LISKARPIN J Çocuk dünyasi | — Ne o Ahmed... Yeni kundura mi Aldın? Ahmed fena halde canı sıkılmış bir tavırla; — Bırak birader... dedi, başıma ge- | j4 Olup olmadığını bilmiyordum, Fakat Wnleri bir bilsen... — Ne oldu? — Efendim, geçenlerde kendime bir iskarpin aldım. Vakıa yeni Kunduram ayağımı biraz sıkıyordu. Pakat kunduracı: — Merak etmeyiniz efendim, dedi, Açılır... Ben de ayağımı daha küçük görün- diye iskarpinin bir numara daha ti istemedim. Ayağımı sıkan yı aldım. Ertesi günü pazardı. Hava çok gü- #İdi, Yeni iskarpinlerimi giydim. Ev- den çıktım. Fakat bir müddet sonra «kı kundura içinde yürümek benim epey ıztıraplı bir hal aldı. Bir Aralık eve gidip eski iskarpinlerimi Biymeği düşündüm. Lâkin: — Biraz daha tahammül edeyim... Kundura belki açılır, yahut ayağım Alışır... diyordum. Köprüye indim. Ada iskelesinde Atkadaşım 'Tevfikle küçük, yaramaz “ğiu Erola rasgeldim. Tevfiğe sordum: — Nereye böyle? — Bizim küçüğü (gezdiriyorum. Adaya gideceğiz... Sen de gelsene... mu cak güneşli günden istifade et- Ben de zaten «nereye gideyim?» diye düşünüyordum. Bu Ada gezin WiSi hiç te fena değildi Hemde va- Pürda yürümiyecektim. Dar iskarpi- MİM beni o kadar fazla rahatsız etmi- Yecekti, Onlarla beraber ben de bir bilet aldım. Vapura girdik. Hava O kadar güneşli idi ki güverteye çıktık, Oturduk. Fakat dar iskarpin içindeki Ayağım gittikçe bana dehşetli ıztırap Yeriyordu. Adetâ dünya gözüme zin- dan olmuştu. Eski, rahat, geniş İs- lerim gözümde tütüyordu. Kihayet yanımdaki arkadaşım Tev- | — Birader... dedim, ben dâyanâ- Mıyacağım... Şöyle geri tarafta bir #raya oturalım, ben iskarpinimin bir İskarpinimin bir tekini çıkarmam- dan maksadım da şu idi. Bilhasa sol Ayağımdaki kundura bana çok iztr- Tap veriyordu. Sağ ayağımdaki is- karpin pek o derece sıkmıyordu. Tev- İk te pek babacan, her işin kolayına 8lden bir adamdı: — Çikar kardeşim, çikar... dedi, tta biraz pratik adam ol canım.. iye beni teşvik edince artık sol aya- ki kundurayı çıkarmağa adam. Akılı karar verdim. Geri taraftaki İskemlelerden birine Oturduk. Etrafımız oldukça tenha idi, Remen sol ayağımdaki iskarpinin bağlarını çözdüm. Kundurayı âya- çıkardım. Ohhh... Dünya Varmış... Derin bir nefes aldım. Ade- Li neşem yerine gelmişti. Artık Tevfikle ötedenberiden tatlı tatlı konuşuyorduk. Bizim Ada va- Puru Kadıköyüne de uğruyordu. Vapur Kadıköy iskelesine yanaştı. yolcularını aldı. Tekrar hareket et- Biraz sonra arkadaşımın oğlu Erol 8üt dökmüş bir kedi gibi babasına yi Kabahatli bir tavırla Tev- — Baba... dedi, iskarpini denize üm. Evvelâ anlamamıştık, Ben çocuğa Sordum: — Bangi iskarpini evlâdım. Çocuk sakin bir tavırla: — Senin iskarpinini... demez mi? Aklım başımdan gitti. Hemen otur- duğum sıranın altınabaktım. Çıkar. yerinde yeller esiyordu. Bu sefer can hâvlile: “—Demek benim ayağımdan çıkar- “Ağım iskarpin! denize düşürdün ha. — Ne yapayım? dedi, Oynuyor- “m, denize düştü... Hay kör olmayasıca yumurcak. İtarninle oynanır mı köftehor... ye çıkışmağa başladı. Fakat, iş işten geçmiş, bizim iskar- i bir teki coktan denizin di- bini boylamıştı. Deli olacaktım. Bir tek iskarpinle kalmıştım. Şimdi ne yapacaktım? Arkadaşım beni teselli etmek için: — Belki, dedi, Adada sana bir İs- karpin uydururuz. Adada iskarpin satan kunduracı olsa da o gün pazardı. Her tarfa ka. palı idi, Şimdi ben, tek iskarpinle Adaya nasıl çıkacaktım ve tekrar İs- tanbula nasıl dönecektim? Güya pa- zar eğlencesine, pazar gezintisine çık- mıştım ha... Ne eğlence! Ne gezinti! Tam bu sırada güverteye Neclâ çıkmaz mı? Neclâ, yeni yeni ahbap- hığı ilerletmeğe başladığım genç, çok güzel bir kadındı. Onunla yakında aramızda Çok tatlı ve çok samimi bir arkadaşlık başlıyacağına kuvvetli ümidim vardı. Yalnız Neclâyı şöyle bir tenhada göremiyordum. Bu Ada seyahati çok iyi bir vesile idi. Fakat kör olasıca İskarpinimin teki... Neclânın bir huyu vardı, Şıklığa pek düşkündü. Bir erkekte bulduğu en büyük kusur sallapatilikti. Neclâ beni görmüştü. Gayet tatlı bir gülümseme ile yanıma yaklaştı, elimi sıkarken: — Ne iyi oldu bu tesadüf... dedi, Ben de Kadıköyünden bindim. Evvelâ aşağıda oturdum. Fakat biraz hava almak için güverteye çıktım. Neclâ yanıma oturmağa hazırlanı- ken gözü kundurasız sol ayağıma İlişince son derece şaşırdı: — O ne? dedi, bir ayağınızda kun- duranız yok... ona vaziyeti anlattım. Neclâ gibi şık- hğa son derece düşkün bir kadın böyle tek papuçlu erkeğin yanına olurmazdı. Birdenbire vaziyeti de- gişti Müsaadenizle... uzaklaştı. Yaramaz Erol iskarpinimin tekini denize düşürmeseydi, muhakkak Nec- lâ ile nefis bir gün geçirecektim. Adaya kemali rezaletle bir tek is- diyerek yanımızdan karpinle çıktım. Bir arabaya atladım. Eski bir ahbabımın evine gittim. Onun eski İskarpinlerinden birini al dım, giydim. Vakıa kunduralar aya- ıma çok büyük geliyordu, amma kim aldırır!... O gün İstanbula döndüm ve bir daha sıkı, dar iskarpin almamağa yemin ettim. Bundan sonra ayağım- dan bir iki numara büyük iskarpin alacağım... Bu gün de öyle yaptım ye Radyodifüzyon Postaları UZUNLUĞU 1639 m. o 183 Kes 19/74 m. 15195 Kes, . SiTom. 9465 Kos ANKARA RADYOSU TÜRKİYE SAATİLE Cuma 27/1/9359 1230: Program, 1235: Müzik (Türk mü- ziği - P), 13: Memleket saat ayarı, ajans, meteotoloji haberleri, 13,10: Müzik (Xd- çük orkestra » Şer: Necip Aşkın): 1 - Max Sehönherr - Alp köylülerinin dans ba- vaları, 2 - Georges Bizet - UArldslenne - 1 incel süt, 8) Prelüd, b) Mennetto, e) Adagietto, 4) Carillon, 3 - Paul Lineke - Kâhküllerinle sen - melodi, 4 - Nlemann - “Tango, 5 - Alols Hutscbera - Benim cen- netim - melodi, 6 - Frans Lehar - Tango kraliçesi öperetinin valsleri, 1639: Prog- ram, 1835: Müzik varyete - Pi, 1905 'Türk müziği (Karışık program) Okuyan: Tahsin Karakuş, Çalanlar; Hakkı Der- man, Hasan Gür, Eşref Kadri, Hamdi To- kay, Basri Üfler, 1945: Konuşma, 1950: Türk müziği: 1 - Sakih efendi - Şehnaz peşrevi, 2 - Şair Nazım - Sehnaz semal - Didem yüzüne nazır, 3 - Deliği Zade - Şehnaz şarkı - Etmedin bir Jibza ihya, 4 - Refik Fersan - Tanbur taksimi, $ - Şevki bey - Hicaz şarkı - Sen bu yerden gideli, 6 - Şevki bey - Hicaz şarkı - Ateşi suzanı firkat, 7 - Selim - Şehnaz şar- kı - Bir nevcivan dil müptelâdır, 8 - Şem- seddin Ziya - Şehnaz şarkı - Denizin dal- gasıni, 9 - Sedad Öztoprak - Şehnaz saz semaisi, 10 - Kemal Niyazi Seyhun - Ke- mençe taksimi, Çalanlar: Vecihe, Retik Fersan, Cevdet, Radife Çağla, Kemal Ni- yazl Seyhun, 11 - Sadeddin Kaynak, Ye- sari Asımdan şarkılar, 20,445; Ajans, me- teoroloji ve ziraat borsası (fiat), 21; Memleket saat ayarı, 2105: Konuşma (Haftalık spor serviğ), 21,15: Riyaseli. cümhur Plarmonik orkestrası - Şef: H. F. Alpar): 1 - Josip Slavenski: Balkanop- henla, Sırp dansı, Arnavud şarkısı, Türk dansı, Yunan şarkısı, Rümen dansı, Be- nim şarkı, Bulgar daası, 2 - P. 7. Çay- kovski - 5 inci senfoni, 2225: Esham, tahviât, kambiyo - nukud borsası (fiat), 2235: Müzik (cazband - Pİ), 2330: Mü zik (melodiler), 23,45 - 24: Son ajans ha- berleri ve yarınki program, 120 Kw. 20 Kw. 20 Ew. İ okul — Tunca Şişli: — Aşağıda arkadaşlarım var... | Hediye kazananlar 10 lira kazanan Necmi DBaykut: İztikiâi isesi sami 2 No. 28. 5 lira kazanan Atır Erüstün: Şişli 43 üncü Ko. 209, Lâstik Mürettip takımı kazanan Torgat: (Davutpaşa ilkokul Haldun No. 563. Eş dolma kalemle kurşun kalem kazanan Güzin Sıralaç: İnönü kız lisesi No, 424. İntikaya Kayhan: Robert Kolej lisesi TA Kravat kazananlar Halli İbrahim: Kadıköy ortaokul No, 904 — Ahmed Ciray: Kumkapı ortaokul No, 813 — Necdet Demir: Haydarpaşa lise» s! No, 2967 — İhsan Tür: Galatasaray 1i- sesi No, 718 — Necip Arnas: Kabalaş er- kek lisesi sınıf 4 B. No. 1790 — Muammer Hahcı; Reşitpaşa sokak: No. 6 Kımltop- rak — Turhan Tumay: Haydarpaşa liseli #nuf 4 No, 448 — Zerrin Zalnoğlu: Beyoğ- Mü 37 nel ilkokul — Salt Eren: Fatih 18 inci ükokul No. 252 Ahmet Kısmet: Vefa Mzesi No. 416. Kolanya kazananlar Ayşe Alanok: İstanbul kız öğretmen orta kısmında — Acun! Göztepe lisesi — Hasan Dönmez: Kuleli sücl lisesi No. 100 — M, Kiraz: Kabataş erkek Jisesi No, 63 — Mediha Yoleri: Kadıköy 2 nci orta Kadıköy $ inci fik okul No. 196 — Vedat Etensel: Şişli Te- rakki sesi No. 427 — Rean Kaptan: Kı- ziltoprak 49 urcu fikokul No. 170 — Adrine Kakmacı: Sukızağacı caddesi No. 12 — Rezan Özyiğit: İlikokul No. 85. Kalem kutusu kazananlar Muallâ Bayraktar: Süleymaniye kz or- taokulu No, 67 — Şükran Tengüz: Kınal- #ikokul | ada ilkokul — Suat Tahsuğ: Beylerbeyi Fena hâlde bazuldum. Kekeliyerek | Ko. 18/80) — Jan Özipek: Sen Jorj İlsesi — Şükran Tumay: Krenköy kız lisesi — Adnan Öskes: 44 üncü ilkokul No. 723 — Fani Dura: İstanbul erkek lisesi No. 950 — Suat Aydın: Fatih No. 4£ — Ralf Ertüzün: Üsküdar 77 nel ilkokul No. 4 — Behire Günerten: Kandilli kız lisesi No. 663. Mendil kazananlar Nedret Yoldaş: Kasımpaşa kız ortaoku- lü No, 45 — Nihal Kortum: Amavutköy Beyazgül caddesi — Muzaffer Erturk: Cibali kız ortaokul No. 138 — Cahit Onar: 34 üne fikokul — Muallâ Ertürk: Cibali kız ortaokul No. 123 — Kemal Demirel: Malatya lisesi No. 563 — Şemsettin Yas- | tumanoğlu: Erkek lisesi orta kısım No. 587 — Esin E. Talü! Arkarapalas — Ka- yahan: Adana birinci ortaokul No, 708 — Mazlum Milmaroğlu: Ankara erkek lisesi Ko. 1182. Bir düzüne kalem kazananlar Birgül Ar: Bay Sabri torunu Tavşaneli — Hasan Akdemir: Kuleli süel sesi 761 — Ferhan Görgeç: Vefa ilasei — Halit Çilesiz: Gelenbevi orta mektebi — Sezai Özyiğit: Birinci ortaokul No, 163 — Maz- dum. Üçyildız: İstanbul 54 üncü ilkokul No. İ #11 — Ümran Erdağ: Kadıköy 1 inci ora okul No, 188 — Hasan Dilmen: Kabataş Tisesi — Selmin Tunçer: Şişli 43 Üncü okul No, 58 — Ayban Güleser: 26 öneli Sikokal No. 228. Muhtelif hediye kazananlar Zekâi Başkurt: Si Blaslen Baden villâ Bander Almanya — Cema! Erşenal; İş- tanbul sanat okulu No, 442 — Nedret Ye- | tik: Beşiktaş kız ortaokulu — Fikret Bu- Yut: İstanbul erkek tlsesi No. 766 — ŞU fan Tür: Beşiktaş kız ortaokulu — 8 haddin Güzalan: Kumkapı ortaokulu No, 2 'ikret Aslan: Ankara Siyasal bi No, 711 — Necdet Ekles: Kah hun: Bergamada hendis İhsan Ceyhun kızı — Kösvi Ayhan: Ziya Gökalp ilkokul No. 156 — Cahit Karamızmak: Ankars Öncebeci Bilmi sokak No, 52 — Şibel Ir- mak: Mersin maliye kırtasiye deposunda Hüseyin Irmak kızı — Sevinçnli: “Trabzon Postane arkasında Müczzin sokak No. 3 Sevim Aksu: Postane arkası Şavhan zade apartımanı No. 5 — “Tergun Över: Hükümet caddesi No. 99 — Cüneyd Kosal: Bolu noteri Vedat Kosal oğlu — F. Şaş- mazer — Sıvas İnhisarlar muhasebe masa Amiri oğlu — Filiz Olçay: İsmetinönü cad - desi No. 4 — Altillâ Gizer: Gazlmusiafa- kenmi okulu No. 497 — Ali Yavuz: Adana Saathane civarında No. 298 — Cezmi: Cebeci Bayındır sokak No. 13 — Güngör Çelikkol: Devrim okulu No. 37 — Turgut Suneren: Millizaferler okulu No. 144 — Şükrü Özden: Yenişehir Emra caddesi Ersoy apartımanı No. 6. iç milli cemiyete yar- dım için, müsait bir fırsat- la karşılaşıyoruz: Kurban- larımızı, kurban derileri- ni Türk Hava kurumuna verelim. İZMİR ve mülhaksti için AKŞAM gaze- tesinin tevzi yeri münhasıran İz- mirde İkinci Beyler sokak 52 mu- marada Hamdi Bekir Gürsoylar mağazasıdır. * N& İ kanın da nerede bulunduğunu ânl&- TARİHİ Yazan: İSKENDER F. SERTELLİ TURAKINA ROMAN 'Tefrika No, 40 —-/ Şutka, kulübesinde türkü söylüyordu: “Biz, Volganın ölüm bilmez kızlarıyız. Düşman eli bize uzanamaz!,, Böylece aradan iki gün daha geç- li. Artık yiyecek ne et, ne de of var- dı. Tepeden atılan oklar seyrekleş- meğe başlamıştı. Muhasaranın on birinci günü tepenin batı cihetinden hendekleri aşmağa muvaffek olan bir Moğol müfrezesi, hiç bir muka- vemet görmeden tepeye tırmandı. Çekof büyük bir feragatle kendisi- ye isabet eden at etini başkalarına vermiş ve muhasaranım yedinci günü açlıktan ölmüştü. Volga Kazaklarından sağ kalanla- rın sayısı yetmişi geçmiyordu... Bun- ların ön yerden kalkacak halleri yoktu. Kazaklar arasında ayakta du- ran ve elindeki kılıcile sağa sola sal- dıran bir tek Kazak vardı. Moğollar Kazakları birer birer ki- ıçlan geçirdiler. Yüksekçe bir yere çıkan ve kendini koruyarak mütema- diyen ok atmağa başlıyan Kazağa bağırdılar: — Teslim ol.. seni öldürmiyeceğiz. Yerde inliyen Kazaklardan biri ya- vaşça seslendi: — Dimitriyef. canını kurtarmak için Moğollara teslim ol! Belki günün birinde onlardan intikam almak fır- satımı bulursun! Yerde “inliyen ihtiyar Kazak bu Sözleri söyler söylemez Dimitriyefin bir okuyla can verdi. Dimitriyet burada Moğollarla bir saatten fazla çarpıştıktan sonra ya- ralanıp yere yuvarlanmıştı. Moğollardan bir kısmı Dimitriye- fin yanma koştular. bir kısmı da ölüler arasında Şulkanın cesedini arıyordu. Dimitriyef ölmemişti.. yarası ağır olmakla berâber konuşabiliyordu. Moğollar biraz sonra bütün tepeyi işgal ettiler, Volga Kazaklarından sağ kalan bir tek adam vardı: Dimitriyef. O da kendini öldürmek ve arkadaş- larının yanında kalmakiçin fırsat arıyordu. Dimitriyefin - kendini öl- dürmesin diye - kollarını bağladılar. Komutanın yanına götürdüler. Moğollar Çekofu söyletmek ve Şut- mak istiyordu. Komutan sordu: — O kahbeyi nereye sakladınız? Çekof sert bir bakişla Moğol ko- mularını süzdü: — O, kahbe değil, valanını düşman istilâsından kurtarmak istiyen bir kahramandır. — Şi » Ting'in emrile onu bize tes- lim edeceksin! Yoksa... — Beni öldürecek misiniz? — Evet, Çekof boynunu uzattı: — Haydi, cellâdınıza emredin.. ba- şımı koparsınlar. Moğol zabitleri hayretle birbirleri- ne bakıştılar. Komutan hiddetlendi: — Demek ölümden korkmuyorsun? — Hayır. — Onun nereye saklandığını bize söylersen, ölümden de işkenceden de kurtulursun! ; Çekof tekrar başını uzatarak! — Vurun beni, diye bağırdı. Moğol komutanı iri boylu bir za- bite gözüyle işaret verdi: Haydi söylet şunu... Zabit, Çekofun yanına sokuldu ve elindeki kamçı ile sırtını okşadı. Çeko? gözlerini açtı: — Ben ölümden ve işkenceden yıl- mam dedim ya.. istediğinizi yapınız. Şutkayı ele geçiremiyeceksiniz! Kamçı şakırtısı çoğaldı. Çekolun etrafında toplanan ğollar: — Ne inadçı adam. ölümü göze aldı, kahbenin izini belli etmek iste- Mo- miyor. Diye söyleniyordu. Çekofu, sırtından kan fışkırtıncaya kadar dövdüler, Çekofun ağzından bir kelime ala- madılar, Volga ihtilâlcisi taş gibi sert ve ha- reketsiz duruyor, her kamçı darbe sinde hafif bir ürpermeden sonra diş- lerini gıcırdatarak komutana bakı- yor: — Boşuna uğraşıyorsunuz, diyor- du, Şutka çok uzaklardadır ve onu yenemiyeceksiniz! Bu, Çekofun son sözleri olmuştu. Kamşçılar birbiri ardınca delikanlı- nın sırtında şşaklıyordu. Çekof niha- yet baygın bir halde yere düştü. Komutan: — Kar üstüne atımz bu köbeği. biraz sonra dirilince tekrar sorguya çekersiniz! 'Dedi.. çadırma girdi. Aradan saatler geçti. Çekof kendine gelemedi. Ve gece yansına doğru karların üstünde buz gibi donup kaldı. Moğollar ertesi gün, Volga köprü- sünde bir miktar asker bırakarak ilerlediler, Bir gece önce <Dimitriyel tepesis inde yürüyen bir gölge görmüşlerdi. Volga Kazaklarından yaralı bir genç, yaralılar arasından -gece yansı» kalkarak tepenin arka tarafına indi, Buradaki başıboş hayvanlardan bi- rine binerek geri döndü. Bu adam Çekofun. Moğollarla nasıl çarpıştığını görmüştü. Yarasını sardıktan sonra vücudunda kuvvet bulmuş ve talihi- ne güvenerek yola çıkmıştı. Yaralı Kazak, Moğollardan on iki saat önce yola çıktığı için, Şutkaya Moğollardan evvel erişti. * » «Moğollar geliyormuş... Fa- kat ben kaçmıyacağım!» «Dimitriyef tepesis nden kurtulup kaçan yaralı Kazâk gönüllüsü, Şut- kaya Moğollardan önce yetişti. — Köprüyü tutamadık. Benden başka kimse kurtulmadı. Moğollar geliyor, Şutka! Canını kurtarmağa bak. 3 Şutka, kulübesinde uzanmış, tür- kü söylüyordu! «Biz, Volgahım ölüm bilmez kızlarıyır. Düşman eli bize erişmez. Biz Volganın bekçisiyiz.. Ölüm kasırgası başımızdan esip geçer. biz ölümü yeneriz.» Şutka türküsünü yarıda hıraktı ve soğukkanlılıkla yerinden kalkarak: Köprüyü tutamadınız demek?.. Yazık... Diye mırıldandı, Yaralı Kazak bitkin bir halde yere düştü — Ölüyorum. — Geber... — Çekof da öldü, manca çarpışarak... Canı çehenneme gitsin onun da. Dimitriyef tepesinde kanımızın son damlasını akıtıncaya kadar dö- vüştük, — Neye yarar? Moğolların geçtiği Yöprüyü tutamadınız. — Moğollar geliyor, Şutka! Yaka» yı ele vermeden kaç. ; Kaçmak mı?! Ben, korkak bir kahbe gibi, gönüllüleri yüzüstü bıra- Tap kaçabilir miyim? — Ne yapacaksın? Kaçmak, kur- tulmak dernektir. — Korkaklar için doğru bir Fakat, ben dört bin kişilik gölüllü kuvvetile elbette Moğolların yarısını olsun haklıyacağım. — Onlar çok kalabalık, Şutka! Yo- Ja çıktıkları zamân Beyaz çölü bâş- tan başa bir kara bulut gibi kaplı- Fakat kahra- yorlar. — Korkaklar kaçar dedim ya... Ben dövüşeceğim. — Çekof gibi seni de kamçı ile ge- bertirler. —Çekof gerçekten öldü desene?! Kahramanca öldü, Mertçe öldü, Şutka! — Yazık. Bana lâyık bir koca ol- duğunu gösterdi. — Onunla öbür dünyada birleşmek fikrinde misin? — Evet. Ben ondan daha cesur bir erkek bulamadım, Yere yuvarlanan delikanlı doğ- Tuldu: — Ben, Çekofun arkadaşıyım. Onun yendiği kimseleri ben de yen- miştim. (Arkası var)