Sabık Ispanya veliahdi kadına Kandırada ketencilik gün ve otomobile kurban gitti Prens, güzel bir kadınla gezerken otomobili kapaklandı, yaralarından akan kan durdurulamıyarak öldü Sabık İspanya velilahdi Kont Cova- donganın bir otomobil kazasında ya- ralanarak öldüğünü “ajanslar haber vermişti. Bu kaza esnasında otomobi- 1 Nino Gaydon idare ediyordu. Kontla tanışmazdan evvel sigara satıcılığı yapmış olan bu genç kız, Miami gazi- nolarında şen Mildred âdile tanımmış- tı. Genç kız bu facıa hakkında radyo- da şu izabatı vermiştir. — Sabah saat üçte (otomobille dönerken kaza vukubuldu. Ansızın önüme bir kamyon çıktı. Otomobili kamyona çarptırmamak için frenleri sıktım. Bu sarsıntıdan otomobilimiz kapaklandı. Ben hafifçe yaralanmış. tam. Kontun da tehlikeli bir surette yaralanmamış olduğunu gördüm. Yal- nız Konttan kan akıyordu. Olomobi- Tin altından çıkmak için uğraştık. Kont hastaneye nakledilirken müte. madiyen - annesini arıyordu. Vakıa Konlu beş senedenberi tanıyordum. Fakat asıl mfünasebetimiz altı ay evvel başlamıştı. Aramızda samimi bir ar- kadaşlık vardı. Aramızda ne nişan ve ne de başka bir rabıta vardı. Kont Covadonganım dünyada sev- diği iki şey vardı. Genç kadınlar ve çok süratli otomobil, Bu iki şey, za- valh kontun canına mal oldular, Asıl kontun ölümüne sebebiyet ve. ren bu kazada aldığı yaralar değil, fakat ötedenberi muztarib olduğu Lemophilie. hastalığıdır. Bu hastalık, sık sık konttan kan akmasına sebebi. yet veriyordu. Kaza neticesinde kon- tun aldığı hafif yaralardan bu hasta. ık yüzünden 20 saat yavaş yavaş fa- kat durmadan kan akmış, doktorların bu kanı durdurmak hususundaki bü- tün gayretleri de hiç bir fayda verme. miştir. Kont seylânı dem neticesinde ölmüştür. Kont, doktorların kanı durdurmak için gayretlerini gördükçe: — Beyhude uğraşıyorsunuz, ben öle- ceğim diyordu. Hakikaten tahmini de boş çıkma- miş. Nakledilmiş olduğu oksijen oda- sında can vermiştir. Kont Covadonga çok serseriyâne bir hayat geçirmişti. 31 yaşında idi. 1933 senesinde zengin bir Kübalı kız- la, 1937 de bir manken kızla evlenmiş- tir. Bu ikinci izdivac yüzünden ajle- sile arâsı açılan kont, Amerikada müşkül bir hayat sürüyordu. Lüks otomobil taciri olmak teşeb- büsü suya düşmüş, mütemadiyen aşk maceralarına atılmış ve bu aşklarda umduğu saadeti bulamamıştır. Cova- donga, prens olarak doğduğundan daima acı acı şikâyet ediyordu. Kont Covadonga Amerikada bir barda eğlenirken Bir delikanlı, Adliye koridorunda hemşiresini dövmeğe kalktı Kavga, Davidin eniştesine verdiği yüz liradan çıktı, David kaçtı Dün Adliye koridorunda bir kavga olmuş, bir delikanlı, hemşiresini döv- meğe kalkmıştır, Hâdise şöyle olmuş- tur: Sirkeci civarında oturan Liza adındaki genç kızla Kuledibinde otu- ran Sabalay adındaki delikanlı ni- şanlanmışlardır. Bunun üzerine Sa- batay nişanlısı Lizaya müracaat ede- rek; — Ben bir iş tutacağım. Bunun için evlendiğimiz zaman vereceğin draho- maya mahsuben sen şimdi bana yüz- Ura avans ver, sonra hesaplaşırız,.. Demiş, Liza da.bu teklifi kabul et- miştir. Fakat Lizanın kardeşi David bu parayı vermeğe razı olmamış ve müstakbel eniştesi Sabalaya: — Ben bu parayı sana veririm amma, sonra sen hemşiremle evlen- mezsen paramız yanar, Bunun için şimdi sen bana yüz lira borçlu oldu- guna dair bir sened ver, ben de pa- rayı vereyim. Sonra hemşiremle ev- lendiğiniz zaman bu senedi yırtarız. Diye teklifte bulunmuş, Sabatay da MEŞ'UM KADIN Aşk ve macera romanı Nakleden: (Vâ - Nü) Cenan hemen yaklaştı ve bu ya- | bancı adama endişeyle baktı, Yirmi, yirmi beş yaşlarında bir delikanlıydi lü... Ayağındaki çizmeden ve kilo- tundan, hâlâ elinde sımsıkı tuttuğu kamçıdan bir at kazası geçirdiği an- laşılıyordu. Genç kız, uşağına: — Koş Ahmed ağh!.. - dedi. - Bir kaç köylü çağır... Bir sediye uydurup getiriniz... — Peki efendim. Küçük elini delikanlının göğsüne götürerek: — Çok şükür, daha ölmemiş... Kal bi atıyor... Haydi, Koğu Ahmed ağa, ihtiyar bacaklarının müsaâdesi nisbetinde hızlı yürümeğe başladı. Cenan yalnız kalınca merak ve en- dişeyle bu yabancı adamı süzdü. Biça- renin akan kanını da mendilile sili- yordu. Biraz sonra köylüler Ahmed ağa İle birlikte geldiler. Büyük bir iti- na İle delikanlıyı uydurma sediyeye yatırdılar. İçlerinden biri; 'Tefrika No. 2 — A... Ben bubeyi tanıyorum! - dedi. - Bu Servetzadelerden Babri ,beyin yeğeni Bedi beydir. — Ya... Demek hani şu hâkim Bah- ri bey, öyle mi? — Evet! Bu da amcasının yanında çalışıyor... İstanbulda Hukuk mekte- binde okudu. Cenan; — Servetzade Bahri beyi ismen ta- nırım... İtibarlı bir adam olduğunu işittim. Yeğenini kurtardığıma cidden memnunum... - dedi. saz Bahar gelmişti. Ağaçlar çiçek aç- mış, yeşillenen kırların, bayırların üstüne halk fevc fevc dökülüyor. Ce- nan da sabahları erkenden kalkıyor, atına atlıyor. Balkonda kendisini göz- lerile takib eden teyzesinden uzakla- şınca dört nal fundalığa doğru koşu- yor. Ağaçların arasında dizginleri çekiyor, hayvanmı durduruyor ve ha- lecanla beklemeğe başlıyordu. Çok geçmeden bir nal sesi işitiliyor, zarif giyinmiş bir süvari yaklaşıyor: bunu kabul etmiştir. Birkaç ay sonra Liza ile Sabatay ev- lenmişler, fakat David elindeki yüz liralık senedi yırtmıyarak eniştesi Sa- batayın kendisine yüz lira borcu ok duğu iddiasile Adliyeye müracaat et- miştir. Dün Liza ile kocası Sabatay ve kar- deşi David, daha birçok akrabaları Adliyeye «gelmişlerdir. Adliye Korido- runda Liza, kardeşi Davide; — Sen benim kocama böyle fenalık yapmağa utanmıyor musun? Diye çıkışınca, David fene halde hiddetlenerek, sorgu hâkimleri kori- dorunun önünde hemşiresinin üzeri- ne atılmış ve tekme, yumrukla Lizayı dövmeğe başlamıştır. Kadın çığlıkla- rını duyanlar koşmuşlar, Adliye poli- si de gelerek hâdiseye el koymuştur. Fakat o sırada David kaçmıştır. Da- yak yiyen Liza Adliye doktoruna mu- ayene ettirilmiş, David hakkında da adam dövmek suçundan evrak tan- zim olunarak cürmümeşhud mah- kemesine verilmiştir. Kızın yanakları kıpkırmızı kızar- mışlı. Delikanlı