8 Eylül 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11

8 Eylül 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Mari Antuanet'in maiyetinden olan madam Kampan (1) Fransız tari- hönde enleresan simalardan biridir. Büyük inkıldbın fırlınası geçtikten sonra Napolyonun hemşirelerini ve Jocefir'in kızını yetiştirmiştir. Kampan, inkılâplan sonra 30,000 jrank borçla, ve mukabilinde ancak 500 franklık bir sermayeyle, hasta ko- cası, dokuz yaşındaki kızı ve ihtiyar annesile kalmıştır. Paris ciparında Sen Jermen'de bir kız mektebi açmış ve yavaş yavaş, €s- ki ahbaplarının yardımile işlerini dü- zeltmiştir. Napolyon zamanında, mek- tebi en fazla rağbet kazanan şık mü- esseselerden sayılmıştır. ... Paristen dörtnala gelen bir araba, Kampa müessesesi kapısında durdu. Esmer, zarif, otuz yaşlarında kadar bir kadın indi. Yanında 12 sinde, ya- şına göre boylu, ince bir kız vardı. Bu gelenlerden her ikisinin yüzünde zekâ ve canlılık parlıyordu, İki arkadaş gi- bi konuşup gülüşüyorlardı. Madam Kampan misafirlerini kar- $ılamak üzere, azametle merdivenler- den aşağı indi, Güzel ve esmer kadın, Mübali bir eda İle bağırdı: Kızun Hortans'ın kusuruna bak- mayın! Geç kaldı. Fakat kabahat iki- mizde de değli... Hâdiselerdedir... Size çocuğum izahat verir, Bense he- men Parise avdet ediyorum. -— Biraz oturup dinlenmek istemez misiniz, vikontes? - diye madam Kam- pan teklif elti; ve: — Artık akşamı oluyor, hava karardı. Yemek te ha- zırdır. Eğer lütfen soframıza buyu- Tüp ta bize şeref vermeğe tenezzül ederseniz çok memnun olurdum. Hem de bu suretle Hortans'ın yemek ye mek hususunda ne kadar zarifleştiği- ni görürdünüz. O eski afacan kızdan €ser kalmadı. Misafir, madam dö Boarne'ydi. Gü- lümsiyerek dedi ki: — Afacan amma, yavrum, annesi nin başını giyotinden kurtardı... Ta- rihi bir kahraman olan Horlans dö 'Boarne, şimdi de sayenizde bir zarar fet timsali oldu. Madam Kampan: — Bu hâdiseden hiç haberim yok- tu! - dedi, - Demek Hortans sizi idam- dan kurtardı, öyle mi? Genç kadının güzel yüzü takdirle parlıyarak: — Evet... O ve ağabeysi Öjen!... Ben Karm hapishanesindeyken €v- lâdlarım vakitlerini beyhude gözyaş- ları dökmekle geçirmediler, Şu mek- tubu yazmışlar... Hatıra olarak dai- ma üstümde taşırım... Alın okuyun: Ey vatandaş mümessilleri! Annemiz, tesadüjer mensup bulun- duğu asil önujin içinde vatanperve- rane hislerle daima kendini göster- miştir. Onu masum olan bizlere dba- ğışlayın. Henüz ızlırap cekecek yaşta değiliz, Öjen dö Boarne, 12 yaşında Hortans dö Boarne, 11 yaşında Müdirenin gözlerinde bir damla yaş parladı, Müteessir bir sesle: — Bu ruhtaki insanlari terbiye et- mek vazifesini üstüme aldığım için kendimi bahtiyar sayıyorum... Esmer kadın, müsaade istedi: — Gidiyorum... Hortansın bir üzün- tüsü var... Size anlatır... teselli edersiniz... Vedalaştıktan sonra, o zamanın modası olan ince uzun bastonuna dayanarak, arabasına bindi. Atların çıngırağı uzaklaşınca, ma- dam Kampan talebesine: — Gelin yanhaneme... Yemek vak- tine kadar konuşuruz! - dedi. ... Çocuk ruhundan mükemmel suret- te anlıyan bu kadın, Hortansı kuca- Ena oturtup öperek az zaman zarfın- da derdini söyletti. 