — Ne gibi deriler üzerinden iş yâ- parsınız? — Koyun, kuzu, oğlak, keçi... — Bunları nereye hiraç edersiniz? — Almanya, İtalya, Çekoslovakya, Fransa, Amerika, İsveç.. Serbes döviz | memleketlerine pek ihraç edemiyoruz, — Amerikaya? — Takas oldu da ihraç ettik. İhra. calımız çok iyidi. 6 senedenberi güzel iş yapıyoruz. Bize nazaran klering usulü takastan daha iy! neticeler ver. miştir. — Bizim derilerin fiatleri ne kadar. dır?... — İngliterede kilosu 35 kuruşa olân bir koyun derisi bizde 50, Almanyada 56 kuruşadır. — "Tiftik işi nasıl? — Eskiden tiftiğin en büyük müş- terisi İngiltere idi, O zaman İngiitere- de tiftik yoktu, Sonra İngiltere mem. lekete teke götürdü. Müstemlekeler- de çok tiftik yetiştirdiler. Fakat son zamanlarda İngilterede tiftiğe karşı rağbet pek azalmıştır. Şimdi İngilte- rede 45 bin balye kadar tiftik çıkar. Amerikada 80 bin balye, bizde ise 70 bin balye çıkar. Yün mensucatçı ne diyor? Bundan #onra devlet relsinin “ma- sası önüne Karamürsel mensucat fabrikası direktörü geldi. Suallere şu suretle cevab vermeğe başladı: — Bizde yün mensücat sanayli diğer sanayi gibi tekâmül ve inkişaf halindedir, İmalâtımız her ear tıyor, Maamafih bütün imdiâğmiz ihtiyâca kifayet etmekten çok uzak- tar. Bu yakınlarda bizim hususi fabri. kalara biraz korku veren bir kanun projesi mevzuu bahistir. Bu da hü- kümet bülçesinden, resmi devair ve hattâ belediyeler için mübayaa edi- lecek yünlü mensücat eşyasının Ser- mayesi devlete aid fabrikalardan sa- tın alınmasına dairdir. Bu kanun bizi düşündürüyör. — “Mademki yünlü mensücât is- tihseli memleketin ihtiyacına naza rün âzdır... O halde bu kanun sizi niçin düşündürüyor? — Yün fabrikaları imelâtı 2 tür- lüdür. Bizim fabrikalarımızda ta- raklar ve salre dolayısile omevaddı iptidaiyesi yerli olan kaba kumaşla- ri çıkarmağa mecburuz. Bunların pi- yasada sürümü pek azdır. İşte dev- letin alacağı da bu mallardır. Büyük sermayeli devlet fabrikaları bu kaba kumaşlarını devlete satmak suretile masarifi umümiyesini epey hafifle- teceklerdir. Biz hususi sermayeler ayni şeraitle büyük devlet sermaye- İnönü amele başı sinin karşısına çıkanıyacağız. — Fakat memleketin ihtiyacı faz- la diyorsunuz? — Evet... Lâkin köylü yün men- | sücat giymiyor? Daha ucuz olan boyalı pamuğu tercih ediyor. Eğer köylü giyse kumaş sarfiyatı 20 - 30 milyon metreyi bulur. — Bizde yapılan yünlü imalât ne kadardır? —5 milyon metre. — Hariçten ne kadar geliyor? — Bir milyon iki yüz bin metre... Bütün sarfiyat senede 6,200,000 met- Te kumaştır. — İhtiyaç olduğu halde neden da- ha fazla istihsalât yapılmıyor. Bu kadar gümrük himayesi kuruldu. Devlet bu işi himaye ediyor. Çıkan kumaşların artması lâzım... — 1932 den bu seneye kadar ku- maş istihsalâtı iki misli artmıştır. 1932 den evvel iki buçuk milyon iken beş milyon metreye çıkmıştır. Sonra biz 170 kuruşa kadar kumaş yapıyoruz. Lâkin bu ancak şehirde satılıyor. — Bana bir diyeceğiniz var mı? — Var efendim. Yeni iş kanunun- dan bahsedeceğim. Eskiden ameleyi dokuz saat çalıştırıyorduk. Fazla ça- ışıkları zaman da fazla para veri- yorduk. Halbuki şimdi ameleyi fazla YÜRÜK ÇELEBİ Ehli salik istanbulu nasıl aldı?» yansmın mabadi bu nüshamıza mün- derecatımızın çokluğu sebebiyle gire- memiştir. Salya dereedilecektir. İti- sar ederis. çalıştıracak olsak iş dairesi ameleye | yüzde elli bir fark vermemizi söylü- yor. Habluki kanunda fazla çalışan &meleye yüzde yirmi beşten yüzde elliye-kadar'fazla yevmiye verilir, de- niliyor. Yüzde elli bizim “İçin © çok ağıdır. Bu yüzden an i fazla çalıştırtmak kabil olmuy Şimdi amele beşte çikiyor. Bilhassa beşten sonra Kahveye filân gi yazın lar. Masraf ediyorlar. Boş dolaşıyor- mak kabil olsa E la para alacaklar, hem de istifade edeceğiz. Esasen a yüzde 25 den yüzde 50 ye | İsmet İnönü bunları da not etti. Lokantacı ne diyor? Bundan sonra gelen lokantacı Konyalı Mustafa da şunları anlattı: — İstanbulda eski mahir, usta | ahçılar azalıyor. Ahçılık herkesin ya- İ pabildiği bir iş haline geldi. 