Va A Şe A YA İY PYD e REM A AŞ istanbul kazan, ben kepçe BAKIRKÖY Am üstünde; asırlarca (Vidos), (Litros), (Ayamana) misillâ, bu da (Mdakri) namile bir Rum köyü. Şim- ikinin yarısı kadarlığım, Yenima- hal , 10 Temmuz mahallesinin, Kartaltepenin tarlalığını, Bağlar te- rafının da bağlık olduğunu ben bile hilenlerdenim. Bakırköy: bundan 35, 38 sene €v- vel, birden parlamıştı. Köşk yaptıran yaptırana, yazlık giden ginede; aya- ğ da olması gibi muhassenatı Mükri yerine Bakır denilmesi es- kidir. Okuması yazması kıtlar, hil- hassa kadınlar, haltâ oraya yerleş- mişlerden rahmetli bir yengânum ve Kızları bu İsmi kullanırlardı. Aynı isabet ederlermiş... Semte Kapalıçarşılı Ermenilerin rağbetleri 1894 zlezelesinden sonra, Yerin oteprenmeşinden -Gizbağları gevşemiş olanların hepsi mahallele- srindeki omuz omuzâ evlerinden ka- pağı oraya atmışlar, ekser mahalle» leri Kumkapıdan, Samatyadan fark- sız hele getirmişlerdi. Bakirköyünde, dediğim parlak za- manlarda hayli paşalar, beyler otu- rurdu. En bellibaşlılardan hatırıma gelenleri sayacağım: istasyondan kara tarafı, yani Bağlar caddesi tutulunca, solda Top- banet âmire harbiye dairesi âzasından ferik Ali Refik paşa (gayet dilnişin, büyük bahçeli köşkünü Göztepeye hâklinden sonra tüccardan Kart alnuştır)... Bitişiğinde Beyoğ- Iu mutasarıfn Hamdi bey (doktor Abdulah Cevdetin kaynatası)... Kar- şı'sırada sadaret mektubcusu Ziya bey... Yanında mahkemel temyiz âzasmdan ve ehlidilindan Alnıyarık Reşid bey... Daha yukarıda ve tek- rar solda Yenikapı mvelevihanesi şey» hi Baki efendinin eniştesi Muhiddin bey... Mezarlığın arkasındaki çayı- rin başında doktor Bafralı Yanko... Çayır boyunda Sultanhamamındaki meşhur manifaturacı Kleanti Haço- polunun kırmızı tuğladan kâgir ve kebir köşkü; ' tavuklar, koyunlar, ineklerle küçük bir çiflik halini al- mıs olan bahçesi, Çorbacı hem milyonlar, hem de İs- tanbulun en yakışıklı Rum gencinin babası idi. Delikanlı mağazadaki gi- şede gâyet buruni ve azametli bir tavırla otururdu. Kart, orta yaşlı, taze bir alay ka- dın: (Şekerim!. İki gözüm.. Asla- nım!..) diye yılışıp durur. O, güya hiç aldırışlı değil. Uzun kirpikli, gö- yelâ gözlerini atfetmeğe dahi te- nezzül etmez, daha da kurum kurum kurulurdu... Senelerden sonra s0- kakta tesadüf ettim. Kırmançolaş- miş, enikunu çökmüş... Bu felek Yu- suflara kaldı mı? Köyün eski yerlilerini saymağa de- vam edelim: Çarşibeşında maliye muhasebeci- si Tatar Abdürrahman efendi... Kartaltepede mirliya Gerdankıran Galib paşa... Hat boyunda Şehrema- neti meclis reisi Hajil bey mimar Kemaleddinin kayınpederi). Mezarlığın solundan, şimdiki Em- razı âkliye ve. asabiye hastanesinin kestirme yoluna sapınca. köşede ba- bamın büyük dayısı piyade Jivası Faik paşanın konakvari hanesi... İlerisinde gene babamın küçük da- yısı, Harbiye mektebinin en eski (Fenni esliha muallimlerinden, emek» di albay bay Tahsinin evi. ratbaba türbesinin karşısında, topçu feriği Boşnak İbrahim paşanın köşkü. Zuhuratbaba, himmeti hazır ok sun, velilerden. Türbesi ziyaretgâh idi, Merkadinin keşfedilişi de Eba Eyyüp gibi rüya ile. Bir zatı şerif 'menam âleminde orayı ve medfun olan Babayı görmüş. Toprağı kaz- muşlar, devletli kefeni ve kalbiyle olduğu gibi yatıyor. Bunun üzerine kabri yaptırılmış. Yanındaki kara- Kolun neferleri kandillerine mumla. rına bakarlar, akşamları yakarlardı. Akıl hastanesinin tarafları arzul- Jahu vasiaydı. Binaları kışla olarak yaptıran galiba Enver paşadır. Sazını, cazını bilmem, fakat sine. Bakırköy