Adalarda bir kış gezintisi Kurban arifesinde Bursaya gitmiş tim. O güzel şehire bu sene her sefer kinden daha fazla akın olacağını bili- yordum, Eş dost hep: — Bursaya!» diyor. Matbuat takımı, kayâkçılar, dahili turistler, hep gidiyorlar, gidiyorlar. © Bense, Büyükadada bir iki gün ba- Arife günü nede lâtif bir havaydı. Hafif bulutlar arasından güneş eks© Tiya kendini gösteriyor. Deniz çarşaf gibi... Vakın serince amma bu mey- “simde de havanın daha iyisini ara- Gözüm daima münasebetsiz şeyle- re takılır, Gene de öyle oldu: Moda burnundan itibaren Adalara kadar, su hep çöplerle dolu... Anadolu kıyı" larında köşkü olan bir dostumun söyledikleri aklıma geldi: — Çöpleri karaya dökmek, İstan “Bul semtini mahvediyor. Gelişi gü zel denize boca etmek de bizi bitiri- yor.. Biraz lodostan sonra, kıyıları- mız mezbele halindedir. Yalnız bizim- ki değil, suların atışına tabi olarak, Türk Marmarasının her kıyısı... Öy- leyso ne karaya dökmeli. ne denize, Şu çöp işini fenni bir şekilde hallet- meli... Adada birçok açık oteller var. Bun- ların mal sahipleri ekseriyetle içlerin- de oturuyorlar. Kendileri için kullan- de tedarikli bulunuyor. Biz evvelden telefonla biğ tanesiyle görüşmüştük. Oraya Ekser öteller gibi bu da, bina, mobilye, ba- kım cihetinden ikinci nevi... Musluk olmadığı, su kovalarla taşındığı için © noktadan üçüncü nevi... Yalnız yes nin cevaplarından > başlıyayım: ikişilik bir oda, - sabah kahvaltısı, öğ- le ve Akşam yemekleri dahil - yedi! lira. Fakat yemekten sonraki kahve. ler 10 kuruş, bir bira içseniz Şişesi 60 kuruş, bir maden suyu 50 kuruş... Mariçten gelenler konsomasyon yap- sınlar.diye tayin “edilen bu fiatleri dahildekilere de - ve ilk sarurt kon- somasyonları yapanlara da - tatbik etmek, bizde, gezme yerlerini pahalş- İandıran başlıca âmildir. Belediye Ona göre davransın diye dikkati vak- tile ceibetmiştim; ehemmiyet veren olmadı. Belki “B, Lütfi Kırdarın bu sefer “gözünden kaçmaz. Böylece, Adada İki kişilik 'bir odada iki gün kalmak yirmi küsur “liraya geliyor. Hem de kışın; tenha mevsimde... Ne beynelmilel o piyasaya, ne de bizim “hatim ine uygun... Ertesi gün, küçük tur için bir ara- baya bindik, İnsan memleketin di ğer yerlerindeki külfet mukabili üc- telleri bildiğinden, şöyle tasarlıyor: «— Eh, bir lira versem, bovardaca bip şediye olur!» ni iki Mira istiyor. Bir ie gösteriyor. Belediye öy- le gat biçmiş... Gayri ihtiyari: (vâ-Nü) (Devamı 4 üncü sahifede) Ada suyu Ada bu sene Jiçinde behemehal suya kavuşacak Vali ve Belediye Relsi Dr. Lütfi Kır- dar, şehrin süratle halle muhtaç ol- duğu işleri arasında Adaların su ihti- yacını da eiddiyâtle ele almıştır, Bu ihtiyacını süratle izale etmeğe karar veren Vali ve Belediye Reisi Dr, 1âtli Kırdar, İstanbuldan “Adalara Terkos suyu nakletmek üzere Deniz- bank ile müzakerelere girişmiştir. Bu müzakerelerde Denizbank Adaların muhtaç olduğu suyun metre mikâbı- na yirmi kuruş