23 Şubat 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12

23 Şubat 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tefrika ar rem > Mahmud paşa İstanbula muvasa- tinin ertesi günü mabeyine gitti. Yaz- odığı teşekkür arızasını başmabeyinci Syasıtasile hünkâra takdim etti, “w Abdülhamid şimdi Mahmud paşaya .Altifatlar ediyordu. Padişah alaylarda, «hattâ bir defa Boğaziçinde bir tenez- zühünde Mahmud paşayı maiyetine «alıyordu. Hakikatte bu teveccüh eserleri Za- hiri şeylerdi. Mabeyin halkı Mahmud paşaya karşı pek ihtiyatee ihtiraz ile muamele ediyorlardı. r Ramazanın on beşinde Hırka ziya- retinde toplanacak vükelânin veliahd Reşad efendiye biat eylemeğe karar verdikleri, ancak Yıldız sarayındaki asker kuvvetinden çekindikleri için hazinedeki mübarek emanetleri ala- rak veliahd ile birlikte Bursaya gidip Reşad efendinin orada iclâş edileceği gibi çocukların inanamıyacağı bir şa- yin üzerine hazine kâhyası Hasan bey azledilmiş, sarayca ihtiyat tedbirleri alınmasına lüzum görülmüştü! Da- mad Mahmud paşa hakkında iltifat şeklinde yapılan davetler hakikatte kendisinin göz hapsinde tutulmasın- dan başka şey değildi! © Bu hali gören Mahmüd paşa Malta- “dan Avrupaya savuşmamış Olduğuna © pişman olmuştu. Şimdi İstanbulda iş- “lerini mümkün mertebe tanzim ederek © eski tasavvurunu icraya koymak, Av- rupaya savuşmak niyetini besliyordu. Mahmud paşa ziyaret için saraya vardıkça, yahud zahiri iltifat tarzında davet edildikçe bazen ağır, bazen gö- Tİp muameleler görüyordu. Hattâ bu “ yüzden bir defa başmabeyinci Hamdi paşa ile aralarında hayli sözler geç- mişti. Bir gün Çıragan sarayı önünde durdu diye istintak bile edildi. Kona- ğına avdet eylemesine müsaade edi- lince Mahmud paşa vaziyeti sultanile müzakere etti. Gidiş iyi değildi. Taz- . yiklerden kurtulmak için hiç bir şeye bakmıyarak Avrupaya gitmek müna- sip olacağına karar verdiler, Ancak sultan efendi bu bapta bir defa Mev- levi şeyhi Osman efendinin de reyini âlmak muvafık olacağını ileri sürdü. Mahmud paşa şeyhe müracaat etti, Osman efendi bu tasavvuru beğenme. di: — Zaman icabınca Avrupaya git- ““mek bütün bütün vatan ve iyali ter- ketmek olur. Bu fikirden vâz geçmek müreçcahtır. Allaha tevekkül ile sa- bir ve sebat edilmeli, “Tavsiyesinde bulundu. Mahmud ; paşa Avrupaya kaçmaktan vaz geç- iü ti. Bunun üzerine Cemile sultan ken. ei disine tekrar zatı şahaneye dehalet ey- lemesini ihtar etti, O da bir arzuhal Yazarak atebeye takdim etti. Bundan da birşey çıkmayınca Mahmud paşa © tekrar Avrupaya azimet fikrine düştü. Bir hafta sonra bir vapura binmeğe gi karar verdi, Ni ç Arada mabeyine celbolundu. Padi- gre EA öv sayet İllere Gi erk şahın iltifatlarına nall oldu. Hattâ « Abdülhamid yemek yerken huzurun- Gi da bulunmasını emretmek gibi müs tesna bir teveccüh eseri bile gösterdi. Mabeyin erkânından bazıları bu ilti- fatların ciddiyeti hakkında Mahmud Paşaya teminat veriyorlardı. Fakat sa. rayda paşayı sevenler gördüğü bu iti © fatların ve verilen teminatın kendisi. ni iğfal maksadile olduğunu haber ve- “Tiyorlardı; hattâ paşaya bir sulkasda uğramaması için mabeyine' geldikçe » kahve içmemesini bile tavsiye ediyor. iş Jardı. Sultan efendi kocası için artık Av. Tüpaya gitmekten başka çare kalma. —, diğına tamamen kanaat etmişti. Fa- © kat tam bu