8 metre karelik bir dükkün bulan ahçı dük- | kânı açıyor. Böyle küçük bir yetde bulaşık mi yıkanır, yemek mi yapı: lir, servis mi? İstanbulda 750 ahçi var. Yalniz Arikara esddesindeki pi- yazcı, ahçı dükkânlarının sayısı 40 tır. Köprüden Bahdâliye kadâr 75 ahçı dükkânı vardır. Yeni usta ahçı yetişmiyor. Bunun için İstanbulda bir ahçılık ve gar- son mektebi açılması lâzımdır. Ben Viyanada bu tarzda bir mektebi gez- dim. Çok iyi neticeler alındığını gör- | yakacak Kı düm. Sonra İstanbuldaki ahçı dük- kânları da fazladır. Bunları tahdid etmek lâzımdır. Çokluk yüzünden istenildiği kadar temizliğe riayet edil- miyor. Viyanada da ahçı dükkânları tahdid edilmiştir. Burada 160 ahçı dükkânı vardır. 161 inci açılırken ile görüşüyor belediye tedkikatından sonra izin al- mak lâzımdır. Ahçılar" alelümum Boluludur. İs- tanbula gelirler. Burada sanatı öğ- renirler, Buradan Anadolunun - her köşesine dağılırlar. Köylü ne diyor? Büyük Heikalı köyünden Abdi Su- mer... 53 yaşında, yüz dönüm erazisi var. Aynes kira ile erazi tutup 2i- raat te yapıyor. Bilhassa ıslah istas- yonundan, âldığı tohumlardan son derece memnun olduğunu söylüyor. İsmet İnönü soruyor: — Sizin taraflarda bağ var mı? — Evelce çoktu... Bundan epey evvel bir hastalık geldi, hepsi kör- Tendi, — Yeniden bağcılık yapmağa kal- bulluları dinledi kışmıyor musunuz? - Yeni yeni başlıyoruz. — Behden ne istiyorsunuz? — Mektep paşam... Almanlardan bir portatif bina almıştık. Burasını mektep yaptık. Fakat kâfi değil Bu sene 55 tulebemiz var, Gelecek sene 70 olacak... Yetişmez bu bize. — Yani taş bir mektep istiyor- sun, Başka? Abdi Sumer, kendi köylerinin et- rafında bir çok çiflikler bulunduğü- nu, bunların para ile köylülere tak- simedilmesini söyledi. Devlet reisi İstanbul valisine — İstanbul civarında bir çok köy- ler var. İstanbul buraları için çok iyi bir pazardır. Bu civardaki köyle- rin çok zengin olması Icab eder Bu- günkü vaziyetin sebebleri nedir? Bu mühim bir meseleldr. Vali: — Bazı yerlerde erazi müsaid de- ğildir. Meselâ bendeniz geçenlerde Şilede idim. Buranın erazisi müsaid değildir. Sonra bir çok çiflikler var. Bu erazinin mühim bir kısmı bü çifliklerin hududu dahilindedir. Köy- lü vatandaş devlet reisine; — Sonra bir şey daha istiyeceğim... Biz yeni erazi aldık. Bu eraz'nin açılması için evvelâ kuvvetli kuvvetli sürmek lâzım. Bize bir motör versin- ler, biz mezotunu verelim. Böyle mera halindeki yeni eraziyl ilk defa sürsünler... Yahut biz sürelim ra etrafınızdaki korulardan nek istiyoruz. İsmet valiye: — Bunlarla da meşgul olunuz... buyurdular. Bundan sonra Reisicümhurun ms- sasna yaklaşan takas komisyoncü- su Rıza Özyürek, takas meseleleri et rafında izahat verdi. Bu sırada İsmet İnönü, Hariciye Vekili Saraçoğlu Şükrünün de yan- larında bulunmasını arzu ettiler, Sa- raçoğlu Şükrü gelinceye kadar Öz yürek'in izehatı bir müddet için te- hir edidii. Odun kömür tüccarı Odun, kömür tüccarı Beykozlü Asım geldi. Asım: — Beykozda 21 parça köy var. Bunların hepsi odun, kömür işlerile meşguldür. Fakat son orman kani- nundan sonra artık odun kesemiyor- lar. 20 bin hektar erazi vardır. Bu- nun yüzde 75 i orman ve çalılıktır. — Orman kanununun bünyesinden mi, tatbikatından mı şikâyetçisiniz? — Tatbikatmdan... Meselâ bir köylü yakacağı odunu kesiyor, hay- vanına yüklüyor. Evine gelirken yâ- kalanıyor. — Fakat, bu muhafaza teşkilâi;- nın vazifesidir. Bu sırada İstanbul orman müdü- rü çağırtıldı. Devlet reisi Beykozda orman vaziyeti hakkında bir rapor hazırlanmasını kendisine emretti, Beykozlu Asım: — Sonra, dedi, eskiden Şirketihağ- riyenin Beykozla Yeniköy arasinda bir arabalı vapur servisi vardı. Bu kalktı. Halbuki Du bizim için çok mühimdir. Beykoz bütün bu sahilin iskelesidir. Köylüler bütün istihsalâ- tanı buradan Karşıya, İstanbul pâ- zarlarma gönderirler. Bu mesele ile de meşgul olmasını Reisicümhur, İstnaubi valisine emir buyurdular. (Devami 9 uncu sahijede) Bahçivan anlatıyor a p. SEŞEBEHBE, ilki 8$ GEZE .SEYŞER3.B HEBEİ 3 B.BEEHEB R,BREF