Erzincan yolunda Hasret kavuşturan Boyalık köy halkı trene bu adı taktı Yeni yapılan hat sâyesinde üç aylık yol üç güne indi Erzincan, Çukurova kalksın hayaya! Kemah Dedeleri dursun duâya! Çilhoroz dağından Hasanovaya! Benden yana selâm getir turnalar! Trenimizin İliç Istasyanunda te- vakkufu (esnasında, «kalabalıktan uzakta duran bir köylünün, irene hayran hayran bakarak, kendi ken- Gine, hafif fakat yanık bir sesle bu türküyü söylediğini duyrluş ve kay- detmiştim. İliçten trenimize binip bizimle be- raber Erzincan hattının açılış töre- ninde bulunmağa giden Boyalık kö- yü muhtarı bay Safer Doğanla tren- de tanışınca kendisine bu türküden bahsettim. Bay Safer Doğan bunun çok eski bir türkü olduğunu ve bütün Kuru- çaylılarca bilindiğini söyliyerek şöyle dedi: — Eskiden Erzincandan Hasan © ovaya gitmek için Çilhoroz dağlarını aşmak icab ederdi. Çilhoroz dağları yaz ve kış karla örtülüdür, Hele kışın 'bu dağı aşmağa kalkışmak ölümü bile bile göze almaktır, İşte o türkü bu dağı geçmeğe teşebbüs eden ve karlar altında kalarak hayatından © ümidini kesen bir şahsın ağzından söylenmiştir. Kuruçaylılar yakınlarından ve sev- diklerinden uzak kaldıkları zaman olduğu gibi, onlara kavuştukları va- “ kt te bu türküyü söylerler, Boyalık köyü muhtarının bu sözle- : Tinden ziyade, şahsı nazarı dikkatimi çekti, Doğrusu ben, Doğunun bu uzak köşesinde bu kadar sözü ve sohbeti - yerinde ve bu kadar uyanık bir köy mutarı bulunabileceğini tahmin et- memiştim, Muhtarla konuştukça me- rakım arttı. Boyalık köyünü tanımak Ye tanıtmak arzusuna kapılmaktan « kendimi alamadım. Bu köy hakkında topladığım malümatı bir kaç cümle ile hülâse ediyorum: Boyalık köyü, Erzincanın Kuruçay kazasının Armudan nahiyesine bağ- — Mıdır. Son nüfus sayımına göre, Kuru- çay merkez kazasının nüfusu 432, Armudan nahiyesinin 289 olmasına mukabil Boyalık («köyünün nüfusu — 8l4 dir. “itibarile bağlı Görülüyor ki, Boyalık köyü, nüfus bulunduğu kaza ve nahiyeden daha kalabalıktır. Köy, — Çilhoroz dağlarından yarım saat kar dar uzakta kırçıl bir vaha üzerinde kurulmuştur, Arazisinin gayri mün- | bit olması ahalisini başka yerlerde geçim aramağa mecbur etmiştir. Boyolık köyü muhtarının söyledi- ğine göre, yalnız Kuruçay kazasına bağlı nahiye ve köylerden, çalışmak üzere diğer vilâyetlere gidenlerin sa- yısı iki bine yakındır. Bunların çoğu İstanbulda Kuruçeşmede hamallık etmektedir, Az bir kısmı da Beyoğ- Yunda odacı, kapıcı vesairedir. Eskiden buralardan İstanbula üç ayda gidilirmiş. Yolun uzaklığı, yol- culuğun güçlüğü gidenlerden bir kıs- munın gurbet ellerinde ölmesini mu- cib olurmuş. Çoğuda senelerce ve i senelerce ailerinden uzak yaşamağa mecbur kalırlarmış, Onun için Ku- ruçaylılar göçü, aile ocağının Yıkıl ması şeklinde telâkki ederler, Karşı dağın karı var! Yarim göçmüş, yıkılacak yurda vak! Trenin bu havaliye varmış olması, hiç şüphe yok, herşey gibi bu telâk- kiyi de değiştirecektir. Hattâ şimdi- den değiştirmiştir de denilebilir, Nitekim Boyolik köyü muhtarı, tre- nimizin İliç istasyonuna muvasalatı esnasında İliçiilerin gösterdikleri çok sıcak ve İçlen sevincin manasını şu sözlerile pek güzel izah etmişti: — Kuruçaylılar sevinmesin de kim sevinsin, bayım? Siz baba hasreli, er. Jâd hasreti nedir, bilir misiniz? Allah bu acıyı kimseye tattırmasın! Kurü- çayda çocuklar vardır ki, askerlik ça- ğına geldikleri halde babalarının yü- zünü görmemişlerdir. Kızlar tanırım ki, nişanlılarının hasretile genç ol madan ihtiyarlamışlardır. Bilir misi- niz, biz trene ne adtaktık. Hasret kavuşturan!... — Ömer Köstem Çocuğunuza Dadı Bulmak için «Akşamın KÜÇÜK İLANLARI En süratlı ve en ucuz vasıtadır. Sabah, öğle ve akşam her yeniekten sonra Daima Radyolin Radyolin » Müstesna bir formülle ve azami iti- na ile yapıldığı ve rekabet kabul etmez fiatla satıldığı için yurdda ecnebi “ mamüulâtının hakimiyetini ortadan kal. dırmıştır. Kazandığı bu rağbet sebe- “bile elde hiç stok bulunmadığından da Şi ütamadiyen taze ihzar olunarak pi- kendi cebinizde kalmış olur. ile dişlerinizi fırçalayınız. Sabah, öğle ve akşam her yemekten sonra RADYOLİ e Radyodifüzyon Postaları Türkiye DALGA UZUNLUĞU 1639 m, 183 Kes, 120 Kw, 19/74 m, 15195 Keş 29 Ew, 3170 m. 0465 Ken 20 Ew, TAR TAP, Pazar 18/12/9358 1230: Müzik «küçük orkestra) 1 » Ffcude - Valksfest - Karnaval (Güstav Lindner), 2 - Ave Maria (Şarl Gunod), 3 - Dans İspanyol No. 6 (Enrik Oranados), 4 - Moonlight in Venis (Joze Armandola), 13: Saat ayarı ve haberler, 19,10: Müzik (küçük orkestranın devamı) $ - Andan- tino in modo di canzona (Çaykovski), 8 . Vir Vandem um Die Welt (Niko Dos- tal), 7 - Ein Abend in St. Petersburg (Helmund), 13,45: Konuşma (8v kadın santi), 14 - 1430: Türk muziği (tanbur; kemençe), 1730: Müzik (dans saati), 1830: Saat ayarı ve haberler, 1840: Türk müziği (incesaz faslı', 1945: Konuşma (Dokuzuncu arttırım haftası dolayısiyle Şakir Kesebir - İktisad Vekil), 1955: Türk müziği (Zeybek türküleri), 20,25; Müzik (oda müziği - Cümh. Başk. Ban- dosundan: Obua - Ali Bostancı, Klarnet - Rauf Öktem, Fağot - Mustafa Sesar, Korno - Necmi Öğün, Piyano - Cemal Re- git, 1 - Sonat - Fa majör (Benedetto Marsallo), 2 - Sonat - Fa diyez minör (Jiorjlo Antoniotti), Viyolonsel - Mesud Cemil, Piyano - Cemal Reşit, 21,25: Saat ayarı ve Para kamblno ve toprak mah- #ulleri borsasi, 2145: Müzik (varyete), | 2155: Konuşma (At yarışları neticeleri), 42,05: Müzik (rumbalar - Pİ), 2230: Mü- zik toperet parçaları), 22.45 - 23: Son ha berler ve yarınki program. BULMACAMIZ e sağa: 1 — Sebze nevinden bir ot. ! 2 — Kadro harici kalan. İ 3 — Niyet - Sonuna A konursa saplı çengel olur. 4 — Güzel sanat - Vermek - Zarf edatı. 8 — Türkiyenin Avrupa yakasındaki | Ülicesi - Su sızdıfnıyan toprak 8 — Kolun üst başı - Yük, 7 — Zafer. 8 — Fransada bir şehir - gişe mantarı 9 — İlgi - Musiki yazısı. 10 — Namazın akşamı - Haşin. Yukarıdan aşağı : 1 — Vapur hademeleri, 2 — Sarp ve dik mahal - Birlikte, 3 — Delilere verilen bir tabir . Karışık, 4 — Başına «N» gelirse bir nevi şeker- leme olur - Cefa - Bir hafrin oku- Duşu. $ — Cani - Beygir. 8 — Uçmaktan emir - Çinde bir yayla. 7 — Tersi feraset olur - Kastamonu ci- varında bir kasaba, 8 — Eski bir Türk hakanı - Bir nevi kumaş. # — Hindli Hider - İstikbal, 10 — Turşu yapılan bir nevi ot - Bağış- lama. Geçen bulmacamızın halli Boldan sağa : 1 — Mecldiye, 2 — Labada, 4 — Abi, Ahter, 5 — 6 — AL, Erik, Fi, 7 — Edeva Ram, 9 — Sehil, Ane, 10 —& Yukarıdan aşağı : ı Malâyani, 2 — Kbabil, Si, $ Cebir, Eşek, 4 — İsa, Mediha, 5 — Dairevi, 6 — Müh, İvela; 7 — Ye, Taka, 8 — Eh- ven, Trak, 9 — Raf, Ana, 10 — Ama, Çizme, Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Halâskârpazi caddesinde Halk, Taksim: Nizameddin, Tarlabaşında Nihad Abdullah, Beyoğlu: Kanzuk, Dairede Güneş, Galata: o Topçular caddesinde Sporidiz, Kasımpaşa: Va- sıf, Hasköy: OHalıctoğlunda Barbut, Fatih: Şehzadebaşında Asaf, Kara- gümrük: Mehmed Fuad, Bakırköy: Hilâl, Sariyer: Asaf, Aksaray! Yeni- kapıda Sarım, Beşiktaş: Halid, Fe- ner: Balatta Hüsameddin, Kumkapı: Cemli, Küçükpazar: Hikmet Cemil, Samatya: Yedikulede Teofilos, Anlem- dar: Ankara caddesinde Arif Neşet, Şehremini: Ahmed Hamdi, Kadıköy: Sadık, Yeldeğirmeninde Üçler, Üskü- dar; İskelebaşında Merker, Eminönü: Hüsnü Onar, Heybeliada: Tomas, Bü- meşhun Abes, Lehim, 3 — Yirmi, Anaç, | 8 — Şive, a, Arka, Ulusal istiklâkin artması, yerli mal kullanmakla gerçekleştir. Ulusal Ekonomi ve Arttırma Kurumu TARİHİ TURAKiINA Yazan! İSKENDER P. SERTELLİ ROMAN Tefrika No. 3 Genç moğol zabiti, güzel Akay'ın gözüne ve kalbine girebilmek için, İran valisini zindandan kaçırmıştı! Turakinanın akıl hocası, zindan- da yatan İran velisine sarayda bir kadının yardım edeceğini haber al- mişsa da bu kadının kim olduğunu bilmiyordu. Fatmanın sarayda bir çok hafiyeleri vardı. Ondan gizli ola- rak hiç bir şey dönemezdi. Fatma sa- rayda olup bitenlerden, imparatori- çeden önce haberdar olurdu Akay dört yıl, hiç bir erkeğe gönül vermeden yaşamış, günün birinde Gürgüz hanm kendisini alacağından emin olarak, daima onun yolunu bek- lemişti, Ve nihayet Gürgüz dört yıl sonra Karakuruma gelmisti. Gelmiş- ti amma, ne yazık ki, şimdi zindan- da yatıyordu. Hürriyetine sahib de- Eildi ve Akibeti de meçhuldü. Akay, Gürgüz hanın vaziyetini teh- Jikeli görmekle beraber, ondan ümi- dini kesmiyor, Gürgüzün günün bi- rinde kurtulup kendisini alacağı hulyasile bekliyordu. Gürgüz hanın: «— Günün birinde benim olacak- sın!» Sözünü Akay hiç unutmuyordu. Bu söz, her gece yatarken, genç kızın kulağında çınlar ve bu dört kelime- yi her gece yatağına girmeden, bir dua gibi tekrarlardı. Akayı sarayda çekemiyenler de vardı. Akay Rusyadan geldiği zaman, Oktay han rahatsızdı... Akaydan çok hoşlandığı halde, ona el sürmemişti, Akay saf ve bakir bir kızdı. 'Turaki- na, Oktay hanın yüz elliden.fazla ca- riyesini. Akayla birlikte sarayda alı- koymuştu. Bir sâbah Gürgüze verdikleri ek- meğin içinden, küçük bir deri parça- sı çıktı. Gürgüz ümide düştü, Zinda- nın içi çok karanlıktı... Acaba deri parçasının üzerinde bir şeyler mi ya- zılıydı? Fakat, bunu okumak müm- kün değildi Gürgüz han, deri parçasını avu- cunun “İçinde sıkıştırırken, parmak- larının ucuna bir takım delikler ilişti, Derinin üstüne bir kelime yazılmış ve kelimenin üstü çivi ile delinmiş- ti. Gürgüz bu deliklerin üzerinde parmağını dolaştırdı ve kelimeyi bu suretle okudu: «#Korkma!» Gürgüz han, sarayda Akaydan başka kimseden yardım beklemiyor- du. O gün kurtulmak ümidini kes- tiği halde, yeniden ümide düştü: — Akay beni kurtaracak... Diye mırıldandı. Gerçek, bu deri- yi ekmeğin içine sokan, Akaydan başka kimse değildi. Akay imparatoriçenin muhafız za bitlerinden birini elde etmeğe mu- vaftak olmuştu. Subo, Oktay hanınçok sevdiği genç ve yakışıklı bir zabitti, Akay, Suboyu sever gibi görünerek, ondan Gürgüz için yardım istemişti. Akay, Suboya itimad telkin et- mek için, kendisine Gürgüzden şöy- le bahsetmişti: — O, benim amcamdır. Ben Rus- lara, oradan da Moğollara esir düş- müştüm. Amcam beni tanımaz. Ve ben şimdi burada bir cariye olarak yaşadığım için, kendimi ona tanıt- mak ta istemem. Fakat, onun suçsuz olarak zindanda yatmasına taham- mül edemiyorum. Birgün gelecek, imparatoriçe de onu affedecektir. Kendisini kurtarmak için bana yar- dım edersen, kalbimi sana verece- gim! Subo, Akayın sözlerine inanarak: — Peki, dedi, Gürgüz hanı - zin- dandan kurtarmak için elimden ge- leni yapacağım. Fakat, sende sö zünde duracaksın! Akay tekrar söz verdi. Subo bu söz üzerine, faaliyete geç- miş, onu zindandan kurtarmağa ça- lışmıştı. Ekmeğin içine deriyi koyan Subo idi. Gürgüz zindanda hastalanmıştı. Burası, insan oğlunun nihayet bir aydan fazla yaşayabileceği bir yer değildi. Ayağının altında demir ugaralar vardı... Güneş ve ziyadan İ “ malirum olarak, on beş gündenberi bu mahzende yatan İran valisinin 80- guktan ayakları ve yüzü gözü şiş mişti. Geceleri demir ızgaralar üs tünde yatıyor, sirti soğuktan donu- yordu. Kendisine sudan ve kuru ek- mekten başka bir şey vermiyorlardı. Subo bir akşam muhafız bölğü başında nöbetciydi. Gürgüzün kapı- sında dolaşan nöbetçiler Subonün adamlarıydı. Subo gece yarısından sonra zindana indi. kapıyı açtı ve Gürgüz hana seslendi: — Uyuyor musunuz? Bekledi.. cevab alamadı. zinda- na meşale tuttu. Gürgüz ölü gibi, izgaraların üstünde hareketsiz yati- yordu. Subo bunu - görünce, çeye: — Gürgüz hen soğuktan ölmüş... Diye haber gönderdi ve cesedinin zindandan çıkarılmasına müsaade imparatori- | istedi. Gürgüz kan zindanda ölüyor mu? 'Turakina: — Gürgüzün cesedini şehir dışına atsınlar. Eti, vahşi hayvanlara ve kuşlara yem olsun... Demişti. Subo gece yarısı İran var lisini zindandan çıkardı ve nöbetçi. lere: — Gürgüz ölmüş... Onun cesedini şehir dışına götüreceğiz. Dedi. Fakat, Gürgüzün kanı 40 gumamıştı. Nöbetçilerden biri: — O yaşıyor.. Diyerek Suboya koştu. tüy ürperdi: — Ne dedin.. Gürgüz han ölme- miş mi? Zabitin — Evet, dedi, nefes aliyor. Hâlâ öl- memiş, Subo itidalini kaybetmedi. Gürgüzü bir at üstüne koyarak üstünü örttü, Ve yanına bir kaç atlı aâlarâk şehir dışına çıktı. Dağ yamacında bir çoban tanıyor- du. Subo, İran valsini bu çobanın kulübesine gölürdü ve askerlerine, Gürgüzün yaşadığını kimseye &öyle- memelerini sıkı sıkı tembih otfi, As- kerler Subonun südık adamlarıydı. Hepsi birden söz verdiler: Ağzımızı açar ve gevezelik eder- sek, kanımız sana helâl olsun! Dediler. Subo, Gürgüze çok âct- mıştı. Onu gerçekten Akayın amcası sanarak, bu güzel Kıza kendini sop- dirmek için, Gürgüzün yaşamasını istiyordu. Çobana yalvardı: Sana istediğin kadar para ve- receğim. Bu adama kendi kardeşin gibi bakacaksın, O, imparatoriçenin gazabından kurtuldu. Onu herkes öldü sanıyor. Dedi. Çobanın yeryüzünde sevme- diği bir insan varsa, o da Turakina idi. Çoban bunu duyunca sevindi. Ye- re. serilmiş bir ayı postunun üstüne Gürgüzü yatırdı Ağzına bir kaç kar şık kımız akıttı, Ayaklarının altını dağladı. — Merak etme, aslanım! Ben onu iyi ederim.. ve burada olduğunu kim- seye söylemem dedi, Çobanın Turakinaya kini vardı. Hasta ile uğraşırken mırıldandı: — Bir gün Oktay hanla karısı bu- radan geçerken, han beni çağırdı: «Bana bir tas soğuk su getir!» dedi, Şuradaki kaynaktan tasımı doldur- dum. Oktay hana sundum. Fakat, 'Turakina, hanın elinden tası alarak başıma çarptı: «Hayvan! dedi, böy- le.pis bir kapla hakana su ikram edilir mi?» Oktay hanın canı sıkıldı amma, karısına bir şey söylemedi, yürüyüp gittiler. İşte ben o zaman- danberi Turakinadan hoşlanmam. Allah bu kadını Moğolların başına getirmekle bizi cezalandırdı. (Arkası var)