Müfide, çalıştığı şirketin en gözde memuru idi. Çok iyi tahsil görmüştü. Bir iki dili mükemmel bilirdi. Mun- tazamdı, çalışkandı, çök zeki idi. Şir- kette, kendi çalışlığı şubeyi parmağı- nın üzerinde çeyiriyordü, Üstelik çok güzel bir kızdı da... Gayet zevkli gi- yinirdi. Onu tanıyanlar; lacak erkek hakikaten derlerdi. Fakat Müfide, yanında evlenmek lâ- fının konuşulmasını, ,bile istemedi. fının konuşulmasını bile istemezdi. — Ben evlenmiyeceğim. Hayatımı kendim kazanacağım, pdramı istedi- gim gibi harcedeceğim. “Evlenmeden yaşıyacağım... derdi İ O günü, cumartesi'günü idi. Müfi- de öğle üstü şirketten çıkmıştı. Bir tramvaya bindi. Lâkin framvay ara- bası kalabalıktı. Müfide bir iskemle- nin köşesindeki sarı demiri tutarak ayakta duruyordu. Tramvay Köprü üstünde durdu, Burada genç bir adam tramvaya bindi. Kucağında ancak bir, bir buçuk yaşında gayet sevimli bir çocuk vardı. Tramvay kalabalık olduğu için genç adam, kucağında çocuk, ayakta duru- yordu. Müfide birdenbire bu genç baba ile çocuğuna karşı, içinde büyük bir şef- kat hissetmişti Etrafındakilere: «Biri kalksa da bu çocuklu genç adama yerini verses di- ye bakıyordu. Müfidenini ayakla durduğunu gö- ren genç bir adam, hemen oturduğu yerden fırladı: — Buyurunuz... Oturunuz... dedi. Müfide, kendisine verilen yeri, -ç0- cuklu genç adama göstererek: — Buyurunuz, siz oturunuz.. gülümsedi Genç adani, kucağında çocuk bu- lunmasına rağmen — Fakat siz ayakta kalacaksınız... dedi. — Ehemmiyeti yok, siz oturunuz... Delikanlı, iki kişilik sandalyede ken- disine verilen boş yere oturdu. Müfi- de de onun yanında ayakta duruyor- du, Genç adamın kucağındaki saçları sarı lüleli küçük çocuk, gözlerini Mü- fideye'dikmiş, ona gülerek bakıyordu. Biraz sonra iki kişilik iskemledeki öteki yer de açıldı, Buraya da Müfide oturdu. Bundan sonra genç adamın kuca- gındaki çocuk, Müfidenin mantosu- nun düğmelerile, çantasile oynamağa başladı. Babası ona: — Yapma, yavrum!,.. dedi. Fakat Müfide çocuğu o kadar sevimli bul muştu ki, genç adama: — Çocuğun keyfine dokunmayı: nız... dedi, bana bir şey yaptığı yok... Delikanlı gülümsedi: — Sizi rahatsız ediyor!... Yooo... Katiyen... Bilâkis çok hoşu- ma gidiyor. Çocuk, Müfideden son derece hoş- lanmıştı, Ona tatlı şivesile bir şeyler söylüyordu Müfide, dakikalar geçtikçe bu ço- cuğu pek sevmeğe başlamıştı. Çocuk, şimdi babasının kucağından Mütideye doğru atılmak istiyordu. Babası, bu sefer çocuğa: — Yıldır... dedi, doğru dur... Ra hatsız ediyorsun, küçük hanımı... Müfide, bir daha: — Katiyen... dedi, sonra ilâve etti: 2ana0 ENA 00550801 600000esa0n4n diye “ ğım bilmem ki... dedi. — Onunla ahbaplık ediyoruz. Bir aralık Müfldenin gözüne, çocu- ğun serçe parmağı ilişti. Bu minimini parmakta bir yanık yarası vardı. Şimdi çocuk dolayısile, genç adam- la Müfide konuşmağa başlamışlardı. Fakat ikisinin de aklına fena bir şey gelmiyerek başlıyan bir konuşma... Müfide bir aralık genç babaya sor- | du: Küçüğün parmağı yanmış mı? — Evet, yandı, Sobayı ellemiş... — Vah vah, vah... — Bir türlü de geçmiyor... Müfide bunun üzerine bir ilâç tav- | siye etti. İlâcı anlattıktan sonra genç | adama: — Bu söylediğim şey gayet kolay yapılabilir... Hattâ evde annesi bile bunu yapar, dedi. Bu söz üzerine genç babanın göz- leri daldı. — Şey... dedi, çocuğumun annesi yok... Bir sene evvel vefat etti, Şimdi Müfidenin bu güzel çocuğa karşı alâkası ve şefkati büsbütün art- mışlı. Çocuk sanki hakiki annesini bulmuş gibi Müfideye sokuluyordu. Genç baba: — Çacuğumu halasına götürüyo- rum... dedi, ilâcı ona tarif ederim... Yapar... Onlar böyle konuşurlarken, küçük Yıldız, büyük bir samimiyetle Müfi- denin kucağına çıkmıştı. Müfide, onun | lüle lüle sarı saçlarını seviyordu. Bir | aralık çocuk ağzından bir kelime ka- çırdı. Müfideye: — Anne!... dedi, Delikanlı da, Müfide de bu kelime- yi işitmemiş gibi yaptılar. Harbiyede delikanlı da, genç kız da tramvaydan indiler, Müfide, baba ile kızdan ayrıl mak istiyordu. Fakat küçük Yıldız, babasının ku- cağından Müfidenin yakasını tut muş, ondan ayrılmıyordu. Delikanlı gülümsedi: Size kani pek kaynadı, dedi, hal buki herkese sokulmaz... — Tuhaf şey, şimdi Müfide de on- lardan ayrılmak istemiyordu. Nihayet biri bir sokağa, öteki başka tarafa saptılar. O günden sonra Müfide sık sık genç babayı görüyordu. Konuşuyorlardı. Müfide daima; Yıldız ne âlemde?... diye genç babaya soruyordu. O da çocuk hakkında izahat veri- yordu. Bir akşam üstü Müfide delikanlıya rasgeldi. Genç adam dehşetli telAşlı ve hüzünlü idi: Yıldız fena halde hastalanmış... Evdeki ihtiyar hizmetçi telefon etti. Şimdi eve gidiyorum... Nasıl bakaca- Müfide: - Ben gelip bir göreyim... cevabi- nı verdi. Bu sözü söyledikten sonra şaşlı, Yaptığı hakikaten çılgınlıktı Genç adamın evine gidince Yıldı sapsarı olmuş bir halde, küçük yata ğında buldu. Derhal doktor getirttiler. Gece yas rısına doğru çocuk açılmıştı. Başu- cunda duran Müfideye gülerek bakı- yordu. İki ay sonra, nikâh dairesinden üç memnun insan çıkıyordu. Yeni karı koca, Müfide İle İhsan... Ve bir de ço- cukları, Yıldız... Hikmet Feridun Es EVROZİ Baş, Diş, Nezle, Grip, Romatizma İvedi kanli ve belli siğrlerimisi dark) köder. MERSR FAŞAŞA İcabında günde 3 kaşe alınabilir, gaga ŞAŞI Belediye Sular idaresinden: İdaremizin İstanbul ve Beyoğlu yakasında bir sene zarfında açacağı baca ve trangşelerin kaldırılmalarınm tamiri işi kapalı zarfla münakasaya konmuş. İ tur. 1 — Bu İşe aid tanzim edilen şartname İdaremizin Levazım servisinden parasiz ölarak alınabilir. 2 — Talipler şartnameye göre hazırlayacakları teklif mektuplarını 8/Şu- bat, 939 çarşamba günü saat on beşe kadar Taksimdeki idare merkezinde mü- dürlüğe imi DALGA UZUNLUĞU 1639 m. 183 Kes. T.A.G. i9,T4m. 15195 Kes. T.A. P. 3170m. 9465 Kes, ANKARA RADYOSU TÜRKİYE SAATİIK 120 Kw. Y Kw. 20 Ew. Sah 21/1/919 1230: Program, 1235: Türk müziği - Pİ, 13: Memleket sast ayurı, ajans, meteoro- Joji haberleri, 13,10 - 14: Müzik - (Muh- telif senfonik plâklar), 1830: Program, 1835: Türk müziği (Hicaz faslı): Çalan- lar: Hakkı Derman, Eşref Kadri, Hasan ndi Tokay, Basri Üfler, 1920: ürkiye postası), 1935: Türk - Cevdet Kozan - Suphi Ziya - Uşşak şarkı - Aklımı b; &an alan, 3 - Lem'i - Uşşak şarkı - Gi ler geçiyor, 4 - Arif bey - Muhayi kı « İltimas etmeğe, 8 - Ti yüşlü, 6 - Türkü - Mene Müzeyyen Senar, Çalanlar: şad Erer, Ruşen Kam, C. Kanuşma - Hukuk ilmi y 20,20: Türk müziği; 1 —T: bey - Nihavend peşrevi, 2 - Ali Rıfat — Zülfün görenlerin bahtı * olurmuş, 3 - Lem'i - Bin gül çıkarı , 4 » Arif bey - Yanılma ateşi aşkı, 5 - Haydar bey - Penbe Kız, Okuyan: Muvaffer İlkar, Çalanlar: Vecihe, Reşad Erer, Ruşen Kam, Cevdet Kozan, Mesvi Cemi, 2045: #iraat bor- sasi (flat), at ayder, 21: Temsil - BOHEM - (Yazan < Henri Mor- ger), tereüme veradyofonik montaj: (Ek- rem Reşid), Temsil osnasında radyonun küçük orkestrası Puccini'nin (La Böhem) operasından parçalar çalacaktır, 12: Kö- çük orkestra (Şef: Necip Aşkım): 1 - Jo- hann Strauss - Viyana kanı - vals, 2 - Gangiberger - Benim küçük Teddi ayım - Saksofon parçası, 3 - Bruno Hartmann - Parlak güneş ışığında dans - Entermezo, 4 - Felix Giâssemer - Sabah selâmi - fan- jtesi, 5 - Sehmlt Gentner - Bana dalma söy- de - ağır vals, 6 - Hans Zander - Pauli - Pol- ka, 2230: Reham, tahvilât, kambiyo - nu- kud borsası (flat), 12240: Müzik (operet- ler ve eğlenceli piik), 2345 - 24: Son Ajans haberleri ve yarınki program, v..41EAEEEEEE EAA EEAAMAKEMENAEERENE EEE AEEANENEN “BULMAĞAMIZ 6 — Tersi sudur - Cemi edatı. "1 — İstifham - Bir cins tekke. 8 — Gemi tamir havuzu - Eski zabit yağmurluğu. 9 — Miras - Tersi bina eden olur. 10 — Vermek - Su ccdveli - Tersi be- yazdır. Yukardan aşağı; 1 — Bedii zevk. 2 — Abdnl - Sonuna «İs konursa pi- yangonun en küçük ikramiyesi olur. 3 — ince - Giydirmek. 4 — Tersi bulunduğumuz asir demektir. 5 — Ağır - 64 haneli oyun Aleti, 9 — Alaz 7 — Parlak boya. 8 — Nota - Sokulgan, 9 — Başma K gelirse kamçi olur - Ço- rabın içine sakladığımız. 10 — Damla - Nafile, Geçen bulmacamızın balli Soldan safa: 1 — Çamaçar, 2 — An, Ecel Er,3 — Bkavut, İma, 4 — Cesaretaiz, 5 — Atl, Ne, $ — Lehim, 7 — Lak, Akamet,8 — Akalliyet, 9 — Kandi, Üzüm, 10 — Kazevi, Yukarıdan aşağı: 1 — Cascâvlak, 2 — Anket, Akar,3 — Asllikan, 4 — Nevale, L. D, Acur, Helik, 8 — Çete, İki, 7 — Al, Temayüz, 8 — İs Meze, # — Emin, Btâv, iü — Araze, ML Karnınızı doyurmak için harcadığınız parayı nasıl istekle veriyorsanız, hava- nızın korunması için de ay- * | ler. Bu zavallıları TURAKINA TARİHİ Yazan: İSKENDER P, SERTELLİ *“ ROMAN 'Tetrika No, 37 Beyaz çölden geçen Volga kazakları çok yorgundu. Çekof, kara batan bir ihtiyara kendi atını vermişti. Çekof, sabrı taşan bir insan tavri- le yumruğunu sıkarak cevab veriyor: — Onları kışkırtan, ocaklarından, ailelerinden uzaklaşlıran sensin, Şut- kal Eğer sen