MA lal Ağ e ri İĞ Amerika kulak kabartıyor Meğer zaman İsrafı var diye bir koku almışlar Bir Amerika dairesinin gönderd kâğıd arasında mükerrer işler sezilmiş On bir sene kadar oluyor, İstan- bulda albay Smith adında bir Ame rikan askeri ataşesi vardı. Bu zat, Amerikaya dönünce bir tanıdığı sor- muş: — Sen Türkleri yakından gördün, Acaba bu Türklerde tuhaflıktan an- Yamak zevki var mu? Şunu söyliyeyim ki (tuhafiıktan anlamak) Amerikalıların çok yüksek tuttukları bir meziyettir «Sen tuhaf- hıktar anlamazsın, ben anlarım.» id- diasile Amerikalılarla - İngilizler ara- sında eskidenberi devam edip giden bir mücadele vardır, Bu mücadelede kullanılan mermiler; bir Amerikalınm veya bir-İngilizin, bir hikâyenin hoş tarafını sezemediğin! gösteren fıkra- Jardır. Albay Smith dostunun sualine ce vab vermiş; Türkler kadar lâtifeden hoşle- nan, tuhaflığı sezmek kudretli onlar kadar keskin insan az bulunur. Bak bir hikâye anlatayım da sen iakdir et: Mütarekeden sonra bir Türk dos- tumla beraber Bursaya gidiyorduk. İstanbulda polis tarafından sigaya çekildik: Babanın adı me, ananın âdi ne, nerede doğdun, nerede oturursun, Bursaya ne diye gideceksin? Mudanyaya gittik, Aynı siga, aynı #ualler... Bursaya varır varmaz, po- Ms bizi buldu, Suallerini büyük bir ciddiyetle tekrar etti ve Distelerini doldurdu. Türk arkadaşıma de- dim ki: — Ne yaman bir hükümetiniz var. Her şeyi inceden inceye araştırıyor. Şimdi elbette bütün bu Histeler mer- kezi bir daireye gidecek, karşılaştırılar cak, incelenecek. Herkes ne yaptı, ne- Teye gitti, niçin gitti, bütün bunlar araştırılacak, bir takım neticelere va- rüacak... Türk arkadaşım cevap verdi: — Bunların hiç biri olmıyacak... Her bir liste olduğu yerde bir dosya- ya gömülecek, kimse yüzüne bile bak- mıyacak. » —O halde bu listeleri ne diye adım başında doldürüyorlar? — Hükümetlerin ezeli vazifesini yapıyorlar, : «— Hükümetlerin ezeli vazifesi ne- dir? — İnsanların içini sıkıp canından 'bezdirmek... Albay Smithin dostu bu fıkrayı dinledikten sonra demiş ki: ” — Anlıyorum ki Türkler tuhaflık- “tan çakan ağdamlarmış. Fakat'bu hi- kâye bana başka bir şey daha öğret- «ti: Amerikada hükümetten gelen tür- Yü türlü sual varakalarını ve Msteleri doldururken: «Acaba bunun mânası ne? Ne diye defalarla ayrı sualleri soruyorlar ?; diye kafamı yoruyorum. Şimdi her şeyi anladım: Meğer hü- kümetlerin ezeli vazifesini yerine g& tirmkten başka bir şey yapmıyorlar- Mış... Bir, iki gün evvel Amerika gâzete- lerinin ilk şahifelerine kocaman baş- lıklarla geçen bir yam bana albay Smithin fıkrasıni anlattı; Federal hükümetin kâğıd muamelelerine dair bir inceleme yâpılmış. Bir de görül- müş ki bir tek daire kendi istatistik- leri ve muameleleri için halka bir 8e- nede 135,500,000 kâğıd ve sual vars- kası dagıtmış. Bunlara 97,500,000 ce- xab almış, Bu süalleri yazmak, çiz- mek, cevapları gözden gtçirmek, ayır- mak, rapor ve cedvel haline koymak için binlerce memur baş kaldırmadan çalışmış, durmuş. Bunlar için mik yonlar. sarfedilmiş. Bir de dışarıdan kuşbakışi görüşile anlaşılmı Suallerden mühim bir kısmı hiç rulmasa kiyamet kopmazmış. Sonra başka buşka duireler arasındaki iş İ beraberliği noksanı du orlâya çıkmış. Bir sene içinde aynı meseleden dola- yı aynı adama ayrı ayrı daireler tara- fından on iki defaya kadar sual so rulduğu görülmüş. Bu yüzden de kor- kunç bir ölçüde zaman, emek keybol- muş, Amerikada tâhammül edilmiyen bir şey varsa israfdır. Her şeyi büyük ölçüde ülan bu memlekette para is- rafları da büyüktür. Bazan yanlış, doğru bir tecrübe için milyarlar sar- fedilir, Netice belli oluncıya kadar iş işten geçmiş olur. İsraf edilen mil yârlar, bundan evvel israfa uğrıyan kardeşlerinin. yanma sıralanırlar, Amerikalılar filozof adamlardır, Böy- le israflara: «Olagan şey tecrübe mas- rTafr!ş derler, geçerler. Fakat zaman İsrafı, işte buna ta- hâmmül yoktur. Zamarı mânasiz bir şey için israf etmek, bir çarkın boşu- n& dönmesine yer bırakmak, sarfedi- len zamandan tanı verim almamak... Böyle bir iddia ortaya atılınca hemen bütün Amerikalılar kulâk kabartırlar ve derde deva aramak ihtiyacını du- yanlar. Bir Amerika dairesinin zama mi israf ettiğini duymak, Amerikalı- lığını inkfir etmesi gibi bir tesir ya par. Çünkü Amerikalılık, zamandan tam verim almak iddiası üzerine da- yanır, y Pek iyi tahmin edersiniz ki zaman “meselesinde bu kadar hassas olan bir muhit, bir dairenin kısmen lüzumsuz yere 135,500,000 sual varakası dağıt- ması ve aynı sualin başkâ başka dai- 135,500,000 ler tarafından aynı adama On iki defaya kadar sorulması gibi bir vazi- yet karşısında seyirci kalmamıştır. Ezeli hükümet zihniyetile ne tedbir alındığını da tahmin güç değildir. Her dairenin birinci sınıf bir mümes- silinden mürekkeb bir komisyon der- hal kurulmuştur. Bu komisyon zâ- man israfının sebeplerini arayacak, işleri sıraya koyacak, yepyeni plân- laşma düşüncelerinin icaplarını yeri- ne getirecek, mükerrer hareketleri orladan kaldıracak, daireler arasın- da iş beraberliği kuracak... Bugünlerde hangi Amerikalı ile konuşmuşsanı bu zaman israfı bahsi bir türlü Kapanmağı, Harniya eski masallarda *Adam kokusu duyuyo- Tum diye keskin bir iştibanın tesi- İ ri altında tepinen devlerden o bahis vardır. Bu Amerikan devleri de «xa- man israfı kokusu duyuyorum.» di- | ye biribirlerini yiyorlar, Zamanı israftan kurtarmak mera- kı bu memlekette öyle yayılmıştır ki israf derdlerine karşı korunma arzu ve ihtiyaçlarından hususi bir nevi doktor ve mütehassıs sınıfı doğmuş- tur, Bir adamin, bir fabrikanın, bir müessesenin işi bozuk giderse derhal kendi kendilerine sorarlar: — Acaba zaman mı israf ediyo- rum? Zaman tasarrufu doktoru çağırılır, Ücreti verilir. Doktor tedkikini yapar. #Çalışma zamanından daha çok ve- rim almanın çareleri şudur.» diye bir sürü tavsiyelerde bulunur. Garibi şu ki zaman tasarrufu mü- tehassısları Amerikanın görünmez Ihracat eşyası arasında belli başlı bir yer almışlardır. Amorikan ihtisas (e- şekkülleri Avrupanın her tarafında Şubeler kurmuştur, Amerika bu ba- kıtadan Avrupayı âdeta haraca bağ- lamıştır. Bukran ve sıkınlı arttıkça bu iş parlıyor. Çünkü Avrupa fabri- kaları ve şirketleri, zamandan daha çok verim almak yolile canlarını kur- tarmak ihtiyacını duyuyorlar. Başla. rı sıkıştıkça Amerika mütehassısları- ni imdada çağırıyorlar, Zaman, verim, plârlaşma mesele- lerine bu kadar ehemmiyet veren bu memlekette bu meseleler etrafında ilmi tedkik müesseseleri de kurulma- si çok tabildir, Amerikada her yeni şey, hükümet teşebbüsü İle değil, hal- kın duyduğu ihtiyaç ve alâkadan doğ- duğu için bütün büyük Amerika üniversiteleri gibi bu müesseseler. de halkın yardımile yaşıyor. (Devamı 7 nci sahifede) Ahmed Emin Yalman Diyarbakır mek mektupları Diyarbakırda göçmen kö ei ri. ağaçlandırılıyor Vali etibba odası şerefine bir çay verdi - Halkevinde bir konser vörildi Diyarbakır (Akşam) — Yeni yupr lan göçmen köylerinin ağaçlandırıl- ması işine başlanmıştır. Bunun için İskân ve Ziraat fen memurları önce Özmen köyüne ve sonra da Altıok ma- hallesine giderek Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekâletinin evvelce gönder- miş olduğu plânlara göre kurulan bu köylerdeki umumi cadde ve sokakluru | dikilecek ağaçların yerlerini tesbit ile kazdırmağa başlamışlardır. Birkaç gün sonra da Karabaş köyünde ağaç- landırma işini takip edeceklerdir, Bu köylere umumiyetle akasya dikilecek- tir. Akasya çabuk yetiştiğinden, önü- müzdeki şubat ayında dikilecek olan bu ağaçların yazın hayli büyüyeceği ve göçmen köylerimizi yeşillendirece- ği tabiidir. Umumi müfettişlik bölgesine dahil diğer vilâyetlerde de ayni veçhile köy- lerimizde ağuçlandırmı işine chem- miyet verilerek pek çok ağaç dikile cektir. Bu suretle bölgede hemen he- men ağaçlanmanış köy kalmıyacak- tır. Şimdiden Diyarbakırın bellibaşlı caddelerine umumiyetle ağaç diki) miştir. Etibba odası azası şerefine bir çay ziyafeti Geçen akşam Halkevinde vali Dr. Mital Alok tarafından Diyarbakır Etibba odası #zaları şerefine bir çay ziysfeli verilmiştir, Bu ziyafete birin- ci umumi müfettiş B. Abidin Özmen ile korgeneral Glip Deniz ve kırk beş döktor, Belediye ve Halkevi reisleri iştirak etmişlerdir. Ziyafet esnasında vali Dr. Mitat Altıok çok güzel bir nu- tuk söylemiş, Etibba odasının yüksek ve mesleki gayelerile, Tibbiyelilerin cemiyetteki insani ve milli vazifele- rini izah etmiş ve Diyarbakırda kırk beş daklorun bulunmasının, Diyarba- kiriçin büyük bir mazhariyet olduğu- nu kaydederek, bir doktor olması sı- fatile bu toplantıya iştirak eden mes- lek arkadaşlarını sevgi ve saygı ile se- lâmlamıştır. Müteakiben Nümüne hastsnesi ope- ratörü Dr. B. İlhami Akçakoyunlu Amerikada bulunduğu müddet zarfın» da Amerikan hastanelerinde gördük- lerini ve bü hsatanelerde tatbik edilen tabbi yenilikleri güzel bir lisanla izah etmiştir. Sonra nisaiye mütehassısı Dr. Sa» im, Amerikada yapılan ve büyük bir muvaffakıyetle neticelenen yeni bir prostat ameliyatına ait yeni bir tarz üzerindeki tedkiklerini o anlatmışlar. dır, Bu toplantı mesleki hasbihallerle üç santlen fazla devam etmiştir, Oda idare neyelini teşkil eden dok“ torların başka yerlere tayini dolayısi* le, yeniden Dir Idare heyeti seçilmek üzere hamzedler gösterilmiştir. Bu toplantıda vrilen ikinci bir karara gö” re, Etibba odası en az ayda bir defâ Hülkevinde toplanacak ve mesleki mü” sahabeler yapacaklardır. Halkevinde bir konser Dün akşam Halkevinde Hafkevi ur- kesirası tarafından bir konser verir di. Konsere, başla birinci umumi mü fettiş Abidin Özmen vali Mitat Alhok, korgeneral Gatip Deniz ile bine yakın dinleyici istirak etmiştir. Konser başlamazdan evvel lise tarih öğretmeni Şeref Keşmir ta- rafından musiki hakkında değerli bir konferans verilmiş, ve Hâlkevi orke$- İrasına kırk kişilik bir. mandolin or” keslrasile elli kişilik bir koro heyeti nin işliruk edeceği müjdelenmiştir. Bundan söhra orkestra programına başlıyarak altı klâsik parça çalmış ve | sürekli alkışlara mazhar olmuştur. © Lüleburgazda ortaokul ' hazırlığı Edime (Akşam) Lüleburyuzd& Halk, ortaokulu binası için Muzırlık yapıyor. Mühim bir para leberrü ve tânhhud edilmek sürelile temin eğik mektedir. Kırklareli vilâyeti 939 büt- çesinden yapacağı yardımile bu okur Tan ilkteşrin başında tahsil devresin€ yetişmesine çülışacik ve Maârif vekâl€” li kadrosunu vererek bu modem ka- subayı orlavkula kavuşluracaklır. Borsa ve Osmânlı bankasi! komiserliğinden Romanya Mili bankasının bir ilânr ma göre; ikinci tipten (Bin) leylik Rus men kâğıt paralarının 31/Birimeikâ“ nun /1933 de hitama ermiş olan müs badele müddeti 31 Mart 1939 terihine kadar temdid edilmiştir. 19/8/15/33 ihraç tarihini ihtiva eden bu paralar, müteaddid renkler üzerine basılmış olup bunlardan mavi ve sarı Yerkler “diğerlerine galip bulunmaktadır. Kâ- dit paraların yüz tarafındaki orta kis» .ma gelen esas metin mor olarak ba- sılmıştır. A Bu paralar âi Mart 1938 tarihinden sonrâ tedavül edemiyecekleri için Ki hiplerinin bunları Romanya milli bans | kası gişelerinde tebdil etmeleri iâzim gelmektedir. Alâkallarca bilinmek üzere ilân olunur. ÇAkşam)in edebi romani pi 'Tefrika No, ge YAPRAK AŞISI BURHAN CAHID Gitti ve elinde kalın, fakat küçük bir kitabla geldi, Sahifeleri çevirdi ve kitabı bana uzattı. « — Şu parçayı okuyun madam. «Bu Hügonun «Hakikat» serlevhalı bir parçası idi, «Bilirim hakikat ıztırap verir, Görmek belki ölmektir. » Fakat iyi gözüm: — Gör!» Kitabı kapadım ve gülerek iade et- tim: — Okudum, anladım ve gördüm masör! ... Arlık ciddi tedavi başladı. En kiymetli saadetin sıhhat oldu- ğu kabul edilmiş bir memlekette ha- yattan başka ne arzular beklenir. Öm- rümün sonbaharında açan gönül, çi- çeklerimi kalbime gömdüm. Bir daha yeşermelerine imkân olmıyan bu çiy- demler taze mezarlara konmuş çelenk- ler gibi talihsiz ve ömürsüz, 1 Uzun yıllar kış bahçelerinde kalmış mimözalar gibi ayni sakin ve ılık ha- vaya alışan kırk dört bahar görmüş “vücudüm hu yırtıcı, aşk fırtınasına. a miz m ğa çalıştıkça yıkıldım, canlanmak İş- tedikçe sarsıldım. O, kış güneşine al- danıp filizlenen kalbimden bir kara yel gibi gelip geçti. Anladım ki aşk için bakir gönül kâfi değil. sis İstanbuldan, avukatımdan mektup aldım. İstediğim parayı gönderdiğini ğa başladığını haber veriyor. Buna çok sevindim. Kendim bir yazın açık ha- vasına mukavemet edemedim. Çiçek- lerim kışın elinden kurtulsunlar, Kitaplarım ve piyanomı beni bekli- yor. » ... Gönül yaralarına şifa arıyanlar ya lansız ve riyasız tabiate iltica ederler, Ben hareketsiz ve mânasız bir hayat. tantiksinerek Değirmendereye sığm- mıştım. Orada sükünet içinde kendi kendimi dinliyor, uyuşup kalmış acı, tath hatıralarımla yaşıyordum. Her gelen bahar başımın beyaz çiçeklerini arttıracak, Fakat kalbim fırtınasız; | tekilikesiz mesud sükünet icitide din. Jenecekti, Hayatın bana vereceği şeyler oldu- ğunda ümidim yoktu. Ve hayata ve- rTecek bir şeyin kalmadığına da ima- nım vardı. Fakat hayatta tesadüller kadar talih ve mukadderata hâkim olan ne olabilir? Genç kızlığımın yo- Junu çizen tesadüf beni yirmi üç yıl bir yabani of gibi mevsim mevsim ih. tiyarlattı. Yirmi üç yıl sendelemeden yürüyüp geçirdiğim o yol dümdüzdü. Fakat insan ruhunun, hele az çok iş- Tenmiş bir kadın ruhunun bu kadar düz ve pürüzsüz hayata ne kadar ta. hammülü olur. Bir iki saatlik gezin. tiye çıkanların bile hendesi ölçülerle toprağa çizilmiş düz, döncmeçsiz, ağaç- sız, gölgüsiz ve susuz bir yoldan mem- nun döneceklerini Kim iddia edebilir? Ben isyan etmedim. Hayatımı bu- andıracak gönül maceralarından uzak kaldım. Hürriyetimi bislerimle yalnız kalmak için istedim. Aradığım tesel. liyi kendi havamda, kendi dünyam- da bulacağımı tahmin ediyordum. Ba- na artık arkadaşlık edecek yalnız t8- biattı. Bahçemin çiçekleri, körfezin mavi suları ve rüzgârm musikisi... Bütün bunları mesud olmak için kâfi buluyordum, Ve belki de basit, iddiasız saatlerime bunlar yetecekti, Kalbimin boşluklarını bu masum varlıklar doldurabilecekti.-Ayunacak- tım ve aruna avuna saadetin bundan Miütek “<sinhileceline “ Sadiinesilinn Gülmek, sevilmek ve saadetini söyle İnanmak ve avunmak herhalde aldan- aktan daha az elimâir. Gerçi socurer Iidya gibi binlerce genç kız aldanma- nın derin ıztırabına gömülüp gittik- ten sonra benim gibi kırk dört bahar ve ümid bağlamış bir yarım İnsanın aldanmasındaki acınm mânası olâ&- maz, Fakat sevmeğe hasret kalmış, öm- rü ışıksız geçmiş bir kadına gene aş- kın ıztırabı çok görülür mü? saz *.. Saadeti yalnız aşkın iltihaplı ve hümmalı mevsimlerinde arıyanlar için inkisar o kadar tabli ve mutlaktır ki lerini tiksinmeden yapan bu genç Kas dın ilk aşkin bir damla zehir halinde kalbine saklamış, mesud günlerinin hatırasile yaşıyor. Hayatta onun bu- lacağı ve onun hayata verebileceği çok şeyleri var. Fakat ne kuvvetli sev. gidir ki onu genç yaşında bir hastane» nin taş duvarları arasına kapamış. pi gül kadar bakir dudaklarını: kilide MİŞ. Cumartesi akşamları alt katın mere mer salonunda, soeurler ilâhi okuyor” lar. Onun billür sesi hepsini hafif b rakan bir şikâyet gibi farkediliyor. Kimbilir, bedbaht kadın ıztırabını ar” cak allatına yalvardığı o münacat da kikalarında doya doya anlatmak im- kânını buluyor. Ruhları yaralanmış insanlar ozti- raplarını gizlemesini biliyorlar, Hele bu insanlar kadın olurlarsa! “m Dört ay süren seyahat sevgiye, he arr ve acıya susamış kırk dür yıl ık örrünün boşluklarını del- turabi mali lt kâfi bir bilecek kadar tabil ve sakinim. “Bun- dan sonra arıyacağım Zevkleri ancak musikide, kitaplarda ve bahçemin çiçeklerinde bulacağımdan eminim. Dört ay evvel beni tatmin etmiyen bu eğlencelerin sağanak halinde gelip geçen bir aşk fırtınasından kurluk muş yorgun ruhuma şifa verecekle" rini zannediyorum. Beni Lausanne'a kadar geçiren socUf Lidya ile vedalaşırken ikimiz de ağla” dık. Birbirine Karışan bu ölcak yaf” Jar ruhlarımızda katılaşan ebedi ml olduğu hulde,