sahillerinin eski bir resmi ması bulunduğu bazan kulağıma ça- anıyor. Bakırköyünün asıl şenlikliği vak- tileydi. Şimendifer hattı o zamanlar bu yarma arasında, çukurda değil; istasyon hakeza... Gericeğezinde açık filizi boyah, (amuvo) ya çalar, bahçeli bir gazi- nosu yardı. Cuma ve pazarları ikin- diden gece yarısına kadar incesaz, hanendeler arasında fevkalhad gür ve güzel sesli bir kokona ortalığı çın- Jatır dururdu. Fakat şunu da söyliyeyim. Orası, pek ayakaltı olduğundan mı, kaç göç tarafının noksanlığından mı, hanım- lara memnu. Maamsfih onlarada yer vardı; Millet bahçesi... Bir incesaz da burada, Bahçe, or- tasında bir yolla ikiye bölük; bir ta- rafı kadınların, bir tarafı erkeklerin. Aradaki yolda geç vakitlere kadar gelsin piyasa... Üçüncü saz takımı da deniz kena- rında, Sakızağacında. Zannıma ka- lırsa simdiki Miltiyadi o günlerden kalmadır ve aşağı yukarı 40 yıllıktır. O gazino geveleri, bilhassa mehtab- larda deniz keyfi çıkaranlarla do- lardı, Bakırköyüne hafta arası K. Hasa- nm, Şevkinin, Manakyanın kumpan- yaları da gelir, ekseriya Millet bah- çesinin yakınındaki salaş tiyatroda, bazan da Sakızağacındakinde oynar- Jardı, Kuşdili hesabi. Yani yukarı kat kafesli ve hanımların, aşağısı beyle- rin. Bermutad localardan localara yelpaze ve baston oynatışlar; çiçek- ler, ipekli- mendiller (okoklayışlar; perdeye sırt çevirip işaretler, işmar- lar... Bir aralık haremle selâmılığın böyle bir. arada bulunuşu yasak edi- lerek ayri günler tahsis editmiş, kim- secikler tiyatrolara ayak atmaz olun- ca kumpanyacılar züğürtlükten ip- ipullah hale gelmiş, nihayet yalvara yakara gene eski şekline izin alabil. mişlerdi, İstasyon istikametinin tam niha- yeti Zeştirğik. Çifte deniz hamamı iki, üç yüz adım ara ile oraya yapı- ardi. Bakırköy bağlarının çavuş üzüm- lerine uyar mı vardı âcaba? Emsali ender. Ben bu üzümlerin benzerine yalnız bir mahalde tesadüf ettim: Çiftehavuzlarda “operatör Cemil paşanın sabık ve Şekerci bay Hayri- nin lâhik köşkünün yerindeki eski bağda... Yaradana kurban olayım her bir tanesi hemen hemen ceviz kadar. İn- cecik kabuk mis gibi koku bal gibi tad. Maamafih Evrenköyünün, Kozyatağı- nın, Yakacığınkiler de enfes şeyler- di ya... O güzelim bağların hepsini filok- sera, yedi, kemirdi, mahvetti, Bakırköylüler içinde arabası olân- lar kendi faytonlarile, arabasızlar da kiralarla (İncirli) ye giderlerdi. Harab, viran, sekiz on pedavra tah- tasından çatılme kahveli bir yer, Gel- gelelim geçmişi mevcud. İneirli çif- liği bir zamanlar mamurmuş. Padi- şahlar taşınıp dururlarmış. İkinci Mahmud, Ruslarla açılan 1244, 45 serefinde orduyu uğurladığı sıralar burada bir kaç gece bile geçirmiş. türab çiflikten ileri, meselâ Yeşilkö- ye, meşilköye kadar açılmazlar mıy- dı derseniz, mümkünü mü var? Yol, yok denecek kadar bozuk. 1877 deki Rusya muharebesinde Moskoflunun Edirneye yürüdüğü $i- râlar Çatalca hattında dayânılması- na Yıldızca karar veriliyor; Anado- lu ordusundan çağırılmış olan Gazi Ahmed Muhtar paşa da kumandan tayin ediliyor. Paşa Hadımköyünden . (tabur, top, cephane yetiştirin) diye feryad edip dürürken düşmanin ileri karakolla- ri görünmüş, Yıldiz, askeri geri çek» tirmiş ve Rusalr Ayastafanosa vasıl olmuşlar... Bakırköy sırtlarından Ka- radenize kadar bit müdafaa cephesi tutacağız. Paşanın o yolsuzluktan akla karayı seçtiğini kendi yazılsa. rında okudum. Bakırköy de, Adalar gibi ezelden susuz ve yangındır. Vakia her evinin kuyusu, emme basma tulumbası yok değil. (Yukarda ismi