SARAY ve BABİ ÂLİNİN İç YÜZÜ Yazan: SÜLEYMAN KÂNİ İRTEM — Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur Tefrika Viyana sefareti ve No, 235 sultan Mahmudun Mavroyeni ile bir mülâkatı Şanizade, birkaç defa sefaretle Av- Tupaya gitmiş olup «İlmi vad; işfa ve hekim meşreb» bir zat olan İsmali Ferruh efendi, şair Fehim efendi, dev- rin en zarif ediplerinden relsülülema Beşiktaşlı Kethüdazade Hacı Mehmed Arif efendi, Kazasker Melek paşaza- de Abdülkadir bey, hâceğândan Çıga- lazade Tahir bey gibi Boğaziçinde “Ortaköyde- yalıları olan bazı mute beran ile haftada bir, iki defa birle. şirler, toplantılarında felsefeye, şiir ve , inşaya, fünuna müteallik mübahase ve münakaşalara girişebilecek muktedir. bazı zevatı daha bulundururlardı. Za- hirde bu içtimalar dostça toplantılar- dan ibaret idise de hakikatte buna bir «Cemiyeti ilmiye» demek daha mü» nasipti. Çünkü cemiyete dahil olanlar müayyen «iane, verirlerdi; hattâ taş- Taya gitseler bile taahhüdlerini ifada devam eder, hisselerini muntazaman merkeze yetiştirirlerdi. Cemiyetin riyaset makamını İsmail Ferruh efendi işgal ederdi; merkezi de onun yalısında idi. İçtimalara bilinmedik adamlar ka- bul olunmazdı. İçlerinde yabancı bu. Yundürulmadığı, müsahâbeleri husu- siyet ve mahremiyet dairesinde cere- yan ettiği için bu cemiyet erbabı ha- riçte Bektaşilik, hattâ dinsizlik ile it- ham olunurdu. (Bu şöhret Yeniçeriliğin ilgasında Şanizade ile diğer birkaç zatın başla. rna nefiy belâsını davet etmiştir. Cevdet paşa ve Lütfi tarihlerinde veri- len malümata göre: Sultan Mahmud bir hattı hümayununda Şanizade hak- kında (Eektaşilerin en meşhurların- dan) demişti. Halbuki Şanizade Ata- ullah efendi Bektaşilik efkârından pek bald idi, Hekimbaşı Behcet efendi kendisini istirkab ederdi. Arayerde bazı müfsid- der de aralarını büsbütün açmağa uğ- Taşmaklan hali kalmazlardı. Hattâ Şanizade güya: — Behcet efendi hekimbaşı ise ben- de başhekimim! Der imiş diye Behcet efendiye geçi yorladı. Behcet efendi arapça (Cebertijnin Mısır tarihini türkçeye tercüme et- miş olmasile kendisinde bir müver- riblik çıarı görünmüştü. Şanizade vakanüvis, Behcet efendi de bekimbaşı olunca Keçecizade İzzet Molla: — Erkânı devletin haline bak! Bir müverrihi heklinbaşı ve başhekimi de vakanüvis ettiler! Diye bir tarizde bulunmuştu. sözü Şanizadenin söylediği isse ve Behcet efendinin kulağına bu suretle isal edenler olmuş, Behcet efendinin bu yüzden Şanizadeye garazi kuvvet. | Jenmişti. İzzet Molla bunâ kendisinin sebebi. yet vermesinden müteessif olarak: — Bu sözü ben söyledim! Diye musirren itirafta bulunmuş ise de faydasi olmamış, Behcet efendi Şanizadenin azlile iktifa etmiyerek hefyini de iltizam etmiş, Bektaşilik “ maddesini vesile ittihaz ederek ve Be- şiklaş cemiyeti ilmiyesine Bektaşilik rengi vererek Şanizadeyi ve onun $6- bebile diğerlerini nefyettirmiştir.) Kethüdazade Mehmed Arif efendi | haftada iki gün bu heyeti ilmiyede fel- sefeye, edebiyata dair müsahabelerde bulunurdu. Bu zat da tekliften vares- te, lâübali meşreb, deryadil bir filozof olduğu İçin meşreb ve mezhebi halk arasında en ziyade dedikodu mevzuu - ölan ve hakkında sulzan celbedenler- dendi, Menakıbile meşhur olan bu zat der- miş ki: — Yeniçeri zamnında Beyoğlunda Erganunlu kiliseye gider, yukarıda otu- rurdum; başımdan kavuğu çıkarmaz. dım. Enfiye verirler, odalarına gütü- rürlerdi; benden hoşlanırlardı. İngiliz balosuna da giderdim. Belki beş, altı yüz kara şapkalı frenk arasında ben- den bâşka müslim bulunmazdı. Ben beyaz sarıklı kavukla otururdum. O kadar frengin içinde bir müslim tuhaf olurdu. Amma Nizam çıkıp Yeniçeri Yâğvolunduktan sonra gitmedim. Bizde ilk defa teşkil edilen böyle bir ilmi cemiyçtin müessislerinden ols Eu | masına ve bütün ilim ve fazlına rağ» men Şanizade Ataullah efendi hekim- başılığa münasip görülemedi. Esbak hekimbaşı Hayrullah efendi- nin hafidi olup evvelce hekimbaşılık- ta bulunmuş olan Mısır kadısı Musta- fa Behcet efendinin Hâlet efendi ile mouarefesi var idi. Hâlet efendi mühim makamlarda ancak kendi müteallika- tını bulundurmak isterdi. Mensupla- rından olmıyan birisinin padişaha te- karrüp etmesini değil, saraya taallük ve kurbiyet kesbedemiyecek manasıp- larda bulunmasını bile çekemezdi; en- derun ve birun hizmetlerinin hepsin- de kendi adamlarını yerleşmiş görmek emel ve arzusunu yerine getirmek için fırsat kaçırmazdı. , Hâlet efendi zarif ve şair, hoş soh- bet ve meclisi âra bir zat olan Behcet efendinin padişah meclisinin adabına, hekimbaşılık memuriyetinin icabatı- na vakıf olması hasebile bu manasıbı işgal eylemesindeki muhassenalı şryh- tercüman etti; Behcet efendinin he- kimbaşılığa tayinini şeyhislâm ağın- dan padişaha ilka ettirdi. sinden hususi ve mahremane sual vaki olunca sairleri hakkında özürler ser- dederek Behcet efendinin lehine şe- hadette bulundu. Padişah da bu şehâ- dete itibar ile Behcet efendiyi seretib- ba nasbeyledi. Kızlar ağası tarafından gönderilen bir baltacı Behcet efendiyi cet efendi Babiâliye gönderildi. Orada da bol yenli, çuhaya kaplı bir samur kürk giyerek sadrazam Mehmed Emin Rauf paşanın. (18 reblülahır 1230 - 27 sefer 1233) eteğini öptü. Mesud efendi azil kederile büsbütün aklını bozdu; bu hal ile dört sene ka- dar daha yaşadı. Hastalığı esnasında iyâl ve evlâdı arasında 80,000 kuruşluk altını koybol- muştu; vefatı vukuunda çoğu buba- sından kalma 30 sandık içinde 60,000 kurüşluk kitabı Fatih muvakkithane- sinde mezad olundu; muhallefatında jkerhribar birçok eşya, murassa kutular | İ ve saatler, mücevherat, tefarik, külli. İ yetli meskükât çıktı. Küçük mahdumu padişah