deleri korumak için alınan tedbir Lejyon donör nişanı alan Moris Şövalye ARMAN Son vekayi esnasında İngilterede abi- HAFTANIN © OVAKALARI B. Hitler, Henlein ile birlikte büyücek bir Perşembe müsahabeleri ize mr lr Şirket vapurunda başıma gelenler ? Yazan: Selim Sırrı Tarcan Dün akşam bana misafir gelen bir | lebesi çağında yükalıksız, krâvalsız dostuma: — Bilmezsin şirkel vapurunda ba- şıma ne geldi? dedim. Arkadaşım telâşla sordu: — Geçmiş olsun yankesiciye para mı kaptırdın? — Hayır azizim İstanbulun o ge- dikli sanatkârlarına - şeytan kulağı- na kurşun - bu yakınlarda borcumu vermedim. Geçen sene kaptırdığım portföyün acısını daha unutmadım. — Siste bir mavnaya mı çarptınız? — O da değil! — Bildim, bildim Boğaza işliyen ton, tonların birinin giriş çıkış yerin- de Dameklesin kılıcı gibi keskin bir demir var, korkarım sen de benim gibi oraya tos vurdun? — Evet! Biraz bilir gibi oldun. Evet! O keskin demire çımacının «Başınızı beyler! Başinızı!»diye durma» dan bağırmasına rağmen geçen gün Köprüye çıkarken lüzumu kadar eğilmemiş olacağım ki küt! diye te- pemi çarptım, gözümde şimşekler çaktı! Necmeddin Molla kadar uzun olmadığıma şükrettim. Yoksa hu şiddetli darbe beynimi dağıtabilirdi. Amma benim başıma gelen buda değil. Beyhude yorulma da ben an- Jatayım: Geçen pazar sabah hem Boğazın cana can kalan temiz havasını do- ya doya teneffüs etmek, hem gözle- i rimi nurlandıran güzel manzaraları- nı seyretmek, hem sabahtan akşama kadar mahallede kulaklarımızın 2â- rını patlatan satıcıların naraların- dan, moloz ârabalarının ârnavud kal dırımlarından çıkardığı o gürültüler- den kurtulmak, biraz başımı dinle- mek için Beşiktaşa indim. Niyetim bir vapura binip Rümeli sâhillörini seyrede ede Yeniköy veya Tarabyaya. kadar gittikten sonra oradan Bey- İ koza geçip Anadolu kıyılarını göz- lerimle okşıya, okşıya dönmekti. Yolda büsbütün yalnız kalma İ mak için pek sevdiğim filozoflardan (Frâdöric Nietzsche) nin ( (Ecce Ho- mo) Ekke Homo işte adam! adlı eserini yanıma aldım. Şirketi Hayri- yenin 74 numarası kocaman bir mar- ti gibi süzülerek geldi. Ha ın le tafetinden istifade etmek istiyen alabalık güverteyi dol. ura girdim, yukarı çık- yere iliştim. Şöyle bir Şık zabiti durmuş. tım. halka göz gezdirdim siviller, zarif saçlı Her yaşta kadın, erkek, çocuk, genç, olgun insanlar mütevekkilâne bir sükün içinde otur- muş vapura girip çikanlara dalgın dalgın bakıyorlar. Birer birer teğ- kik ettiğim bu cemaatin içinde ne yazık ki şen, şakrak, güler yüzlü bir insan Çehresi göremedim. Kafamda derhal bir tedat hasıl oldu. Bundan beş yıl evvel Berlinde um sırada Berliner Tageb- i en şen ve en güler yüz- ye verilmek üzere büyücek bir mükâfat ilân etmiş ve muhbir- anlar, beyaz | lerini bu güler yüzlü insanları bul | mak üzere şehirin sokaklarına sefer- ber etmişti. Bir hafta sonra ayni gazetede şu ilân vardı: «Matluba uygun çok neşe- li elli kişi bulunamadığından müsa- baka bir hafta daha uzatılmıştır!» Ben eminim bizde bir gazete böy- le bir müsabaka tertib etse matld- ba uygun şen, şakrak insanları 80 kakta bulmak bilmem mümkün ola- cak mı? Ne ise ben de kitabımı açtım ve (Nietszche) ile k tım. Henüz daha bir sahife ok: an bir cayır- tıdır koptu! Aman Allah! Ne ses bir kadıncağız etinden et koparıyorlar- miş gibi cıyak, cıyak bağırıyor! Ne kulak tırmalayıcı feryad! Okuyabi- lirsen oku! : Kitabı kapadım. Gene etrafıma bir göz attım. Ayni sükü- net, ayni tevekkül! Yerimden kalktım. Bu vaveylâdan kurtulmak salona indim. Ora- ses! Tekrar yuka- u işleten zatı ara- ertesinin altım a bir zavallı çocukcağızın Flips radyo- sunâ grâmofon plâkları koyduğunu gördüm ve sordum: — Nedir bu çalan hava oğlum? — Ayşem fokstrotu! — Ya şimdiki koyduğun? — O'da bir fokstrot! Plâk bitince bir alaturka şarkı başladı. Ne söylediğini anlamadım. Yalnız son kelimelerini o kavrayabil- dim: E şimdi, kahve şimdi!... Gene bir tango: Kalbim seni özler! Yolla- rını gözler! Ewvwelki Jâkırdıları an- laşılmıyordu. Plâk değişti: Mahzun kalblerde ağlarmış, tutulanlar hep aldanmış, diyorlar ! aşk yalanmış!| 'Hisara geldik gene bir şarkı: Aşkın- Ja sürünsem, gene aşkınla dirilsem! Gene bir fokslrol veya tango: Gözle“ rine dayanamarlı! İşte bir şarkı daha başladı: Güfte ağlar, beste ağlar!... Hayır, hayır gâzel ağlar, peşrev ağlar, şar- kı ağlar, türkü ağlar! Her tarafı gülen bu cennet gibi Boğaziçinde bu insanlar neden ağlamaktan bu ka- dar zevk alıyör bir türlü anlıya- madım. 5 Yeniköye geldik, artık sabır ve ta- hammülüm kalmadı. İskeleye ken- dimi attım. Vapur Tarabyaya yolla- nırken radyo sesi dağları çınlatı- yordu: Ağla gönül, yan gönül, bu derde katlan gönül! Aziz kardeşim sana bütün sami. miyetimle söylüyorum. Nefes almak için bindiğim şirket vapurundan kahr olarak, bunalarak karaya can attım. Belki şimdi sen bana diyeceksin ki: Ne yapalım halk bundan zevk alıyor, sen sıkılmış olabilirsin, halbü- ki etrafındakiler mest olmuş! Din- darane bir tevekkül! İle hepsi kulak kesilmiş — Ben böyle zannetmiyorum. On alli yâşında bir çocuğun keyfine tâbi ayarı bozuk bir makineden çr- kan cayırlılar biraz hava almak, manzara görmek, dinlenmek için vâ- pura binenleri izaç etmekten başka bir mâna ifade etmez. Ben bu şikâyetlerimle belki bir çok vatandaşların hissiyatına tercüman oluyorum. Vapurlara radyo k tan mek- sad halkı eğlendirmek, onun sanat zevkine hizmet etmek fse gürültülü, cayırtılı veveylâlar, bu gamlı, elem- T bu inilli tazallumlar, Pr yalnız vapur halkını ıda sinir. lendirmekten başka bir işe yaramaz. Bilmem sen ne ? Arkadaşim güldü: «Varakı mihri vefayı kim okur kim dinler!» dedi. Selim Sırrı Tarcan Köy gezmeleri Manisa Halkevi köycülük şubesi âzasının seyahatleri Manisa (Akşam) Manisâ Halke- vi köycülü kşubesi âzası köy gezileri- ne başlamışlardır. Halkevinin dağ sporu şubesine mensup altmış kisi- lik bir kafilesi köycülük komitesi baş- kanı B. Şevki Birselin başkanlığın- da bu hafta İshakçelebi, Hacırahman lar, Adiloba, Paşaköy, Tepecik, Yıl maz, Sarohanlı, Elimşahlar köyle rine gitmişler, Köylüler tarafından sevgi tezahürlerile karşılanmışlardır. Köylülerle samimi hasbihâller yapan kiz ve erkek sporcular, 15 inci Cümhu» riyet bayramı programı üzerinde köy- lülerin mütalealarını almışlardır. Kafilede bulunan ziraat mütehas- sısları tarafından ziraat işlerine dair konferanslar verilmiş, köylüler tenvir edilmiştir. Doktorlar tarafından da köylülerin hastaları bakılmış, ilâçları parasız dağıtılmıştır. Manisaya geç vakit otoboüslerle dönülmüştür. Te- miz bir hava içinde temiz ruhlu köy- lülerle görüşmek ve derdleşmekten” memnun kalan gençler, kalbleri hu- zurla dolu olarak Halkevinde gece eğlencele! rtib etmişlerdir.