sırada iki kızları birden hastalandı. Mahmud paşanın bunla- “rın iyileşmelerini beklemesi icap et- ti. Bunu on sekiz yaşına girmiş oğlu Celâleddin beyin hummaya tutulması takip etti, Mahmud paşa pek sevdiği “ Oğlunun kırk gün süren hastalığında #ihhatinden başka şey düşünemedi. Bugünlerde kimse İle görüşmüyer, bir taraftan bir haber alamıyordu. Kendisi de hava tebdiline ihtiyaç his. sediyordu. Birkaç gün geçirmek için © Alemdağındaki çifliğine gitti, SARAY ve BABIÂLİNİN İÇ YÜZÜ Yazan: SÜLEYMAN KANİ İRTEM —Tecüme, iktibas hakkı mahfuzdur Zahiri iltifatlardan sonra Mahmud paşa nasıl yakalandı? No. 289 15 nisan 1881 (15 cemaziyülevvel 1298). Gece yarısında hünkâr yaveri binbaşı Çerkes Ahmed bey yanında bir çavuş ile çifliğe gelerek mabeyine İs- tenildiğini bildirdi. Paşa evvelâ sultanını görmeğe git- ti. Sultan efendi paşasının mabeyine niçin davet edildiğini bilmiyordu; Ah- med bey de birşey söylemiyordu. Mah- mud paşa yaverin kendisile birlikte teklifsizce arabaya binmesinden tah. telhıfız götürüldüğünü anladı. Sebe- bini söylemesi için yaveri sıkıştırdı. Bunun üzerine Ahmed bey: — Sultan Azizin katilleri cinayetle- rini ikrar ettiler. Nuri paşa dün celbe- dildi. Sizin de istievabınız icap ediyor- muş, dedi, Mahmud paşa — Sultan Aziz ken- di kendini 10441 ettiği halde katilleri kim oluyor? Bana ne soracaklar? Ahmed bey — Bilmem. Zatı şaha. nenin hakkınızda sulniyeti tarif olun- maz derecededir. Sizi cinayetle itham etmek istiyorlar. Başınızda bir fırtı- na dolaşıyor. Bu fırtınaya baş eğmek- ten başka çareniz yoktur. Mahmud paşa — Efendimiz beni it ham etmek istiyor diye ben de mütte- him olmağı nasıl kabul edebilirim? Bu nasil bir mütalâa? Ahmed bey — Benim bildiğim bu se fer hakkınızda niyet pek fenadır. Eğer (Sultan Azizin katili yoktur. O kendi kendisini öldürdü.) deyip isba- ta kalkışacak olursanız hayatınızı büs- bütün tehlikeye koymuş olacaksınız. Bu sözüm size bir hayırhahlıktan ibarettir, Başka hiç bir sebebe müs- tenid değildir. Bu esnada araba saray kapısına gel- miş, durmuştu. Mahmud paşa başma- beyinci Hamdi paşanın odasına götü- rüldü. Burada yarım saat kadar kal- dı. Hamdi paşa pek ihtiyat ile söz söy- lüyordu. Müsahiplerden Hüsameddin ağa gelerek Mahmud ve Hamdi paşa. ları harem dairesinde bahçeye nazır bir odaya götürdü. Başmabeyinci bu- rada birkaç dakika kaldı; sonra çıktı. davasına müteallik olmak üzere ilk is- tintakını bu odada kurenadan Besim bey icra etti. Damad Mahmud paşa Maltadan Ar- rupaya savuşmuıyarak İstanbula gel mekle Abdülhamidin dâmına işte böy- ie tutulmuştur. Mithat paşaya gelince; Mithat paşa İzmirde bulunduğu son günlerde aleyhinde sarayca bir tertib Yapıldığını hissetmişti, İzmir telgraf ve posta müfettişi An- tonoviç Mithat paşayı son derece tâk- dir edenlerden idi. Saraydan İzmire gönderilen yave- rin saraya birçok telgraflar yazmış ol- duğunu Mithat paşanın hususi kâtibi Kliçene haber verdi. Kliçen de sabaha karşı Mithat paşayı uyandırdı. Harem- de paşanın büyük hanımı ile birleşti. ler. Mithat paşa iki büyük bavul getir- di; türkçe ve arapça yazılmış kâğıdla- rı ayırdı; fransızca, ingilizce, italyan- ca yazılmışları da Kliçen tedkik etti. Mithat paşa o gün rahatsiz olduğunu Ssöyleterek kimseyi yanına kabul etme- di. Akşama, hattâ gece yarısına ka- dar evrakın tedkik ve tefrikile uğraşıl. dı, Nihayet seçilen evrak kapandı; mü- hürlendi. İş bitince Mithat paşa kâtibini ku- cakladı. 