tarafın. İ dan yetimliğine atıfeten rüus ihsanile | «Kıdvetülulemailmuhakkıkin» zümre- sine ithal edildi! (1) Viyana sefareti İ — Sisam ahalisi tarafından Sisamdan i Kovulan İstefanaki Vogorides bey i İstanbulda dalma esrarengiz roller oy- nardı. İngiliz siyasetine merbutiyelle mwaruftu. Viyana maslahatgüzarı Fe- nerli beylerden Yanko Mavroyeni 1832 iptidasında Mısır meselesi için Londra» ya gönderilen Namık paşaya terfik edilmişti. Vogorides dostu Yanko Mavroyeni beye gönderdiği mektuplarda birçok | siyasi mütalâalar arasında Namık pa- şanın teveccühünü kazanması hakkın. da hayırlı olacağını da bildirmişti. (Bu mektupların süretleri Britiş Müzeüm- ji de mahfuzdur.) İkinci Sultan Mahmud İstefanaki be- yin tavsiyesile 1836 da Yankoyu me- müren bulunduğu Viyanadan İstan- bula davet etti, Kendisile iki saat hu- susi mülâkatta bulundu. Bu o zaman bir Osmanlı padişahının bir bıristiya- na bahşedebileceği en yüksek bir şe- ref, gösterebileceği en büyük alâka idi. Bu mülâkatta Sultan Mahmud Yankoya çok iltifat etti, Rumların, bilhassa Mavroyeni aile. #inin uğradıkları felâketlerden (2) do- layı teessüflerini izhar eyledi. — Bunların müsebbibi o hain Hâlet efendi ile benim tecrübesizliğimdi! O zaman ben milletlerimin, bahusus Rumların vaziyetini Jâyıkile idrak et- miş değildim. Rumları pek severim. (Arkası var) (1) Şanizade ve Cevdet tarihleri; Le- talfi enderin. (2) Rüm Pıtratında ve daha evvel bu aileden katledilenler olmuştu. islâma anlattı, ve onu kendi arzusuna | Sultan Mahmud tarafından kendi. | Beşiktaş | sarayına getirdi. Ağa yeni hekimbaşı- | ya bir samur firve giydirdi. Sonra Beh- | 4 — Tavır - İmrenmekten emir, 5 — Yük - Feraset 6 — Âzamızdan biri - Çakalı (arğp). 7 — Asker - Aşık mavi gözlü. 8 — Tahkikat - Tersi çok değil 9 — Akıl - Sokak. 10 — Ağ - Akelğer. Yukarıdan aşağı : — Yeri yurdu olmıyan. — İskambilde bir kâğıd - Ağacın ko- Iu - İse muhaffefi, — Kıyi - Tersi asmaktan emir, — Vermek - Vücudün tabii hall, — Tüysüz halı - Gazi alınmış maden kömürü. — Bilgin - Işçi. — Merasim. 8 — Genişlik - Tersi Trakyada bir ka- #abamısdır - Erkek. 9 — Tahlil, 10 — Arkadaş »- Alâmel, Geçen bulmacamızın halli Soldan sağa : 1 — Karakulak, 2 — Alen, Acun, $ — Razakalem, 4 — Amer, Mat, 5 — Ma, Şose, Ru, 6 — Ünsiyet, B. R., 7 — Unaran,8 — Hekim, Zi, $ — Ezan, Kit, 10 — Lenin, Nane, Yukarıdan aşağı : 1 — Karamürsel, 2 Alaman, Ze, 3 — Rez, Sahan, 4 — Anarşi, Eni, 5 — Oyuk, 8 — Arsenik, 7 — Lâl, Etamin, Acem, Ta. 9 — Kumarbaz, 10 — Turnli YENİ NEŞRİYAT: İLERİ HAYAT Muharrir arkadaşımız B. Yuhya Salm Ozanoğlu «İleri Hayat. isimli bir edebi mecmua reşrine başlamıştır. Müvaffaki- yet temenni ederiz. GÖKÇEN «Bursa Sesleri. gazetesinin sahibi B. | Sedad Ataman, «Gökçen smile forma forma bir roman neşrine başlamıştır. 1973 de Bursanın muheyyel vaziyetini tas- vir etmektedir. zi BAKIKKÖYÜNDE İLK ON SENE Cümhuriyetin on beşinci yılı şerefine (Bakırköyde fik on sene) isimli ve akli hastalıklar - tedavisinin tedavisi terakkilerini re: larile gösteren bir kışmetii eser intişar etmiştir. 250 sahifelik kalın bir cllddir. BAYER «Elli yıldanberi Bayer ilâçları» türizçe bir eser intişar etmiştir. LOKMAN HEKİM Lokman Hekimin (28) inci sayısı Cüm- huriyet ve dil bayramı şerefine fevkalâde olarak çıkmıştır. (Büyük Millet başı Ata- türk), (Lokman Hekimin eczanesi), (Lon- dra belediyesinin &hhi beyannamesi), (DIL bayramı), (Lokman Hekimin öğüdle- ri), (Tarihe karışmış beyitler), (Bedavr buz dolabı), (Fransızlar zeytin tanelerini nasıl saklarlar), (Güneş banyosu), (2 - 4 yaşındaki çocukları nasi beslemeli), (Gü- velerden kurtulmak), (Yıldırım ne işler görüyor), (Medeniyet âleminde neler olu- yor), (Kız ve erkek sanat okullarının #67- gisi), (Yüzdeki sivilcelerin tedavisi), (Ay- şekadın ve çalı fasulyelerin! nasl sakla- malı), (İngiltere ve Amerikada götleri na- sl toplayıp satarlar) gibi çok kıymetli makaleler vardır. 4 Çocuk Esirgeme Kurumu Eminönü ilçe kolundan: 2 Teşrinlevvel muhterem gazetenizin beşinci sahifesinin son sütününda Şehzadebaşında Turan ti- yatrosu sahibi bay Rasimin (120) çocu- Hun giydirilmesi için şalsan teberrüde bulunduğu yazılmıştır. Filvaki bu 120 ço- cuk giydirilmiştir. Fakat bay Rasimin şahsi teberrüü ile değil, Ç. B. K. Beyamd hahiyesinin başkanı olan bay Rasim ile arkadaşlarının himmet ve çalışkanlıkla- rile hayırseven zevattan topladıkları pa- ralaria giydirilmiştir. O suretle tashihini rica ederim. 9711/935 İkramiyeli Ergani 1920 PARA ve ÇEKLER (Kapanış flatleri) Londra 1 Sterlin 508 New-York 100 Dolar 12560 Paris 100 Prank 3345 Milâno 86175 Cenevre 285225 Amsterdam 683025 Berlin 50.3576 Brüksel 21265 190 Drahmi 10925 100 Leva 15325 100 Çekoslovak Kr. 4395 100 Pozeta 5.9 100 Zioti 100 Pengo 100 Ley 100 Dinar 100 Yen 100 İsveç Kr, 100 Ruble ismile “Gemel buna muarızdı 938 de intişar eden | DİŞİ KORSAN Tarihi Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli Tefrika No, 171 “Bizans, bir zehirli meyvadır. Görünüşüne aldanıp yemek istiyenler derhal ölürler! ,, — Esirler her gemide kürek çeker- ler. Anivasın da esir kürekçiler ara- $ına atılmasını istiyorlar. Baş ambar- Ca yalnız kalması bir çok dedikodu. lara meydan veriyor. Şimdiye kadar onlu el üstünde tutuşumuzun bir se- «bi vardı. Belki Bizans hakkında bize faydalı ifşaatta bulunabilir, di- yorduk. * Artık bu ihtimsi de kalma- dı. Yarın öbür gün buradan çekilip gideceğiz. Bize bundan sonra söyli- yeceği şeylerin hiç bir değeri yoklur. Şu halde onu imtiyazlı bir adam gi- 4, baş ambarda yalnız bırskmanuz ve çalışlırmamamız doğru olmaz. Herkesin ağzımı kapamak için, Ani- vası da