yaklaşınca hemen atından atladı ve Cenana elini uzata- İ rak kısrağından inmesine yardım etti, ! Sonra birlikte hayvanlarını bir ağaca e kolkola yürümeğe başla» — oi seviyorum Cenan!,. — Ben de seni Bedi! Bir kaç muhabbet cümlesi daha teati ettikten sonra, genç adam bir- denbire sordu: — Kuzum güzelim, biz böyle sık sık birleşip geziyoruz. Teyzeniz hiç şüp- helenmiyor mu? — Asla... Kendisi öyle saf, öyle te miz ve nezih bir kadındır ki benim bir kabahat işliyeceğimi tasavvur bile edemez... Zira böyle gizli dolaşmamız, hakikaten kabahattir, Bedi! Delikanlı, kızın elini aldı, dudakla- rına götürdü ve tatlı bir şikâyetle: — Sevişmemiz neden kabahat ol. sun! Ve tekrar ilk düşüncesine avdet ede- rek: — Köşke sık sık gelip sizi ziyaret ediyorum. Sonra birlikte gezmeğe çi- kıyoruz. Bu hallere de hayret etmiyor mu? — Hayır! Sizi kurtardığım günden l sonra, teşekküre geldiğiniz zaman- geçtikçe inkişaf ediyor Muhabirimiz ellerinde keten başakları tutan köylüler arasında Kandıra (Akşam) — İlçemizin en | mühim varidat kaynaklarından olan | ketencilik günden güne terakki et- mektedir. Kazada ketencilik oldukça | €ski bir tarihe maliktir, Köylerde ya- pılan tedkikat neticesinde elân ipti- dai şekilde keten bezi el tezgâhları görülmüştür. Evvelce keten ziraatına önem ve- rilmez iken iki senedenberi Kocaeli valisi B. Hâmid Oskayın Kandıra ke- tenlerile alâkadar oluşu bu memle- kette keten ziraatına bilhassa yer ve- rilmiş ve daha fazla istihsali için hü- kümet lâzım gelen yardımı köylüye yapmıştır. Köylerde yegâne meşguliyet keten üzerinedir. Alınan haberlere nazaran bu mevsimde piyasa yüksektir. Eğer bu fiat yüksekliği bir müddet daha devam ederse köylünün yüzü iyiden iyiye gülecektir. Kandıranın hali hazırda iktisadi vaziyetini yükseltecek olan en mühim âmil, ketencilik ve ketenciliğin tekâ- mül ve terakkisidir. Memleketimize bir sene zarfında keten sapından ve tohumundan 500,000 lira kadar bir para girmiştir. Esasen eskiden fevkalâde mebzül iken araya girmiş olan on senelik bir fasıladan sonra ketenciliğe yeniden hız verilmiş ve her sene artan keten istihsali şayanı hayret dereceyi bul- muştur, Köylere gidildiği zaman genç, ihti- yar, kadın ve çocuk bütün köylü ke- tenle meşguldür. Töngelli karıyesin- de 70 yaşlarındaki İzzet ağa keten hakkında şu izhatsı vererek demişti ki: — Köye keten hakkında izahat al- mak üzere gelmişsiniz. SİZe şunu söy- Yiyelim ki bizim yüzümüzü güldüre- cek keten mahsulüdür. Bu sene elimde 900 demet kadar ketenim var, Bunun geliri bir sene zarfında çoluk ve ço- cuğumun iaşesini temine kâfidir. Her ne kadar elimizde buğday varsa da emin ol oğul, bütün ümidimiz keten- dedir, Keten mahsulünün çok olduğu yıl lar köyde bereket de o nisbette artar. Velhasıl şu gördüğün köyde herkesi geçindiren (keten) olduğu gibi her- kesin de istikbali ketenciliktir diye- bilirim. Bu sözleri söyliyen İzzet ağa bu kö- yün en yaşlılarından ve çok dinç bir ihtiyardır. Hırsız Ihsan Şuurunun bozuk olduğundan bahsedi bahsediyor Glğinilide AİN Ankarada hırsızlık su- çundan 12 sene hapse mahküm ok duğu halde gayri kabili tedavi bir hastalığa müptelâ (O bulunmsa: yü- zünden cezası tecil edilen İhsan a- dında altmış yaşında bir adam İstan bulda da muhtelif semtlerde 16 hır sızlık yaptığından yakalanıp adliye- ye teslim edilmişti. İkinci sorgu hâkimi tarafından yâ pılan sorgusunda İhsan: .