Uzun senelerdenberi komşu idiler. İkisi de son derece bahçe meraklısı idi. Karşılıklı iki köşkte oturuyor- lardı. Gayet geniş bahçeleri vardı. Sami ile Mecdi bahç işlerinde âdeta birbirlerile rekabet ediyorlardı. Sami uyanır uyanmaz, hemen köş- künün balkonuna çıkıyor, sabah kahvesini yudum yudum içerken, büyük bir dikkatle karşıki komşu- nun bahçesini tedkik ediyordu. Aca- ba zülfü arus açmış mı? Felemenk Jâleleri ne âlemde? Nis şebboyları büyümüş mü? Sami bülün dikkatini gözlerine toplar, uzun uzun Mecdinin bahçesi- ne bakardı. Bu tedkikattan sonra bazan: — Vay onun zülfü aruslarından üçü açmış. Halbuki bizimkilerde hiç bir hareket yok... Olur şey değil ya- hu Şimdi Mecdinin böbürlenmesi- ni görmeli... Ne oldu acaba bizim- kilere?... diye üzülürdü. Bazı günler de: —Bak Mecâinin ateş çiçekleri ol- duğu gibi duruyor. Halbuki bizimki- lerin hepsi açtı... Oh, oh, ob... İşte buna memnun oldum. Mecdi bizim ateş çiçeklerini gördükçe çatlıya- cak!... diye sevinirdi. İki komşu bahçelerinde gösterdik- leri muvaffakıyetlerinden dolayı dai- ma birbirlerine nisbet verirlerdi. Meselâ Mecdi, Samiye geldiği za- man; — Birader, dedi, nafile... Senin bahçecilikten hiç anladığın yok... Hani bahçene sümbül dikmiştin. Ne oldu yahu?... Yalnız bir tanesi mi açtı?... Yazık... Yazık... Halbuki şu benim bahçeye bir kere bak... Bü- tün sümbüller ne güzel açmşılar... Bahçe dediğin böyle olur... Bana ka- hırsa sen bu bahçe merakından vaz- geç te tavuk besle... Bahçecilikte muvaffak olamadın, belki onda mu- vaffak olabilirsin... Bâzan da Sami, Mecdiyi kızdırırdı: — Şu senin bahçende gördüğüm yemyeşil şeyler nedir Allah aşkına?... Düşündüm, düşündüm, bir türlü ne olduğunu kestiremedim. Buna Mecdi derhal cevab verirdi: — Görmüyor musun birader... On- Jar şebboy... Sami o zaman bir kahkaha sa- vurur: — Ne, ne?... Şebboy mu?... Amma da yaptın ha... Şebboy dediğin bizim bahçedekiler gibi olur. Baksana bi- sim şebboylara (Maşallah aslanla- rın hepsi açmış... Öyle şebboy mu olur? İki komşu bir kaç sene evvel bah- çelerine birer erik fidanı dikmişlerdi. İkisi de erik fidanlarına gayet iyi bakıyorlardı. Bu eriklerin fidanlarını uzak memleketlerden getirmişler, ikisi de ayni günde bahçelerine dik- mişlerdi. Şimdi aralarında rekabet daha hararetli bir hale gelmişti. Acaba hangisinin erik ağacı daha evvel meyva verecekti? İşte Saminin de, Mecdinin de büyük bir merak ve heyecanla beklediği şey bu idi, Fidanlar, mevsimi gelince budanı- yor, ilâçlanıyordu. İkisi de birbirle- rini çatiatmak, bir an evvel meyva almak için erik fidânlarıria âdeta ev- lâdları gibi bakıyorlardı. Lâkin bu uzak memleketlerden ge- tirilen erik fidanları - tıpkı misafir. likte yatağını yadırgayan insanlar gibi - bir türlü dikildikleri toprakla” rı benimsememişlerdi. Çok geç bü- yüyorlardı. Hele Mecdinin fidanı pek zavallı bir halde idi. Gayet cılız, cansız bir şeydi. Buna mukabil Samininki ya- vaş yavaş boy salıyor, canlılaşıyor, irileşiyordu. Sami her gün bahçeye çıktığı za- man erik ağacının genç gövdesini bir baba şefkatile hafif hafif okşu- yor: — Haydi bakalım aslan... Haydi göreyim seni... Bu sene senden mey- va