öteki forsalar gibi çalıştırma- lıyız, Sitti! Hacer, Gemelin sözlerini dikkatle dinliyordu. O gün ihtiyar korsana fazla bir şey söylemedi. — Bizanstan hareket edeceğimiz güne kadar Anivas baş ambarda kal sm, Hareket eder etmez, onu da di- ğer forsalar gibi çalıştıracağım, dedi. Bütün Arab donanmasında hür ve serbes dolaşan bir tek adam var- dı: Venedikli Antonyo. Antonyo hastalıklı bir adamdı. Kendi başına bir yere kaçamazdı. Bir çok hücumlarda uzun menzili manciniklar yâparak Arablara bü- yük yararlıklar göstermişti. Antonyo Arab donanmasının hatırı sayılır ©1- kânı sırasında bulunuyordu, Anton- yönün babası Semiko, Haliç hücu- munda ölmüştü. Semiko öldüklen sonra, Necib Hayyat, Antonyonun daha fazla hatırını saymağa başla- mıştı. Antonyo, Arab donanmasında en zararsız ve tehlikesiz şahsiyetlerden biri di. Ona Hacerin de itimadı var- Ğı, Haber, Anivasın da Antonyo gibi donanmada serbes yaşıyan bir şah- siyet olmasını istiyordu. Halbuki, geminin Kaptanı olan Anivasın ge- mide serbes dolaşması diğer forsaları fenalığa sevkedebilirdi. Gerçi for- #aların kımıldamağa, ses çıkarmağa mecalleri yoktu. Fakat, nede olsa Anivasın diğer esirlerden fazla hürri- yete sahib olması gemide bir çok ra- hatsızlıklara meydan verecekti. Ge- mel bu fikrin şiddetle aleyhinde bu- Junuyor ve! — Anivas bu gemide Antonyo gibi serbes dolâşırsa, ben kaptanlık ya- pamam. Diyordu. Hacer bu' vaziyet karşı- sında ısrar göstermemekle berebar, her halde Anivasa hürriyet vermeğe karar vermişti. Anivas, Hacere An- tonyodan daha munis görünüyordu. Anivas çok zeki bir gençti. Hapis edildiği ambarda hazin sesile yavaş yavaş şarkılar söylerdi. Gemel Rum- ca anladığı için, bu sözlerin mina- sını Hacere anlatırdı. Gemel bir akşam gene Hacerle gü- vertede dolaşırken, Anivasın sesini duydu, kulak verdi. Hacer: — Ne söylüyorsa bana anlat! Dedi. Gemel dinledi. — Bizans türkülerinden birini söy“ Tüyor. Ve duyduklarını ladı: «... Bizans, bir tılsımlı kutudur. Onu şimdiye kadar cinler bile aça- madılar. Bu kutunun kapağını ya- bancı eller açamaz..! Bizans, bir 26 hirli meyvadır. Görünüşüne alda- nıp yemek istiyenler derhal ölür. ler!...> Hacer güldü; — Bizans şehri benim (ilsımlı han- çerime benziyor. Hançeri denize at- tın! Bütün ihtiraslar sönüp gide- cek sanıyorsun amma, insanların ih- tiraslarını ancak ölüm söndürebilir, Senin veya şunun bunun hançerine neden el uzatmadılar?... Neden yalnız benim hançerimi çalmağa çalıştılar? — Çünkü, sizin hançeriniz eşsizdi! — Tıpkı Bizans gibi... — Bir iş göremeden döneceğimizi düşündükçe içim sizliyor, Arabais- anlatmağa baş- tandaki kabile şeyhlerine ne cevab vereceğiz? Şehir surları önünde vers diğimiz kurbanların sayısı tüyler ür- pertecek kadar çoktur. Yarı yarıya telef olmuş, azalmış bir haldeyiz Iki kol ile geldik. tek