Nihayet o gün geldi: »— Haydi dediler. Sordu: — Bugün günlerden nedir? , — Pazartesi, © Başını salladı: — Hafta uğursus başlıyor!., Bahşiş Adam hesabi gördü, kalktı, Gar- uttunuz... p— Ziyanı yok, ben balhışış almam, İ in olsun!... Fark ÂJi paşa nezaketi, tevazuu ve dip- — Jomatlığı ile meşhurdu. «Bir gün odasında oturmuş düşü- nürken. yakınlarından biri; — Yarın meclisi vükelâğa ne söy- | © Myeceğinizi düşünüyorsunuz mi? dedi, Âli paşa gülümsedi: — Hayır dedi, neler söylemem li- xm, onları düşünüyorum!.. değil gekületini İmpen. — Çıldırdın. mı ayol, duvarı neye yıkıyorsun? — Aldığın hasır bir metre geniş geliyor, odayı büyütüyorum!.. — Mademki parasını öküz sizin oldu, alıp gidini — Tayyarede tanıştık, otomobilde nişanlandık, vapurda evlendik, — Stratosferde ayrılmaktan başka çareniz yok, — Ne diye böyle tepiniyorsun? — Cebimdeki saat sarsılmazsa du- ruyor da. Bayan Falan masanın başına otur. muş düşünüyordu. Ne düşünüyorsun?... — Sorma. Dün arkadaşlarımdan biri evlendi. Ona ne yazacağımı şaşır» dım. — Neden! — Düğün günü kaynanası ölmüş; tebrik mi edeyim taziye mi?.. Yaş — Kaç yaşını kadar yaşamak İster- siniz?.. Bayan düşündü düşündü: — Yüz yaşıma kadar yaşamak iste- rim, -« Garip şey, yüz yaşına kadar ya- * şamak istediğiniz halde bir türlü ih- tiyarlamak istemiyorsunuz?.. Nasıl * yaşıyacaksınız? — Monzami wilesinin bir tek yurafası vardır amma, bütün aile istifade eder. | i Şampiyon — Siz beni böyle ufak tefek görü- | yorsunuz da Karamürsel sepeti mi zannediyorsunuz. Ben hem güreş şampiyonunu yendim, hem de bilâr- | do şampiyonunu. — Atma!,, — Yemin ederim doğru söylüyo- rum. Bilârdo şampiyonunu güreşte, güreş şampiyonunu bilârdoda yen- dim!. Bu duam kabul olursa ölmezsin!.. | vam etti; Yıldönümü — Merhaba Salamon. — Merhaba, — Bugün tam kırk yaşına bastım. Kırkıncı yılımı kutluyorum. Bana bir hediye vermelisin. — Ya, demek kırk yaşına bastın... Dilerim Allahtan sana bir hediye ve- receğim zamana kadâr yaşıyasın.. Kıyıda Karı koca oltalarını atmışlar bek- liyorlardı. anlarına gevezenin biri sokuldu: — Nasıl dedi balık var mı? Adam cevab vermedi. Geveze de- — Halbuki bugün bol balık olması gerek, dün hava müsaiddi, Adam cevab vermedi. Geveze devam, etti; — Şöyle biraz oltanızı sarssanız... Kadın seslendi: — Beyhude konuşuyorsunuz dil- sizdir. — Ya öyle mi bayan... Siz bari çok balık tutabildiniz mi?.. Kadın cevab vermedi, Geveze de- vam etti: — Oltanızı çok gevşek bırakıyorsu- Duz, şöjle biraz çekiniz... Bu sefer erkek döndü, seslendi: — Beyhüde konuşuyorsunuz, Sa- | gırdır!.. | — Acaba doktor beni bu elbise ile gördü müyüdü? — Hasan bugünden itibaren seni Ahmed diye çağıracağım. — Peki efendim; ya ben sizi ne diye çağıracağım? — Sersem!... — Emerdersiniz efendim. Sebebi Çömezlerden biri Şeyhislâmın aley- binde bulunur dururmuş. Nihayet şeyhislâm çömezi Bağdada kadı tayin etmiş. Çömez bu işe pek şaşmış ve şeyhislâmın huzuruna çıkmış: Teveccühünüzün minnettarı- yım, ancak birdenbire kadı payesine Şeyhislâm sözü kesmiş: — Bu hem senin, hem de benim hesabıma iyi oldu demiş, burada iken aleyhimde söylediğin sözleri yirmi dürt saat sonra duyuyordum, Bağ- dadda söyilyeceklerini hiç değilse iki ay sonra duyarım, belki de hiç duy- mam!. | Perşembe musanaperleri | Biz nasıl dans ediyorduk? Yazan: Selim Surı Tarcan | 1900 yılında İzmirde genç bir zâ- bittim. İzmir, İstanbula nisbetle da- ha serbes bir şehirdi. Ecnebilerle t€- mas edebiliyor, onların çaylarına, toplantılarına, rakısı müsamerelerine gidebiliyor, kışın tertib ettikleri bü lalarda sabahlaradek dans edebili- yorduk. İngilizlerin (New - Club) ünde ve yerli frenklerin (Sportin Glub) ünde kış mevsiminde baloları pek parlak olurdu Akşam saat ona doğru mantolara, kürklere bürünmüş şık, zarif ma- damlar refakatlerinde frakli, klaklı mösyölerle klübün fanoslarla süslü kapısında İdi lan, paytonlardan inerler, halı di merdiv: rden çi- karlar. Erkekler vestiyere paltolarını bırakır, kadınlar tuvalet oda valetlerinin son rötuşunu Y sonra büyük dans salonunun parlak, mücellâ parkeleri üzerinde küçük, kü- çük gruplar teşkil ederlerdi. Bütün muhaverelerin zemini iki mühim mevzu etrafında toplanır: Güzellik, tuvalet! Bu Türk şehrinin kozmopolit ce- miyeti içinde İngiliz, Fransız, Alman ve Yunanlı madam ve matmazelleri | vardı, yalnız Türk yoktu. O devirde değil baloya gitmek, kadınlara pe çesini açmak bile memnu. Biz garbe mütemayil hovarda beş on genç bu fırsatlardan istifade eder, tek başı- mıza bu eğlentilere giderdik. Salon davetlilede dolar, Fransız- ca, İngilizce, Rumca sesler kulaklar- da bir kakofoni teşkil ederdi. Çok müstesna güzeller vardı. Bilhassa İz- mirin yerli Rum dilberleri, Onların dünyaca şöhreti vardı. Mütenasib ve ahenkdar vücudleği, düzgün, zarif, sevimli çehreleri, tatlı bakışları her gencin yalnız gönlünü değil, aklını da alırdı. Her kadının dekolte sinesinin 80 kenârma, kalbinin üzerine bir (cal pin), yani iki bayraklı, kenarı yak dızlı bir Küçücük cep defteri iliştiril miş. Bu deflerde o gece sabaha ka dar oynanâcak dansların adlârı ya- zı idi, 1 — Vals, 2 — Polka mazürka, 3 — Polka, 4 — Vals. 5 — (Pas de guatre). 6 — (Pas des patineurs). 7 — (Sehottisch). 8 — (Çuadrille). 9 — Polka mazürka. 10 — Vals, 11 — (Lamcler). 12 — (Cötillon). Bu (calpin) in bir eşi de kavalye- lere dağıtılırdı. Salonun yüksek bir yerinde yerleştirilmiş olan orkestra sazlarını akord etmeğe başlarken da- vetliler arasında köşe kapmaca oyu- nu gibi bir koşuşma başlardı. * Her delikanlı gözüne kestiridiği ve tanıdır ğı genç kâdının karşısında yerlere kadar eğilerek reverans yapar ve 50- rardı; — Bu akşam bana hangi dansı Jütfedeceksiniz? ” Madam levanta kokulu (caipin) ini sinesinden çıkarır, şöyle bir danslara gözalar sonra gülerek: — Size birinci yalsi verdim! derdi, Kavalye derhal madamın küçücük el defterine birinci valsin karşısına admı ve kendi defterine de ayni ye- re madamın İsmini yazdıktan sonra gene yerlere kadar eğilip teşekkür ettikten sonra başka bir kadına ri- cada bulunurdu. Böylece on dakika içinde defterler dolardı. Bu sırada orkestra ilk numara olan valsi çalmağa başlar, Her kaval- ye defterinde yazılı olan eşini bul- mak üzere seğirtir. Üç beş dakika sonra çiftler dönmeğe başlarlardı. Valsin sonunda her kavalye, damına şöyle bir teklifte bulunur: — Biraz serinlemek için büfede bir şey almak