«Hayatta hiç âşık oldun mü?s di- ye soruyorsunuz. Evet... Bu, garip ve müthiş bir hikâyedir. Şimdi - ki altmış altı yaşındayım - mMazimde tutuşan o büyük yangının küllerini eşelemekten - hâlâ - korka- rım... Bu hâdise o kadar gariptir ki, ba- şımdan geçliğine hâlâ inanamıyo- rum. Ömrümün üç senesi şeytani ve an- laşılmaz bir hayalin oyuncağı oldu: Gündüzleri, katolik dininin sadık bir Papazıydım; geceleri ise, gözlerimi kapayınca, kadın, içki ve kumardan zevk duyan mirasyedi, hovarda bir karşı uyandığım zaman, y en uykuya dalmış sar rıyor; ve asıl şimdi g ce oldu da Mi- Evet, sevdim. Çilgin, coşkun, şid- detli, kalbimi çatlatacak kadar bir asklâ... Bu derecesini kimse duyma- miştir. Ah, ne gecelerdi onlar; ler... ne gece- Çocukluğumdanberi papazlığa bü- yük bir hevesim vardı. Bütün tahsi- lim de o mecrada devam etti, Artık yirmi döl şına gelmiştim. Papazlık hakkını haiz olmak merasimi pas- kalyanın haftasına tesbit edilmişti Asla pişman değildim, Bilâkis he- yecan ve zevkle resmen rahip olmak anımı bekliyordum. Mukârrer günde kilisede yürürken kalbimin sevinçle dolup taştığını his- sediyordum, Merasim hakkında uzun uzun taf- silâta g ğim, O saate kadar eğik duran başımı bir an kaldırınca, karşımda hari- kulâde giyinmiş ve ender güzellikte bir kadın gördüm. Gözlerim kamaştı. birdeni Şum hissine kapıldım. Demin ışık içinde gördüğüm baş- papas, nazarımda söndü, Altın şam- danlar içinde yanan mumlar karardı. Velhasıl bütün kiliseyi bir nursuzluk Körmüşüm de kapladı. Gölgelerin ortasından o muh» | | meği bile kurdum. Fakat bina o kadar teşem mahlük bütün parlaklığile be- Biriyor, bir melek gibi ışık neşredi- yordu. Gözlerimi önüme eğdim. Katiyen tekrar bakmamağa karar verdim. Zis Ta o kadar şaşırmıştım ki yaplığım | j hal var! - dedi. - Tavır ve harekâtın bilmiyordum. Merasim ilerledikçe meçhul güzel kadının bakışları da değişiyordu. Müşfikken, gitgide gayri memnun ve müstehzi bir hal alıyordu. «—Artık papaz olmıyacağım!; diye bağırmak istiyordum. Fakat, dilim damağıma muıhlannış gibi, hareket etmiyordu. Uyanıkken kâbus yaşıyordum. Hani insan uyku- da yürümek ister de bir adım bile ata- maz... Tıpkı öyle... Çektiğim ıztırabı anlamış olacak ki, bana vaidlerle dolu bir nazar fır- Yattı. Gözleri bir şiir, her bakışı da bir âhenkti, Bara diyordu ki «— Benim olmak istersen, seni Cennetine girmek için çalıştığın Al lahından ziyade mesud ederim, Saa- detini melekler bile Kıskanacaktır. Benliğini saracak olan bu kefeni Yırt... Ben, gençiik'im, güzellik'im, ha- yat'ım!,.. Gel benimle... Birlikte aş kın tâ kendisi oluruz, Hayatımız bir hülya gibi akıp gidecektir. Ebedi bir buse halinde...» Bu sözleri işitir gibi oluyordum. Her şeyi terketmeğe hazırdım. Fakat merasim devam ediyordu. Papaz ol dum. Nişanlısını yanında ölü gören genç bir kiz gibi, meçhul kadın birdenbire ıztırap içinde irkildi. Yüzü