16 Teşrinisani 1938 Tetrika SARAY ve BABIÂLİNİN İç YÜZÜ Yazan: SÜLEYMAN KÂNİ İRTEM — Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur No, 238 Müneccimin takviminden çıkarılan mana - Miloş bey İstanbulda Sonra lütfen 1500 kuruş çıraklık maaşile yanından uzaklaştırdı. Kâni bey sekiz sene menküp kaldı. Sonra slâhtarağaya iltica etti. Gene İşte kullanılmağa başlandı. Sadaret ilk defa başvekâlet ünvani- Je ve Dahiliye Nezareti inzimamile Ra» uf paşaya tevcih olunduğu (H. 1254) sırada yeni teşkilâta lüzum görülmüş» tü. Sultan Mahmudun «Müceddidliğin muktezasınca her büyük nezarete bi- rer müsteşar nasbediliyordu. Vükelâ. ya nezaret, ve riyaset eden başvekilin yanında da bütün maiyet memurlürı- nın mefevki olmak üzere bir başvekâ- let muavinliği ihdas edilmişti. Bu muavin dahili, harici bütün işlerin müzakeresinde, bazı nazik ve müsta- cel meselelerde iktiza ettikçe şifahen padişaha arz ve ifadede bulunarak 88. rian irade istihsalinde kullanılacaktı. Bu sebeple bu mansıbın böyle işleri görmeğe, esrara mahrem olmağa li- yaketli, sadık ve afif bir zata tevcihi icap ederdi. O günlerde meclisi vâlâ azalığında bulunan Mustafa Kâni bey bu evsafı Haiz görüldü. O zaman meratip silsilesine göre sRürtbei ulânın iptidası yani, divan mansıpları erbabının pişvasın olmak Üzere Kâni beye rütbeli ulâ nişanı ve- rildi. (1) Meclisi vâlâ azalığı da uhtesinde bi- rakıldı. «Vakit buldukça» oraya da gi- deceği için bu memuriyete mahsus ni. şan dahi kendisinden alınmadı. Karihadan böyle bir fitifata nal olan Mustafa Kâni bey Bablâli İle sa- ray arasında mubabereye vasıta olu- yor, siyasi müzakerelere de karışıyor. du; hattâ Kalender köşkünde Mısır meselesi için İngiliz elçisile yapılan müzakerelerde sadrazamıla birlikte bu- Yunmuş, tarz ve tavrı elçi tarafından takdir edilmiş, bu hali sadrazam tarâ- fından padişaha arzolunmuştu. Fakat evvelâ bu kadar ehemmiyet verilen bu memuriyete bir sene sonra Tüzum görülmedi; (Gerek Hariciye, ge« rek Dahiliye Nezaretlerinde birer müs- teşar var) diye bu başvekâlet muavin- liği lâğvedildi, Bu esnada Dahiliye müsteşarı Sarım efendi -paşa- idi. Abdülmecidin cülüsunu müleâkip ve Hüsrev paşa sadaretinde Dahiliye Nezareti ilga ve sadaret vazifesine it- hal edilmiş olduğundan Dahiliye müs teşarı Sarım efendinin (Sadaretiuzma müsteşarı) olmasına irade çıktı. H. 1258 de Mustafa Küni bey de Ev- kaf nazırlığına kadar yükseldi. Fakat hem müstakim, hem cömerd olduğu için kesesi hiç bir vakit dola- madı! Tevil! Konya muharebesinde sadrazam ve serdarı Ekrem Reşid Mehmed paşa Mi- sırlı İbrahim paşaya esir düşmüştü; İbrahim paşa Reşid Mehmed paşayı (Karahisarsahib)e kadar yanında ge- tirmişti. Orada müsahabet esnasında teselli verecek sözler arasında: — Muharebe hali böyledir. Tarih. ler malüm! Yıldırım ve sairelerin ah. valini bilmez misiniz? Siz gayretie ve şecaatte kusur etmediniz; kader böy- le yaptı. Benim muradım sizin raha- tanızdır. Size riayetlen başka mua- melemiz yoktur. İsterseniz Mısıra, ba- bâmın yanına göndereyim; isterseniz İstanbula gidin! Demesi üzerine Reşid Mehmed paşa İstanbulu tercih etmiş ve Boğaziçin- de Balta limanındaki yalısına gelmiş- ti. (H. 1248) Reşid Mehmed paşa Hüsrev paşanın Gürcü kölesi idi: Hüsrev paşa daire- sinde terbiye görerek ilerlemişti. 1248 senesinin takviminde müneccimbaşı Şaban ayının yirmi ikisi hizasına (Ah-. zi gulâmı reşid) işaretini koymuştu. Halk bundan (Müneccimbaşı Reşid Mehmed paşanın daha İstanbuldan hareketinden evvel esir olacağını bil. miş) zumile teşeüm ediyordu. Reşid Mehmed paşanın İstanbula avdeti gü- nü hizasında da takvimde (Ahzı gulâ- m ye işareti yazılmıştı. Halk ti mânasını vermişti. Keşif ve istih- Taçta bu kuvvet müneccimbaşının bâ- şına bir belâ getirebilirdi! Çünkü böy- le bir istihracı vaktinde haber ver- memesi hiyanetine hamlolunabilirdi. Reşid paşanın esareti şabarın yir- mi ikisine değil, röcebin yirmi dokuzu- na tesadüf eylediği için müneccimba- şının ilk işaretinde Reşid Mehmed pa- şaya taallük eder bir nokta olamıya- cağı aşikâr iken kimseye meram an- latılamıyordu. İş nihayet müneccimbaşıdan sual edildi. «Tefennün zumile ihtiyarat si rasında böyle bir fıkra» yazıvermiş olan müneccimbaşı Allaha kasmederek böy- le bir şeye işaret muradı olmadığını temin etti, Vakıa kendisine bir mesuliyet tev- cih olunmadı amma sözilne inanan da hemen olmadı! Misir meselesi zuhur ettiği vakit ikinci Sultan Mahmud zamanın en meşhur irfan sahiplerinden ve zurefa- sından Kethudazade Arif efendiye kurenasından Mehmed Ali beyi -da- mad Mehmed Ali paşa- göndermiş ve işin neticesini sordurmuştu. Arif efen- di de: — Bu sene Mısır valisi ahzu girift olunacaktır! Cevabını vermişti, Halbuki sadra- zam Reşid Mehmed paşa Mısır valisi Mehmed Ali paşayı yakalıyacak yerde kendisi Mehmed Alinin oğtu İbrahim paşa eline esir düşünce vak:â muhalif istihracından dolayı Sultan Mahmud Arif efendiyi muahaza etti: Reşid Mehmed paşa Mehmed Ali paşadan evvel Mısırda valilik etmişti, Kethudazade şu cevabı verdi; — Hilâfım zuhur etmedi. Doğrusu- nu söyledim. Mesele aynile dediğim gi- bi çıktı, Ahzu girift olunan Reşid Mehmed paşa bilfül Mısır valisi değil miydi? Bu tevil artık söz getirmez- dil Eskiler (her müneccim yalancıdır) derlermiş! Tevile açık kapı bırakır demek da- İ ha nazikâne olmaz mı? Miloş bey İstanbulda İkinci Sultan Mahmud Sırb Baş Knezi Miloşun mazhür olduğu imtiyaz ve iltifatlara mukabil teşekkür etmek üzere bizzat İstanbula gelmesini ira- de etmişti, Miloş bey bu iradeye imtisal etti. (2) Mihmandarlığına tayin olunan Humbarahane miralayı mühendis Kâ. mil bey refakatile Varnaya, orada mahsusen gönderilen bir vapur ile İs- tanbula geldi; Vidin muhafızı Ağa Hü. seyin paşanın Emirgündaki yalısında misafir edildi. (H. 1251), Miloş bey sadrazamı, şeyhislâmı, serasker Hüsrev, damad Halil Rifat, hassa askeri müşiri Ahmed Fevzi pa- şaları, devlet kethüdası Pertev ve rei- sülküttap Akif efendileri ziyaret et tikten sonra Beylerbeyi sarayına da- vet edildi. Hüsrev paşa, Hüsrev paşanın evlâd- lığı olan damad Halil Rifat paşa, kaptan Çengeloğlu Tahir paşalar ha- zır oldukları halde müşir Ahmed Fev- zi paşa delâletile ve mihmandar Kâ- mil bey, divanı hümayun tercümanı Tecelli efendi, Logofet Nikolaki bey, Sırp milleti muteberleri refakatile hu- zuru hümayuna çıklı; ayak öptü. İkinci Sultan Mahmud kendisine; — Miloş bey! Hoş geldin! Diye iltifat ettikten sonra şu suali irad etti: — Yolda valiler, memurlar tarafın- dan iktiza eden hürmet ve ikram lâ. yıkile icra olundu mu? Sonra şu beyanatta bulundu: (Arkası var) (1) Evkaf Nezaretinin tarihçel teşkilâtı; Mustafa Kâni beyin tercümei ball, Mus- tafa Kâni bey sultan Mahmudun emrile kemankeşliğe dair (Telhisi resalli rümat) namlle bir eser yazmıştır; matbu, fakat nüshası nadirdir. (2) 111 numaralı Takvimi Vakayi bunu Miloş beyin «bir müddettenberi Istanbula gelerek padişaha tazimal arzı emelindes bulunduğu ve bunun üzerine sultan Mah- mud tarafından müsaade edildiği şeklin- de yazar. AKŞAM EE ZİR EDA VEFAT Baylar Aram ve Serkis Hanciyan ve Bayan Minni Hanciyan, Tokatlıyan, Çerkezyan, Alyanak, Büker ve Dr. Sakız alleleri sevgili anne, ği ve akrabaları dul bayan: HAYGANUŞ HANCİYAN'ın vefatı teessürle bildirilir. Cenaze me- raslmi 16/11/938 bugünkü Çarşamba günü saat 14 te Beyoğlu Balıkpazarı Ermeni kilisesinde icra edilerek Şişli âile kabrine defnedilecektir”, En sağlam En Ucuz Hesap defterlerini AKŞAM matbaasında bulacaksınız. * Yevmiye defterleri Kasa delterleri Defteri kebirler Muavin defterler * En iyi cins kâada basılmış ve İngiliz prese kartonu ile ciltien- miştir. © Fiyetler 200 sahifeli 140 - 160 kuruş 49 » 15-20 » 400 » 250-275 » Akşam malboası Telefon: 20681 YENİ NEŞRİYAT: ERGENKON Gençlik ve Kültür dergisi olmak üzere Ergenkon isminde çok faydalı bir aylık mecmua çıkmağa başlamıştar. Her kültür sahasında Türkçülüğün esası olmak üzere yazılmış bir çok mühim ma- kaleleri ihtiva eden ik nüshası intişar etmiştir. Pelsefeye dair mühim mutalâa- | ları ve felsefenin ilk kuruluşundan bugü ne kadar geçirdiği bütün safhaları göste- ren mükemmel bir (şema) yı ihtiva ot- mektedir, Okuyucularımıya tavsiye ederiz. Merkez Hal müdürlüğünden: Hâlde 190, 131 Noll bostan sergisi sahibi Yuvan Çezikçioğlu sergisini ka» pamıştır, Mumaileyhten alacaklı olan müstahsillerin evrakı müsbilelerile birlikte nihayet 16/12/938 tarihine kadar idaremize müracaatları ilân olunur. (8438) Merkez Hal müdürlüğünden: Hâlde 141 Nolu bostan sergisi sahi- bi Nazmi Irmak ve Yorgi sergilerini kapamışlardır. Yukarda zikredilen bostan sergisi sahiplerinden alacakla- rı olan müstahsillerin nihayet 16/12/ 938 tarihine kadar evrakı müsbitele- rile birlikte idaremize müracaatları ilân olunur. (8439) Fatih kaymakamlığından 1 — Deniz güverte binbaşısı Kâmil oğlu Kemaleddin 1444. 2 — Deniz güverte binbaşısı Mehmed oğlu Meh- med Ali 1230. 3 — Deniz makine bin- başısı Salih oğlu Hamza Trabzon 1690. Adları yukarıda yazılı üç emeklinin müracaatları Hin olunur. Tarihi «Cehennem kuyusu» nda «Ölüm» ün sesinimi duyuyorlar? Melik bin Nasir, ikide birde karşi- sma çıkan Aryüsü ortadan kaldırma- ğa karar vermişti. O gün, uzun mer- divenlerle yer altına inilen bir mey- hanede içiyorlardı, Bu meyhanenin yanı başında büyük bir sarnıç var- dı. Aryüs; — Bu sarnıca düşen kurtulmaz, diyordu, hem çok derin, hemde çok korkunç bir yerdir. Yerliler bu- raya «Cehennem kuyusu» derler, — Buraya düşen var mi? — O kadar çok ki... Sayısını Allah bile unutmuş. — Desene burası su mahzeni de- gü, ölüler mezarlığı!... — Doğru. «Cehennem kuyusu» nun bir mezarlıktan farkı yoktur, İçmeğe başladılar, Aryüs loş bir köşede oturuyordu... Yerlilerin bir çoğu cenaze alayına gittiğinden, meyhanede kimseler yoktu. Aryüs bu meyhaneye sık sık uğ- rardı, Aryüsün oturduğu köşenin yanında bir pencere vardı. Bu pence- reden bakılınca sarnıcın içi görülü yordu. Müthiş bir ejderin ağzından daha korkunç olan bu pencereden ölüm insanı kendine çeker gibiydi... Uzaktan hafif bir şırıltı duyuluyordu. Aryüs vahşi zevkler arıyan garib bir adamdı. — Petro! dedi. Şu uzaktan gelen şırıltıyı duyuyor musun? İşte ben bu- raya, bu sesi duymak için geliyorum. Bu ses bana, ölümün sesi kadar kor- kunç geliyor. İnsan burada ölümle karşılaştığını hissediyor... — Ölümün sesini düymaklan hoş- lanmek... Çok tuhaf bir vezk bu doğ- rusu. — Ölümü güzle görmek ve ayni za- manda yaşamak. Bu, her yerde ve herkese nasib olmaz bir zevktir, Pet- ro! Eğer burası kalabalık olsaydı, bu şırıltıyı, ölümün bu korkunç sesini duyamazdın! Nasirin içine birdenbire şöyle 'bir şüphe girdi: — Acaba Aryüs beni öldürecek mi? Öyle ya. Ölümden bu kadar çok bahseden bir adamın sölzerinden bundan başka bir mâna çıkarmak kabil miydi? Fakat, Aryüs, hiç te mütecessis ve insanı arkadan vurucu bir adam de- gildi. Venedikli şövalyenin her şeyden çok güvendiği bilekleri serbes durur- ken, o, hiç kimseyi kahbece sarnıca atmayı düşünmemişti ve düşünmez- di. Nasir - ne de olsa - yabancı bir muhitte ve huyunu iyice anlamadığı bir adamla ancak ikinci defa karşı karşıya gelmişti. Kirişi gerilmiş bir yay gibi, ayağının ucuna basarak oturuyordu. Nasir, meyhanenin içine şöyle bir gözattı. Meyhaneci peykenin üstünde uyuk- Juyordu. Aryüs, pencerenin önünde oturdu- ğu için - eğer bir tehlike varsa - ken- disi bu tehlikeye daha yakındı. Nasir geride oturuyordu, Aryüs bir hamlede bir kaç kadeh şarabı birden içti: — Ah, dedi, şu gaddar imparato- rün elinden sevgilimi bir kurtarabil- sem. — Evet, ne iyi olurdu, ben de sev- gilimin izini bulsaydım... — Sen aramış, bulamamışsın, Petrol Ben buldum. Fakat, ele geçiremiyo- rum. Ben, senden daha çok acına- cak bir haldeyim. — Ben senin yerinde olsam, sevdi. ğim kadını kaçırırdım. — Buna teşebbüs etmediğimi nere- den biliyorsun, Petro? Ben, akla ge- len her şeyi yaptım. Fakat, sevgilim saraydadır. İmparatorun elinden onu nasıl kurtarabilirim? DİŞİ KORSAN | İ Deniz Romanı Yazan: İskender P. Sertelli , rr. Tefrika No. 176 mili Melik bin Nasir, Aryüsü sarnıca atarak kaçmıştı. Bizans- lılar, kış bastırınca Arapların gideceğinden emindiler Sahife 9 Aryüs birdenbire başını kaldırdı: — Doğru söylüyorsun, Petro! Bir kere de bumu denemeliydim. Eğer o isteseydi, saraydan kaçabilirdi. Bu sirada meyhanecinin horultu- sunu duyan. Nasir, ele geçen bu fir- salı kaçırmak istemedi, «Ölüm kuyusu: ndan akseden kor- kunç şırıltılar devam ediyordu. Çoktanberi «ölüm: ün çağırdığı bu korkunç sese nihayet Aryüsün son nefesi mi cevsb verecekti? Nasir birdenbire ayağa kalktı ve Aryüsün üzerine atıldı. Pencerenin ,İçi bir ejder ağzına benziyordu... Aryüsü çok çabuk yut- tu. Bir Kaç saniye sonra suyun için- de bir gürültü işitildi. Aryüs samıç- ta çabahyarak bağırıyordu: — Alacağın olsun, Petro! Nasir, Aryüsü sernıca yuvarlamak» ta güçlük çekmemişti. Meyhaneciye görünmeden merdivenlere sarılarak sokağa çıktı, koşa koşa caddeyi bul- du. ve kalabalığa karıştı. Melik bin Nasir, Venedikli şöval yeden Arabların intikamını almıştı. Üç aydanberi ağlayan kadın Arab korsanı Bizans osokakların- da dolaşırken, yolda ağlıyan genç bir kadına rasladı. Bu kadın, <Çerber» (1) gibi, küçük bir evin kapısını bekliyordu. Nasir, ağlıyan kadına yaklaştı: — Bu sonsuz gözyaşlarınla şu kirli toprağı neden ıslatıyorsun? Kadın önüne bakıyordu: — Burada doksan bir gündenberi ağlıyordum, dedi, bugün cezamı ta- mamladığımı sanıyordum. Kocam, Üç ay daha kapıda beklememi emret- ti. Doksan bir gün daha gözyaşı dök- meğe mahküm oldum. Nasir hayretle dudağını büktü: — İnsana en müstebid papaslar bile bu kadar ağır ceza vermezler, Kocan seni neden ağlatıyor böyle?... Ağlıyan kadın kapının eşiğine otur- muştu. Kan çanağına benziyen kıpkızıl güzlerini Nasire çevirdi: — Bu gördüğün ev, benim biricik yavrumun mezaridır. Kocam bana dargındı. Yavrum ölünce buraya gömdü. Fakat, bana onun mezermi bile göstermedi. — Kocanla neden dargınsmn?... — Ona ihanet etmiştim En bü- yük cezayı Allah verdi bana. İlkönce elinden yavrumu ald. Daha sonra içime müihiş bir aleş saldı... Beni bir çılgın gibi buraya düşürdü. Üç âydanberi bu kapıda biresir gibi bağlanıp kaldım. Yavrumun meza- rına bir kerecik olsu yüzümü sür- mek, gözyaşımı onun üstündeki top- rağa dökmek İstiyorum. — Doksan bir gün daha bekli- yecek misin burada? — Doksan bir gün değil, ömrüm yeterse doksan bir yıl da bekliyece- — Yavrucuğunu çok seviyordun demek?... — Yavrusunu sevmiyen ana var mıdır yeryüzünde? Sen hiç baba ol- mamışsın galiba?! — Hayır. Hayatta henüz bu sevgi- yi tatmadım. — Çok mesudsun! Evlâd acısı gör- mediğin için... Kadın tekrar ellerini demir kapıya dayadı... Cılız, boğuk bir sesle çırpı- nıp ağlamağa başladı: (Arkası var) U) Eski Yunan efsânelerine göre, (cehennem) in kapısını bekliyen üç ka- falı köpeğin adıdır. Bir gün, cehenneme ilk şteş verilirken, ölüm ilâhi «Orküm kapıda bekçilik edecek sadık bir köpek Aramış. Ormandan üç kafalı bir köpeğin geldiğini görmüş., Ona ebedi hayat ve- rerek sadakalinden istifade etmiş, «Çer- ber» yalnız efendisi (Orküs) e sadıktır. Ondan başkasına karşı çok insafsız dav- ranır ve ölülerden hiç bizine merhamet etmez. Kafasının biri yeri, diğeri denizi, üçüncüsü de cehennemin içinde olup bi- tenleri görür. ik iğ D