bu zavallılar ayâklan- dırmasaydın, Moğollar onların kılla- rına bile dokunmazdı. Gelecek Mo- gollar onları kılıçtan geçirirse, sen de sağ kalmazsın! Seni de öldürür- koyun boğazlar gibi boğazlatmaktan zevk mi duyu- yorsun? Moğollarm önüne bu mide- leri boş insanlarla nasıl çıkacaksın? Şutka kulübenin içinde büyük bir bıçak biliyordu Çekof'a cevab vermeğe vakit bu- lamadı. Dışardan birdenbire akseden: — Hurrrrra... Hurrrrra,.. — Yaşasın Şutka... Sesleri Şutkayı yerinden kaldır. mıştı. İhtilâlci kadın bıçağı elinden âttı.. Kapıya koştu. — Bugünkü kalabalık her günkün- den fazla... — Muzikâcılar insan arlamakla çok mahirdirler, Şutka! Eğer onlari memnun edersen, ağaç kovuklarına sinen kuşları yuvalarından çıkaran atmacalar gibi, bu adamlarda Şşu- rada burada saklanıp kalan eli si- lâh tutarları kolayca bulup sana ge tirecekler, Onlara hor bakma! — Gitaracılar bugün hazin bir türkü çalıyorlar, Galiba bu türküyü yeni bestelemişler. — Onu senin için hazırladılar, Şutka! Sen artık Volganın hâkimi ve hâmisiz kalan Rusların biricik kah- ramanisın! Sen nasıl bu gitaracılar- la gönüllü topluyorsan, onlar da se- ni memnun edebilmek için, her gün yeni bir türkü besteleyip çalıyorlar. Hele bak şu çalgıcıların arkasından gelen kalabalığa... Şutkanın kolları kabardı: — Bunların hepsi bana yardımcı geliyor öyle mi? — Evet: Hepsi de senin peşinden koşmağa geliyor... Onları hangi ta- rafa göndereceksin. — Birinci köprünün başına... — Orada gönüllülerimiz yok mu? — Var amma yetmez. Moğolların kalabalık gelmesi muhtemeldir. — Pek âlâ, Haydi, onlara birer votka ikram edelim. Kanları kızışsın. Hava çok sakin. : Yollarda bif metre kar var. Birinci köprüye ancak üç günde gidebilirler. — Silâhları var mı? — Bizim yanımızda silâhsız “ada- mın ne İşi var? — Pek âlâ. Uşaklara söyle, bir votka fıçısı dha açsınlar. Şutka yüksek bir kayanın üstüne çıktı: — Hoş geldiniz, arkadaşlar! Bu akşam hemen yola çıkacaksınız! Mo- ğollar Volgâya yaklaşmadan birinci köprüyü tutalım... Köprüden geçer- lerse, hepinizin çoluk çocuğu da, yurdunuz ve servetiniz de mahvola- caktır. Gözünüzü açınız. ve üç gün- lük yolu iki günde almağa çalışınız! Şutkanın sesini duyan baldırı çıp- leklâr hep bir ağızdan sevinçle * — Yaşasın kurtarıcımız, var ol- sun kahraman Şutka. Diye bağrışarak, Şutkanın kulü- besi önündeki meydanda durdular. Şutka kulübesine girmişti, Çekof derhal votka fıçısını mey- dana çıkardı.. ve Kazak gönüllüle- rine kadeh kadeh dağıtmağa başla. dı. Gönüllüler votka içerken, gitara- cilar coşkun ve hazin nâğmelerle besteledikleri yeni kurtuluş türküle- rini çalıyor ve Kazakları teşci edi- yorlardı. Bir aralık Şutka, sevgilisine sordu: — Gelenler kaç kişidirler? Çekof kalabalığa şöyle bir göz attı: — Yedi yüz kadar var... — Birinci Volga köprüsünü tut mak için yetişir. Köprünün civarın- da sekiz on köy vardır. Yiyeceklerin! o köylerden tedarik etsinler, — Başlarında kim bulunacak? Anfka hiras Aiüsündü. 