beklerim!,.. Diye erik ağacının karşısında ken- di kendine söyleniyordu. Mecdi de zayıf, çelimsiz, cansiz erik fidanının karşısında: — Aman yavrum beni şu Sami denilen herife karşı mahcub bırak- ma... Aman evlâdım göreyim seni benim yüzümü bu işten ak çıkar... diye söyleniyordu. Bahçe işleri, bahçe muvaffakıyet- leri ikisi için âdeta bir izzeti nefis meselesi olmuştu. Saminin bir muvaf- fakıyeti üzerine Mecdi âdeta utanı- yor, Mecdinin bahçesinde açan bir çiçek yüzünden Sami Adeta yerlerin dibine geçiyordu. Bunun için bu erik ağacı mesele- Sİ aralarında, pek gergin bir vaziyet doğurmuştu. Âdeta iki arkadaş ara- sında neticesi büyük bir heyecanla beklenen mühim bir maç başlamış gibi idi. Bakalım bu maçla kim yü- zünün akile, galib çıkacaktı? Nihayet Saminin ağacı çiçeklen. meğe başlamıştı. Fakat Mecdinin ağacında hiç bir hareket yoktu. Sami sevinç içinde idi. Bu suretle kırk yıllık komşusunu çatlatacak, ona pek mühim bir darbe indirmiş olacaktı. Lâkin bu esnada Saminin pek ziyade canını sıkan bir hadise oldu. Bahçesindeki erik ağacı tam çiçeklenmöğe başladığı sirada İzmire gitmeğe mecbur oldu. İzmirde epey müddet kalması lâzımgeliyordu. Sami İstanbuldan ayrılırken erik ağacına iyi bakması için bahçıvanına sıkı sıkı tembihlerde bulunmuştu. Sami İzmirde büyük bir merak içinde günlerini geçiriyordu. Aklı #ikri İstanbuldaki erik ağacında idi. Eriklerin meyva vermek zamanı gel. mişti. Sami artık İzmirde duramadı. İstanbula koştu. Fakat köşküne geldiği zaman az daha heyecandan düşüp bayılacaktı. Kendi bahçesindeki erik ağacı an- cak dört küçük meyva vermişti. Halbuki komşunun bahçesindeki o cılız, o cansız, O sıska ağacın İnce dalları pıtırak gibi erikle dolu idi. Sami çıldıracaktı. Bu vaziyet kar- şısında deli olmak işten değildi. Mec- di komşusunu çatlatmak için hemen o günü Saminin ziyaretine gelmişti. Artık Mecdinin cakasına diyecek yoktu. — Birader. ağaç o kadar çok meyvâ verdi ki dallar kırılacak diye korkuyorum. Hattâ meyvaların bir kısmını koparmak lâzımgeldi. Eğer koparmasaydım dallardan bir kısmı ortalarından kırılıverecekti... Halbu- ki senin ağaç galiba 3-4 meyva verdi... diyordu. Sami dostunun bol meyva veren ağacını yakından görmek istiyordu. Fakat Mecdi: — Olmaz... Ağacıma bir sulkasd yaparsın... diye onu bahçeye sok- madı, Sami komşusnun bahçesine bak- tıkça hiddetlen küplere biniyordu. Mecdi bir kaç gün için misafirliğe gitmişti. Komşusunun köşkte bu- lunmadığı bir zamanda Sami gene bir sabah balkonuna çıkmıştı. Gözü karşıki balkona ilişince birdenbire hayretler içinde donakaldı. Mecdinin cılız ağacındaki erikler bu sabah baştanbaşa değişmişti. Bir gün evvel yemyeşil olan erikler şimdi simsiyah- tı. Bir gün evvel toparlak olan erik- ler şimdi uzundu. Bu garib vaziyet karşısında Sami fazla dayanamadı. Hemen komşusu- nun köşküne koştu. Kapıyı çaldı. Karşısına çıkan uşağa: — Yahu, dedi, bugün sizin bahçe- deki erikler niçin kapkara olmuş? Uşk aabdal abdal gülümsedi; — Efenmid, dedi, bizim bayın ga- rib bir huyu var. Siz İzmirden gek meden evvel civar bahçelerden dal ları üstünde bir iki okka erik aldı. Bunları bizim erik ağacının dalları- na ince iplerle bağladı. Sonra her iki üç günde bir erikler çürüdükçe ge- ne böyle yapıyordu. Dalların üstün- 1 — Doymamazlık. ? — Bir erkek ismi - Piket oyununda bir tabir, 3 — Bir yılan cinsi - Merkez. 4 — Damarda dolaşan - Samsun bava- Misinde bir kasaba, $ — Pişmemiş - Kocasız kadın. 6 — İntizam. 1 — Ağaç uru - Kraliçe, 3 — Kasabin sattığı - Bir âzamız - Atılgan. $ — Karadeniz uşağı - Çekme - Nota. 10 — İzmir havalisi - Hayvan meskeni, Yukarıdan aşafı: 1 — Başina K konursa çorba kabı olur - Çentilmiş çubuk. 2 — Zira . Büyük çadır, 3 — Kuşun burnu - İki harf - Tersi ezmekten emirdir. 4 — Öküzü gayrete getiren iğneli değ- nek, , 5 — Aşağı - Yavaşça. 6 — Ankarada bir mahalle - Oldukça. 7 — Memleket - Bal yapan böcek. 8 — Tersi vücudde bir âzamızdır - Bir kumar âleti, 9 — Bir meyva » Kira. 1) — Küçük torba - Hasis. Geçen bulmacamızın halli Soldan sağa : 1 — Cumhuriyet, 2 — Ati, Kösele, 3 — Zanta, Enis, 4 — İni, La, Imâ, 5 — Bak- ava, 6 — En, Ölü, 7 — Çanak, Ol, 8 — İcabet, İn, 9 — Apaş, Baca, 10 — Anane, İmal, Yukarıdan aşağı : 1 — Cazibeli, 2 — Utanan, Can, 3 — Minik, Çapa, 4 — Aban, 5 — Ukala, Neşe, 86 — Rö, Avrat, 7 — İse, Bi, 8 — Yeni, İam, $ — Elim, Lonca, 10 — Tesadüf, Al Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Pangaltıda Nargileciyan, Tak- sim: Limonciyan, Beyoğlu: İstiklâl caddesinde Dellâsuda, Tepebaşında Kinyoli, Galata: Hüseyin Hümrü, Ka- sımpaşa : Vasıf, Hasköy: Halmoğlun- da Barbut; Fatih: Hamidi, Karagüm- rük: Mehmed Fuad, Bakırköy: Mer- kez, Sarıyer: Osman, Aksaray: Yeni- kapıda Sarım, Beşiktaş: Vidin, Fe- ner: Vitali, Kumkapı: oCemil, Küçükpazar: Yorgi, Samatya: Yedi- kulede Teofilos, Alemdar: Divanyo- lunda Esad, Şehremini: Ahmed Ham- di, Kadıköy: Sadık, Yeldeğirmenin- de Üçler, Üsküdar: İmrahor, Eminö- nü: Azob Minasyan, Hebeliada; To- mas, Büyükada: Halk Her gece açık ccraneler: Yeniköy, Emirgân, Rumelihisarı, Or- taköy, Arnavutköy, Bebek, Beykoz, Paşabahçe ve Anadoluhisarındaki eo ganeler her gece açıktır. KÜÇÜK İLAN okuyucularımız arasında EN SERİ, EN EMİN EN UCUZ vasıtadır. Alım satım, kira işlerin- de iş ve işçi bulmak için istifade ediniz! * de erikleri satın alıyor, sabahın ka- ranlığnda bunları bizim ağacın dal- larıma bağlıyordu. Misafirliğe gider- ken de bana tembih etti; — Aman Mehmed.. dedi, erikler çürüyünce sen civar bahçelerden bi- Taz €rik al, Karşıkı komşu uyanma- dan evvel bunu bizim ağacın dalla- rına bağla e mi? dedi. Ben de bugün düşündüm, şimdi- ye kadar ağaca yeşil erik asıyorduk. Haydi biraz değişiklik olsun, bugün de ben ağaca kara erik asayım de- dim, öyle yaptımı... Hikmet Feridun Es VROZİ Baş, Diş, Nezle, Grip Komatizma Nevralji, kırıklık ve bütünağrılarınızı derhal keser. MR SŞAŞA İcabında günde 3 kaşe alınabilir. MŞAN MSRŞAN a MA in ei Sab iler b, idim eki Tarihi Yazan: İskender F. Sertelli Elvira... Surlarda erarengiz bir şekilde ölen kahraman Tornikisin karısı, Son günlerde saraya getirilmiş ve impa- ratorun dairesinde çok çabuk nü- fuzlu bir şahsiyet olmuştur. Sekizin- ci Mihail her nedense bu kadına faz- Ja yüz veriyor. Elvira çok güzel ve şakrak bir kadındır. herkesten şüp- he eder., her kadını kıskanır. Kiviranın saraya geldiği günden- beri, sarayın içi müthiş bir dedikodu ve fesad ocağına dönmüştür. İmpa- rTator bu kadını neden şimartıyor? Akşamları onunla neden içki içiyor da öteki kadınları ihmal ediyor? Bu esnâdâ: «Aşktan büyük kuvet yoktur!» diyen şair Pantosun şiirleri sarayda fazla rağbet görmektedir. Bizanslı şairler bunun sebebini şöyle izah ediyorlar: (Hükümdar güzel şiir okuyanları ve güzel sesli kadın- ları çok sever. Elvira, şair Pantosun Şiirlerini ezberlemiştir. Sesi de çok güzeldir.. bu suretle imparatorun kal- bine kolayca girmiştir.) Bu, yanlış bir hüküm değil Bu izahtan, sekizinci Mihailin ince zevk- lerini ev şiirden hoşlandığını anlıyo- ruz. Elvira ayni zamanda müteces- sis, riyakâr, ortalık karıştırıcı bir kadındır. Zekâsile imparatoru avu- cunun içine almak İstiyor. Acaba, im- paratorla aralarında, müşterek iş- lenmiş bir cinayet var mıdır Çünkü, hairçte;: «Kahraman Tornikis'i im- paratorun emrile karısı öldürmüş- tür!> deyenler de var... * Andigoni... İmparatorun eski gözdesi. Adı ge- çen bütün bu kadınların hepsinden güzel. Fakat, çok saf, Hattâ Dafne- den de saf ve ondan da temiz yü- rekli bir kadm. Andigoni bir iftiraya uğryarak kocasından ayrılmıştır. Onun dün- yada biricik emeli var: Kocasının ka- çırdığı ve haftalardanberi yüzünü göstermediği çocuğuna kavuşmak. O, günlerce, çocuğunun mevhum mezarı başında gözyaşı dökmüştür. İmparatorun bu kadını tekrar hima- yesi altına alışının sebebi malüm... Melik bin Nasiri meydana çıkaran odur, Andigoni, Arab korsanının han- çerini bulup saraya getirmemiş ol- saydı, Melik bin Nasir, Bizans sürla- rını nasıl aşmağa muvaffak olduysa, saraya girmenin de yolunu bulacak ve imparatoru öldüreeekü. Sekizinci Mihail iyiliği ve fenalığı unutmıyan bir hükümdardır. Eivi- ra gibi, ona da sarayda imtiyazlar vermiştir. Fakat, Elvira ile onun ara- $ında bir fark var: Birisi, bu imti- yazlardan istifade etmesini biliyor, öteki bilmiyor. Birisi becerekli, öteki beceriksiz. Biri şeytan, diğeri melek. Bir ip üstünde oynıyan bu cambaz- ların acaba hangisi muvaffak ola- cak ve hangisi yenilecek?! * İmparatorun yetiştirdiği bir adam. Çok okumuş, zeki, şeytan... Ayni za- manda muhteris ve yıllar geçtikçe, Bizans tahtını Mihaile çok görüyor. Kendi fikrince prens Vasilyos bu tahta daha lâyıktır. Çünkü, Vasilyos kolay idare edilir bir adamdır. Pe- riklis her şeyden ziyade para düşkü- nü... İmparatorun hazinesi bile onu tatmin etmiyor. Zaten muhasara başlayalıdanberi hazinede de para kalmadı. Saray nazırı, halka (yeni vergiler tarhetmek, zenginleri sıkış- tırmak niyetindedir, bunun için fır. sat arıyor. Arasıra genersl Teofilosu kışkırtmaktadır: <Hazinede para kal- madı... Halbuki zenginler kâşânele- rinde hâlâ debdebe ve ihtişam içinde yaşıyorlar. Bunlardan neden vergi almıyorsunuz?» diyor. Periklis el altından İmparatorun tahtını yıkmak için ne mümkünse yapmaktadır. Buna rağmen sekizinci Mihâilin Periklise itimadı var, * Sinyor Kantarinc... Venediğin Bizans elçisi, İtalyada Deniz Romanı Trakyalı Mihailof, Bizans İmparatorunun tahtını yıkmak ve yerine kendi geçmek istiyordu Kontarino ailesinin son erkek eviâ- dı. son