16 Şubat 1939 —— — AKŞAMDAN AKŞAMA İçmenin raconu Dün, gazetemizde bir haber vardı: | Adamın biri bir kadeh dolusu amon- | Yağı rakı sanarak içmiş... İ A iki gözüm hemşerim! ve lezzeti bu derece ayırd etmezsin de he demeğe işrete kalkarsın? Maksad ille sarhoşluk neticesine varmak mı? Bir seyahatin güzelliği bir iklimden kalkıp ötekinde kendini bulmak değil, aradaki hoş manzaraları seyretmek- tir. Onun gibi: İçkili bir sofra da ayık oturulup derhal zilzurna olunacak yer telâklö edilmemeli, Bilâkis ye- Büne kiymeti, sohbete hareket, renk, revnak vermesiğir. Rakıyı pek seven bir dostuma dok- Corlar alkolün katrasmı müsaade et- miyorlar. Ne zaman birlikte sofraya otürsak: — Küzum bir tane iç! - der. — İstemem... Siz bıraktınız... Zaten ben de müptelâsı değilim... Nisbet ve- rir gibi olacak... — Yok, yek... rakı. Elile lık lık boşalttıktan sonra, ka- dehi, bir çocuk sever gibi muhab- betle sıyazlar. Sevgiliye hitap ederce- Sine, «mey» hakkında yazılmış zarif mısralar söyler... — İçki içilen solramn gürel bir Sohbeti olur... - diye felsefesini de ya- Par. Amonyağı sineye çeken hemşeri. min sofrasında ise, bunun zıddına ola- rak, öyle bir kavga çıkmış Kİ, bıçak bıçağa gelmişler; iş nihayet cinayet mahkemesine kadar dayanmış. Ara- daki farka balın... İçki içmek... İçki içmesini bilmek... Ne mühim medeni mihek... Bir İngi- Viz müellifi şu meallde bir medhiye ya- Piyordu: *«— Herkesin kan ter içinde kıpkır. mızı kesilip bağıra bağıra konuştuğu İsret masasının başında, o, Sakin ve Mat çehresinden tebessümü, vakarı Ve sözlerinden mükteyi asla kaybet- MEZ.» Bu, bir centilmenin tarifi imiş. Bizde de meşhurdur: İçki, hiddet, kumar ve Seyahat arkadaşlığı, bir insanım hü. Viyetini belli edermiş, derler. Adliye Vekilliği zamanında B. Sa- Yocoğlu söylüyordu ki, katiller mem- leketimizde pek çok... Ekseriyetle ci- Dâyetler bir sarhoşun elile işlendiği İçin, içmek fendini bilmediğimizden, başımıza ferdi, içtimai pek çak belâ. lâr geliyor demektir. Hiç içmemek?.. Birçok meslekle tin müntesipleri için, bele nakliyat Yastaların kullananlar ve diğer Wmümi hizmetleri görenler için en İYİsi bu... Lâkin bütün bir milletin ağ- ma katta koymamasını İstemek, şimdiki şerait için kabil değil... Öyley- 56 ehliğilce, yani bahsettiğim dostu- Mun nükteli sözlerile, zarif jestlerile, arada sırada, azicik kullanmanm yo- luna baksak... Şahsımıza ve muhiti. Mize o terbiyeyi telkin etsek... ç Ekseriyetle Getirin beye bir Miz çok yuvarlıyacağız, diye arala- tında yarışırlar; yahırt ta, «Allah be- lâsımı versin! Şu zikkım ağza konu- İur şey değildir amma, neylersin, fiya- ka icabı yutuyoruz!» manasında yüz- İerihi buruşturur, kadehi bir solukta, ÜâC gibi, zehirmiş gibi dikerler.. İM e ne sie eminim, amonyağı midesine bo- Haltiveren, — Bu sefer nz ser yakalanan köpek balığı ŞEHİR HABERLERİ | Denizbankın kadrosu hazırlandı Umum müdür Ankaraya gitti yarım maaşlar bugün verilecek Denizbankın yeni bütçe ve kadrosu hazırlanmıştır. Umum müdür B. Yu- suf Ziya Erzin kadroyu tasdik ettir- mek ve izahat vermek Üzere Ankara- ya gitmiştir. 150 liradan yukarı maaş alanların yirmi gündenberi ödenmiyen yarı maaşları bugün tevzi edilecektir. Kad- To ve bütçenin hazırlarıması dolayısi- le umum müdür maaşların daha faz- la bekletilmesine lüzum görmemiş ve Ankaraya gitmeden önce tevziatın yapılmasmna müsaade etmiştir. İstanbulda ne kadar et sarfediliyor İstanbulda et meselesini tanzim elmeğe karar veren Ziraat Vekâleti islihlâk edilen hayvan mikdarını an- lamak için Belediyenin malümatına müracaat etmiştir. Belediye, şimdi- den bu malümatı toplamağa başla- | mış, İstanbulda vasati olarak ayda 45 bin hayvan kesildiği tesbit edilmiştir. Belediye, Vekâletin diğer suallerinin | de cevaplarını bazırlamakla meş- | guldür. Seçim hazırlığı İntihap defterlerinde isimleri olmayanlar Mebus intihabına esas teşkil ede- cek nufus defterlerinde ismi olmi- yanlardan şimdiye kadar üç kişi in- köyünden, üçüncüsü de ağalardan- dır. Bir doktor Süryanii kadim cemaati namına müstakil mebusluk için namzedliğini koydu T Bâhçekapıda Hamidiye türbesi ci- varında Mina apartımanında oturan Dr. N. Numan, İntihabı mebusan he- yeti teftişiyesine bir istida ile müraca- at ederek, Süryanli kadim camaati namına müstakil mebusluğa namzed- liğini koyduğunu bildirmiştir. o EEE EREM İlâhi!.. Caka diye o kadar azaba kat- anılır mı? 54 Bu münasehelie bir de haber vere- yim. i Eski muharrir nesli kalayı tütsü. lemeden yapamazdı. Caddemizde, ga- zeleciler ve edipler birkaç meyhaneyi geçindirirlerdi. Şimdiki nesil bu âde ti çoktandır, on küsur senedir, birak- muş bulunuyor. O «Kâse bekef» mes- lektaşlar tarihe karıştı. Onun için - Fahreddin Kerim gibi Yeşilay felsefesini propaganda edemi- yorsak ta - her halde şu mübareği ra- eonile kullanalım tavsiyesinde bulun- sak gülünç olmaz! Bunun raconu - karda yürüyüp izi. ni belli etmemek kabilinden - hariç. ten bakımeca sezdirmemek, hele içip asla sızmamak, bahusus katiyen kan sızdırmamaktır. (Vâ - Nü) Niçin duruyor? Nişantaşı kârükolunun karşı sırasında yeni bir yapı başlamıştı. Yapının bekçi ve işçileri için tam piyade kaldırımının üstüne bir kulübe yapıldı. Herkesin galip geçmesine mahsus bir yolu bu zu- relle kapamağa belediye nizam- Tarı müsaid mi değil mi bilmem, Fakat işin asıl sorulacak noktası şu ki, bu yapt aylardan beri yarı bir halde bırakıldı. Ne yapılıyor, ne yikıliyor? Tabii piyade kaldırı. min kaplıyan kulübe de öylece duruyor. Hem bu nokta uyni za- manda tramvay durak yeridir de... Kalabalık yolcuların bu da- racık yerde toplanıp beklemesi hem güç, hem tehlikelidir. Bu bina lamamlanmayacaksa yaya kaldırımın kaplıyan bu ku- Tübe niçin duruyor? Belgdiye me- murlarından Diri biraz alâkadar olsa... Salme Akdemir Büyükada önünde bir deniz kazası Bir balıkçı dalgalar arasında | çırpınırken kurtarıldı Dün Büyükada ile Bostancı ara sında bir deniz kazası olmuş, dalga- larla pençeleşen bir balıkçı muhak- kak bir ölümden kurtarılmıştır. Hâ- dise şöyle olmuştur: Tophanede bir kahvenin Üzerinde oturan Tevfik is- minde bir balıkçı evvelki gün avlan- mak üzere Büyükadaya geçmiştir. Ada civarında bir müddet avlanan Tevfik, sandalını balıkla doldurduk- tan sonra, Tophaneye dönmek üzere Büyükadadan denize açılmıştır. Tevfik, Büyükada ile Bostanci arâ- sına geldiği bir sırada hava sertleşmiş ve birdenbire kabaran dalgalar, san- dahı alabura etmiştir. Kayık dalga- larla bir tarafa sürüklenip giderken Tevfik de ölümle pençeleşmeğe baş- lamış, bu sırada civardan geçen Kâ- am isminde bir balıkçı vaziyeti gör- müştür, Fakat Kâzım, dalgaların ve havanın vaziyetinden kazazede balık- | damgasile ucuzca çının imdadıma yetişemiyeceğini, bu işi yapmağa kalkıştığı takdirde ken- disinin de ayni âkibete uğrıyacağını anlamış ve yoluma devam ederek ada- ya gelmiştir, Bülıkçi Kâzım, iskelede- ki polis memurunu vakadan huber- dar etmiş, bu sırada Yalovadan gelen Mahir kaptanın idaresindeki Pendik vapuru da iskeleye yanaşmıştır. Po- ls memuru derhal vapura atlıyarak kazadan kaptanı habordar etmiş, vapurun İstikameti kazazedeye doğru çevrilerek yüzme bilmesine rağmen arlık takatı kesilen ve boğulmak üze- re bulunan Tevfiğin imdadma ye İ diğilmiş ve balıkçı vapura almmışlr, Bu şekilde muhakkak bir ölümden kurtulan balıkçı Tevfiğin sandalı da deniz üzerinde araştırılarak bulun- muş, o da gemiye alınarak İstanbula getirilmiştir... İdman yaparken düştü Harbiyede Altınbakkalda oturan Agop isminde bir genç Beyoğlu Halk- evinde idman yapmakta iken düşerek yaralanmış, zabıta tarafından Böy- oğlu hastanesine yatırılmıştar. Yumurta tacirlerinin derdleri Dün iç ticaret umum müdü- rünün reisliğinde bir toplantı yapıldı Yumurta ihracatçıları bundan bir müddet evvel Türkofiste de tedkiklerde bulunmak üzere An- karadan şehrimize gelen İç ticaret umum müdürü B. Mümtaz Rek dün akşam tedkiklerini bitirmiştir. Bu- gün Ankaraya dönecektir. Yumurta ihracetçıları, yumurta ihracatının azalmasına, mevcud kon- trol nizamnamesinin sebep olduğu- nu iddia etmişlerdir. Bu nizâmnamea taze yumurtanın evsalını tayin et- mekle beraber, yumurtacıların <nf- i türels dedikleri az taze (mahalle bak- kallarında salılan) yumurtalarla sa- nayide kullanılanları ayird etmemek- tedir. Bu yüzden az taze yumurta lar da «sanayide istimal edilebilir» sevkedilmektedir. Bu yumurtaların gittikleri yerlerde | sanayide kullanmaktan ziyade doğru- | dan doğruya istihlâk edildiği duyul Yaşlar. Bu mevzu üzerinde konuşmak üze- re, İç ticaret umum müdürünün ri- yasetinde bütün yumurta tacirleri- nin iştirakile, Türkofiş nammna mü- dür vekili B. Necmeddin Meto'nun da bulunduğu bir toplantı yapılmış ve geç vikte kadar devam eden konuş- malar sonunda «natürel» yumurla- ların doğrudan doğruya istihlâk edi- lebilecek, az taze yumurta olarak ihracının muvafık olacağı neticesine varılmıştır. İç ticaret umum müdürü toplantı neticesini İktisad Vekâletine arzede- cek ve Vekâlet muvafık görürse, yu- murta kontrol nizamnamesi tadil edi- lecektir, Müstehcen mi? Bir ehli hibre heyeti filmi tetkik etti Bazı kimselere para mukabilinde müstehcen filimler gösterildiği id- diasile, Sirkecide bir sinema hakkın- da yapılmakla olan tahkikat Adliye- ye intikal etmiştir. Filmin hakikaten müstehçen olup olmadığının tesbiti için bir ehli hib- re heyeti tarafından tedkikat yapıl masına lüzum görülmüş ve Sultan- ahmed sulh ceza hâkimi B, Reşidin de iştirakile teşekkül eden ehli hibre heyeti filimi tedkik etmiştir. Heyet, tedkiki neticesini raporla müddeiu- mumiliğe bildircektir. Yerli antrasit bulunamıyor Söba ve kaloriferler için piyasada yerli kömür tedariki pek güçleşmiş- tir. Alman koku 26 buçuk liradır, Halbuki yerli antrasit 23 liraya alı- İSTANBUL HAYATI Şefika, şafo olmuş! — Oh, dedi. Ne güzel tesadüf! Bs- ki dostları gördükçe büsbütün neşem çıriladı. Dostum gülerek: — Bizim Şafo geldi, dedi. Her hal de filim pek hoşuna gitmiş. Acaba Şafo kimdir diye düşünür. ken oda kapısı hızla açıldı: — Bonjümuür baba. Yüzü allı, kızılı boyanmış, kirpik- leri tersine dönmüş, açık sarı saçlı, sivri şapkalı, incecik belli bir genç kız içeri girdi. Üstüste çılgın kahka- halar atarak. dostumu kucakladı, yanaklarını öptükten sonra masanın üstündeki kutudan bir sigara alıp dudaklarının arasına O kıstırdı. Des- tum kibriti yakarken beni işaret etli: — Şafo, bak kim geldi! Eski dos- tumuzu tabii hatırlarsın!.. Genç kız, hatırasını yoklar gibi gözlerini kırpa kırpa bana yaklaştı. Soğuk bir tavırla uzattığı elini sıka- cağım sırada ağzıma doğru kaldırdı. Öptüm. Sigara dumanlarını savura savura karşıdaki koltuğu uzanır gi- bi oturdu. Bacak bacak üstüne atıp bir kahkaha daha çınlattı: — Aman, filim pek komükti, Sine madan sonra da şöyle bir tur yap- tım. Dostum, mesud bir baba gururile: — Şafo, sinemayı çok sever, dedi. Gezmeğe de pek meraklıdır. Genç kız mütemadiyen önüne geldi: Saç sobanın ardında burnunu çekerek uyuklaya uyuklaya çorap yamalıyan siyah önlüklü, to- parlak vücudlü, siyah saçlı, donuk bakışlı Şefika acaba hakikaten şimdi karşımda oturan Şafo mudur? Ça- murlu sokaktaki evden çıkıp Anade- luya gitmişler, dört beş sene oralar- da dolaşmışlar. İstanbula geleli de henüz bir sene bile olmamış. Acaba Şefikacık nerede Şafo oldu? Bir aralık fırsattan istifade ederek sordum: — Fatihteki eski dostları hatırlar- sınız tabii! > Omuzlarını silkerek dudak büktü: — Sizi assüre ederim ki, Fatih diyo mıyor. Yerli antrasit ve kok bulunma» |'sssssssssasessssssanens21! dığından, İktisad Vekületine şikâyet- ler yapılmıştır. Birkaç gündenberi iyi giden hava- lar tekrar soğuduğu için şikâyetlerin ehemmiyetle nazarı dikkate alınaca- ğı umulmaktadır. Bay Amca Balıkhanedet!.. «. Boyunu ölçtüm Mü ayak. Y & ... Enini Siğlüm 9 ayak..1 . Biçare balık büyük denizlerin | korkup Marmarsya İ görmeğ gelmiştiri... Attığı taşla satıcının başını yardı Seyyar satıcılık eden Mehmed is- minde biri Aksaraydan geçmekte iken Fehmi isminde bir çocuk tarafından atılan taşla başından yaralanmiışlar. B.A, —Belkide bizim Etrüskü