kol ile dönü- yoruz. Bacablarımızda hecinlerle ya- riş edecek kuvvet vardı. Şimdi to- pallıyoruz, Gözlerimiz bütün sahra- nın ardını görecek kadar kuvvetliy- di. Bugün önümüzü göremiyecek ka- dar körleştik;.. — Bu talihsizliğimizi neye hamle- diyorsun, Gemel: — Zayıf oluşumuza... — Altmış yelkenli ile geldik bura- ya. Ve her geminin içinde üstüste ya- tan muhgriblerimiz yardı... — Bu kuvvetle, Bizansi muhasara edebilir, fakat zapt ve istilâya kârı gelmezdi. Atalarımız buraya iki yüz yelkenli ve kırk bine yakın mücahid. le gelmişler... Aylarca şehrin surla- Tı önüne kan dökmüşler de, gene bir şey yapamadan dönüp gitmişler. Biz, onlardan çok zayıftık. Bizans surla- rını adamakıllı tehdid edebilmemiz için en aşağı ellibin kişi ile şehri sarmalıydık. — Bunu yapamamakla beraber, yenilmiş sayılmayız, Gemel! Biz, bir avuç mücahidle, atalarımızdan çok daha büyük yararlıklar gösterdik. Yarın, bizden sonra gelecek torunla- rımız, bizden örnek alarak, Bizansı daha kuvvetli ordularla sarmağa ge- Ieeekler. Burada gördüklerimizi, Ara» bistana döndüğümüz zaman, en uzak vadilerde yaşıyan göçebelere bile an- Jatmalıyız, — Çalışırsak, belki biz de görürüz o büyük günü. ÜÇÜNCÜ KISIM Muhasara sıralarında vizans'ın içyüzü Bizans sarayına girmeden önce, Melik bin Nasirin bir hafta içinde şehirde yaptığı işlerden bahsedelim. Nasirin şehre nereden girdiği belli değildi. Arab korsanı Bizans surla- rını Bizanslı bir balıkçı kıyafetile ve kimseye görünmeden aşmıştı. Nasirin şehre gireceği gece; bu cephenin kumandanı olan Teofilosun doğumunun yıldönümü tesid edili- yordu. Her taraf şenlik içinde yanı- yor, surlardaki askerler meşaleler yakarak, şarab içerek, türküler söyl. yerek eğleniyorlardı. Melik bin Nasirin Haliçten girdi- ği anlaşılıyordu. Zira o gece Bizan- sa girebilmek için bu cepheden da- ha müsald bir yer yoktu. Teofiloş, Romanos kapısına kadar uzanan kendi idaresindeki sınırlara hâkime di. Arablar o sırada «Ramonas Por- tas» önünde karargâh kurmuşlardı. Nasir - Hacerden aldığı talimat üze- rine «- Bizansta olup bitenleri bir hafta içinde öğrenerek dönecekti. Nasirin bundan başka bir vazife- si daha vardı: Aryüsten öc almak. Hacer, korsanın kulağına: — Onu gebertmeden dönmel Demişti. Melik bin Nasir Bizans sokaklarında dolaşırken, Dişi korsa nın sözlerini unulmuyordu. Nasir şehre girdiği zaman, ummâ» dığı bir vaziyetle karşılaştı: İmpara- tor sekizinci Mihal, surlar, yeni müdafilerle tahkim etmişti, Açlıktan sıkıntı çeken yerliler pek te neşesi3 değillerdi. Bizansllar bu haleti ruhiye ile altı ay daha mukavemet edebilirierdi. Nasir kendi kendine bu hükmü ver- dikten sonra, Hacerin «Romanos Portasta ta boşuna beklediğini anla” miştı. İmparator her gün bütün surları dolaşıyor, askeri mümkün olduğu kar dar teşci ediyordu. (Arkası var) »