nakliye ücreti iste- miş, Belediye on kuruş teklif etmiştir. Müzakere müsbet bir neticeye ikti- ran edeceği sırada Denizbank müdür- lüğünde değişiklikler olmuştur. Maa- mafih yeni umum müdür Yusuf Ziya Erzin de 'Denizbankın “su vapuriyle Adaya su nakline muvafakat ettiğin- den selefinin giriştiği müzakereyi neticelendirmeğe muvafakat etmiştir. Belediye ile Denizbank arasındaki müzakere Pazartesi günü tekrar başlı- yacak ve ağlebi ihtimal bu seferki müzakere bir itilâfla neticelenecek- tir. Anlaşma yapılır yapılmaz Beleği- ye derhal Adalarda boru ferşiyatına başlıyacaktır. Esasen Kazoğlu su de- posu mevcud olduğundan “bu depo- dan İstifade edileceği “gibi yeni 'bir depo da inşa edilecektir, Bütün işler bahara kadar bitecektir. Bu mevzu etrafında malümatımı rica'eden bir muharririmize Vali ve Belediye Reisi Dr. Lütfi Kırdar; «— Bütün emelim Adaya su temin etmektir. Adayı bu sene suya mutla- ka kavuşturmak lâzımdır, Buna ça- ışıyoruz# demiştir, “ Adaların su meselesi, senelerdenbe- İ ri, halledilmemiş şehrin “en büyük | 'derdlerinden biridir. “Vali Dr. Lâtfı Kırdarın muharririmize verdiği bu teminat, bütün Adalılar için kıymetli “bir müjdedir. Bu müjdeden sonra, şimdiye kadar olduğu gibi, Adalıların yine inkisara uğramıyacaklarını mu- hakkak görüyoruz. Otomobil kazaları | Bir otomobille bir otobüs Evvelki gece saat yirmi dörde doğ- Tu, Sultanahmetten Sirkeciye gelmek te olan:şoför Muzafferin otomobili ile, Sirkeciden Sultanahmede giden :$0- för Muhsinin idaresindeki otobüs, tabbi adli binası önünde'çarpışmışlar, her ikisi de hasara uğramıştır. ” Polis, şoförü yakalayarak tahkika- kata başlamıştır, goför İrtanm idaresindeki “taksi otomobili, Ağahamamında, Alinin, tü. tüncü düktânma çarparak hasara uğratmıştır. Polis, şoförü yakalayarak tahkika. ta girişmiştir. Şoför Haydarın idaresindeki oto. mobil Gâlatasarayda Donna isminde bir kadına çarparak yaralanmasına sebep olmuştur. Karilerimizin mektupları Taşdelen suyunu daha pahalıya alıyoruz #işesini 120 kuruşa alıyorduk. Ev. kaf bumenba doğrudan doğruya idareye başladığı samandanberi sucularda büyük damacana bu- lunmuyor. Küçükler ise 70 kuruş- tan aşağı verilmiyor. Halbuki bü- yük şişeler küçüklerin iki mislin- -den fazla alır. Bu surelle eskiden 420 ye aldığımız su mikdarnı Şimdi 50 kuruş fazlasına alıyo- ruz. Bu pahalılaşnıaanın sebebini an- Khyamtyoruz. Su mu azaldı? Sucu- lar mı ihtikâr yapıyor? Büyük fabrikalardan bazıları mallarına kati bir fiat tayin eder. ler ve bunları daha yukarı sattır- mazlar. Menba' suları için de ay- n: şey olmalıdır: Nakliye masraf- ları da hesab “edilerek, suyun, muhtelif İsti semtlerine gö- re muayyen füğtle satılması te- min edilemez mi?m Ekmek sepetinde yatıyormuş / Bir mahalle bekçisinin başın- dan geçen garip bir vâka Evvelki gece Kumkapıda Nişancada garip bir vaka olmuştur: O tivar'a Muhsine hâtun mâhallesi bek lerinden “Osman, gece sanat üçe