bembeyaz kesildi, Kolları vücudünün yanma düştü, Bir direğe yaslandı. Ben de perişan bir haldeydim. Bo- ğuluyordum. Sanki bütün bu kilsenin kubbesini başımın üstünde taşıyor- muş gibi üstümde bir yük hissedi- yordum. Yanından geçerken, bir el, tuttu, Bir kadın eli... üyet hassasına kavuşmu» | | ozaman dostu, kocası olabilirdim. Bu AKŞAM AŞK VE MACERA NUVELİ PAPAZIN ÇiFT HAYATI O güne kadar kimse bana böyle do- kunmamıştı. Yılan derisi gibi, buz kesilmiş bir el... Fakat kızgın bir de- mir hararetile, izi, avucumu yaktı, Bu, oydu... Yavaşça bana —Ey gafl!... Ne yaptın?...- dedi, Ve kalabalığın arasında kaybolup gitti, Sokağa çıktığım zaman, siyah bir köle usullacık bana yaklaşarak al- tınla işlenmiş küçük bir portföy verdi, “Papaz cübbesinin bol kolu içine sak- ladım ve yalnız kalınca açip baktım: #Konçini sarayında Klârimond» diye bir kâğıt yazılıydı. Hayatta olup bitenlerden o kadar bihaberdim ki bu Klarimond'un kim olduğunu, Konçini sarayının me ta raflarda, bulunduğunu bilmiyordum. Bu kadın zengin bir alüfte mi, kibar bir aile kadını mı?... O cihetleri de düşünmüyordum. Yalnız bildiğim bir şey varsa, biraz evvel kalbimde doğ- muş olan bu aşk derin kökler salmıştı, Kadın beni tesiri altına almıştı, Ar- tık kendi benliğimde değil, ona tabi olarak yaşıyordum. Bin bir delilik yapıyordum, Elile te- mas ettiği yeri öpüyordum. Saatlerce ismini anıyordum,. Gözlerimi kapa dıkça, hayali önümde tecessüm cdi- yordu. Pek müşkül bir vaziyetteydim. Pa- pazdım, Temiz, lekesiz, saf kalmam lâ zımdı ve buna rağmen yükselen, ta» şan bir göl gibi, hayatın içimde kabar- dığını, coştuğunu hissediyordum. Damarlarımda kan şiddetle dönüyor- du, Uzun müddet sıkı sıkı kapanmış olan gençliğim, yüz sene gonca kalıp gök gürleme patırtısile açılan aâloes çiçeği gibi, indifa edercesine açıldı. Klarimond'u nasıl görecektim? Pa- paz mektebinden çıkmak için hiçbir vesile yoktu. Şehirde kimseyi tanımıs yordum. Tayin edileceğim vazifeyi beklemekteydim. Ah, keşke papaz olmasaydım, işte ipekli, dolaşır« siyah elbiselere sarılacağıma, kadifeli, sırmalı Kadifelerle dım. Böyle dalgın, günlerce düşündüm. Hattâ penceremin demirlerini eğele- yüksekti ki atlamağa imkân yok. Bu ıztırap içinde kıvranırken, bü- yük rahiplerden Seraplon yanıma ge- lerek: — Azizim Romualt, sende garip bir izah edilemez. Munistin, dindardın, Şimdi ise kafes içinde bir vahşi hay- van gibi dolaşıyorsun. Şeytan seni fe- sada sevkediyor. Bu, Cenabı hakkın bir tecrübesidir. Yılma, nevmid olma. En sağlam ruhlarda böyle hâdiseler © cereyan eder. Dua et, perhizkâr ol, tövbe et; kurtulursun, Bir müddet için bu nasihatler tesir etti. Bükün buldum. Dua diyordum. Büyüğümün sözlerini dinlemeğe çalı- şiyordum. Tayin edildiğim yere, ertesi gün ra- hip Serapior'la beraber gittik. Bir te- peden geçtiğimiz sırada, uzakta, bu- lutlar arasında bir sarây gözüme çarptı. «Bu gördüğüm bina nedir? - diye sordum, Arkadaşım elini kaşları hizasına götürerek baktı. — Konçini sarayı... Meşhur alüfte Klarimond oturuyor... Ne rezaletler olmuyor... O sırada hakikat mi, bir an içinde görünüveren rüya mı bilmem, uzak- taki terastan beyaz, ince bir hayalin parlayıp söndüğünü gördüm, Bu, Klarimond'du. Vazifeye yerleştim. Arkadaşım ye- rine döndü, Yalnız kalınca tekrar bu kadının hatırası beni ısrarla takibe başladı, Bir gün küçücük bahçemde dola- şırken, ağaçlar arasında bir kadın ha- yalinin bütün harokâtımı gözlediğini gördüm. Deniz yeşili, parlak iki göz... Lâkin bu bir hayaldi, Yaklaştığım zaman kimseyi bulamadım, - Yalnız kumların üstünde, çocuk ayağı kadar küçük iki ayak izi vardı. Bahçemi gayet yüksek duvarlar sa- Teojfil Gotyeden kısaltarak nakleden: (Vâ-Nü) rıyordu, Her tarafı dolaştım. Kimseyi bulamadım. Çektiğim ıztırabı, üzüntüyü size uzun uzun anlatacak değilim, Böylece günler geçti. Bir gece şiddetle kapım çalındı. İhtiyar hizmetçim açtı. Ga- yet esmer, bakır tenli ve başka bir memleket modasile giyinmiş bir ada- mın durduğunu görünce fena halde korktu. Fakat gelen, beni görmek is- tediğini söyliyerek onu teskin etti. Adamcağız, hanımınin ölüm halinde olup bir papaza ihtiyaç duyduğunu bildirdi. Derhal birlikte yola çıktım. Bindi- ğimiz araba şimşek süratile gidiyor- du, Vardığımız büyük şato telâş için- deydi. Arabanın kapısını açan zenci- nin bana, kilise çıkışında mahud port- föyü veren olduğunu farkettim, göz- / Bu iblis gibi kadın, her gece papazın odasına giriyordu... lerinden yaşlar akıyordu. Başını sak lıyarak: — Geç kaldınız, Ruhunu kurtara- madınız. Hiç olmazsa cesedinin yanın- da dua ediniz! « dedi, Ve önüme düşerek beni matem öda- sına soktu. Ben de onun kadar ağlıyordum. Zi- ra ölenin çıldırasıya sevdiğim Klari- mond olduğunu anlamıştım, Zengin döşenmiş bir yatak odasın- daydık. Vazonun içindeki çiçekler, ra- yihalı gözyaşları gibi, yerlere dökül- müşbtü. Koltuğun üstüne süslü bir el- bise atılmıştı. Bir yelpaze halının Üze- rinde duruyordu. Belli ki Azrail, âni olarak buraya gelmiş... Yatağın kenarma diz çöktüm ve du- aya başladım. Fakat yavaş yavaş ha- yale daldım. Bu odada hiç ölüm hali yoktu. Bilâ- kis zevke, aşka insanı davet eden bir sıcaklık... Klarimond, süslü yatağı- nın içinde, mumya gibi, bütün güzel liğile ve cazibesile yatıyordu. Tıpkı mermerden bir heykel... Yavaşça kolunu tuttum. Buz gi- biydi. Fakat kilisede elime dokunduğu 20- man da elleri böyle soğuk değil miydi? Hayatımın özünü damla damla top- layıp ona üflemek istiyordum, Gece ilerliyordu. Artık ondan büsbütün ay- mlacaktım. Vücüdünü bir kerecik ol- sun öpmek, o hazin ve tatlı zevki tat- mak istedim. Dudaklarına eğildim, Fakat hayret! Hafif bir nefes, nefesime karıştı ve Klarimond'un dudakları buseme mu- kabele etti, Gözleri açıldı, parladı. İçini çekti, kollarını açtı, boynuma sarıldı. Âşıkane bir sesle: — A... Romuald! Sen misin? - de- di. - Ne yapıyorsun?... Seni o kadar çok bekledim ki... Nihayet öldüm.. Fakat şimdi artık nişanlandık... Seni görebilir, sana gelebilirim... Allahaıs- marladık, Romuald!... Seni seviyo- rum... Sana bunu söylemek istiyor- dum... Busenle bana verdiğin bir da- kikalık hayalı sana iade ediyorum. Yakında görüşürüz. Başı yastıklara düştü. Fakat kölla- rı hâli boynuma #arılı duruyordu. Âdetâ beni kendi- ne bağlamak isti- yordu. Şiddetli bir rüz- gâr pencereyi açtı. Saksılarda kalan çiçekler (o titredi. Bonra kopup dü- gerek pencereden dışarıya, OKları— Mmond'un ruhile be- râber uçtular. Lâmba söndü ve ben, kendimi kay- bederek, güzel ölü- nün göğsüne, bay- gm düştüm. Ayıldığım zaman evimde, yatağımın içindeyâlm. Sonra öğrendiğime göre tç gün, üç gece baygın kalmışım, Beni getiren adam tekrar evime tes- im etmiş. Bir sabah ziya- retime rahib Sero- pion geldi. Lâf ara- sında meşhur alüf- te Klarmond'un gekiz gün sekiz ge- ce süren bir zevk hayatı sonunda öldüğünü öğren- dim, Zengin ve ce- hennemi bir hayat yaşamışlar. Kleo- patra ve Baltazar devrinin sefahat ve rezaletlerini ih- ya etmişler... Bu Klarimond hâk- kında garib riva- yetler işitildi. Dost larının Âni ve s6 #ilâne öldüklerini söylüyorlar. Kadın değil dişi vampirmiş. Sustu. Sözlerinin tesirini, bir müd- det, yüzümde keşfe çalıştı. Sevdiğim kadının ismini işitince yeis ve dehşetini gizliyememiştim. Sera- pion bana endişeli ve sert bir nazarla bakarak ilâve etti: — Oğlum! Bir ayağını kaldırmış, uçurumun kenarında duruyorsun. Dikkat et, düşme. Bu Klarimond'un mezâr taşına üç kilid asmalı, Zira #çittiğime göre, ilk ölüşü değilmiş. Allah seni muhafaza etsin Roruald! Bu sözleri söyledikten sonra çıkıp gitti, zi İhtiyar rahibin dedikleri ve Klari- mond'un hatırası aklımda olarak, günler geçti. Hayatımda hiç ir deği- şiklik olmıyordu. Fakat bir gece, he- nüz uykuya dalmışlım ki, yalağım- daki perdelerin açıldığını hissettim. Hemen fırlayıp oturdum. Bir kadının gölgesi önümde duruyordu. Derhal 'Klarimond'u tanıdım. Elinde, mezar- larda bulunan küçük lâmbalardan biri vardı, Üstünde kefeni... O kadar beyazdı ki, vücudünü sa ran kumaşla teninin rengi ayırd edi- lemiyordu. Lâmbayı baş ucumdaki masaya koyarak, yatağımın kenarı- na oturdu ve bana doğru iğilip âhenk- dar sesile: — Sevgili Romualâ'ım! Seni çok beklettim. Belki unuttuğumu san- mışsındır. Fakat ben çok uzaklardan geliyorum. Kimsenin henüz dönme- diği yerlerden... O bulunduğum ta- raflarda ne güneş, ne mehtap var; Yalnız gölge ve mesafe... Ne yol, ne cadde... Ayaklar için toprak ve ka- natlar için hava yok... Fakat buna rağmen işte geldim, Çünkü aşk, ölüm- den de kuvvetlidir; emin ol, nihayet ölümü de yenecektir, Seyabatim es- nasında ne zahmetler çektim. Ruhu- mun vücuğdüme tekrar yerleşmesi için ne gayretler sarfettim, Hele beni ör- ten mezar taşını kaldırmak pek güç oldu, Bak, zavallı ellerim hep bere- lendi. Öp onları sevgilim de, iyileş- sinler... Buz gibi avuçlarını dudaklarıma dayadı ve ben onları tekrar tekrar öptüm. Memnun bir tebessümle bana bakıyordu. Rahib Serâpion'un nasihatlerini © anda tamamile unutmuştum. Klari- mond'un serin teni benimkine tesir ediyordu ve bütün vücudümde zevk ürpermeleri uyanıyordu. Yok, asla şeytana benzemiyordu. Eğer şeytansa bile tırnaklarile boy- nuzlarını gizlemesini ne güzel bik mişti. Yatağımın kenarında oturmuş, saçlarımla oynıyarak; — Seni görmezden evvel bile seni seviyor ve arıyordum. Sen benim hayalimde yaşıyan erkektin, Kilisede © mahud ande raslaştığımız zaman; «İşte o... Buldum!» dedim. Nazarlari- ma bütün aşkımı koyarak sana bak- tım. Fakat Sen Allahını bana tercih ettin. Ne bedbahtım, ne bedbaht... Hiç bir zaman kalbin yalnız benim ol- mıyacak,.. Busenle ölümden diriltti- ğin ve mezar taşlarını kaldırarak kendine kaşturduğun Klarimond bah- tiyar olasın diye yanına geldi, Bu sözleri, bana sokularak, beni okşıyarak öyle bir söylüyordu ki, en büyük günahı işlemeğe korkmadan, kendisini Allab' kadar sevdiğimi söy ledim. Gözleri sevinçle parladı. Kollarile beni sararak: —Öyleyse nereye istersen benimle beraber gelirsin! Bu çirkin, siyah el- biseleri birak, Sen en mağrur, en gıp- ta uyandıran bir erkek olacaksın... Benim dostum olacaksın... Meşhur 'Klarimogd'un resmi dostu olmak çok ehemmiyetlidir. Ah, ne güzel ha- yat yaşıyacağız... Yaldızlı, süslü bir hayat... Ne zaman gidiyoruz?... Hezeyanm arasında bağırdım: — Yarın! Yarn! — Pek âlâ..: Yarın... Elbisemi de ğişlirmeğe de vaktim olur... Çünkü bu pek ölü kıyafeti... Hem de beni ölmüş bilen adamlarıma haber vere yim... Üzülmesinler... Para, araba, elbise, her şey hazır olacaktır. Yarın bu saatte gelir, seni alırım, Dudaklarile alnımı öptü Lâmba söndü. Perdelör kapandı, Kurşun gi- bi bir uyku, üzerime çöktü. Sabahleyin çok geç uyandığım za- man gecenin hatırasile asabiyet için- deydim. Nihayet bunun bir hayal, zihnimin düştüğü bir hezeyan oldu- ğuna karar vermiştim. Fena düşün- celerden beni uzaklaştırması için Allaha dua ettim, Fakat tekrar uy- kuya daldığım Zaman, gene aynı aca- yip rüya devam etti. Yatağımın per- deleri açıldı. Klarimond geldi, Bu se- fer beti benzi, rengi yerindeydi. Ne- şeliydi. Pevkalâde kıymetli, güzel bir seyahat elbisesi giyiyordu. Sarı saç- Yarı, siyah fötr şapkanın altından lüle Yüle dökülüyordu. Hafifçe omu- zuma dokunarak: — Bu ne uyku?... Hani hazırlık. lar?... Seni ayakta bulacağımı san- mıştım... Çabuk kalk... Kaybedecek vaktimiz yok... . Hemen yataktan fırladım, Bir paket uzatarak: — Çabık giyin! - dedi, Bu, o zamanın şık erkeklerinin kı- yafeti idi. Hazırlandıktan sonra ay- naya bakınca kendimi hiç tanıma (Devamı 13 üncü sahifede) <ikkmü ia ai ağın, Dunk