4 Mithat paşa — Bu bavulları sana emanet ediyorum. İçinde son derece mühim siyasi evrak var. Bunları emin bir yerde bulundurmak için ne lâzım- kadar meçhul kalmış vâkaları izhar ve isbat eyliyeceklerdir. Kliçen — Ben bunları hayatım bee hasına saklıyacağım! Büyük hanım da Kliçene dualar et- ti. Eliçen hanımın olini öptkten son- ra bavulları alarak yanına terfik eği. len cesur Yusuf ağa ile birlikte konak/ tan çıktı. (Arkası ver) Türkiye Postaları DALGA UZUNLUĞU 1639 m. O 183 Kos 120 Ew. T.A G 174m. 15195 Kos 20 Kw. T.A.P, 3i10m. 0465 Kon (20 Kw. ANKARA RADYOSU Perşembe 23/2/1939 TÜREİYE SAATİLE 1230: Program, 1235: Türk müziği -Pİ, 13: Memleket saat ayarı, ajans ve metoo- roloji haberleri, 13,10 - 14: Müzik (Caz- band - Çigân) Lantoş orkestrası. 18,30: Program, 1835: Mürik (Şen oda müziği) İbrahim Özgür ve Ateş Böcekleri, 19: Konuşma (airaat santi), 19,19: Türk müziği (İncesaz faslı (Hüseyni faslı) Ce- Mi Tokses, Hakkı Derman, Eşref Kadri, Hasan Gür, Hamdi Tokay, Basri Üfler, 20: Ajans haberleri, ziraat borsası (fa), 20,15: Türk müziği: Çalanlar: Vecihe, Ru- şen Kam, Cevdet Çağlar, Okuyanlarâ Sadi Hoşses, Radife, 1 - Peşrer, 2 - Sadullah ağa muhayyer semal (Bir elif çekti), 3 - Tanburi Cemil muhayyer şarkı (Pür lerae olur), 4 - Rahmi bey muhayyer şarkı (Se- rapa hüsnü ansın), 5 - Lemi Uşşak şar- kı (Siyah ebruların), -$ - Dedenin Gü- Mizar türkü (Bir vefa), 7 - Refi Fersan mahur şarkı (Bir neşe yarat), 9 - Yo- sari Asım kürdili şarkı (Sen gitgide), 10 - Sadeddin Kaynak türkü (Esmerim kıyma bana), 2i: Memleket sant ayan, 31: Konuşma (Mizah saati), 21,15: Bsham, tahrilât, kambiyo - nukud borsası (flat), 2130: Müzik (Küçük orkestra - Şef: No- cip Aşkın), 1 - Leopold melodi. leri (Potpuri), 2 - Martin uhi (Bebekler 10 - Korsakow (Hint şarkım), 11 - Lehar (Eva operetinin valsleri), 2230: Müzik (Melodiler), 23: Müzik (Cazband), 23,45 - 24: Son ajans haberleri ve yarınki prog- ram, Avrupa istasyonları: Saat 20 de Hambg. 20: Opera havalari — Münih 20,15: Balon muzikası — Bordo 20,30: Sa- Jon muzikası — Bükreş 20,15: Askeri mu- zika — Droltviç 2040; Hafif muzika — Kowo 2030: Konser — Midland 20: Ha- fif muzika — Sofya 2030: Orkestra — Varşova 20: Karışık muzika, Sanat 21 de Berlin 21,10: Askeri muzika — Breslau 21,10: Orkesten — Deutsehi, 8. 2135: Or- kestra — Frankit, 2115: Karışık muzi- ka — Hambg. 21,10: Orkestra — Könligsbg. 21,10: Senfon, konser — Münih 2110; Künneke'nin «Düşesin tenorüs opereti — Viyana 2140: Salon muzikası — Athlone ser — Beröm. 2135; Armanik orkestram— Bükreş 21,15; Senfon. konser — Kopenhağ 21,20: Orkestra — Lüksembg. 2145: Hafif muzlka — M. Ceneri 2145 - 23,15: Leonca- yallo'nun «Palyaço» operası — Rad. Paris 21: Karışık muzika — Rad. Toulouse 21,48: Hafif muzika, Saat 23de Berom. 2235; Orkestra — Bordo 2230 - 24,30: Levog'un «Küçük gelin. opera ko- miği — Budap, 22,15: Piyano — Hilvers. 1 22: Orkestra — Laiboh 22: Verdi'nin «Er- nani operası — Milano 22; Verdi'nin «Er- nani, operası — Montpellier 2230 - 2430: Boleldleu'nün «Jean. de Paris opera ko- miği — Nis 22,15: Konser — Mad. Pariş 32.3) - 2430: Orkestra konseri — Varşova 21: Solistler, Sant 23 de Deutachl. 