'Yavrucak, ağlıyarak, kadının boy- nuna sarılmıştı. — Ne var, güzelim? — Annem evleniyor. — Peki amma, bu karar neden sizi bu kadar üzsün?... Bayan validenizin projesi, her halde her cihetçe münasip bir şeydir. — Hayırl Kendisini | T NUVEL Elge Tremois'dan "Tercüme eden: (Vâ-Nü) — Ne gibi?,,, Aile noktasından yı? — Bir Korsikalıya varıyor. — Zengin mi? — Zengin bile değil... — Manevi kıymeti? — O da nafile... Sadece bir genç general! — Güzel erkek mi? — Yok, hayır!... Sıska... Çizmeka- dar boyu var... Ağabeyim Öjene öyle kızıyorum ki... Babamın kılıcını ha- tıra diye saklamak istiyorduk. Gidip ondan rica etfi. Bu suretle annem bu türedi ile ahbap oldu. — Üzülme, meleğim... Eğer madam dö Boarne bu adamla evlenmek İsti- yorsa, demek hayatla güvenecek bir destek aramağa ihtiyacı var... Kaç yaşında? — Yirmi altı! — Aman yarabbi... Öyleyse ordu- muzun en küçük generali olan şu... Sen Roş galibi... Şu dagi, şu san kü- lot... — Tâ kendisi!... — Endişenize hak veriyorum, yav- rum! — Değil mi ya?... — Buna mani olacağımıza kani- im, Hortansçığım! Yarından tezi yok, annenize mektup yazarım... Hattâ lüzum olursa Parise kadar da gide- rim... Böyle bir izdivacın sizlere ne büyük tehlikeler arzedeceğini kendi- sine isbat ederim... Haydi şimdi üzül meyin... Geliniz! Yemek yiyelim... ... Hortans yemekten sonra henüz uy- 'kuya yatmıştı ki, iki süvari müessese nın parmaklığı ö- nünde durdu. At- tan atlıyarak kapı» yı çaldılar, Hizmetçi, ma dam Kampana ya- vaş sesle: — Bir general... - dedi, » General Bonapart'mış... Sİ- xin evde olmadığı- nızı söyledim am- (© ma, bir kahkaha a- * tarak; «Ben mat- mazel Hortans dö- Boarne'nin müs- takbel üvey baba sıyım... Git bayana bunu böyle... Be- ni memnuniyetle kabul eder...» dedi, Müdire sâlondan içeriye (girince, genç generali, bir iskemlede, lâübali bir tarzda, ata bin- miş gibi oturur buldu. Bir saniye onu arkadan sey- relli: Ufak tefek, kaba saba ve şan- sız duruyordu. Kadın öksürdü. General başını çe-" yirince, Kampan, onun esmer, hattâ zeytuni bir teni olduğunu farket- ti... Zayıf, uzun bir mış derin siyah gözler... Şapkası başında mıhlı gi- bi duruyordu... Her halde ga rabet olsun diye, diğer generallerden ayrı olarak bikom denilen çifte boy» nuz biçimi şapkasını, enliliğine gi- yordu. Selâm vermek için başını açmadı bile... Hattâ yerinden dahi kalkma- dı... Elİni do uzalmadı... Yalnız sordu: — Siz, madam Kampan mısınız? Sesi sıcaktı, Konuşuşunda hafif bir İtalyan şivesi vardı. Kadın, takdir edilecek bir azamet- le, hem terbiyeli, hem de mevkiini gö: aeten bir eda ile generali başlan aşağı süzerek: — Benim efendim! - dedi. Bönapartın siyah gözleri bu duru- şun manasını derhal anladı, General nı çıkardı. — Sizi tanıdığıma çok memnunum, madam... Babsinizi çok işittim... 423 harflerini telâffuzunda müp- hem bir aykırılık vardı ki, bu hususi- yetini, istediği gibi, bazan muhatabi- nın hoşuna gidecek, bazan da siniri- ne batacak şekilde kullanıyordu. Bu akşam kendini beğendirmek arzusun- da olduğu belliydi. Bir müddet sustular. Biribirlerini tedkik ediyorlardı, Her ikisinde de ted- kik hassası kuvvetliydi. Nihayet Napolyon söze başladı: — Ben sizi böyle tasavvur etmez- dim, madam... Nişanlım yanılmış... O bana sizi eski fikirli, aksi ve sabık rejime son derece bağlı diye tarif et- tiydi... Halbuki ben sizi tamamen modem bir kadın olarak karşımda görüyorum... Hakkınızda suiniyetle gelmişken fikrim tamamen değişti. Madam Kampan kelimelerini tarta tarta: — Size söylenenler gayet doğru... Ben bütün manasile maziye bağlı bir insanım! Nisbet verir gibi, cebinden, üzerin- de Mari Antuanetin mineli resmi bu- lunan bir enfiye kutusu çıkararak bur- nuna çekti, (2) Bonapart: — Bu halinizde fenalık göremiye- rum... Sadakat iyi bir haslettir!... Ve- rin şu zembırtıyı! — Pfendim? Hemen sözünü düzelterek: — Şu sanat eseri kutuyu yakından görmeme müsaade eder misiniz, diyor- Kampan, âzametle tabakayı uzata» Napolyon 26 yaşında iken...” r — Mari Antuanet her zaman be- nim kraliçemdir, Onu asla unutmıya- cağımı bilin, general!... Kendisinin bana hediye ettiği bu kutuyu, ölür- ken bile elimde tutacağım. (3) Bonapart, tabakayı iade edip bir an sustuktan sonra, dalgın dalgın: | . — Güzel kadınmış!... Bu zavallı kraliçenin yânında “cesur, kuvvetli bir kral lâzımdı! — Evet... Sizin Üpte biri! Napolyon irkildi. — Belki... - dedi. - Fakat şunu söyliyeyim: Ben kompliman sev metini nasıl bilirsiniz? — Demin hakkımda fikir yürüt- | tüğünüz ve tahmininizden başka tür- gülümsiyerek ayağa kalktı, Şapkası- İ lü bulduğunuzu söylediğiniz zaman beni tanıyor muydunuz? General gülümsiyerek: — Doğru! - dedi, - Hem insan bir- birini anlamak için fazla söze ihti- yaç yok. — Demek madam dö Boame ile evleniyorsunuz? — Bunu size kim söyledi? — Aman efendim, kendiniz... De- min haber yollamadınız m; «Hor- tansın üvey babası geldi!> diye... — Martın dokuzunda nikâhımız kıyılacak! — Gördünüz mü!... — Hortans ta size bu havadisi vermiş olacak... O, bu işi nasl te- lâkki ediyor? — Fena. — Ehemmiyet verilmez... Çocuk fikri!... — Efendim?... — Ehemmiyet verilmez, diyorum... Hayalimde bu sarışın kızın şikâyet- lerini tasavvur ediyorum: «Annem, kana susamış bir kaplanla evleni- yor... Babamın katili olanlardan bi- rile...> Siz ne cevab verdiniz? — Haklı buldum. — Ha?... Madam Kampanın bakışları Na- polyonunkilerle karşılaştı. Genç ge- neral mırıldandı: — Ne karakter!,... Ey eski rejimin madamı,.. Neferlerimden biri olsay- dınız, kulağınızı çimdiklerdim. (4) — Askerlere sözünüzü dinletmek için iyi bir çare olacak! Fakat ben bir kız mektebi müdiresi olduğum için bu tedbirle alâkadar değilim. —, Fikrimi anlamadınız zannede- rim, madam... Adamlarımdan biri- nin kulağını çimdiklemem kendisin- den memnun olduğumu isbat eder. — Siz, hiç bir şeyi herkes gibi yapmıyorsunuz... — Bu, kompliman mm? — Nasıl isterseniz öyle telâkki edin!... Size cevab vermekten âci- zim, general... Daima haklısınız! De- min beni umduğunuzdan başka türlü bulduğunuzu söylemiştiniz. Ben de sizin hakkınızda aynını söylüyo- rum. Eğer sizi tanısaydım Hor- tansa başka türlü cevab verirdim. — Daha mı ziyade aleyhimde bu- Tunurdunuz? — Hayır... — Vay, vay... — Generali... Sizin hususi bir me- xiyetiniz var... Öyle bir meziyet ki gördüğüm ve tanıdığım bütün hü- kümdarların ve devlet adamlarının birinde raslâmadım. — Neymiş bakalım? — İradeniz! İstediğinizi biliyorsu- nuz ve onu ne pahasına olursa olsun yaparsınız! — Hayır... Baksanız a... Kararım- da o kadar sebatkâr değilim. Zira Hortansı sizden uzaklaştırmağa gel- miştim... Şimdi ise burada bırakma- ğı tercih ediyorum. — Kelimeler üzerinde oynuyorsu- nuz... Geldiğiniz zaman Hortansı götürmek kararınız kati değildi. Be- ni anlamak istiyordunuz. Götürmek niyetinde olsaydınız. şimdiye kadar çoktan alırdınız. — Zekisiniz! Sonra Napolyon, müesseseyi dolaş- mak arzusunu gösterdi. Koyu göz- Jeri dalgınlaşmıştı. İstikbalde bura- sının mühim bir mekteb olacağını şimdiden görüyordu. .. Bonapart birdenbire sordu: — Fransız kadınları iyi yetişmi- yor. Ne yapmak lâzım? — General! Onları anne olarak ye- - Bu