deröce şımarık büyümüş. Devle tişlerinde büyük kabiliyet muvaffakıyetler göstermiş, çok zeki, atılgan bir adam. Şehrin muhasara edildiği gündenberi, Haliçteki sahil- hanesinden İpodröm civarında bir €ve taşınarak, yanına topladığı Bİ- zans dilberlerile vakit geçirmektedir. istemiyen Venedik elçisi, ayni zaman- da, Arablârın Bizansı tazyik etme- sinden de memnundur, Zira, seki- zinci Mihail Akdenizde büyük isti- lâlar yaprak emelindedir. Kontarino bunu - biliyor. ması, sekizinci Mihailin hem nüfu- Zunu, hemi de mukâvemet kudretini kıracaktır, İşe karışmıyor. Eğlencesine devam ediyor. Sinyor Kontarino, muhâsara sırasında bellibaşlı bir tek iş gör- müştür: Aryüsten şüphe eden impa- Tatora: «O, size çok sadık ve sizi çok seven bir dosttur, Aryüs himayenize lâyıktır!s diyerek, onu korkunç bir âkibete sürülenmekten kurtarmıştır. çevresinden muhasara eden Arablar- la temas eden herkesten şüphe edi- yorum. Bu vaziyet karşısında kar. deşim de olsa himaye edemem. Fa- | kat, Aryüs yeğenimi Arabların elin- den kurtardığı rum, demiştir. Aryüs, işte, bu İa- vassuttan sonra Bizans sokakların- da serbes dolaşmağa. başlıyor, * başa istilâ eden büyük Moğol ordula- ri başkumandanı. Sekizinci Mihailin en çok çekindiği adam... Mihail, Mo- gollardan bahsedildikçe: «Yeryüzün- de yalnız Göktay hanın önünde diz İl çökebilirim. Ve yalnız ona mağlüb olursam, müteessir olmam. Çünkü 0, | yedi devletin ordularını perişan eden, tahtlarını deviren bir kahramandır!» | demiştir. Moğol orduları şimdi Ma- caristandan çekilerek şimale doğur gidiyorlar. Fakat, imparatorun için- de ufacık bir şüphe var: Acaba, Bi- zans, yeni bir Moğol hücumuna uğ- rayabilir mi? ! reden doğuyor? Bir gün Periklis Baj- kanlardan bahsederken; meab! dedi, yollar kapandı. ne S6- lânikten, ne Akdenizden alamıyoruz. Arabların muhasaraya devem etmelerinden şüpheleniyorum. Macaristandan çekilen ordulardan biri, Arablara yardım etmek Bizans üzerine yürüyecek olursa, halimiz ne olur?! run şüphelerini Balkanlarda ve Macaristanda geçen hadiselerden haberdar olamıyorlar. ran Kubilây hanın dünyayı istilâ fikrinden vazgeçtiği söyleniyor. Fa- kat, bu sözler ne dereceye kadar döğ- Tudur? Bunu bilen yok... iken, vermek için onu İlkönce zindana, da- ha sonrada Hayırsız adaya sür- müştü. de kalmamış, sürgünde bir gözüne de mil çektirerek: eDünyayı görme- ğe bir göz yetişiris demişti. esir düştükten sonra, Necib Hayyatı kandırarak Anadolu yakasına geç- miş, orada peşine taktığı bir takım çapulcularla Arablar üzerine yürü- müştü. Tefrika No. 197 ve Bizansın Arablar eline düşmesini muhasaranın uza- Bu sebeble Venedik elçisi hiç bir Sekinci: Mihail; «Ben, şehri dört için, onu affediyo- Göktay han... Macar ilini ve Balkanları baştan. Sekizinci Mihallin bu endişesi ne- «Haşmet- bir haber üzere | İşte, Periklisin bu sözü imparato- | kuvvetlendirmiştir. | Çinde büyük bir imparatorluk ku- * Prens Vasilyos... Velihadlık sırası prens Vasilyosun imparator bu hakkı oğluna sürdürmekle İmparator, yeğenini Prens Vasilyos, Arabların eline (Arkası var) | Yeni tarihi tefrikamız TURAKINA Yazan: İskender P, Sertelli Pek yakında neşre başlıyacağız.