10 Kânunueyeel 1938 AKŞAMDAN AKŞAMA Köylünün kılığı Herkes merak ve alâkayla bekliyor: — Reisicümhur İsmet İnönü, Kas- tamonuda ne yapıyor? «İyi haberler. le geleceğim» demiş... Vilâyeti kısım kısım getiyor... Netice ne olacak? Şüphesiz, Devlet Relsinin dimağın- da ve faaliyet programında #ürlü tür iü meseleler vardır; fakat yalnız şu görünürdeki meşgalesi de bi recede ehemmiyetli değil mi? Halkın muhtelif (o tabakalardaki mümessillerini birer birer karşısına çağırıyor. Masanın başına oturmuş, elinde kalem, sorduğu suallere aldığı cevabları not ediyor. Daday'da B. Eşref isimli bir terzile konuştukları; — Köylü ne giyiyor? — Çörme ve Zara tarafları fakirdir. EL bise yaptıramazlar. Pamuk ipliği alıp ken- dileri dokurlar, “Bize siparişte bulunan an on bin nüfuslu 49 köy vardır. Bir elbiseyi beş, ekseriya ve zenginlere yirmi liraya yaparız. — Köylünün giyimini sare nedir? on ucuzlatmak için — Fabrikabır, kumaşı, Ziraat barkaları | vasıtasile, ax ticaretle bize satmalı, Araya İstanbul ve Kastamonudaki mulavassıl- tar memeli. Biz, öçüncü satıcı olmama- hıyız. Böylelikle bir kostüm 40 kuruşa iner, — Ben vaktile Sümer Hiralık elbiseler yaptırttım. 2? — Çünkü paçasından tasarruf ediyorlar, kolundan tasarruf ediyorlar, dap dar bir apıyorlardı. Köylü kazmayı kaldirın- ta elbise patlıyor, Rahat değil, Pantalon kemeri kısa. Dikiş zayıf, Parçalanıveriyor. Halk; «Bunun gibi fakat hallice olsun!» diyor... İtinalısı yapdırsa köylü rağbet eder. banka beş altı Niçin satılma. Bir ecnebi muharirine, Türkiyenin nasil terakki ettiğini uzün uzun an- latiyordum. O ise: — Bunlar da çok iyi... « diyordu. « Fakat benim asıl mühim saydığım başka noktalar var. Onları izah edin: Bütün bu milli hareketler, inkılâplar, köylünün yaşamasında ne gibi deği- şiklikler yaptı?.. Eskiden daha fena yerde oturuyordu da şimdi daha iyi ev mi yapıyor? Kapkacağı, kilimi, sandalyesi, örtüsü, havlusu mu ol « Yiyecek maddelerinde ne gibi Bir salih hasıl oldu?... Giyimi değişti mi?... Nasıl değişti?.. Tasvir edin... Doğrusu bunlar çet günlerde, İstanbula akın akın gelen Köylülerin sırtında pıllım pıllım ya- malı bohça tarzında, ecdaddan kalıp asıl kumaşın izi kaybolmuş yürekler acısı «elbiseler» de çok. olduğu için, «Acaba bunları görmüş, telmihte mi bulunuyor?» diye o düşünüyordum. Köylünün piyasadan ekseriyetle ku- maş değil, «yamalık» aldığından da haberim vardı: Üstünde başında deli- nen yerleri bununla kapar; yamalı bohça kılığını böylelikle alırdı. Daha hallice olanlar da, Avrupadan, Ame- rikadan deng deng ithal edilen kul lanılmış elbiseler giyerlerdi. Diğer mahzurlarından sarfı nazar: Ne hay- siyelşiken şey!... Başkaları için ko- medi, bizim için dram: Beyâz iç do- hu üzerine frak giyip tarlada çalışan | köylüler!... İlk safhada bu uşak artığı urba- İarı kullanmaktan kurtulduk: Halk İçin yerli kumüşlar yapmağa başla. makla beraber, müstamel elbiseyi memlekete sokmak işini güçleştirdik. Evvelee memleket dahilini gezip de bu senelerde tekrar görenler, kıya- fetlerde hayli tekâmül olduğunu an- lamakta gecikmezler. Fakat bu nisbi ilerleyiş de artık bizi tatmin etmiyor. En geniş tabakaların, bu arada köy- lünün bütün hayat şeraitini kökün. den değiştirecek yollar dığı emir üzerine şehircilik mütehas- suallerdi. O | ŞEHİR HABERLERİ Bir komisyon Taksim bahçesi için bir proje hazırlanıyor Vali ve Belediye relsi Dr, B. Lütü Kırdarın Taksim bahçesinin tanzimi bir proje hazırlanmasını emret. tiğini yazmıştık. Bu projenin tanzimine memur olan Fransız dekoratörü Gotye validen al- sısı B, Prost ile temas etmiş, bu mev- zu etrafında gi nüştür. Bugün Belediye fen işleri müdürü B, Hüs- nü Keseroğlu, daimi encümen âza- | sından B, Selâmi Sedes, imar şubesi mimarlarından B, Rükneddin ve B. | Taksim bahçesine giderek mah-| çenin tanzim tarzı etrafında tedkik- ler yapmışlardır. Bu tedkiklerin neticesi A döndükten sonra Vali ve reisi Dr. B. Lütfi Kırdara cekti B. Goty, İzmirde Kültürparkını ya- pan ve buradaki insaatı tanzim eden bir mütehassıs olduğu gibi “İzi yazlık tiyatro bintlarının nağı üzerine al- Golyenin hazırladığı plân B. fından tedkik edilecektir, nisadan Belediye dile- ve randevu yeri it- tihaz ettiğini zabıla haber almış ve dün cürmümeşhud yapmıştır. Ya- kalanan kadınlar muayeneye sevke- daire de mühür- ERA Vali gitti Ailesini alarak Manisadan | gelecek Vali ve belediye reisi doktor Lütfi Kırdar dün sabah saat 8,5 da şehri- | mizden hareket eden Sus vapurile ıdırmaya hareket etmiştir. Lüli Kırdar oradan Manisaya gidecek, me- i arkadaşlarına veda ettikten sonra alıp şehrimize gelecektir. mak! Bunun, belli başlı, yeni hedefle- rimiz arasına girdiği anlaşılıyor. Dadaylı terzinin sözleri, bunun mu- hal birşey olmadığını gösteriyor, Bir çareyi ararken, imkânların tâ pmarına kadar gitmek; hakikatleri, acı bile olsar, öğrenmek, ilân etmek, sonra düzeltme yolunu keşfetmek... İsmet İnönünün Kastamonu seyaha: tinde bunu yaptığını görüyoruz. Bir taraftan, İstanbul gibi metrük bir şehri şehir haline sokmağa uğra- şırken, öte yandan da ayni derecede harab köylerimizi * kiyafetten bina- ya, mektepten cüzzamsızlığa, mah- rukattan tohuma kadar - ıslah için uğraşmak... Her cins, her tabaka halkımızın yaşayışını, ecnebi muhabirinin alâka- dar olduğu noktalardan . yani en esaslı cihetten - yükseltmek... Bütün geçirdiğimiz mücadeleler, inkılâplar derecesinde, onlar kadar mühim, belki de daha zor, fakat be- hemehal başarılması zaruri bir dava Karilerimizin fikri Müzelerde çekilen sıkıntı Bu son günlerde güzetelerde umumi halâ meselesi sık sık mev- zuubahis oluyor. Şayet tedbir alı nacaksa şu noksan da unutulma sın; Müzelerde halâ sıkıntısı çekili- yor. Yerli ecnebi, buralarda saaf- lerce Kalır. Tabii, ehemmiyetli bir ihtiyaçtır. Meselâ Askeri müz, ici duyulur. Lülfen dikkati Iki yaramaz Evden kaçarak ötede beride vakit geçiren iki kız yakalandı! — — İ Bedriye rında iki ilmiştir 2 bu yaşla garib maceralara atılmağa kal. kışmışlardır. Hadise şöyle olmuştur: Melâhati rde annesi bir de- likanlı ile anlamıştır. Fakat Me- lâhat, 24 yaşında olan mişanlısı ile kendi arasmda yâş farkını fazla bu- | larak bununla evjenmeğe razı olma- mış, annesi israr etmiş ve bu yüzden ana ile kızın araları açılmıştır, Diğer taraftan gene aynı mahalle- de oturan ve Melâhatin samimi ar- kadaşı ol 3 yaşı Bedriye de başka bir sebepten dolayı evde anne- sile kavga “miş ve darılmıştır. Bu iki yaramaz her ;zamanki gibi dertleşmek üzere buluşup başbaşa konuşmuşlar ve ikisi birden eylerini terketmeğe karar vermişlerdir, Bu ar üzerine Melâhatle Bedriye elele | nden çıkmışlar ve gün ortadan kaybolmuşlardır. Ailelerinin müracaatı üzerine yapılan tahkikat ve araştırma neticesinde Bedriye ile Melâhat yakalanmışlar ve dün adli- | yeye getirilerek usulen muayene edil. mişlerdir Bu iki yaramaz, verdikleri ifadede | İki günlük gaybubetleri esnasında gündüzleri sinemalarda akşama ka- | dar filim seyretmekle vakit geçirdik- lerini ve geceleri de Bedriyenin uzak bir semtte oturan halasının evinde kaldıklarını söylemişlerdir, Yapılan tahkikat ve muayene ne- ticesinde (adliyenin müdahalesini İcab ettirecek bir vaziyet olmadığın- dan Melâhatle Bedriye ailelerine tes- lim edilmişlerdir. İş bankası küçük cari hesap- lar ikramiyesi keşidesi İş bankası kü- çük cari hesap- lar ikramiye şidesinde bin li- ralık ikramiyeyi 967TL No. li he- sab sahibi bayan Atiye kazanmış ve kendisine ik- rTamiyesi (veril. iştir. Bu mü- hasebetle bayan Atiyenin bir res- mini dercediyo- TUZ, Bay Amca klüpte — istanbulluların misafirperverliği | hakkında yeni valimizde yanlış fikir B. A — Neden?... — Baksana, şehre ayak basar bas- , Halbuki onun da bir kaç günlük Kedi merakı Iki kadın arasında kavgaya sebeb oldu Dün Sultanahmeğd birinci sulh ce za mahkemesinde, edi yüzünden kavga eden Iki kadının muhakemesi yapılmıştır. İddiaya nazaran kavga- nın sebebi şudur; Bayan Tenasüb adında bir kadın kedi meraklısıdır. Evinde, muhtelif cins ve renklerde elliye yakın kedi beslemektedir, Fa- kat bayan Tenasüb bu kediler yü: k a çok zorluk kiralayıp tu elâ kadar kedi evin dört yayılmıştır. Evin her tarafını ten hayvanlar bayan Memnuneyi fe- na halide hiddetlend ve kiracı bayan Tenasüble kavgaya tutuşmuş- lardır. Kavgada iki kadın biribirleri- ni epice hırpalamışlar ve hakaret et- mişlerdir. Bundan sonra da ikisi bir- den adliyeye müracaat ederek birbir- leri aleyhine dava açmişlaı Dün Sultanahmed birinci sulh ce za mahkemesi lan muhake- mede hem davacı hem maznun olan bu iki kadın suçu birbirlerinin üze rine atmışlardır. Şahidlerin dinlen- mesi için muh, me başka güne bi- rakılmıştar. Dördüncü muallim kadrosu da bildirildi Istanbulda -ilkmekteplere dair tan- zim edilen dördüncü muallim kadrö- su da Maarif Vekâletince tebliğ edil- miştir. Bu kadroya göre hariçten bir çok muallimler İstanbul Maarif kadrosuna alınmışlardır kad- xo şudur: İstanbul muallim dan ba kez birinci mektebine, Sacide kez ikinci mektebine, Kocaeli vilâyetinden istanbul Kadrosuna makledilen muallim- derden Sıdıka ve X ci, Firdevs Çatalca Firdevs Beykoz an Mete Çatal. ile ve Hayri İstiranea, İK zmiye Çataler Boyalı, Vardan 'alovanın Esadiye, Kocaelinden Cemile Şilenin Sofular, göl Maarif müdürü İstanbul üçüncü, İzmirden Fikri Yalovanın Çukurköy, Ankaradan Ziys Çatalcanm Dursunköy bâş, Kocaeliden Cevdet Şilenin Oliyelit, Yozgaddan Zaklı Şilenin Yarımanayi, Ankaradan Yusuf Çatalcanın Yassıviran, Trabzondan Ladife Şilenin Oruçoğlu köyleri muallimliklerine tayin edilmişlerdir. İki sarhoş yakalandı Şehremininde oturan Receb ismin- de biri Beyoğlunda sarhoş dolaşırken yakalanmış, mahkemeye verilmiştir. Nesim isminde biri de aynı suçtan ve aynı semtte yakalanarak adliyeye verilmiştir. w Beyazıt kul ne çıkıp şehri te- | misafirlik hakkıydı, Her misafir yi maşa etmeli, Yerebatana inip Binbirdi.! kimse için İstanbulun SOHBET: Sanate dair Fibette dikkat “etmişsinizdir; son zamanlarda | şairlerimizde «koşma» ve «mani» merakı azaldı. Bunu ede- biyatımız ve fikir hayatımız için bir hayır alâmeti diye kaydediyorum. O kahblara düşman olduğum için de- gi: Kalıbın iyisi kötüsü olmaz. Üç veya dört kıtalık koşma, bizde pekâlâ İtalyanların ve bütün Avrupalıların «sonnet» si yerini tutabilir. «Manis nin de eski rübalye değilse de Japon- larrn «hal - kai» dedikleri küçük mam zumelere benzemesi kabildir. Fakat bizde «koşma» veya smanis söyliyen şairlerin çoğu (hepsi demi- yorum, çünkü istisnalar vardır), ken- halk ağzını, köylü hislerini taklid ile mükellef sandılar, üstad olarak âşıkları, köy şairlerini tanıdı. lar. O kadar ki bir zamanlar şehirde doğup büyümüş, mektep medrese görmüş bir şair için en büyük hüner, köy türküleri söyliyebilmek olmuştu. Tablilik aranıyordu; fakat bu nevi tabiilik, caliliğin ta kendisi idi İş bu kadarla da kalmamıştı: Halk şiirlerine zenzemiyen, şehirlinin his. lerini ve lisanını gösteren manzume- lere de - sırf bu vasıfları yüzünden - çirkin diye bakılıyordu. Ü le aid bir köy koşmasın ile dinliyen kimseler arasında, yine o devirde İstanbul'da o söylenilmiş bir gazele: «Bu bize hitah edemez!» diye dudak bükenler gördük, Bu sözlerle kimseye taş atmak istemiyorum: O yoldan hepimiz geçtik; o hatada he- pimizin hissemiz vardır. Zaten öyle bir hata işlediğimize pişman olma- muz da lâzım gelmez: Çünkü 6 yolun bizi eski münevverler edebiyatından uzaklaştırmak gibi bir hizmeti de oldu Fakat şimdi tekrar anlıyoruz ki bir milletin asıl edebiyatı, halkın pek incesini düşünmeden, adeta insiyaki olarak söylediği şiirler, hikâyeler de- Eil, münevverlerin vücuda getirdiği eserlerdir, Her devirde de böyle olmuştur. Yunan tragediaları, Orta - Zaman'ın «mystöre» leri, Yeni - Zamanlar'ın ölmez eserleri hep irfan sahibi kim- selerin kalemlerinden çıkmıştır. Yu- nanlılara göre halk sanatini temsil eden Marsias'ın kavalında çaldığı nlümüze hoş gelebilir; fakat Marsias, münevverlerin sanati. ni temsil eden Apollo'ya daima mağ- lüb olmağa mahkümdur. Münevverlerin edebiyatı, müner- verlerin sanati... Fakat burada hatı- ra bir sual geliyor: Bir cemiyetin sanat ihtiyacını münevver zümre tatmin eder amma o ihtiyaç halkta da yok mudur? Yoksa tabii bir şey değildir, yani bir cemiyet hayalında bulunmasa da olabilir. Yok, halkın da ihtiyacı varsa münevverlerin san- alinin onada hitab etmesi lâzım gelmez mi?... Bu suale, nazari olarak, ancak: «Evet» diye cevab verilebilir, Zaten biz bugün eski Yunan sanatini öyle (o tasavvur o ediyoruz: o Mü- nevver (o şairlerin yazdığı o tra- gedialar o bülün vatandaşlar ta. rafından seyredilip anlaşılıyor. Or- ta - Zaman «mystöre» lerini de şehrin zengin, fakir, okumuş, cahil bütün insanları dinleyip anlamaz mıymış? Yine o devirde şatoların beyleri, şa- irlerin manzumelerini bütün adam- ları ile beraber dinlemez miymiş? O devirlerde bir cemiyetin muhtelif si- (Devamı 4 üncü sahifede) Nurullah Ataç B.A, — Öyle amma, işini seven bir binbir dileği Şeknbir inen. di