POLİTİKA Macarlar, Rütenyadan vaz- geçip Almanya ile tekrar anlaşmak yolunu tuttular Macaristanın yeni Hariciye Nazırı Czaski, İtalya (Hariciye (Nazım Kont Clanonun Peşteyi ziyaretinden evvel Berline gidecek ve Alman devlet Aadamlarile görüşecektir. Ayni zamanda Çekoslovakyanın yeni Hariciye Nazırı Chvalkoviski dahi Berlini ziyaret edecektir, Bu üç ziyaret arasında sıkı bir münasebet vardır. Bütün bu faaliyetler Şarki Avrupanın Memel ve Danzig gibi meselelerinden biri — ve en mü- himmi — olan Ukrayna meselesinden ileri geliyor. Bu mesele de, evvelce Çekoslovakyayı teşkil eden dört eyaletten biri bulunan Rütenyanın şimdi Karpat Ukraynası namı altında dahili idaresinde tamamile müstakil olma- Sından neşet etmiştir. Lehistan, böyle bir Ukrayna hükümetinin teşekkül etmesi için Rüten- yanın tamamile Macaristana verilmesini istemiş ve Macar hükümetini de burasını işgal ederek bir emrivaki yapmağa teşvik etmişti. Böyle bir teşeb- büsde Leh ordusunun ve diplomasisinin yardımı olacağını dair vaidde bu- Tunmuştu. Fakat Almanya, yeni Çekoslovakya hükümetleri camiası eczasının ve hududlarınmı değişmesine katiyen razı olamıyacağını, gerek Macaristana, gerek Lehistana kati ve şedid bir lisanla resmen bildirince Macaristan Rütenyayı zabt ve ilhak etmek maceraya girmeğe cesaret eleme- Mmişti. Bununla beraber Macaristan, eskiden kendisine aid bulunan bu eya- Heti istirdad etmesine karşı durduğu için, Almanyaya karşı münfail olmuş- tu. Fakat Macar Kabinesinde değişiklik olup da harici idarenin başına İs- mi yukarıda geçen Czaski geldikten sonra Macarlar, Almanyaya dirsek çevirdiklerine pişman oldular, Çünkü milli hududları dışında kalan ırkdaş- larının yaşadıkları yerlere aid iddialarını ancak Almanyanın yardımı ile tahakkuk ettirebileceklerini düşündüler. Diğer taraftan İtalya Hariciye Nazırı kendi etinin müttefiki Almanya ile Macaristanın arası açık bulunduğu bir sırada Peşteyi ziyaret edemiyeceğini bildirmiştir. İşte Kont Ciano Peşteye gelinceye kadar Macaristan; Berline gönde- rTeceği kendi Ha e Nazırı vasıtasile Almanya ile olan eski samimiyet ve İşbirliğini iade etmek istiyor. Ayni zamanda Berlinde Çekoslovakya Harici- ye Nazırının bulunması ile Rütenyadan dolayı araları açılmış olan Maca- Tristan ve Cekoslovakya uzlaştırılmış olacaktır. Binaenaleyh İtalyan tevassutu ile Macaristan ve Almanyanın arası düzelecek; ileride bir daha Macaristan Ukrayna meselesi ile alâkadar olmı- yacaktır. Konserve ” Yeryüzünün sıhhat mütehassısları Son senelerde mühim iki meselenin haline uğraşıyorlardı: Konserve ye- Mişlerde taze yemişler kadar vitamin hassası var mıdır? Pişmiş konserve mi daha iyidir pişmemiş konserve mi? Nihayet bu meseleleri hallettiler, Kopenhagda sırf vitamin incelemeleri Yapmağa mahsus devlet laboratua- Tında senelerden beri devam eden ted- kikler bitti, Ham yemiş konservelerin- de vilamin hasasının kısa zamanda kaybolduğu