3 — Ben mi? — Evet. Neden tereddüd ediyor- sun? — Hayır, Tereddüd etmiyorum. — Döğüşten korkuyor musun? — Döğüşten korkan bir adam ol saydım, Şutkayı sevmezdim. — O halde hemen hazırlan! Gö- nüllülerin başına geç.. ve ortalık ker rarmadan yola çıkım! Çekof: — Peki, dedi, gım. Fakat, sen. — Sen beni düşünme! — Düşünmeğe mecburum. Çünkü seni delice seviyorum — Benden önce yurdunu sevme- Visin! Hele bir düşün... Her zerresi ecdadımızın kanile yoğurulan bu topraklar şimdi kimlerin ayakları altında çiyneniyor? Sen bu toprağın Çocuğu değil misin? — Sen nasıl Volganın kızı isen... — © halde kalbine şimdilik bir kiliâ vur... Anahtarını duvara asl Yurdumuzu Moğol istilâsından kur- taralım.. atalarımızın öcünü alalım. Kalbini ondan sonra açarsın banal Çeko? kendi kendine: — Ne yaman kadın bu. Aşkından önce vatanını düşünüyor. Halbuki bir Rus şairi bana: «Aşkı yönen hiç bir kuvvet yoktur!» demişti. Şutka, kalbime kilid vurmamı istiyor, Diye söylendi Tekrar dışarıya çıkarak, Kazak gönüllülerine: - Ben de sizinle berâber geliyo- rum, arkadaşlar! Şutka emir verdi, Hepiniz bana tâbi olacaksınız! Dedi... Dört kişinin güçlükle ta- şıdığı votka fıçısı boşalıncaya kadar tiler, şimdi hazırlanaca- Şutka inatçı bir kadındı. Volga boylarından - Moğolları uzüklaştır- mağa karar vermişti. Çekofu çok sev- diği halde onu da düşmaniyle çar- pışmağa göndermekten çekinmiyor- du. Birinci Volga köprüsü bütün Vok ganın kilidi demekti. Şutka orayı tuttuktan sonra, yardımcı Moğolları oradan kolâyeca sürmeğe muvaffak olacağını umuyordu. Bu İşe Çekoftan başka birini gönderemezdi. Şutkanın Çekofa güveni vardı. Çekof Rus or- dusundan yeni kaçmış değerli bir zabitti. O, bütün servetini, şörefini, ve ailesini sevgisi uğrunda feda et mişti. Şutkayı çok seviyordu. İhtilâlei kadın, o güne kadar hiç bir erkeğe: bu derece yüzvermemişti. Belliydi ki, Şutkanın da bu ateşli delikanlıya meyli vardı. Fakat o, hiş- siyatına hâkim bir kadındı. En bü- yük zevki milli bir kahraman ok mak ve yurdunu yabancıların istilâ- sından kurtarmaktı. Şutka acaba bu zevkini kolayca tatmin edebilecek miydi? Son gelen gönüllüler akşama ka- dar kulübesi önünde beklediler.. eğ- lendiler.. içtiler. ve ortalığı karan- luk sarmadan, Çekofla birlikte yola çıktılar, * , Kazak gönüllüleri Beyaz çölden geçörken.. S Çekof, Kazakların önünde gidi yordu. Yedi yüz Kazaktan ancak ellisi atlı idi, Çekof ta kır bir ata binmişti. Üç gün sonra, Volganın kilidi olan birinci köprünün başına varacaklar ve bu köprüyü Moğollardan önce tu- tacaklardı. Şutka, yanındaki dört bin kişiden fazla kuvvet toplamak niyetinde de gildi. Zaten Çekof birinci köprünün ba şını tutacak olursa, başka kuvvete lüzum da yoktu. Moğolları bu köp- rüden öte tarafa geçirmek Şutkanın ve bütün Don Kazaklarının hayatı- nı tehlikeye düşürebilirdi. Rus köylüsü, Şutka gibi bir ihti Tâlciye muhtaçtı. Onlar Şutkanın et- rafında kolayca toplayabilmişlerdi. Gahemlaz