geçen All Refik paşanın kuyusu tam tamamı- na 28 kulaçmış). Gelgelelim rumi haziranın 16 sında Yaprak âşısı ni- hâyetlenip “Kızıl erik fırtınası geçer geçmez, yani yaz kuruluğu başlar başlamaz kuyulardaki o kireçli su- yun damlasını bül; ortalık Kerbelâ, Eski lardan, mirmiran .payeli bir Tevfik paşe vardı. Göyet sofulardandı. Bir sene Bakırköyüne yazlığa gitmiş, dad bir, feryad iki ağustos başında kaçmış. Yaka silkerdi: (Kuyular kurudu. İyi sucu ortalığa yetişemiyor. Abdest almak için boyuna eczahaneye da- yanmağa, şişe şişe Çitli maden suyu sarfetmeğe mecbur kaldım!) derdi. Bakırköyünün pazarlıklarından biri de şimendiferleri ve kondüktör- leriydi. O ne küçücük küçücük, ötüş- leri bile çocuk düdüklerini ândıran lokomotiflerdi. O ne darâcik darâ. cık, boyaları dökülmüş, mundarı çık- mış vagonlardı. Ya Kkondüktörleri palikaryaların suratsızlığı, aksiliği, Başlarında yağ- h şapka; sırtlarında harçlı, mavi renkli, lekeler içinde çeket. Kampa- na vürup tren kâlkacağı esnada (Fertik!) diye bağırırlardı ki fertiği kırmak tabiri buradan kalmadır. Şu da bahsin sonu olsun: Küçükçekmeceden itibaren Vele- fendi çayına kadar bütün dağlar, taşlar, o uçsuz bucaksız arazi Barut- çu başı Ohanes efendinin meraları. Bir kısmını ikinci Mahmud, kaç misli fazlasını da oğlu Abdülmecid bol keseden ihsan edivermişleri... Sermed Muhtar Alus İzmirde, kuduz alâmetleri gösteren köpek bir kadını ısırdı İzmir (Akşam) — Karantine sem- tinde Arapderesi mevkiinde (oturan Süleyman karısı bayan Fehime bun dan 15 gün evvel komşusu Hasanın köpeği tarafından sağ kol ve bacağı sırılmak süretile yaralanmıştı, Kadın o vakit bu bâdiseye ehemmiyet ver- memişse de son zamanda köpekte ku- duz alâmetleri görülmüş ve sahibi, hayvanı öldürmüştür, Genç kadın, te- davi altına alınmış, kendisine kuduz ğneleri tatbikine başlanmıştır. mutasarrıflardan ve ahbab- | 24 Kânunusani 14 5 Hel sas azl Kuş adasında bir avcı iki Kaplan vurdu Avcı Mantolu Hasan bu heyecanlı avın safhalarını anlatıyor İzmir müzeleri müdürü vurulanların Pars ve ya Panter değil Kaplan olduğunu söylüyor İzmir civarında vurulan bir dişi kaplan İzmir (Akşam) — Kuşadasında meşhur avcılardan - Mantolu Hasan, Şirince köyü civarındaki (Görülmez dağı) nda biri erkek, diğeri dişi iki kaplan vurmuştur. Bu meşhur avcı, tek kurşununu bile boşuna atmıyan, yüksek bir nişancıdır. Her iki hayva- nı da gözünden vurup telef etmiş, son- ra derilerini Kuşadası merkezine gö- türerek çiftini 55 liraya satmıştır. Kuşadası civarındaki dağlarda son 7â- manda kaplanlar çoğalmıştır. Kuşa- dasında bir mağara içinde yaşıyan meşhur avcı Mantolu Hasan daima beş, or: avcı köpeğile dolaşır. Onun yaklaştığını veya uzaklaştığını yanın- daki köpeklerin seslerinden derhal anlamak mümkündür, Kuşadasında bir lokantada son vur- duğu Iki kaplanin hikâyesini Mantolu Hasan şöyle anlatmıştır. — Ben avcılıkla geçinen bir ada- mım, Kuşadâsı dağ ve ormanlarında bol av vardır. Avcılık sayesinde bir miktar para da biriktirdim. Orman!a- rın muhtelif geçid yerlerinde mütead- did kapanlarım vardır. Sabahleyin er- kenden kapanları dolaştım. Bir tane- si müstesna, hepsi yerinde idi, kaybo- lari kapanım da en sağlamı ve iki mandanın sökemiyeceği derecede mü- kemmel bir şeydi, Etrafı gözlerimle araştırdım, Biraz ötede bir ağacın di- binde duran bir kaplan üzerime atıl- mak için hazırlanmıştı. Bunu görünce çifte tüfeğimi nişan aldım, gözüne ateş ettim. Müthiş hayvan, bütün or- manı titreten bir feryad kopardı,.ba- şi öne düştü ve