8. 23: Milânodan naklen op0- ra — Hambg. 3330 - i; Orkestra — Kö- Bigöbg. 2340 - 1: Hafif muzika — Leipzig Budap. a ap Ji yy ea İlmi Ion muzikası, 1,15: Dans — Kopenhag 24-130: Dans — Londra M25-130: Dans — Rad Toulouse 2145: Marşlar — Beriin, Frankit., Graz, Stutig'tan naklen 1 - 4: Gece konseri, E. 11MM 1231 636 938 1209 Va, 500 6451228 1530 TURAKINA TARİHİ ROMAN Yazan: İSKENDER FP. SERTELLİ 'Tetrika No, 64 İstiklâl aşkı evlâd sevgisinden de üstündür prensim| Mari bu uğurda bütün servetini feda etmiştir — Timuç kendi kendine mi öldü, Yoksa... Dimitrivef şehrinden gelen Moğol atlısı anlatmağa başladı: — Bir sabah onu yatağında ölü bulmuşlar. Askerlere haber verdiler. — Karısı, çocuğu ne halde? — Prenses Mariyi sarayda aradı- lar, bulamadılar. Çocuğunu alıp kaçmış. — Saraydaki muhafızlar uyuyor- lar miydi? — Bu kadın, şeytanın önünden bi- le kaçar da onu kimse göremez, Keyük ayakta dolaşmağa başladı: Viâdimir tehlikesini nereden sezdiniz? — Onun çoktanberi dağlarda ha zırlık yaptığını ve İlk fırsatta Dimit- riyef şehrine baskın yapacağı söyle- niyordu. Biz bunu duyduğumuz gün- denberi, Timuç'un öldürüleceğini bi- Miyorduk. — Nasıl anladınız bu tehlikeyi?... — Prenses Marinin halinden. — Şüphenizden Timuça bahsetme- diniz mi? — Bahsetmez olur muyuz? Hepi- miz ayrı ayn söyledik. Zabitlerimiz de anlattılar, «Vlâdimir hortladı. Bu kadını bir yılan gibi koynuna al- ma!» dediler. Timuç karısına o ka- dar bağlıydı ki. onun kendisine fe- nalık yapacağını düşünmek bile İs- temezdi. — Zabitler ne dediler bu işe? — Çok acıdılar Timuça. Vakadan sonrâ toplandılar ve sizden bir emir gelinceye kadar Tokan'ı komutan seçtiler. — Güzel bir intihab. Ben de onu düşünüyordum. Hattâ Timuçun yo- rine Dimitriyef kalesine Tokan gön- derilmiş olsaydı, Timuçu da kaybet- lari ve halkın temayüllerine dair atlılardan epeyce malümat aldıktan sonra; — İki gün burada dinleniniz. Ya- zacağım mektubu Tokan'a götürür- sünüz! dedi, Atlılar, prensin yanın- dan çekildikten snora, Keyük, ihti- yâr vezirini çağırttı: —'Timuçu kaybettik. Şi - Ting! de. di .Duydukların doğru çıktı, Prens Vlâdimir ölmemiş. Ve nihayet karısı ona sadakatini göstermiş. Son vazi- fesini de yapmış... 'Tirmiçu Mari öl- dürmüş. Şi - Ting: — Bu habere hiç şaşmadım, pren- sim! dedi. Bu korkunç âkibeti bekli. yordum. Timuça bir kaç kere, Mari- den sakınmasını bildirdim. Bana sa- dakatinden ve bir çocuk yaptığın- dan bahsederek, gözünün önüne koy- 'duğum tehlikelere (oKulakvermedi. Eğer öldüyse, çok acırım Timuça; — Dimitriyeften haber geldi. 'TI. müç ölmüş, onün yerine Tokan ba- kıyormuş. — Efendimiz uygun bulursanız, Dimitriyef kalesinin başından To- kan'ı ayırmıyalım ve şehrin tekrar Vlâdimir eline düşmemesi için oraya asker gönderelim. — Hayır, Askere lüzum yok. Ora- daki kuvvetimiz şehri müdafaaya ye- ter. Gelen atlılardan sordum. Şehir- deki erzak ambarları dolu imiş. Ti. muç öldüyse, Vlâdimir çok iyi bilir Ki, bir Timuçun yerine bir çök Ti muçlar gelebilir. — Şüphesiz prensim, Moğol ordusu her yere bir kara bulut gibi yetişir. Fakat, Viâdimirin de ne kadar çe- tin bir adam olduğunu, Dimitriyefi bize teslim etmemek için şimdiye ka- dar çok kan döktüğünü söylemiştim. Timuç, Viâdimirin karısına kapıldı. Onun kurbanı oldu. — Peki amma birde çocuğu var diyorlar... — Hem