doğru, bütün mahalleyi “dolaştıktan sonra biraz dinlenmek ihtiyacı hisset. miş, ve Şehir meclisi azasından fırın- cı Şakirin fırını yanındaki arsaya ge- Hnce geceleri bu arsaya bırakılan ek- mek tablalarının üzeri çinko kaplı ve kapaklı sepetleri üzerine oturmuştur. Bekçi, bir arâlık, oturduğu kapa- ğın kımıldamakta olduğunu hisset- miş, önce evhama kapıldığını zanney- lemişse de biraz sonra oturduğu ka- Pağın, adeta yaylı bir hal alarak ken- disini fıtlattığını görmüştür. Bu sırada; çinko kaplı büyük sepetin içinden yirmi yaşlarında bir Arap ç0- cuğu sık sık nefesler alarak meydana çıkmıştır. Bekçi Osman , birkaç dakika geçir. diği şaşkınlıktan sonra Arap genci. yin yanina «sokulmuş, Kim olduğunu gormuflur. Bu genç, kendisine uMarmara En- Yet» dediklerini, yatacak “yeti ölma- dığı için bu kapaklı ekmek küfesine «girip yattığını, fakat bekçinin otur. mâsile nefes alamıyarak ölüm: tehli- kesi atlattığını söylemiş savuşup git- miştir, Bu vakadan alınacak başlıca ders şudur: Ekmek nakleden sepetler Şu- rada burada bırakılmamalı, kapalı | yerlerde muhâfaza edilmelidir. Yoksa içerisine yalnız İnsan değil kedi ve sir hayvanlar da girebilir. 4 Şubat 1939 ee A ç | Sahife GAMI RI e e A pa mm amma e AKŞAMDAN AKŞAMA 2 SOHBE' Seçim hazırlığı Yarından itibaren defterlerin #etki- kine başlanıyor Mebusan intihabatına esas teşkil edecek nüfus defterlerinin Bayram günlerinde her kaza merkezinde ha» zırlandığını yazmıştık. İntihabatın muayyen müddet için- de ikmali lâzım geldiğinden vilâyet tarafından verilen emir üzerine bü- tün mahalle mümessilleri kendi ma- hallelerindeki nüfus mikdarını birer birer tesbit ederek defterleri hazırla. mıştır. Bu defterler, kaymakamların ve nahiye müdürlerinin nezaretleri altında daktiloda teksir edilmektedir. Tanzim eğilen defterler biri 22 yaşma kadar, diğeri de 22 yaşından sonraki vatandaşlara aidöir. Çİnti- habı mebusan) kanununa göre inti- hab etmek hakkını haiz olmak için yirmi iki yaşını doldurmak lâzımdır. Ancak intihab edilecek müntehibi sanilerin sayısı nüfus mikdarına göre tesbit edileceğinden kadın, erkek nüfus mikdarİnm sahih bir surette tesbitine bilhassa dikkat edilecektir, İntihab defterleri yarın akşama ka» dar bütün kazalardan Belediye Reis- liğine gönderilecektir, Pazartesi günü kanunen «intihabı mebusan teftiş heyeti» vazilesiyle muvazzaf olan umumi vilâyet meğlisi daimi encümeni toplanarak defterleri tedkik edecektir. Bu tedkikler'9“Şu- , bat akşamma kadar tamamlanacak ve.10 Şubattan itibaren defterler ta- Hik edilecektir. Verilen karara göre 21 Marttan itibaren müntehibi sani intihabakına *başlanacaktır. Rakı yüzünden Kahveci ile üç kişi arasında kavga çıktı Evvelki gece Tahtakalede bir kahve- de üç kişinin birbirlerini yaralamala- Tile neticelenen kanlı bir vaka olmuş» tur. Mehmed isminde *birinin “işlettiği kahvede Osman, Ahmed ve kardeşi Selâmi bir şişe rakı alıp içmeğe baş- Jamışlardır. Kahveci Mehmed, ea ye. ri olmadığını, binsenale' içe miyeceklerini ihtar edince, Ahmed ve Selâmi asabileşmişler, evvelâ başlayı ağız münakaşasi kısa bir zamanda büyümüş, ve iki kardeş sustalı çakıla- “rını. çekerek 'kâhvecinin üzerine atık mışlar ve muhtelif yerlerinden yara» lamışlardır. Bu şekilde kanlı bir hücuma uğra» yan Mehmed de sustalı çakışını çek. miş, iki kardeşe rastgele savurmağa başlamıştır. Mehmed de bu şekilde iki kardeşi yaralamıştır. Bu sırada polis yetişmiş işe el koy- muştur. Derhal çağrılan can 'kurta- Tan otomobili her üç yaralıyıda Cerrahpaşa hastanesine götürmüştür. Adli tahkikat devam etmektedir, Bay Amca ziyarette !.. “tekâr bununla ne'demek istemiş?» Denilebilir ki... ı 4 'TENAKUZ. — İnsanların çoğunun İznakuzdan - onu fikirsizliğin ta ken- disi sayacak kadar - kaçınmaları, din- dar mizaçlı oldukları içindir. «Dindar mizaç» derken şunu anlıyorum: Her şeyi tabiatlen üstün ve «iyi» bir esasa bağlamak, ona dindar, onlar da bir şeytana inanmış adamlardır. — Dindar mizaçlı insanları yermek is- temiyorum; hattâ onlarm meveudi- yeti hoşuma gidiyor. Belki de insan- hığın ilerlemesine en çok onlar hizmet ediyor. Zalen onları beğensem de, beğenmesem de inkâr edemem; çün- kü onlar evar». Fakat dindar mizaç- hı olmıyanları, yani her gördüklerini, düşündüklerini evvelce tayin edilmiş bir esasa bağlanıp bağlanamıyacağı: nı araştırmaksızın söyliyenleri ken. dime dâha yakın buluyorum. Bunlar tenakuza düşmekten o korkmuyor, günkü biliyorlar ki hiç bir hakikatin diğer hir hakikati nakzetmesine im- kân yoktur; Mer şey “arasında, biz Yarketsek de etmesek de bir ahmak, «harmonie» yardır. Dindar mizaçlı adamlar -«möledigue» bir âlem arr yorlar; ötekiler ise bu «harmonigues Âlemi kabul etmiş kimselerdir. u tasallif olduklarından emin adamla- rın tavrrile sordu: — Sen Mallarmö'yi anlıyor musun? Nereye varmak istediği belli idi; bana o Fransız şairinin birkaç mıs- Taını gösterip onlara mâna vermemi söyliyecekli. Ben buna muvaffak ola- mayınca da © benim samimiyetsizli- Zimi, tesalkifumu, “yalancılığımı is- sında anlaşamıyorduk. Mallarmö'nin bir çok mısralarına mâna “veremem; fâkat onlara mâna vermeğe de ihtiyacım yoktur. Meselâ bizim eski edebiyatımızın meşhur karanlık beytini: «Hazır ol bezmi mü- küâfâta eya mesti gurur — Rahmel sengi siyeh penbel minadandır. bey- tini güzel bulmam İçin şâirin nede- Bach'ın bir «fugue» ünü “anladığını söyliyen adama: «O halde söyle, bes- diye sorulur mu? Musikinin, resmin mâna ile bağlı olmamağa nasıl hak- ları varsa şiirin de öylece hakkı var- dır. Bugün «edebi musiki» den, «ede bi resim» den kaçan çök insan var; “fakat insanlık henüz cedebi şiir» den de kaçacak kadar lerlemedi. Ver. Iaine'in: «De la musigue avant toüte chase» mısraı ile söylemek istediği şey belki de mısran «musiki katılmasın- dan ziyade, bir şiirin anehk bir bes- te gibi karşılanması arrusudur. Nurullah Ataç (Devamı 8 inci sahifede)