hareketsiz kaldı. Hayvanların -çeşid çeşid kurnazlık- Tarını bildiğimden, hakikaten ölüp öl mediğini ve beni aldatıp aldatmadığı- mı anlamak için yerden bir taş aldım, kaplana fırlattım. Gözünü bile oynat- madı, Ölmüşlü. Yanına sokulunca be- nim kapanı gördüm. Çok sağlam olan kapanıma, bacağından tutulan cana- var, onu yerinden sökmüştü, Fakat ben kapanı ihtiyati bir tedbir olarak on adım ötedeki bir ağaca tellerle gü— zelce bağlamıştım, Kaplan, tel ile ağa- cın etrafında birkaç defa dolaşınca kıskıvrak bağlanmış vaziyete düş- müştü, Vurduğum bu vahşi hayvan erkekti, . Hemen derisini yüzdüm, dişisi de mu- hakkak gelecekti, Beklemeğe başla- dım, Dişi kaplan akşama kadar gö- rünmedi; ben de yattığım mağarama döndüm, Sabahleyin erkenden tekrar ormana, bir gün evvel erkek kaplanı vurdugum yere “gittim. Etraftan bö- gürtüler aksediyordu. Bundan, dişi kaplanın orada olduğunu anladım. Zaten gece ben mağarada > bulundu- ğum sırada, sabaha kadar ormanda onün bağırlısından uyuyamamıştım. -Onunla nasıl karşılaşacağımı düşü- nüyordum, Birden arkamda bir hi- şırtı duydum. Başımı kaldırınca, kap- lanla göz göze geldim, O, erkeğini telef eden düşmanı tanımış olack ki, üzerime atılmağa bir kayanın üzerinde duruyordu; ne rede ise, üzerime atılacaktı. Hemen nişan aldım, tetiği çektim, Bir gün ey» velki gibi cansız yere seriliverdi. Böy- le, bir günde iki kaplan vurm i dum, Şimdiye kadar Kuşadası civa- rındaki ormanlarda 15 kadar ka vurdum, Fakat avcılık bu, belli Belki günün birinde onlar da ber fil avlıyabilirler. Benim için kaplan avı çok eğlenceli bir şeydir. Attığım fişek boşa gitmediği için, bu vahşi hayvanları daima #n can alacak noktalarından vurur, te- lef ederim, O, bunları söylerken sanki tehlikeli bir hayvandan değil, tavşandan büâh- sediyordu, Dedi ki: — Kaplanlar gittikçe yozuyor, da- ha geçen gün Şirince köyünden Köse Mustafanm oğlu Mehmed, kapana tu- tulan bir kaplanı sopa ve taşla ök dürdü. “ > Anadoluda vurulan ve kaplan adı verilen hayvanların leopar veya par- ter, pars oldukları, Anadolunun hiç- bir yerinde kaplan bulunmadığı hak- kında ansiklopedi sütununda bir yazı vardı. Bu mevzu üzerinde esaslı ted- kikler yapmış olan İzmir müzeleri müdürü B. Ömer Salâhaddin Kantar diyor ki: — İzmirin Değirmendere nahiyesi, Urla, Tire ve Kuşadası kazalarındaki büyük ormanlarda ötedenberi kaplan vardır. Bazı avcılar bunların pars ve- ya panter olduğunu Söylerler. Fakat bunlar hakiki kaplanlardır. Boylârı kuyruklarile beraber 3 -3,5 metre uzunluğundadır. Hattâ birçok Köylü- ler onlara (Tekir) derler, #ranisızcası (Tigre) dır. Derileri beneklidir, Afri- ka kaplanları ise siyah çizgilidir. İzmir hâkimlerinden terfi edenler İzmir (Akşam) — Adliye Vekfle tinden şehrimiz Cümhuriyet müddei- umumiliğine gelen bir yazıda, Vekâ- lette toplanan 1 ve 2 numaralı ayırma meclislerinin, adliyecilerimizden ha- ziran 938 mali yılı sonuna kadar müd- detlerini ikmal ederek terfie lâyık olan hâkimlerimizin tesbit edilmiş olduk- lar bildirilmiştir. İzmir hâkimlerin- den terfie lâyık görülenler şunlardır: İzmir Cümhuriyet müddelumumi liği başmuavini B. Sedad Çumrah, müddelumumi. muavinlerinden B; Rüştü Uskent, Celâl Varol, Sabri Ala» maher, Ticaret mahkemesi âzasından İzzet Akdamar, âza muavini bayan Naime Özveren, Münir Pilâvoğlu, ic- ra memuru Ahmed Tekçe, icra hâkim muavini Enveri Ege, Kuşadası müd- deijumumisi Feyzi Balkur, hukuk hâ- kimi Faik Barbarosoğlu, Torbalı müd- delumumisi Suphi Okay, Menemen müddetumumisi İlhami Sancar, sorgu