de bu çocuğun Timuçtan olduğu muhakkaktır. Zira yüzü ta- mamile Timuça benziyormuş. — O halde Mari bu çocuğun ana. sı olmasa gerek, Timuçtan çocuğu doğar da, bu çocuğun babasını na- sıl öldürüp kaçar? Benim aklım al- mıyor bunu... » Çocuğunu boğan anal... O günlerde (Dimitriyef) ten yeni gelen Samo, prense Dimitriyef şehri hakkında icab eden malüâmatı ver mişti. Dimitriyef şehri günün en he- yecanlı vakalarına sahne oluyordu. Prens Vlâdimirin hortlaması. Timüçun ölümü. Prenses Marinin firar... Ve bunları takip eden yepyeni, tüyler ürpertici bir hadise. Bu hadise nedir, biliyor musunuz? Dimitriyef şehrinden son gelen iki atlının, Timuçun ölüm haberini Söyledikleri halde, prenses Mariye âid bir haberi ertesi güne kadar sak- laması. Geliniz, bu korkunç haberi de Moğol atlısının ağamdan dinliye- lim. Ertesi gün, sarayda geceyi sükür netle geçiren atlılardan biri koşarak prense geldi: — Biz dün telâşla ve yorgunluk. la - mühim bir hadiseyi size söyleme- ğe unuttuk, dedi, prenses Mari, kü- çük çocuğunu da elile boğarak, ya- tak odasının bir köşesine bırakmış- tı. Bunu söylemeyi unuttuğumuz için, bizi affediniz, prens hazretleri! Keyük kulaklarına inanamıyordu. Bütün Rusyada güzelliğile tanınmış olan Mari gibi bir genç kadın, çocu- ğunu nasıl boğabilirdi? Keyük, ihtiyar komutanına Sor- du: — Bu çocuğun babası Timuçtan başka biri değildir, değil mi? — Bu hadiseden daha canlı bir de- lil mi arıyorsunuz, prensim? — Bir fikir uğrunda çocuğunu bile boğmaktan çekinmiyen bu kadın, Vlâdimirin karısı olarak kaldıkça, Dimitriyef şehri bizde uzun müddet kalamaz, Şi - Ting!i Ben Vlâdimirden korkmağa başladım. İhtiyar komutan güldü: — Ben, sizden önce korkmuştum ondan. Ve Rusyanın başına bir yeni felâket getireceğini düşünerek, Ti. muçu ohun sarayına yollamışlım. Timuç dokuz ay onun yanında casus olarak kaldı. Ve bu işi Timuçtan da- ha iyi hiç kimse yapamazdı. Çünkü Timuç insana derhâl itimad telkin eden bir adamdı. Bu suretle (Dimit- riyef) sarayının içyüzünü öğrendi... Şehri kolayca ve fazla kan dökülme den zaptetti. — Ne yazık ki, sonunu getireme- miş. Onu Mari ile evlenmekten niçin menetmedin? — İki kere haber gönderdim: «O zeki ve şeytan kadın ilkönce seni, sonra da bizi vurmakten çekinmez!» dedim. Dinlemedi. Gönlünü kaptır. mıştı ona. — Mari oynadığı oyunda çok gü- zel muvaffak olmuş. Bü vesile ile 'Ti- muçun yanına kadar girmiş... Bu arada kocasının da öldüğünü söyli- yerek hepinizi inandırmış, Fakat, ben bu yaşıma kadar, hiç bir ana- nın, kendi çocuğunu - babası kim olursa olsun - kendi elile boğduğunu duymamıştım. — İstiklâl aşkı, evlâd sevgisinden de üstündür, prensim! ve bu uğurda bütün servetini ve mü- cevherlerini sarfelmekten çekinme- mişti. — Böyle bir kadının aşkına İnan- dığı için, Timuçu affedemem. — O, Mari tarafından çocuğunun öldürüldüğünü görseydi, yaptığı ha- tadan dolayı Timuç ta kendi kendini affetmezdi, prensim! Şimdi Dimitri. yef şehrinin durumu çok daha tehli keli bir devreye girdi. Oraya gene- ral Barlan İle beraber bir mikdar aş- ker göndermeliyiz. — Dimitriyef kalesinin müdafaa ve muhafazasına Tokan yetmez mi? — Wiâdimir dağlardan boş durma mıştır. Büyük bir kuvvetle Dimitri. yefe akarsa, oradaki askorlerimizi kı- ıçtan geçirir. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: