Bir Dul olan çamaşırcı bayan Ayşe, ar- kasında beş yaşında bir oğlan bıraka» rak dünyaya gözlerini kapamıştı. Bazi insanlar ölüm hâdiselerini, farkına varmaksızın severler; çünkü bu bir değişiklik, bir heyecan membaıdır. Kapı komşu bakkalın karısı da, kü çük öksüzü amcasile yengesi gelip i alıncıya kadar evinde barındırıygrdu. | Başka bir komşu, misafir gelerek, ço- cuğu bağrına bastırdı ve sordu: — Nasılsın, yavrüm? 'Yavrucak âhenkle ve zarafetle ce- vab verdi: — İyiyim... Cici amcamla cici yen» gem geldi... Annem de hâlâ ölü... Ba- na temiz elbise giydirdiler... | Sonra, kedinin kuyruğunu çekmek için koştu. Çok küçüktü. Hiç bir şey bilmiyor. du. O günden sonra kendisinde mane- Vi bir yalnızlık hayatı başlıyacağını i nasıl bilsin, yavrucak!.. La | i Miniminilerin anne yanağında tec- i | Tübe ettikleri ilk buse, meme emme hareketinin devamıdır. Belki büyü- dükleri zaman bile bu hissin tesirinde- dirler. Yaşar, yengesini mütemadiyen öp- mek istiyordu. Fakat kadın onu sert i olmıyan hareketlerle iterdi. | — Canım böyle hep peşimde dolaşıp | bana sarılma... Sen oğlansın; böyle | Şeyler kızlara mahsustur. Bu ihtarı ilk işitişte, zavallı öksüz yavru, şaşırarak somurtmuştu. Anne- | si, bütün gün kendisini öptürtmez miydi? Cenazede hiç ağlamamış, yalnız sor- 3 z £ Yengesi göz yaşlarını — O, Allahın yanına gitti! - demişti. Derhal çocuğun küçücük kafasında | bir çok hayaller canlandı. Fakat ara- bayla köyden köye gidiş kendisini oy | “dadı; her şeyi unuttu. Şimdi amcasile t yengesinin küçük bahçesinde uslu us- lu oynuyor. Gözlerinin üzerine düşen altın gibi birlüleyi rüzgâr, arasıra savuruyor. Çocuk, iri mavi, sevimli gözlerile o kadar güzel ki, görenler okşamaktan kendilerini alamıyorlar! Cumartesi akşamları amcayla yen- ge arasında müthiş bir kavga kopardı. Yaşar, bu haykırp bağırmalardan korkuyorsa da meselenin ne olduğu- nu da anlıyamıyordu. Karı koca, sant- lerce dargın duruyorlar, çocuk, ken- di kendine: «— Şimdi bunların kolları arasına aâtılsam, ikisini de öpsem, belki barı- şirlar!» diye düşünüyor, fakat buna cesaret edemiyordu. Mektebe gitmeğe başladığı zaman, başka çocuklarla döğüştüğü yahud düştüğü olursa, bir yeri kanar veya şişerse, yengesi ona: — Zarar yok... Sen erkeksin... » der- di. Evet, erkekti! Bu mukadderat ken- disini ne memnun ediyordu, ne de müteessir... Munis, sokulgan bir yav. rucaktı. Yengenin ekseriya soğuk olan bakışları çocuğa çevrilince birdenbire değişirdi. Bu uzun boylu kadının kar- şısında Yaşar heyecanla kızarır, saf nazarlarını yüzüne döndürürdü. Kimbilir, belki de bu sefer kucağı- na alacak; Yaşarı şımartacak, okşı- Fakat kadın hemen kendini topla- yıp: — Haydi!.. Çabuk... Git bahçeye oyna... » derdi, Şayed misafirlerden biri oğlanı azı. cık sevecek olsa, Yaşarcık derhal kü- çücük kollarını onun boynuna sarar ve bu lâtufkâr insanı öpmeğe başlar- dı, Yenge, canı sıkılmış, fakat terbiye- di bir sesle: — Bu çocuk fazla sokulgan! « diye tenkidde bulunurdu. Amcanın tek atlı bir arabası vardı, Haftada iki gün onunla şehre inerdi, Yaşar ilk seferinde sordu: — Niçin gidiyor? Fakat cevap almayınca, hayran na- zarlarla erkeğin, arabaya tırmandığı- ni, kamçıyı çaldığını seyretti. AKŞAM AŞK “ve MACERA NUVELİ ksüz çocuğun hayatı NAKLEDEN: (Vâ-Nü) Amca, tam hareket edeceği sırada, çocuğa bakarak: — İstersen gel, seni de götüreyim! - dedi. Ne heyecan!.. Ne yürek çarpıntısı... Büyükler, küçüklerin halecanına hür- met etmelidirler... Yaşar, mağrur ve korkak bir halle yengesinin eteğini bırakarak, yanakları al al olmuş: — Evet, geliyorum! - demek üzere bir adım atarken, araba ilerleyip git- mesin mil Meğer, davet alaymış... Yenge, çocuğu elinden tutup: — Haydi içeri girelim! - dedi. Yaşar, ses çıkarmaksızın, usullacık bahçeye gitti; inkisarla uzun uzun ağladı ve bu küçük ağız, büyük insan- ların ıztırabile takallüs etti, Bir gün yengesile beraber bir akra ba evine gittiler. Mevsim kıştı. Büyük- ler oturup konuşurken Yaşar, yavaş- ça bahçeye sıvıştı. Bir taşın üzerine oturmuş, tavukları seyrediyordu. Epey sonra kendisini arıyan yengesi oğlanı bahçede rüzgârın altında buz kesil. miş görünce hemen kolundan yaka- yarak içeri soktu ve bir kaç tokat yapıştırıp: — İzinsiz nasıl çıkarsın? Bu soğuk havada paltosuz bahçeye gidilir mi? - diye çıkıştı. Eve döndükleri zaman, Yaşar, şid- detli bir nöbetle yattı. Zatürre ol- muştu. Yenge, telâş içinde, başı ucun- dan ayrılmıyor, küçük hastayı anne itinasile tedavi ediyordu. Fakat yav- rTucak, yediği dayağın tesirini unut. mamiştı. Kadının yaklaştığını gör- dükçe, küçücük ellerile yüzünü kapâ- tıyor, yatağın içine büzülüyordu. Manzara pek hazindi. Yenge mütees- sir olarak: — Ne oluyorsun? Sanki seni hep dövecek miyim? - diye yüzünde pek nadir olan bir muhabbet ifadesile oğ- Jana baktı, Kırkina geldiği halde hiç anne ol. madığı için çocuklarla nasıl konuş- mak lâzım geldiğini bilmiyordu. Ha. $şin edası, yavrucağı daima korkutu. yordu. Nöbetin altıncı gününde has- tacık ufak bir baygınlıktan sonra mas vi gözlerini tekrar açtığı zaman, yen- gesinin Âdeta üstüne doğru iğilmiş, ağladığını gördü. İşte o andan itibaren artık kadından korkmaz oldu. Demek yengesi onu seviyor; demek artık öf- keli değil... İyileştikten sonra bir gün ekmek almağa gitmişti. Sokakta başka ço. cuklar onu yakalayıp üstüne çullan- dılar. Şaka diye başlıyan bu oyun Adeta ciddi bir hal aldı. Yaşar bir ta- raftan ekmeğini, bir taraftan kendi. ni muhafazaya çalışıyordu. Feryadı işiten yenge evden dışarı fırladı ve ço. cuğu kolları arasına alarak ötekilere bağırdı: — Sizi utanmaz yumurcaklar sizi... Hele bir daha Yaşarıma dokunun da yaktan gebertirim... Ve ilk defa olarak çocuğu bağrına bastı. Büyük bir coşkunlukla öptü, İşte o gün Yaşar, kendisini müdafaa eden bir anne sahibi olduğunu anla- dı. Bahçede oynarken, mütemadiyen: «Yenge! Yengeciğim!» diye şarkı söy- Tüyordu. Gün geçtikçe büyüyor, ve büyüdük. çe de yengesine her hususta yardım ediyordu. Bu sefer mühim bir mek- tub yazmak lâzım geldi. Kadın içini çekerek: — Yazı bilmiyorum ki... - dedi. - Sen de daha iyi öğrenemedin... Artık o günden sonra Yaşar, bütün kuvvetile çalışmağa, iyice yazıp oku- mağa heveslendi. Yengesine sürpriz yapmak istiyordu. Nitekim aradan bir müddet geçince, bir akşam sevinç- Je: — Yenge! Yazmasını, okumasını da adamakıllı beceriyorum... Senin bü- tün işlerini yapabileceğim! « diye müj- deledi, Kadının gözlerinde sevinç yaşları parlamıştı. O şimdi artık Yaşarı öz evlâddan fazla seviyordu. vee Aradan epey zaman geçti. Yaşar, on üçüne gelmişti. Bir ak- şam amca, yeğenine: — Ben artık ihtiyarladım. Şehre inmek yoruyor. Bundan sonra araba- yı sen koş, işlerimi de sen gör! « de- di. - Sana her şeyi tarif edeyim, dur... Bir gece otelde kalırsın... Ertesi gün de erkenden daima alışveriş ettiğim toptancı dükkânlara uğrarsın... Sana vereceğim listeye göre malları abr, getirirsin... — Ama amca ben nasıl beceririm?.. — Ne demekmiş?.. Koskoca erkek oldun... Yengene yardımın dokunuyor ya... Birazda bana muavenetet... Hem bizim kısrak yolu biliyor... Kendi kendine seni götürür... Karar verildiği gibi, Yaşar, yola çıktı. Şehre girerken ât bir meyhane- nin önünde durdu. Böyle bir yere uğ- rıyacağı çocuğa söylenmemişti. Zaten iste cebindeydi. Hemen çıkarıp ted- kik etti, Tuhaf! Böyle bir isim yazılı değil... «Benimle top oynamaz mısın?» diye rar ediyor, Yaşar bu teklifile kzıdırıyordu... Beygirin yanlış yaptığını tahmin ederek yürütmeğe çalıştı. Fakat hay« van kımıldamıyordu bile... O sırada meyhaneden bir adam çıkarak: — Vay! »- dedi. - Kâmil efendinin arabası... Hani kendi?.. — Rahatsız... Yola çıkmadı... İşle rini ben yapıyorum... Fakat size uğ- ramamı #öylemediği için dükkânınız- Adam bir kahkaha attı: — Tabii, alışıktı, durur a!.. Kâmil efendi buradan islim alır... İstersen sen de bir tek çak! Böylece, Yaşar, yengesile amcasının Senelerdenberi devam eden kavgasını anladı. Paranın eksik tarafı buralara savruluyormuş demek... Otel denilen hana girdiği zaman kü- çük bir kız sevinçle bağırarak, içerde- ki annesine seslendi: — Bak anne bir oğlan çocuğu gel- di... Bana arkadaş çıktı. Bu sözler, Yaşarın fena halde kibi- rine dokundu. Çünkü o kendisini bü- yükler sırasına koymuştu bile... Siyah başörtülü, sevimli bir kadın, yaklaşarak sordu: — Oğlum, ne istiyorsun? Yaşar, cebinden bir mektup çıkara» Tak uzattı. Kadın içeri gidip okuttu, sonra: — Vay demek Kâmil efendi senin amcan oluyor, öyle mi?.. Pek âlâ, safa geldin... Gir içeri! — Evvelâ atı çözeyim, yem vere- yim... — Fahire sana ahırı göstersin! Kızcağız, sevinçle: — Gel, geli... - diye bağırdı. Yaşar, ses çıkartmadan yürüdü. Kendini ona akran gören bu kıza fe- na halde öfkeleniyordu. Fakat Fahire her şeyin yerini bildiği için kıza mü. racaate de mecbur oldu. — Saman nerede? Kız çenesile işaret ederek: — İşte... Sonra sokulup sordu: — İsmin ne? — Pek mi merak ettin?.. — Çabuk, atını bağla da seninle top oynıyalım... Omuzunun üstünden, kızı süzdü. Sonra kendine bir erkek tavrı vermek için ıslık çalmağa başladı. Fakat Fa- hire oradan ayrılmıyor, oğlana bakı- yordu. Yaşar işini bitirip içeri girece- ği sırada Falüre tekrar yaklaşarak munis, tatlı bir sesle sordu: — Niçin benim. le arkadaşlık et- mek (İstemiyor. sun? Kız öyle yalva- rr gibiydi ki, oğ- lan dayanamıya- rak: — Canım, neye islemiyeyim? - de. di. Fahire sevinçle: — O halde gide- yim, topumu geti- retim... Oyuna giriştik- leri zaman, Yaşar, büyüklük (tasla malarını tamamen | unuttu. Kızlarla oyuna alışık olma. | dığı için de Fahi- reye hoyrat mua- mele ediyordu. Öy- Je canla başla oyu- na girişti ki hattâ bir aralık kızı yere yatırarak, oörgü- sünden - yakalan- mağa mahsus bir sapmış sanarak «- tuttu ve çekmeğe başladı. Hancının kızı, ıztırabla ağlama- Za başladı. Tam o sırada siyah baş- örtülü kadın eşik- te göründü. Yaşar Tena halde mahcub olup azar İşitece- gini düşündü. Kız- cağız hemen güz yaşlarını silerek, usulle: — Anneme bir şey söyleme! - dedi. Çocukların işlerine büyükler karış- MAZ... Ertesi sabah oradan ayrılırken mal sahiblerinden samimi iltifatlar gör- dü. Fahire de gizlice arkadaşının boy- nuna sarılıp öptü. Delikanlı yanakla- rının göz yaşlarile ıslandığını farketti. Şimdi o, burada da samimi bir yuva bulmuştu. Her gelişinde sevinçle kar- şılanıyor; o da sabırsızlıkla bu seyahat günlerini bekliyordu. v. Bir akşam gene böyle bir seyahat. ten eve döndüğü zaman, pencereden bakınca sofranın kurulmamış, lâimba- nın yanmamış olduğunu görerek şa- Şırdı. Yengesinin böyle bir ihmaline ha- yatınca şahld olmamıştı. İçine garib bir acı çöktü. Amcası da ortalarda yok... Ama, bu, âdetidir!.. 'Teredâüdis Kapıdan girdi. Merdi- venlerden çıkmağa korkuyordu. Aca- ba yengesine ne olmuştu? Evdeki ses. sizlik hiç te iyi alâmet değil! — Yenge! Yenge! - diye bağırdı; & fakat cevap alamadı. Sonra belki kadının baygın olduğus nu, bir yardıma muhtac bulunduğunu düşünerek birdenbire hızla koşmağa . başladı. Yatak odalarının kapısını aç» tı. Biran,loşlukta tereddüd ederek dikkatle içeri baktı. Kadın, .yerde upuzun yatıyor! Ölmüş. olduğuna, garib bir hissin tesirile, derhal kanaat getirdi. Acı acı bağırarak sokağa fırladı. Gençliğinde hatırladığı en büyük acı, işte o gündür. “en Aradan gene seneler geçti. Hayat ayni yeknasaklıkla devam ediyordu. Yaşar, amcasının vazifesini üzerine almış, mükemmel yapıyor. Uzun müddet kadınsızlık acısını çektikten sonra, bir gün amcası yeni- den evlendi. Bu üvey yenge, aksi, sert bir kadın! Delikanlıyı hiç çekemi- yor... Fakat Kâmil efendi yeğeninin çalışkanlığından memnun olduğu için kadın söz geçiremiyor, onu atlıramı- yor... Yaşarsa mümkün mertebe onla- ra sokulmayıp çekik yaşamağı tercih ediyordu. En büyük zevki, şehre inip küçük arkadaşı Fahirenin otelinde kalmak!.. Genç kızlar gayet çabuk değişirler, Dün bir çocuk olan Fahire şimdi bir denbire zarif, ince bir genç kız haline gelmişti, Yaşar bu tahavvülün karşi- sında birdenbire şaşırmış, eski lâüba- )i tavırlarile konuşamaz olmuştu. Fa- kat gene de ayni muhitte samimi bir. ikinci yuva buluyordu. Bir sefer gelişinde Fahirenin iyi giyinmiş bir gençle konuştuğunu gör- dü. Gözleri karardı. Sanki beynine bir yumruk - inmişti. Senelerdenberi bu kızı sevdiğini o anda birdenbire anla. dı. Kendini tutmasa, çocuk gib! ağlı- yacaktı. Zira Fahire onun yüzüne bile bakmamıştı. Mütemadiyen, yanında- ki gençle konuşmakta devam ediyor. Az sonra, otelei kadın izahat verdi: — Oğlum! Sende sevinirsin de onun için söylüyorum: Memleketin eşrafından Hacı Lütfilerin oğlu olan bu genç bizim kızı istedi. Fevkalâde bir nimet! Zavallı Yaşar, ne diyeceğini bileme- di. Gırtlağını acıtan hıçkırıkları zor tuttu. Acele iş bahanesile hemen 80 kağa fırladı, Arabasına atladı. Şimdi artık, hayatta yapyalnız... Bütün mânasile öksüz bir çocuk... Derdini dinliyecek bu ihtiyar kısrak- tan başka hiç kimsesi yoktu... Nereye gittiğini bilmeden, arabayı sürdü, sürdü... Haya kararmıştı. Kaçak, bu memleketten kaçmak, bir daha dönmemek istiyordu. İlk defa olarak amcasının kehdisine verdiği vazifeleri de ihmal etti. Yaşlı kısrak adımlarını gittikçe ağırlaştırdı. Ne kadar gittiklerini Ya- şar farketmedi. Birdenbire hayvan, sanki bir şey- den ürkmüş gibi durdu. Ortalıkta hiç bir ışık olmadığı için, delikanlı, göz- lerini açmış, karanlıkları delmek is- ter gibi bakıyordu. Herhalde beygir bir şey hissetmişti ki duruvordu. Yü- rümek istemiyordu. Delikanlı, arabadan atladı. Altının yanına yâklaştı ve işte o zaman can çekişmekte olduğunu büyük bir acı ile gördü. Ne yapacağını şaşırarak döndü. Civarda başvuracak bir yer de yoki Hemen koşumu çözdü. Sanki beygir bunu bekliyormuş gibi titreyen bacakları üzerine çöktü; ve sonra uzâ- narak oracıkta ölüverdi. “Kaç senelik arkadaşından da bu Sus retle ayrılmıştı. Zavallı Yaşar, ağlı. yarak, ne yapacağını bilmez bir halde dururken şiddetli bir yağmur yağma. ğa başladı. Belki bir saat, belki dahâ fazla, öylece kaldı. Ah, o da ne kadar ölmek istiyor!.. Doğduğu gündenberi hayatta ne bulmuştu ki... Gitgide yakınlaşan bir araba sesi kulağına çalındı. Vücudüne yapışan ve onu titreten yaş elbiselerile Yaşar, yerinden fırladı. Bağırmağa başladı. Gelen, sebze arabasına binmiş, yaş- lı bir köylüydü. Hali görünce durdu ve sordu! (Devamı 12 nel ağ İMAM