— Ben çok hastayım. Hastalığım başıma tesir etti. Şuurum bozuktur. Beni cezalandırmayınız. Diye delilik iddiasında bulunmuş- tur. Bu iddiasının doğru olup olma" dığının tesbiti için İhsan müşahede altıma alınmak üzere tibbı adliye gön derilmiştir. Küçük Melike hastanede öldü Silivride Melike adında bir kız ço- cuğu bir kaç gün evvel sokakta bir otomobilin altında kalarak ağır ya ralanmış, tedavi için İstanbula geti- rilmişti. Küçük Melike dün hastane- de ölmüştür. Yapılan muayene neti- cesinde cesedin gömülmesine ruhsat verilmiştir. danberi, aile karşı büyük bir mu- habbet duydu. — İnşallah gitgide beni daha çok sever. Bu sözleri söylerken erkeğin sesi hafifçe titriyordu. Cenan bunun far- kına varmadı. Kolundaki saat bileziğe bakarak içini çekti. —Vah vah... Vakit ilerilemiş... Dön- meli... Haydi atlarımza binelim... Birlikte gidelim... Güya size tesadüf etmiş olurum... Beni teşyi için eve ka- dar getirdiniz diye yemeğe alıkoya- rım... Böylelikle bütün günümüz bera- ber geçer. Bedi, yalancıktan biraz nazlandı. Genç kız ısrar etti: — Beni severseniz sözümü dinlersi- niz... Köşke yaklaştıkları zaman binanın azameti, bahçenin letafeti önünde Bediin öyle bir bakışı vardı ki, Cena- nin dikkatini celbetti: — Ne oldunuz? Ne var? Delikanlı, içini çekerek: — Ah, cicim! Köşkünüzün güzelli. gi önünde zenginliğinizi balırlıyo- rum da âdeta Üürküyorum. Bu aşk macerasmın sonu gelmiyecek diye korkuyorum. Anneniz sizi bana vermi- yecektir. — Niçin vermesin, Bedi... Mademki benim bütün saadetim bu izdivaca bağlı... Genç Hukukçu akşamları amcası« nın evine döndüğü zaman etrafını saran eşyalara muhakkir bir nazarla bakıyor: «— Bu kadar çalışma, bu kadar di- dinme bu süprüntüleri toplamak için mi oldu? - diye düşünüyordu. - Ma- 'demki amcama babasından servet kal- mamış, bari gözünü açıp zengin bir kadınla evlenseydi mükemmel bir yar mhane açar, avukatlık ederdi. Ömrü» nü böyle hükimlikte geçirmezdi.» Sonra, gözlerinde parlıyan büyük bir azimle ilâve etti: «— Arzuma erişmek için önüme çis kan her mânli çiğniyeceğim! Çocuk- luktanberi emelim olan avukatlık mesleğine büyük bir servetle atılaca- ğım! Çünkü şuna kaniim ki para pg“ rayı getirir!» se O sene de, yazin sonlarına doğru, Reşid paşanın haremi Refika hanıme- fendi, gene maliyeti ile birlikte çiflik» lerinde bir kaç ay kalmak üzere, İz- mirdeki köşküne geldi. İhtiyar teyze Halide hanım, deli- kanlıyı kendisine tanıttı ve o günden itibaren Bedi ailenin çocuğu imiş mus amelesini gördü. Şimdi köşkte cereyan eden, harılti lı, patırdılı hayat içinde iki sevgilinin gizlice görüşmesi büsbütün kolaylaş" muştı. (Arkası var)