istemez misiniz? Kadın muvafakat ederse birlikte büfeye gidilir veya damını salonun bir köşesindeki yerine kadar götür. dükten sonra teşekkür edip ayrılırdı. Bu dansların en zarifi (Pas de güatre) ile (Pas despatincur), en eğ» lencelisi de (Çuadrille) ile (Cotillon) idi. (Guadrille) de bütün damlar v$ kavalyeler bir dans mualliminin ida- resinde önce karşılıklı dururlar,son- ra verilen kumandaya göre müzikle yürürler ve türlü, türlü figürler y&- parlar, Kâh: damlar ortaya toplanıp erkekler etrafta elele verip bir hak ka. teşkil ettikten sonra dans hatve- sile sağa sola dönerler, kâh bir dam- la bir kavalye elele verip bir tak olurlar ve bütün çiftler altından geç- tikçe onlar da yanlarına dizilirlerdi. Hulâsa neşe ve şevk içinde çiftler çoştı a coşarlardı. Ekseri soireler - (Cotillon) le bite: Bu âdeta bir aile eğlencesi şek ni alır, ti oyunlar tertib. edilir. Damlar beğendikleri kavalyelerin fra- kının ilik düğmesine beyaz bi ranfii takarak onu bir nevi davet ederlerdi. Tabii evvelden tanışmadığı, tak- dim olunmadığı bir kadınla dans et- mek mümkün değildi. Genç kızlara gelince bunlar validelerinin veya pe- derlerinin refakatinde baloya gelir. ler ve bir matmazelle dans etmek için evvelâ ebeveyninin muvaffakiyetin! al mak, dans ettikten sonrada kızın velisine teşekkür etmek müaşeret âdâbı muktezasındandı. En makbulü olan dans altı hat veli Fransız valsi idi. İki hatveli Al man valsi pek makbul sayılmazdı. Esasen sporcu bi“ genç olduğum için Fransız valsinde çok meharetim vardı. Yorulmak bilmezdim, Dinlen- meden saatlerce vals ederdim. Bazan bu balolarda en sön âdeta numara gibi iki üç çift ortada kalır- dık. Bütün davetliler kenarlarda di- gilir, biz mücellâ salonda pervaneler gibi dönerken ortalık ağarmağâ bas lardı. Selim Sırrı Tarcan Sinopta yeni bir hastane yapılacak Vali sehre bir de sinema Anası kazandırdı Sinop (Akşam) — Bir haftadır çalışmalarına devam eden umumi meclisin bu seneki bütçede inşaata büyük bir yer ayıracağı anlaşılıyor. Eldeki tahsisatın modem bir hasta neye sarfı kuvvetle muhtemeldir, Bu- günkü hastane köhne denebilecek bir hale gelmiştir. 190 küsur bin nü- fusu olan Sinop vilâyetinin sıhhi ih- tiyacına cevab verecek vaziyette de ğildir. Vali bay Felimi Vural, inşaat iş lerinde büyük bir hassasiyet göster. mektedir. Bu seneki bütçe ile imkân olursa, yeni Halkevine de bâşlanma» sı ihtimal dahilindedir. Şimdiye kadar ötede beride oyna- makta olan sinemamız artık seyyar vaziyetten . kurtulmuştur. Vali bay Fehmi Vuralın emirlerile, nafia ambarı vazifesini gören eski kilise bi- nası bin liraya yakın para sarfile si- nema haline gelmiştir. İnşaatı bizzat vali bay Fehmi Vural takib ediyor. Sinop halkı sıhhi olduğu kadar kon- forlü bir sinemaya kavuşacağından çok memnundur. x Sinema altı yüz kişi alabilecek va- yiyettedir. Hususi mevkileri ye şim- dilik beş locası bulunmaktadır. Sine. mayı sosyal yardım kolu idare ede cektir. Yürük Çelebi Ehli salib'in İstanbulu zaptı hakkında Yürük Çelebinin 1204 teki Fransız mareşalı o Villehar- douin'in halıratından naklen anlatlığı yazının müteakib ma- kalesi bugün çıkacağı ilân edir mişti, Cumartesi nüshamızda okuyunuz.