Pek gönç yaşında iköni şair olmak istemişti, Hattâ yirmi iki yaşında iken on altı sahifelik küçük “bik şiir kitabı da çıkarmıştı. Kitabınır? İshi «Engins lerin ötesinde: idi. Lâkin sonra hayat Obü bambaşka bir yola attı. Tüccar old. Epey para kazandı. Lâkin hâlâ Sermedin. eski şairlik hastalığı © zamân kabarırdı, Bazen mi sinde otururken gözleri. açar, kendi mırıldanır, gençlik zamanını di dü Hey gidi hey... Ne günl onlar?... 'Ne kadar hülyalı, rüya içine yaşıyor- Fakat işte önündeki hiç ummadığı bir vermiş, kendisini bami de bulmuştu. Evlen: inadına şiirden nefret di. Ayşenin $iir hakkında garip bir felsefesi vardı. — Bir erkek niçin yağar? Niçin gizli ıztıraplardan, aşktan, saadetten bâhseder? Sırf bir takım saf genç kız, genç kadın gönüllerini avlamak için... derdi. “a Selim Sermed bu garip sözlere kar- şı sadece gülümser, sesini çıkarmazdı. . Ayşe son derecede kıskanç üstelik fev- « kalâde de hâkim bir kadındı. Ticaret hayatına atılırken kocasına ilk serma- yesini veren de Ayşe idi, Ayşe bunu da “ kocasına emretmek için bir hak, bir sebep telâkki ediyordu. Selim Sermedin o gühü' gene şair. — diği üstünde idi. Elleri cebinde pence- - renin önünde durmuş dışarıyı seyre- - diyordu. Güneşli, ılık, ümid verici bir gündü, İçinde bütün eski gençlik hül. “ © yaları uyanmıştı. Bu mükellef yazı haneden, üzerinde karma karışık he- | — . Saplar dolu kâğıd yıgınları arasından Kaçmak, kırlara kadar uzüânmek için Şiddetli bir arzu vardı. Bir aralık içeriye kâtibi girdi. O gün- 'kü postadan çıkan mektupları getir- “di. Selim Sermedin gözüne mektuplar pi .arasında mavi, uzun bir zarf ilişti, © — Bunda hiç de bir ticaret mektubu hali — yoktu. Uzandı, mavi zarfı aldı. Tuhaf © gey mektup, hafif, güzel bir levanta — kokuyordu. Merakla , Bir ka- © dın yazısı... Mektupta Şe F yazıyor» e du: . «Sevgili şairim. Uzun tereddüdlerdey sonra size bu satırları yazıyorum. Hayatta şiirden başka hiç birşeyden zevk almıyan bir genç kızım. Şiir benim için herşey de- “mektir, Fakat şimdiye kadar içimde- « ki hisleri bir ayna gibi. aksettirecek > bir şiir kitabı bulamamıştım. Geçen- » lerde küçük bir kitap elime geçeti, İs- mini okudum: « rin ortasın- ç da...w Bu minimini kitabı ılık odam- da okurken âdeta muhitimden uzak- Jaştım, uzaklaştım. Bambaşka bir âle. me, bir rüya diyarına gittim. Siz beni ince mısralarınızla her günkü haya tımdan aldınız, «Enginlerin ötesine» şiirle, renkle, hayalle dolu bir dünya- ya götürdünüz. Kısa kısa satırlarınız bir zincir ha- Tinde kalbimi sizin kalbinize bağladı. Kitabınızı okuduktan sonra sizi ken- - dime o kadar yakın buldum ki âdeta — içimde, tâ kalbimin içinde yaşıyorsu- nuz. i Mektepte kalbin dört gözlü olduğu- nu okumuştum. İçimdeki bu dört kü- j çük odalı, minmini apartımanın biri- i cik sahibi sizsiniz, Dört odanın birin- “ «den çıkıp ötekine giriyörsunuz, oda- 5 dan odaya dolaşıyorsunuz. Fakat dai- ma bu apartımanın içinde yaşıyorsu- nuz. Oradan hiç çıktığınız. yok. Siz beni hiç tanımaz&inız. Pakat ben SİZİ kitabınızı okuduk n sonra iki ke- < gördüm. Görmeden Önce hayalimde — size bir sima vermiştim; İtiraf ederim ki, sizi gördükten sonra hiç hayal su- şekil veren hayalimin fâkirilğini anla- dım. Çünkü siz hayalimdeki erkek- ten de daha güzel ve mânalı idiniz. Artık tamamile beyaz olan saçlarınızı ben abanoz kadar siyali, yahud altın. ç kadar sarı, veya kumral saçlara de- Bişmem. Güzleriniz en büyük edebiyat gaheserlerinden daha mânalı... Fakat bunları 5i26 anlatırken, has yalinizle yaşıyan meçhul genç kısın hakkında neler düşünebileceğinizi hiç tahin edemiyorum. Size fümidsiz bir aşkla bağlıyım. Bana sadece vaktiniz oldukça bir kaç satır yazarsanız dün- yanın en mesud insanı olacağım. Mek- tubumu bitirirken size çok şeyler söy- lemek, dudaklarımın arzusundan bah- setmek istiyorum. Fakat cesaret ede- miyorum. Allaha ısmarladık. Neclâ Mektupda bir post restant adresi vardı. Selim Sermed heyecan içinde bir kere, bir köre daha, bir kere daha bu kokulu mektubu okudu. Âdeta sarhoş gibi idi. Kendi kendine: — «Şiir ölüyor» diye kim demiş?.. İşte bir genç kız ki içi şiirle, hülya ile dolu... ğ O günü o kâdar dalgındı ki Selim Sermed hiç bir iş göremedi. Zaman zaman kulağına tatlı bir ses: İ «İçimdeki dört küçük odalı mini mis ni apartımanın biricik sahibi sizsiniz.» diye yavaşça mırıldanıyor gibi idi. Eve geldi, Sofrada dalıp dalıp gidi- yordu: Hattâ karısı Ayşe bir aralık: "— Canım bu ne dalgınlık?.. dedi, Karadenizde gemilerin mi battı?.. Selim Sermed erkenden yatağına çekildiği halde saatlerce uyuyamadı. Senelerce evvel çıkardığı bu kitap o genç kızın eline nasıl geçmişti? Yu- larca evvel yazdıkları bir genç kızı bu kadar coşturuyordu hâa?.. Ertesi günü yazıhanesinde sigara üstüne sigara, kahve üstüne kahve içe- rek, yaptığı 10-15 müsveddeyi yırttık- tan sonra güzel bir aşk mektubu yaz- dı. Fakat çoktanberi böyle şiirli yazı- lar yazmadığı için eli âdeta durmuştu. Bir mektubu üç saatte yazabildi. Fa- kat bitirdiği mektubu okuyunca ken. di de beğendi. Zarfın üstüne Neclânın post restant adresini yazdı. Kendi eli- le postaya verdi, O geceki heyecanı daha müthişti. | İki gün sonra hemen cevap aldı. Meç» hu! genç kız Selim Sermedin yazdığı mektuba karşı âdeta minnettar kal. | mıştı. Ona ne diller dökmüyor, ne ka- dar ateşli şeylerden bahsetmiyordu. Artık Selim Sermed için senelerden- beri aradığı şiirli bir hayat başlamış- ta. Bu meçhul genç kıza mektup yaz- mak için her gün saatlerce uğraşıyor- du. Ticaret işlerile alâkadar bile olmu- yordu. Aklı, fikri, bütün zevki hep mektuplarda idi. Genç kıza gönderdiği | mektupların birçoğunu mânzum yaz- mağa başlamıştı. Arlık kalemi de açıl. mıştı. Mısraları altalta sıralarken e$- kisi gibi müşkülât çekmiyor, kan ter içinde kalmıyordu. Günler geçtikçe Selim Sermed ateşleniyor, Neclâyi ta- mımak istiyordu. Genç kız mektupla rında biraz kendisini tarif etmişti. Kendi yazdığına göre Neclâ uzun boy- lu, zayıf, sarışın bir genç kızdı. Yani Sermedin karısi Ayşenin tam aksine idi, Selim Sermed Neclâya yazdığı bir mektupta: «Dalma hayalimde yaşıyan kadın uzun boylu, zayıf, sarışın bir ka» dındır.« diyordu. Nihayet Neclâ Selim Sermedin is- rarlarına dayanamadı. Ona bir rande- vu verdi. Beyoğlunda tenha bir pastahanede (obuluşacaklardı. (o Se- lim Sermedin tanıması için Neclâ ye- $il bir şapka giyecek, boynuna yeşil bir ipekli atkı takacaktı. Selim Ser. med o günü randevu saatinden çok önce, heyecanlar içinde pastahaneye koştu. Beklemeğe başladı. Tam ran. devu saati gelince içeriye başında ye» şil bir şapka, boynunda yeşil ipekli bir atkı ile Selim Sermedin karısı Ayşe girdi. Kocasına doğru koşarak: — Seni rezil kepaze seni... Hep o ak #ığın mektuplar bendendi. O deli saç. malarını da gene bana gönderiyor. dun... Yazımı değiştirmek için neler çektim amma, seni de böyle tongaya bastirdım işte... Be utanmaz herif... Ak saçlarından da mı sıkılmadın... Al çakl... Selim Sermed o günden sonra şiire, edebiyata tövbe etti. Hikmet Feridun Es Türkiye Kadyodifözyon Postaları DALGA UZUNLUĞU 1630 m. o 183 Kes, 120 Kw. T.A G 1974 m. 15195 Kes, 20 Kw. T.A. PR. 3i7öm. 9485 Kes 20 Kw. ANKARA RADYOSU TÜRKİYE SAATİLE Salt 20/12/938 12,30: Müzik töperr parçaları), 13; Saat «yarı ve haberler, .13,10: 'Türk müziği (Türkçe şarkılar) ,13,40.- 14: Müzik (Fı far - Pİ), 18: "Türk müziği (incesaz fi 18,45: Konuşma (hükük ilmi yayımı iğ rumu), 19: Müzik (hafif müsik - P), 19,15: & ayarı ve haberler, 19,25: Mü- zik (liderler - P), 1940: Temsil (big dram - Oğlumun Yemişler), 20: Müzik (Radyo orkestrası - Şef:- Hasan Ferid Alnar) 1 - Brandenburg konsertosu No.3 &ol majör (J. 8. Bah), 2 - Saraydan Kız kaçırma Operası - üvertür (W. A; Mo- sart), 3. İfijenya Awlis den operası üver- tür (Ch, Gluki, 4 - Slegiried - İdil - (R, Vağner), 21: Saat ayarı ve para, kam- biyo ve toprak mahsulleri borsası, 21,10: Türk müziği (Halk. müziği ve oyun havas ları ve muhtelif şarkılar), 22: Konuşma (Türkiye postası), 2215: Müzik (küçük orkesten) 1 - An Alle öğarten UD), 2 - Fransız askeri marş (Sent Saers), 8 * No. valzer (Çaykovskli, 4 - Prelüd (Rah- maninof), 5 - Marta - uvertür - (Plotov), 6 - Reveri enterroluk - entermeze - (Çay- İ koyski), 7 - Esmeralda - pas des Bohe- mlen Na. 2 (Drigol, 8 - Bersöz - (Gretchâ- ninov), 9 - Spaniş Tanze (Moskovski), 23,15: Müzik (cazband), 2345 - 24: Sen haberler ve yarınki program, BULMACAMIZ Soldan sağa : 1 — Alaturka musikide bir makam. 2 — Şer işliyen, 3 — İskân etme - Elbise, 4 — Nefi ody - Birdenbire, $ — Soyadı Frans olan bir Frans” muharrir — Sıfat edatı. N 6 — Tersi dazlak olur - Tersi çatı altı olur. 7 — Kokulu hir yaprak - Ekmekle be- raber yerlen. 8 — Erkek kardeş p — İki memurun yer değiştirmesi. 10 — Yürüyemiyecek derecede hasta - Boca kurumu, Yukarıdan aşağı: 1 — Tanışık. ? — Korkaklık - Babanın yarın. 3 — Başına «M. gelirse otlak olur - Sonuç. 6 —DBir nevi kadın kumaşı - Tersi cemi edatıdır. 6 — Kırmızı - Büyük taş. 7 — Ekmeğin iptidai maddesi - Hile 8— Hocanın talebeye verdiği - Yanmış kömür. 9 — Bir sene evvel. 10 — Geçmiş zaman - Merkez. Geçen bulmacamızın halli * Soldan sağa: 1 — Kuzukulağı, 2 — Açığaçıkan, 3 — Murat, Kanc, 4 — Ar, İta, Da, 5 — Ru- meli, KI, 8 — Omuz, Bar, 7 — Galebe, 8 — LU, Tapa, 9 — Alâka, Nota, 10 — Rekât, Anif, Yukarıdan aşağı * 1 — Kamarotlar, 2 — Uçurum, İle,3 — Zır, Muğlâk, 4 — Uga, Eza, Ka, 5 — Ka- ti, At, 6 — Uç, Tibet, 7 — Lıka, Abana, 3 Ale rip Gm Mi Ye İ TURAKINA TARİHİ Yazan: İSKENDER F. SERTELLİ ROMAN Tefrika No. Cengiz han ölümünden önce, oğullarına : “ Avrupa, haçlılardan ziyade moğollâra lâyıktır ! ,, demişti — İnsanların meziyetleri öldük- ten sonra meydana çıkar, Fatmal O çok değerli bir adamdı. ve itiraf edeyim ki, o, yerine gönderdiğim Ar- gundân da dirayetli, akıllı bir devlet adamıydı. Ben ona şâhsan düşman- dım. Çünkü, o benim di 1. Oktay hana benim âleyhimde atıp tutmuştu. Fakat, şimdi bunlar geç- ti. O toprak altına göçtü. Hakikati söyliyebiliriz açıkça, Gürgüz güç ye- tisir bir adamdı. Yurdumuza daha büyük yararlıkları dokunabilirdi. Za- ten ben onu zindanda fazla tutmı- yacaktım... Biraz burnu kırıldıktan sonra affedecektim. çabuk öldü za- vallı. İmparatoricenin sözlerine karşı Fat- ma karşılık vermedi. Fakat Fatma da Gürgüzün öldüğüne inananlar ârâ- sında bulunuyordu. Gürgüzün yö sadığını, Subo ile, onu götüren a8 kerlerden başka kimse bilmiyordu. Onlar da ağızlarını kilitleyip okapa- mşılardı. * “Turâkina - o günlerde bir tehlike halinde . görünen - Oktayın amcası Odçiğin'i yola getirmeğe çalışıyordu. Odçiğin, Oklay han öldükten son- ra, tahta çıkmak sevdasına düşmüş- tü. 'Turakinanın nâibeliğine de rey vermemişti. Odçiğin askerlerini başına toplıya- rTak Karakuruma doğru akmağa baş- Idı. Turakina bunu haber alınca te- Jâşa düştü. Vezir Çutsaya sordu: —— Bu adam otağımıza baskın ya- parsa halimiz nice olur? Tecrübeli vezir dudağını bükerek; — Merak etmeyin, dedi, büyük oğ- unuz Keyük ondan çok kuvvetlidir. Hemen bir haber salınız... Keyük va- ziyetten haberdar olunca. Odçiğin'in hakkindan gelir. Turakina oğlu Keyüke acele bir haber gönderdi.. Vaziyeti kendisi. ne bildirdi, — Büyük amcan tahlımızı yık- mak ve yerine geçmek İstiyor. Bana yardım et, oğlum! Odçiğin bunu haber alınca çekin- di, Turakina kendisine Oktayın bir başka oğlunu göndererek: «— Bu kadar fazla askerle Kara- kurum üzerine neden yürüyorsun?» Diye sormuştu. Odçiğin, Oktayın oğlunu alnından öperek: — Hiç bir şey yok... Ben Karaku- Tuma gitmiyorum. Memleketime dö- neceğim. Cevabını verdi. Odçiğin, prens. Keyük'ün o sırada «İmib o kıyılarındaki memleketine geldiğini ve askerinin çok kuvvetli olduğunu da haber almıştı. Karaku- ruma yürüyecek olursa, Keyük te şüphe yok ki kendisini takibe gele- cekti. Prens Keyükün ordularına koskoca Rusya bile karşı duramamış- tı. Rus prensleri ve dükleri, Keyükün karşısında dize gelip kendisine her zaman boyun eğmişlerdi. Odçiğin'in. niyetinden vazgeçerek memleketine döndüğü haberi gelin- ce, Turakina geniş bir nefes aldı. Böyle tehlikeli zamanlarda ya Gür- güz, yahut Argun yanımda olma. Tıydı... z Dedi ve bu münasebetle Gürgüzü bir daha hatırladı. Cengizin bir sözü: «Avrupa, haçlılardan ziyade, Moğolla- ra lâyıktır!» Odçiğin memleketine dönerken: — Ben imparatoriçeye «başınız sağ olsun» a geldim. Mademki dö. nüp gilmemi arzu ediyor. İşte gidi. yorum... Demişti. Bu sırada prens Keyük- ten de Odçiğine şu habör gelmişti: «— Yurduna dönmiyecek olursan, kırk bin atlı ile yola çikiyorum. Ken- dini koru benden!» Odçiğin bu haberi aldığı zaman yola çıkmış bulunuyordu. Keyükün athları onu yolda buldular... Pren- sin mektubunu kendisine verdiler, İ Mimi ismili dd Turakina büyük oğlu Keyükün bu kadar kuvvetli bir orduya malik ok duğunu biliyordu. Fakat kendisin# bu derece sadakat göstereceğini un» müyordu. Turakina, bu hadise üzerine, müs- teşarını yanma çağırdı: — Fatma! dedi. oğlum Keyükün önünde bütün Rus prensleri ve yüz“ lerce beyler, kumandanlar boyun eğ- miştir. Ordusu da kuvvetli... Ben Onu ordusile Avrupaya göndermek istiyorum. Keyük yarın benim için de tehlikeli olabilir. O, çok duygulu ve çok asabi bir çocuktur, Ondan hef zaman korkulur. Halbuki garbe doğ Tu yeni bir akına başlarsa, uzun 7â“ man, prens Batu gibi o da Tuna boy» Tarında Mmşegul olur. Fatma, imparatoriçenin bu düşün cesini çok makul buldu: — Keyükü Karakurumdan, battâ Asyadan uzaklaştırmak için bun- dan daha güzel bir tedbir olamaz. Dedi. Turakina, kocasının eski Sözlerini hatırladı: — Zaten Oktay, bübası Cengiz ha nin vesiyetini yerine getiremediğine, Avrupaya büyük akınlar yapamadı- gına üzülüyordu. Onun bu arzusunu ben ihya etmekle, milletime de hiz- met etmiş olacağım. Cengiz han öl meden bir gün önce: «Avrupayı size hediye etmek isterdim, vakit bulama dım. Orası haçlılardan ziyade Moğol- lara lâyıktır!» demişti. Keyükün or- duları, amca çocuğu olan prens Bi- tunun garp ordularile birleşir ve garbe doğru yürürse, bu akını hangi kuvvet durdurabilir? — Çok iyi olur, imparatoriçemi Moğol tahtile de hiç kimse meşgul olmağa vakit bulamaz. Kumandan- lar akından âkına koşmaktan, yeni ülke fethetmekten, başka bir şey dü- şünemezler. Siz de üzüntüsüz yaşar- sıniz! — Argunu keşki İrana gönderme- seydim... Şimdi onun gibi bir kah- ramana çok ihtiyacım var. O, benim sağ kolum idi. — İranda da öyle bir adama ihti- yaç vardır, imparaloriçem! Oralar- daki kabileleri ondan başka kimse sindiremezdi.. Argun İrana varır var- moaz, bütün ayaklanmalar, bütün ka- le kavgaları duruyor. — Bu işi Gürgüz de pek âlâ ya- pabiliyordu. Onun valiliği zamanın- da da İranda hiç bir kargaşalık çık mamıştı. Hissiyatıma “kapılarak onu İrandan buraya getirmekle atmir kabul etmez bir hata işlediğimi şim- di anlıyorum, Fatma! Gürgüz han sağ olsaydı, onu tekrar İrana gön- derir, Argunu Karakuruma getir- tirdim. * Fatma, Argunun tekrar Karaku- ruma dönmesini istemiyordd. Fat- manın içinde garip bir şüphe var- dı; kendi Kendine: «İmparatoirçe, Oktay han öldükten sonra, Arguna temayül göstermeğe başladı.. dk yordu. Fatmanın bu şüphesi pek te bo- şüna değildi. Turakina, Argunü, ve- zir Çutsayın tavsiyesile İrana gön dermeğe mecbur olmuştu. Argun, Karakurumdan ayrılırken, 'Turakina mühim işlerle meşguldü... Odçiğin hadisesi. pröns Keyükün yola çıkışı. prens Batunun Tunada yeni bir Moğol hanlığı kurması ih- timali.. Ve daha birçok sebeplerden ötürü Turakina, Argunla meşgul olamaiş, Argun da derhal yeni vazk- fesine başlamak üzere yola çık- mıştı. Argun çok heybetli, yakışıklı ve cesur bir erkekti... Başına harb miğ- ferini, sırtına zırhlı elbisesini giydi- ği zaman öyle yaman bir görünüşü ve öyle dehşelli bir yürüyüşü vardı ki.. yaşı elliyi geçtiği halde en körpe kızlar bile ona gönül verirler, geçti- ği yollara demet demet çiçek serper- Jerdi. (Arkası var)