anlaşıldı. Buna mukabil BO derece sıcakta kaynatılan pişmiş i İlk asansör İlk asansörü Leon Lödu adında bir Pransız yapti. Bu asansör su tazyiki ile İşliyor ve büyük ambarlarda yuka- Ti yük çıkarıyordu. Bundan sönra in- Sân nakleden asansörler yaptı ve bu âsansörü 1887 de Paris sergisinde teş- hiredildi. İkinci asansörü 3 üncü Napalyon 1878 de Sen - Klu sarayı için ısmarladı Son zamana kadar Lödunun kurdü- ğu bir asansör eski Trokaderoda işle- Mekteydi. Allo!.. Allo. Yeryüzünde işliyen 35 milyon tele- fon cihazı var... Şu insanlar ne geveze mahlüklar!... 45 milyon telefon cihazından 18 mil. Yonu Amerikadadır. Geri kalan #ayı- Mın yüzde onu Almanyada, yüzde ye- disi İngilterede, yüzde dördü Fransa- da, yüzde üçü Japonyada, yüzde 2 bu- Suğ'u Rusyadadır. Gevezelik rekorunu Amerikalılar kı- tayor!... meselesi yemiş konservelerinin de vitamin has- sasını uzun zaman muhafaza ettiği tesbit edildi. Bayağı maddeler karıştırılarak cam kavanozlarda saklanan çi yemiş kon- servelerinde de vitamin kalmamakta. | dır. Meyvalarda mevcud olan senzy- me» maddesi tahammür ederek vita- mini imha etmektedir. Konserve yapılacak meyvalar 80 derece kaynatılınca bu madde mah- volmakta ve yemişler vitamin hassa- sını muhafaza etmektedir. Ziftlemek fena Paris belediyesi laburatuarı şefi Dr. Kling ortaya mühim bir iddia atlı, Diyor ki: — Yolları ziftlemek, halkı öldür. mektir. Yollardaki zift ciğerlerde kan- ser yapıyor. Fransada ciğer kanseri. nin salgın bir halde olması zittli yol. lardan ileri geliyor. e Müşahedelerim çok esaslıdır. Yollarını ziftliyen meri- leket halkının çoğu ciğer (Kanserine yakalanıyor. Öyleyse yolları ziftlemiyelim!... Bekârlar evleniniz! İnsan uzun yaşamak isterse evlen- melidir! Dünyanın tanınmış doktor. ları böyle söylüyor. Evlilere nisbetle bekârların ömrü kısa oluyor. Bilhassa evlenmiyeri okadınlardan uzun yaşıyanlar, ellisini aşanlar par- maklş sayılacak kadar azdır. Yeryü- zünde otuz yaşında ölen kadınlardan yüzde yetmişi evlenmemiş olanlar, el- li yaşında ölen kadınlardan yüzde kır. kı evlenmemiş olanlardır, Evleniniz bayanlar!... Balinalar nasıl büyür? Balina balıklarının birçok cinsleri İ Vardır. Mavi balina yavrusu yedi met- VE uzunlukta doğar. Yedi ayda süt- | kesilir, Sekiz aylık mavi balina. | Man boyu on altı metre olur. Dişi balinalar daha uzundur. İki Yaşında bir dişi balinanın boyu yirmi metreden az değildir. Balina balıkları on iki yaşına gi- vinciye kadar her ay uzar; ancak ük #enedeji gelişmesi çok. süratli olur, üç dört santim büyür ve ağır- lığı her gün yüz kilo artar. Mavi balinanın dişisi iki yaşında iken gebe kalır; her iki senede bir kere doğurur. Hami müddeti pek belli değildir, ekseriya bir seneyi geç- mez, Yeryüzünün en büyük deniz mah- füku balinaların ömürleri kısadır; buna mukabil yeryüzünün en büyük kara mahlüku fillerin ömrü çok uzun- dur. Kayak sporunun eski türkle tarafından icad edildiği anlaşılıyor Düz tahta mâ- nasina gelen ski tabirinin (Avru- paya (Norveçten intikal ettiği zan olunurdu. Hal buki Çinde tedki- kat yapan bir âli- min keşfettiği bazi vesikalara (o bakı- lacak olursa bu kış sporu âletini bundan binlerce sene evvel Şimali Çinde yaşıyan 'Türk göçebeleri kışın avcılıkta kullanırlardı. Çin âlimlerinden Nan - Pun - Şon milâddan on asır evveline gelinceye | kadar Çin vesikalarında ve kronik- lerinde isimleri geçen Türk kabilele- lerile Çinliler arasındaki tarihi mü- nasebetler hakkında tedkikat yapı- yordu. Malüm olduğu vechile ilk türkler Çinin şimalinde ve garbinde oturuyorlardı. Fakat türklerin yazı- ları olmadığı için onlar hakkındaki malümat Çin vesikalarından çıkarı- mıştır. Bu vesikalarda türklere Tu - Kiu ismi verildiği de malümdur. Milâddap binlerce sene evvel Uzak şarkla yaşayan bu Tu - Kiuların kul- landıkları nekıl vasıtaları meyanında at, kalır, deve ve arabadan başka bir de «Mo - Ma; ismini verdikleri bir âletten bahsolunmekiadır. Mo tahta, Ma ise at. Mo - Ma tahtadan at mânasma geliyor. Çin kroniklerinden biri bu tahta- dan at hakkında şu malümatı veri- yor: «Tu - Kluların memleketinde yaşayan insanlar ekseriya Mo - Ma kullanıyorlar. Ayaklara bağlanan bu tahtadan at bir tahtadan ibarettir. Bu İ | Iktisadi meseleler | Takas primlerinin sanayie tesirleri leri skilerle Baz ihracat maddelerimizin sürü- | münü temin için, bu maddeleri ta- kâsa tâbi tutuyoruz. Çünkü bu t&- cat maddelerimiz kolay kolay satı- lamaz. Fakat bu takas usullerinin de bazı mahzurları görülmektedir. Bu- na en canlı bir misal olarak, deri me- selesini gözönüne getirelim. Memleketimize ham deri dışarıdan gelir, hükümet deri ithalâtını ta- kasa tâbi tutmuştur. Fakat takas primleri yüksek olduğu için ham de- ri, fabrikalara pahalıya mal oluyor. Son zamanlarda, takas pirmleri yüzde 25 nisbetinde artmıştır. Bu va- giyetten şikâyet edenler çoktur. Baş- ta ayakkabıcılar... Çünkü deri, fab- rikalara pahalıya mal olduğu ayakkabı imalâlhaneleri de, ayakka- bı fiatlerini arttırmda mecbur ol muşlardır. Hasılı takas primi yüzün- den, ortaya bir pahalıık mevzuu çıkıyor. İkinci bir mesele daha var. Yerli fabrikalar, ham deriyi, pahalı şart- larla tedarik ettikleri için, dışarıdan gelen derilere rekabet edememektedir. Son zamanlara kadar büyük bir teh- like mevcuddu. Fakat takas primi tekrar artığı için, dişarıden gelen de- riler, yerli derilere rekabet etmeğe yürür, iyi kayması için bu tahta atların altına beygir derisi rerlerdi. Türklerin bu âletlerle yalnız kaydıkları zanne- dilmesin, âleti de icad eden Türkler olduğunda kas usulü de tatbik edilmezse, ihra- | yüzünden, işlenmiş derilerin flati de | için, | muvaffak olmuştur. Deri fabrikatör- lerinin Türkofisteki ifadelerine göre, son günlerde, Almanyadan gelen İş- lenmiş deriler, Türkiyede yapilan iş- İnemiş derilerden daha ucuzdur. Bir fabrikatör diyor ki: «Eğer vaziyet böyle devam ederse, fabrikalarımızı kapamağa mecbur olacağız» belki bu ifadede mübalâğa olabilir. Fakat or- tadaki vaziyet şudur: Takas primleri yüzünden deri sanayii müşkül bir devre geçirmektidir. İhracatı korumak için, takas usul- leri pek faydalıdır, fakat Dimyata pirince. giderken, . evdeki bulgurdan olmıyalım. — H.-A. Milâddan binlerce asır evvel Uzak Şarkta yaşıyan Tu- Kiu Türkleri buzlar üzerinde «Tahta at» ismini verdik- bunlarla geyik avına çıkarlardı. Daha şüphe yoktur. âleti ayaklarına bağlayan bir kimse ellerinde tutuğu sopalarla buz üze rinde kayarak yürür. Bu âletle mü- cehkuz olan bir insanın bir hızda al dığı mesafeyi yaya giden bir adam ancak yüz adımda kafedebilir... Ne sürat!» Burada mevzuubahis olan âletin bir tahta parçası deği), hakikaten bir ski olduğu «#Ne - Hi » Tun - Kos ismi verilen eski bir Çin avcılık kitabın- daki resimden anlaşılıyor. Van - Pun- Son diyor ki: «Tu - Kiuların memle- keti dalma karla örtülüdür. Bu kar memleketinde geyik avlamak için adamlar bir nevi tahtadan at kulla- nırlar. Bu tahta atın şekli burnu kıv- rik bir kalkana benzer. Tahtanın kar ve buz üzerinde iyi kaymasını temin ötmek içi n altına at derisi g& rilir, ten daha fazla Düz yerler- için iki değ- ve bunlar bir kayık iter gibi itiliyor. Tu - Kiular dağlara tirmanırken tahta atlârını çıkarı- yorlar, ellerine alarak yürüyorlar, Tu » Kiuler geyik avına «Mo - Mas GÜNÜN ANS Or Yarla çıktıkları za- man geyik vurabis diyorlar: ve bütün kış geyik eti yiye- rek geşiniyorlar, Bunun için, bir mıntâkadaki ge- yikler tükenince tahta atlarım #- yaklarına bağlıya- rak başka mıntakalarda geyik ara- mağa çıkıyorlar.» Bugünkü skinin hakiki mucitleri olan eski türklerin #ki âletlerinin ak tuna kaymayı daha kolaylaştırmak için at derisi germeleri şayanı dikkat tir. Bugünkü ski âletlerine de fok balığı derisi geçirilir, fakat bunda Ki maksad kaymayı kolaylaştırmak değil, bilâkis dağa çıkarken skinin kaynamasını temin etmektir. Eski türkler dağa çıkarken skilerini elle rine aldıkları için buna lüzum gör- müyorlardı. İhtimal ki türkler o de- virde tahtaların satıhlarını düzlete- miyorlar. halbuki at derisini düm- düz yaymağa muvaffak olabiliyor- Jardı Milâddan 12 asır evvel şimali Çin- de yaşamış olan Türk kabileleri Van-Pon-Sona nazaran skileri yalnız kullanmıyorlar, ayni zamanda o âlet- in mucidi idiler, Çünkü türkler bâş- ge- ka bir Çin kronikinde «Mo-Ma Tu-Klu> lardan, yani tahta atlı türklerden, bahsediliyor. Skinin şimali Çinde ve Sibiryada yaşıyan Çeremisler, Votyok- lar, Mardvinler gibi Finlandiyalı Türk kabileleri tarsfından İskandinavyaya getirildiği ve oradan bütün Avrupaya ve dünyaya yayıldığına şüphe yoktur. İKLOPEDİSİ Kırşehir K wşehir sahasında geçen sene büyük zelzeleler olmuştu. Son haberler arasında tekrar zelzeleden bahsolunmaktadır. Kırşehir orta Anadolu yaylasında Kızılırmağa katılan küçük bir suyun üstündedir. 2500 evi vardır. Nüfusu (10000) kadardır. Kırşehrin Selçuklular (o devrinden kalma Melikgazi camisi ile şehre 2 ki. lometre mesafedeki Terme ılıcaları meşhurdur. Kırşehri Anadolu (oyaylasının ce- nup kısmına bağlıyan yol 13 gözlü, taştan yapılmış Kesikköprüden geçer. Orada da Selçuk hükümdarı Keyku- batın yaptırdığı bir cami vardır. Kırşehirde yün, tiftik gibi yerli mad. deler işlenerek halılar, seccadeler, ki- limler yapılır. Kasabanın evleri 5X17 kilometre Burhan SS“ adı Morkaya olan cdib ve gazete- el Burhan Cahidin gazetemizde «Yaprak aş isimli bir romanı baş- iyor. Kendisi 44 yaşındadır. İs- tanbulda doğmuştur. Mülki; tirdi. 913 de gazeteciliğe «Yeni gazete» ye intisap etti. Mili ajansta mütercim sıfatile çalıştı, Serveti Fünunda yazılar yazdı. «Yeni gazete» de sekreterlik yaptı. «Kara- | ebadında yeşil bir sahaya serpilmiştir. Meyvası bol ve lezzetli olan kasabada artık bağcılık da çok gelişmiştir. Kırşehir civarında yapılan kazılar. da Eti eserlerine rastlanmıştır. Kır. şehirde ilk medeniyetin Etilerle baş» ladığı anlaşılmıştır. Kırşehirde Etilerden sonra Roma ve Bizans hâkimiyeti görülür. Hıristiyan lığın ilk mabedleri Kırşehirde kurul. muştur. Alpaslanın Malazgirt zaferinden sonra Kirşehir Selçuklulara, sonra İranlılarla Karamanlılara daha son- Ya da 762 de Osmanlılara geçmiştir. Kirşehirin en büyük vasfı Acem ve ârab kültürünün revaç bulduğu de- virletde türkçe konuşması ve türkçe yazmasıdır. Bu ocereyanın başında Âşık Paşa vardır. Cahid göz» ü deruhde ederek bu halk güze tesine büyük revâç temin etti. Bu s- ralarda çıkarılan oMilliyet» | de ku- ranlar arasındadır. İlk romanı «Coşkun gönül dür, $4 eseri vardır. Bürhan Cahid Morkaya, halk ve köylü için çıkardığı Köroğlu gazetesi- nin sahib ve baş muharriridir. Ekuador cümhuriyeti erkezinde bir ihtilâl çıktığı bil- dirilen - cenubi o Amerikanın Ekuador cümhuriyeti Kolombiya ve Peru cümhuriyetleri arasına sıkışmış olan Pasifik sahilinde bir memlekettir. Ekvador vasi mikyada bir zi- rant ülkesidir. Kako3, umum ihraca- tın yüzde otuzura baliğ olur. Kauçuk ağaçları kendi kendine yetişir. İhra- cat mallarına kahve, şeker, patates, müz, portakal, tereyağı, panama şap- kaları dahildir. Zengin madenleri he. nüz lâyıkile işletilmemektedir. 1932 deki nufus tahririne nazaran memleket nüfusu 2;500,000 . kişiden ibarettir. Bunlarm yüzde 38 ini yer liler, çşüzde kirk birini melezler, yüzde onunu beyazlar, yüzde beşini zenciler, yüzde beşini muhtelif mil letler ve yüzde birini vahşi yerliler teş- kil ederler. Cümhurreisi okuyup yazma bilen bü tün kadınlar ve erkekler tarafından bilâyasıta intihap suretile (seçilir, Ekundor memleketi 1534 senesinde İspanyalılar tarafından zabtedilmiş. tir. Ekuadorlular 1820 de hürriyetle. rini tekrar kazanmışlar ve 1822 de Kolombiyaya illihak etmişlerdir. Bu günkü müstakil cümhuriyet 1830 s8 nesinde kurulmuştur. Ekuadorun tw rihi bir çok ihtilâllerle doludur,