söz müstakbel imparatorun alâkasını uyandırdı: — Fikrinizi izah eder misiniz? — Evlerinden hariç terbiye aldık- Jarı bu binalarda kızlara ev mühab- betini aşılamalı. Böylelikle yeni ku- racakları yuvalara hazırlanmış olur- Jar. Çocuk yetiştirmeyi ve iyi zevce olmasını ideallerine sokmalı, Bakın 0 zaman işler ne kadar düzelir Son- Napolyonun bir gençlik macerası ra yaşlarına göre terbiye ve tahsil! İzzeti nefsi kıracak cezalar verme- meli! Hattâ büyükçe çocukların mü» hakeme kuvvetini arttırarak hata larını kendilerine anlatmanm yolu» nu bulmalı, El işleri, ev idartsi ve dini dersler!... Genç kız olmağa baş- larken her şeyden evvel ona nezaket öğretmeli! 'Tavrı hareket terbiyesi, Bonapart izahat istedi; — Tavır ve hareket terbiyesi de- mekteki maksadınız ne? - Kibirsiz vakar; cüretkâr olmi- yan şahsi itimad; azamet taslamr- yan ciddi bir duruş; lüzumsuz mah- cubiyet göstermeden çekingen ol mak; sakin bir neşe; cakasız bilgi; kıntkan olmadan herkes tarafından beğenilmek arzusu! Napolyon: — Bu kadarcık mı? - diye çıkış- ta. - Öyleyse kadınları fazilet ve zâ- rafet hududları içinde mahpus bıra- kıyorsunuz! Bunlardan başka ne bilmeleri Jâzım? — Evlâdlarnı maddeten, manen yetiştirmek ve Alem içinde mahcup olmamak için her; .. Tarih, cog- rafya, resim, diğer sanatlar... Şimdi uzun bir süküt olmuştu. General düşünüyordu. Bir müddet sonra müdüre sordu: — Başka bir sualiniz yok mu efen- dim? Müstakbel cihangir: — Hayır! » diye cevap vard. « f* zi tanıdığımdan dolayı pek me nunum... Müarefemiz bu kadarla kalmıyacaktır. Müsaade edin de harb ilâhı Merrih izin verdikçe geleyim de sizinle birlikte istikbalin kadın- larını nasıl yetiştirmek lâzım oldu- gunu düşüneyim... Hakkınız var: Kadınları anne olarak yetiştiriniz, bayan müdire' Müstakbel üvey kı- zımiı da size tevdi ediyorum. Beni sevmesini arzu ediyorum. Bunun için ne lâzımsa yapımız! — Elimden geleni yapacağım ma- reşal! - Diye madam Kampan Na- polyonun rütbesini arttırdı. Generalin yüzünde hiç bir hare- ket görülmedi. Mareşallık rütbesi, Fransada beş senedenberi kaldırı mış bulunuyordu. Kıs#ca veda etti, Altına atladı. Ve emirberile birlikte dörinala uzaklaştı. Atların sesleri köşebarında kaybor Tunca, madam Kampan düşünceli düşünceli mırıldandı: — «Mareşal!» dedim. Dilim sürç tü. O da bu sözümü düzeltmedi. Öy- le ya: Bu ihtiraslı genç general ni- Gin daha yüksek mevkilere heveslen- mesin?... Napolyonun konuşuş tarzını, tavır ve hareketlerini, düşüncelerini ve hu- susiyetlerini çok tyi canlandıran bü tarihi hikâyemsi yazı, insanda canlı bir intiba bıraktığı için, ben kendim alâkayla okudum. Sanırım ki, karile. rim de: «Ne varmış baunu terciüm&e edecek!» demezler... Zira, bilirim, kahramanları meşhur ve hakiki şah- siyetler olan hikâyeler, müstesna bir alâkayla okunur, (va - Nü) (1) Cumpan, (2) Bu devirde, Fransada enfiye pek modaydı. (3) Bu temennisi tahakkuk etmiştir. Askerlerini bu tarzda Londra 1 Sterlin 8.40 New-York 100 Dolar 12054 Paris 100 Prank Meni Milâno 100 ret 635 Cenevre (o 100 İsviçre Pr. 286715 100 Florin 683725 en 100 Rayhşmark 50.7075 Brüksel (O 100 Belge 213850 Atina 400 Drahmi 1415 Botya 100 Leva 1405 Prag 100 Çekoslovak Kr. 43150 Madrid 100 Pezeta 6.10 Varşova — 100 Zioti 215525 Budapeşte 100 Pengo 248018 Bükreş 100 Ley, 00 Belgrad (o 100 Dinar 249178 Yokohama 100 Yen 356125 Stokholm 100 İsveç Kr. 3145109 Moskova < 100 Ruble 2358

Bu sayıdan diğer sayfalar: