3 | z i : : Kİ SARAY ve BABIÂLİN i İÇ Yüzü Yazan: SÜLEYMAN KÂNİ İRTEM —Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur Tefrika No. 285 Abdülhamid, halkı başka şeylerle oyala- mak Için harbe taraftar oluyor Acele işe şeytan - karışır! Yapılacak ıslahatı kararlaştırmak üzere İstanbulda aktedileğ Tersane kanferansı içtimaa başlayınca Mithat paşa kanunu &sasisini ettirmişti. Fakat Mithat paşa bü üsünde evvelden Avrupanın müsdadesini al- mamıştı. Bu büyük bir cüretti! Avrupanın rizası olmadan Osman- lı devleti kendi kendisine ıslahat, hem bu kadar umumi, islâma ve hıristiya- na şamil ıslahatı, nasil yapabilirdi? Demek ki, Avrupanın vesayetinden çıkmak, kurtulmak istiyordu! Avrupa buna tahammül edebilir miydi? Tersane konferansının feshinde ge- neral İgnatiyef Babıâlinin siyaseti aleyhinde şiddetli beyanatta bulun- müş ve: — Babiâli bu vaziyetin neticesi ola- rak tahaddüs edebilecek felâketlerin mesuliyetini deruhte eden bir hattı hareket ihtiyar ediyor, demişti, (1) Tersane konferansi dağıldıktan son. ra Avrupa Londra protokolu ile son müsaadelerini karar! Fakat bu protokol acele tanzim ol- muş, Babıâliye hemen tebliğ edilmek üzere paskalya akşamı çarçabuk im- . za edilmişti. Bu istical siyasi bir pot kırılmasını intaç eylemişti. Taymis muhabiri Bloviç tarafından ifşa edildiğine göre: (2) Babıâliyi tazyik, Osmanlı devleti. nin istiklâlini tehdid yolunda proto- kolün Babıâliye tebliğ edilen metnine kaydedilmiş bulundu! Acele işe şeytan karışır! Derler. Bu ıslahat işine Moskof sün- güleri karıştı! Avrupa devletleri Ba- bıâliye Osmanlı devletinin Rusya ile başbaşa kalacağını ima ediyorlardı. Teslihatın tatili müzakerelerinde bulunmak üzere Peter: bir elçi gönderilerek Rusya ile anlı ça- resinin araştırılması şıkkı ileri sürülü. yordu, Bununla Rusyanın izzeti nefsi yordu; bunu lüzumsuz bir tarziye ad- dediyordu. Ruslahı ancak istedikleri- ni vermek tatmin edebileceğinden el- çi göndermek onun nazârında fayda- sız bir tenezzülden başka birşey olmı- yacaktı, N Abdülhamid bu elçi gönderilmek maddesine karar verilmemesi hakkın- da vükelâya hususi tebligatta bile bu- lunmuştu. Fakat vükelâ Rusyaya fev. kalâde bir elçi gönderilmesine ekseri- yetle, diğer maddelere mebusan meo- lisinde izhar olunan temayüllere uy- gun bir şekilde ittifak ile cevap veril mesine karar vermişti. Karadağa arazi bırakilmamak bu karar iktizasından bulunüyordu. Bu yolda yazılan mazbata ârzolunmsı üzerine Abdülhamid elçi gönderilmek şartından maadasını kabul eylemişti. Padişahın bu reddi üzerine Babıâli. ce devletlere (Londra konferahsina iştirake davet edilmediğinden Londra protokolünün devlete tahmil ettiği fe- dakârlıkları kabul edemiyeteğini ve Rusya tarafından da İstanbula bir el. çi gönderilmezse padişahinda Çar nezdine elçi göndermiyeceğini) bildir. mişti, (3) Mülteciler meselesinde devlet o ka- dar haklı ve insaniyetperverane hare ket etmiş iken Çarı ikna için Fuad pa- şayı göndermeği ihtiyar eylemiş de. gi miydi? Abdülhamid halkı taç ve taht me gelesile iştigalden uzaklaştırmak mak. sadile devleti bir harbe tercih ediyor görünüyordu, Halk arasında akibeti hesap etmeğe «lüzum görmiyen bir galeyan müşa- hede olunuyordu. Padişah bu galeyan ve cereyanı kendi lehine istismar ot. bek istiyor gibi idi. Mit meclis harp taraftarlığı ediyordu. Mebuslar bu yolda şiddetli sözler söylüyorlardı. Bulhe, uyuşmağa dair bir fikir irad © İ eden çıksa hemen: (1 Adolphe Potel: Aperçu historigus das affnires dorlent. (2) Blovviiz: Une course A Constanti- 5 mople i (3) Adölphe Potel: Aperşu historigue des affalres d'orlent, — Rusya karbonlarına dayanama- miş! Diye yüzüne kara leke sürülüyordul Abdülhamid yirmi bir sene sonra kü- çük Yunanistan devletile muharebeyi kabul etmek için uzun bir tereddüd devresi geçirmiş iken o defa koca Rus- ya devletile harp etmeğe kolayca riza göstermiştir! Evvelâ Rusya çarına fevkalâde bir elçi göndermeği izzeti nefsi için ağır bulan ve mütekabilen Çârın da kendi nezdine elçi göndermesini arzu eden padişah mağlübiyetten sonra. Rusya generallerine ziyafet vermek için $a- raydan sofra takımları göndermek, Ayastafanos muahedesini kabul ile Rus başkumandanına İstanbulda ce- mileler göstermek zilletine tahammül etti! Berlin kongresinde Berlin kongresinde Osmanlı ikinci murahhası olan müşir Mehmed Ali pa» şanın asıl ismi Jules Detroit idi; aslen Fransız olan atlesi eski protestanlık mücadeleleri esnasında Fransadan (Magdeburg) şehrine hicret etmiş, al- manlaşmış idi. Jules on üç yaşında bahriye talebesi iken talim gemisile İstanbula gelmiş, İstanbulda kalmak istediği için Âli paşaya müracaat ede- rek islâmiyeti kabul etmiş, Âli paşa- dan himaye görmüştü. Girdiği Harbiye mektebinden H. 1269 da bir sene sonra erkânı harbiye gehadetnamesi alması beklenilmiye- rek yüzbaşılıkla Kırım muharebesine sevkedilmişti. Orduda müşiriyete, son Rus muharebesinde başkumandanlı- ğa kadar yükselmişti. Berline murah- has olarak gittiği vakit Mağdeburgta daha hayatta akrabası vardı. Mehmed Ali paşa Alman dilinde şa- irdi. Fransızcayı mükemmel yazardı, Tarihe de pek meraklı idi, Abdülhamid Alman olmak dolayı. sile Mehmed Ali paşanın Berlinde mu- rahhaslığından fayda umuyordu. Fa- kat düşündüğü olmadı. Bir mühtedi olmak yüzünden Mehmed Ali paşa Berlinde itibar görmedi. Hattâ Osmanlı murahhasları kon- grede Bismarktan fena muamelelere bile hedef oldular, Bu halden son de- recede müteessir olan Mehmed Ali pa- $a çok mukavim bulunduğu içki ile si- nirlerini teskin etmeğe çalışmaktan başka çare göremiyordu. Bismark kongrede hâkimiyeti biran bile elden bırakmak istemiyordu. Bi- konsilld'e gelince ilk mülâkatlarında:; — Söyleyin bakalım, buraya harp mı, sulh mu getiriyorsunuz? Diye sormuş, Bikonsfild de: — İlk' önce sulh! İstediğim sulha muvaffak olamazsam harp! cevabını vermişti, Fakat bu kestirme devap Bismarkı şaşırtmamıştı. O büyük devletler ara- sında bir uzlaşma temini plânını ta- kip etmeğe karar vermişti. Bu plân bi? Ay İçinde muvaffakıyetle neticelendi, Bismark Rus murahhası Şövalof için: — En çok takdir ettiğim adamdır. 'Tek başına bütün murahhaslara kar. şı mücadele ediyor. Ötekiler onun ar- kasından koşan tazılara benziyorlar. O çok sıkışırsa ötekilere ormanlarını gösteriyor ve kaçıp gidiyor! demişti, Kırım muharebesini ve Paris muâ- hedesin! doğuran siyasi âmiller değiş dikten sonra Osmanlı devleti garp dev. Jetlerinin nazarlarında Rusyaya karşı bir kalkan olmak kudretini ve mevkii. ni kaybetmişti. tırken şu cümleyi ilâve etmişti: — Sizin sayenizdedir ki, bugün Os. manlı devleti Avrupada baki kalmış- tır! Gerek Berlin muahedesinin tan- imi esnasında ve gerek ondan sonra Avrupa Osmanlı devletine ancak şu nazarla bakmıştır; de KE LORİN Türkiye Postaları DALGA UZUNLUĞU 1639 m. (183 Kes, T.A G. i94m 15195 Kos TAP. 8170m. 9465 Kos. ANKARA RADYOSU Perşembe 16/2/8939 BAATİLE 1230: Program 1235: Türk müziği - Pi, 13: Memleket saat ayarı, ajans, meteoro- 1oji haberleri, 1310 - 14; Müzik (Caz- bant - Çigan) Lantoş orkestrası, 1830: Program, 1835; Müzik (solistler - P7), 19: Konuşma (Ziraat saati), 19,15: Türk müziği - (İncesaz suzinâk fash - Safiye 'Tokayın iştirakile), 20: Afans, meteorolo- Ji haberleri ve ziraat borsası (flat), 20,18: Türk müziği: Çalanlar - Vecihe, Cevdet Çağla, R. Persan, K. N, Seyhun, Okuyun- lar - Sadi Hoşses, Müzeyyen Senar; 1 - Andon usta - Hüseşmi peşrevi, 2 - Cemil bey - Hüseyni şarkı (Görmek ister gözle- rim her), 3 - Nuri Şeyda » Hüseyni şar- Xi - (Gel beni vuslunla şad et), 4 - Hüse- yin Fahreddin - Hüseyni şarkı - (Merha- met kıl), 5 - Cevdet Çağla - Keman tak- simi, 4 - Hüseyni türkü (Dağları aşama- dım), 7 - Hüseyni türkü (Yakın gel ya- kına), 8 - Mahmud Celâleddin paşa - İs- fahan şarkı (DIN biçare senin), 9 - Arif beyin - İsfahan şarkı - (Canda hasiyot mi var), 10 - İsfahan türkü (Fesliğeni ok- li - Rahmi beyin - Ba- yali Araban şarkı (Bana noldu değişti), 21: Memleket saat ayarı, 2103: Konuşma, 21,15: Esham, tahvilât, kambiyo - nukud borsası (flat), 2130: Müzik - (Edip Se- zen tarafından viyolonsel solo) Anton Rubinstein - Sonata opus 18, Cemal Re- - piyanoda refakat eden, 2155: Mü- sik (opera aryaları - PU, 22,15; Müzik (küçük orkestra - Şef: Necip Aşkin)! 1 Kulseh - Macar marşı, 2 - Malnzer - yananın çamaşır yıkayan kadınları (pol ka), 3 - De Micheli - Hasret (Serenad), 4 - Gebhardt - Karnaval - (Vals), 5 - Lautenschlager - İlkbahar (Arjantin s8- renâdı), 6 - Kutsch - İspanyol Kapriç- yosu, 7 - Müller - Küçük sereriad, 8 - De Micheli - Şen Serenad, 9 - Bucalossi - Pestalozza'nın oCiribiribin şarkısı, 23,15: Müzik (cazband - Pİ), 2345 - 24: Bon ajans haberleri ve yarınki program. Avrupa istasyonları: Saat 20de Breslau 20: Dans havaları — Dewtechi, B. 20,15: Karışık muzika — Frankfi 2030: Plâk — Hambg. 20: Karışık muzika — Wipzig 20: Halk muzikası — Münih 20,15: Operet konseri — Budap. 1945 ten beri: Çingene çalgısı — Bükreş 20,20: Konser— Helsinki 20,45: Salon muzikası — Hilvers, 1. 20,40: Dans — Sofya 20: Keman — Var- gova 20: Karışık muzika, Saat 21 de Berlin 21,10: Dans — Deutachi, 8. 2140: Büyük orkestra, Pfitzner idaresinde — Prankft. 21,15: Karışık muzika — Kolon- ya 2110: Hafif muzika — Königsbg. 21,10: Hâft muzika — Bari 21: Yunanca noş- riyat — Belgrad 2130: Benfo. konser — Budap. II 20,20: Askeri muzika — Bükreş 31,15: Senfon. konser — Helsinki 2130: Or- kestra — Kopenhag 21,10: Orkestra — Lüksemburg 2145: Hafif muzika — Oslo 2106: Orkestra — Rad. Paris 21: Karışık muzlka. Kw. Ew. 120 20 20 Kw. Sant ?de Mambg. 2230: Radyo orgu — Sarbir. 22.15: Dans — Stuttgart 22: Konser — Berom. 22: Orkestra — Bordo 2230 - 24,0: Hafif muzika — Budap, 2205: Askeri mu- zika — Hilvers, İ 22: Senfon. konser — Marsilya 2230 - 24,30: Konser — Roma 20: Francesco D. Kimin! operası -- Rad. Tou- 1wse 2250: Hafif muzika. Saat 23 de Königsbg. 2335: Hafif muzika — Di- ger Alman istasyonları Stuttgart'ta nak len 23,30 - 1: Halk muzikası ve hafif mu- zika — Droltviç 23: Viyolonsel — Lük- sembg. 2340: Senfon. konser — Milano 23: Operet muzikasm — Roma 23: Operaya | devam — Bofya 23: Dans — Rad. Toulousp 2330: Marşlar — Varşova 2820: Dans, Saat HM den sonra Alman istasyonları Stuttg. tan naklen 1 e kadar: Halk muzikasi — Droltviç 2435: Askeri muzika — Helsinki 24.10: Hafif my- sika — Kopenhag 24 - 130: Danş — Iondra 2435: Dans — Milano 24: Dans — Rad. Toulouse 2445: Opere havaları — Frankft,, Lalprig ve Stuttg. 1-4: Gecs kon- İstediğiniz gibi BIR OTOMOBIL 4 almak veya satmak ıçın EN 7 ali Y KİLAN | if e isiifade all TURAK TARİHİ Yazan: İSKENDER P, SERTELLİ iNA ROMAN Tefrika No. 57 Genç Moğol kâhramanı atına binmiş, düğün meydanın- da dolaşıyordu. Yaşuma o gün 16 yaşına yeni basmıştı Hanın sarayı önündeki meydanda büyük bir kalabalık vardı. Sarayda üç gün fakirlere yemek dağıtılıyordu. Saray mutfağında her gün yüzlerce koyun ve at kesiliyordu. Hava çok güzeldi. Yaz ortalarında yapılan bu düğünü görmek için etraftaki köy- lerden ve kasabalardan (Saray) a bir çok kimseler akın etmişlerdi. Samo istiyerek evlenmiyordu. Her- kes eğlenirken o suratını asıp bir Köşeye ti. Kahraman Samo neden memnun değildi, Aldığı kız çirkin miydi? Hayır. Samo, prenses Olgayı sevi- yordu. Günün birinde onunla evlen- meğe karar vermişti. Halbuki, prens Keyük'ten gelen bir buyrukta: «Ben Volgaya dönmeden, »- Tingin kıziyle evlenmeli- sin'» Deniliyordu. Samo, bu işi yapma- ğa mecburdu. Prens Keyük dönün- ce,onu Şi - Tingin kıziyle evlenmiş görmezse, Samo için çok fena ola- caktı. Keyük çok asabi, kinel bir adamdı. Samo bu vaziyette (Saray) da kalamazdı. O zaman Olgadan da ayrılacaktı. İşte Seamo bu endişe ve düşünce lerle komutanının kızını almağa mecbur olmuştu. Şi - Tingin kızı çirkin değildi. He- nüz on altı yaşına yeni basmıştı. Ol- gadan çok genç ve körpe bir kızdı. Yaşuma, Şi - Tingin en küçük kızı idi, Yaşuma, Samoyu delicesine »sevi- yordu. Samo ile evlenmek onun ak- ından bile geçmezdi. Prens Keyük onu nereden de hatırlamıştı. Bu evlenmeden Şi - Ting de mem- nun görünüyordu. Samo gibi bir kahramana kızını vermekle onu ken- dine daha çok bağlamış olacaktı. Şi - 'Ting, Samonun prenses Olga ile se- viştiğinden hâlâ haberi yoktu. Zaten Olgayı - son gülenrde - sarayın zin- danına atmışlardı. Okuyucularımız çok iyi hatırlarlar ki, Olgayı sarayda bıraktığımız za- man, bu dessas kadın Şi - Tingi öl dürmek çarelerini aramakla meş- güldü. Olga, Samonun odasında mahpus gibiydi. Bir akşam nasılsa odadan çıkmağa ve ŞI - Tingin dairesine geç- meğe muvaffak olmuş, fakat ihtiyar komutanla birdenbire yüzyüze ge lerek şaşırmıştı. Şi - Ting, o zaman bu kadının bir desise ile ve fena mak- sağlarla saraya girdiğini anlıyarak kendisini derhal zindana attırmıştı. Olga üç aydanberi zindanda yatı- yordu. Gerçi Samo, prensesi İstediği zaman ziyaret edebiliyordu; fakat bu ziyaretler derdlerin ve iztırabların derinleşmesinden başka neye yarar- dı? Samo, prensese: — Sizi ben kaçıracağım! Diye vadettiği ve bu vadin üzerin- den aylar geçtiği halde Samo da bir iş göremiyordu. Zindanın demir ka- pısı önünde dört kargılı nöbetçi do- Jaşıyordu. Samo zindana komutan tarafmdan geliyormuş gibi uğruyor, demir kapıyı açmadan, küçük delik- ten konuşup gidiyordu. Şi - Ting casuslara karşı çok şid- detli davranırdı. Onları idam etmek- ten ziyade işkence ile söyletmek yolu- nu tercih ederdi, Olga, Moğol sarayına niçin gir- işti? $i - Ting bunu anlamıyacak ka. dar budala bir komutan değildi. — Bu câsuslara göz açtırmamalı- yız. Timuç Rus sarayında nasıl mu. vaffak olduysa, Olgada hiç şüphe yok ki, Moğol sarayında ayni rolü oy- namağa geldi; fakat muvaffak ola- madı. Yakayı ele verdi. Ona yardım edenler de, casus gibi, zindana atılıp işkence göreceklerdir. Diyordu. Samo, komutanın bu sözü üzeri- ns Olgayı ziyareti geyrekleştirmişti, Minareyi çalan, kılıfını hazırlar der ler. Samo da - günün birinde sorgu- ya çekilmesi ihtimalini düşünerek « bu ziyaretlerin sebebini şu suretle izah edecekti: «— Olganın Moğol sarayma nş maksadla geldiğini anlamak istiyor. dum. Komutanıma bir yardım ok sun diye, bu hilekâr kadının gizli maksadlârını öğrenmek ve memlekö- tims bu suretle yardım etmek müm. kün olacaktı; Samoyu bütün saray muhafızları severdi. Hiç bir asker onun fenalığını iste- mez ve hiç kimse onun aleyhinde bü» Tunmazdı. Samo bütün Moğolların kalblerinde yâşayan ve herkesin sev. gisini kazanan bir kahramandı. Samo ogün kır bir ata binmiş, meydanda dolaşıyordu. İhtiyar Şi - Ting sarayın pencere- sinden bakıyordu. Dimitriyeften yeni gelen Barlan, Şi - Tingin yanında oturuyordu. Meydanda gençler cirid öynıyarak eğleniyorlar, ileri gelen zabitler de sarayın etrafında kurulan çadırlar. da kımız içiyorlardı. Buarada mey- dandaki çocukların oyunları da her- kesi güldürüyordu. İki çocuk kuş kı- yafetine girerek ağaçların tepelerin$ çıkmışlardı. Yoldaki çocuklar bu kuşları, uçlarına taze yemiş bağlan- mış oklarla avlamağa çalışıyorlar... Bu oklar yere düşünce, uçlarındaki yemişleri kapmak için koşuşan ç0- Ccukların sesleri göklere yükseliyordu. Barlan, komutana sordu: — Samo neden yanımıza gelmi- yor? — Arkadaşları ve kendi yaşıtlari, le vakit geçiriyor, bizim gibi ihtiyar. lar en sonra ziyaret edilir, — Samonun talihi varmış... Hava çok güzel bugün, Güneş herkesin sır. tını ısıtıyor. — Kızımın talihi bu. Düğün gü- nü güneş doğmasaydı, bütün ömür. leri tatsız geçecekti, — Ben kış mevsiminde evlendim... Kar, insan boyunu aşmıştı. Fakat, yuvamın tadı bozulmadı. Dokuz ço- cuk yetiştirdik. ocağımız hâlâ tütü- yor, — Cengiz han: «Yaz mevsiminde evleniniz!» demişti. Bunun elbette bir sebebi verdir. Kışın bu kadar da- vetliyi nerede barındıracaktık? — Hakkınız var. Bütün Volga köy- leri bedava yemek, yemek için (Sa- ray) a akın etmişler... ŞI . Ting birdenbire mevzuu 'de- Biştirdi: Dimitriyeften geldin geleli uzun- boylu konuşamadık seninle. 'Timuç kendini sevdirebildi mi yerlilere? Barlan güldü: — Dimitriyefte onu sevmiyen bir kişi var. Ondan başka herkes sever Timuçu... — Kimdir onu sevmiyen?.:. — Karısı... — Prenses Mariden mi bâhsetmek istiyorsun? — Evet. O fottan kadından. Bir gün Timuçun başını yakacak sani- yorum o kadın. — Ben gelirken bir çocuk doğurdu. — Kız mı, erkek mi? — Erkek dediler, — 'Timüç sevinmiştir Bylayis; İlk karısından erkek çocuğu olmamıştı, Doğanlar hep kızdı. — Yarın büyüyünce, Moğollardan Vlâdimirin intikamını alacak bir yılan doğdu demektir. — Vlâdimirle bu işin ne alâkası var? Çocuğun babası Timuç değil mi yoksa?... — Çocuğun Timuça çok benzedi. ğini söylediler. Fakat, prenses Mari eski kocasını çak severdi, Vlâdimir öldükten sonra, Moğolların eline düş- tüğü gündenberi, gizli gizli ağlar ve Vlâdimiri düşünürmüş, (Arkası var)