26 Haziran 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12

26 Haziran 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ür Ğ SARAY ve BABIÂLİNİN. İÇ YÜZÜ Yazan: SÜLEYMAN KÂNİ İRTEM —Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur Tetrika No. 161 Abdülhamid, kabinenin istifasını kabul ediyor; Tevfik paşa sadrazam oluyor Sabahleyin İttihad ve Terakki mer- kezi umumisince halin, durumun fe- nalığı, dehşeti anlaşılınca kasadaki para hemen başka yere nakledilmişti. Doktor Nâzım bey merkezdeki ev- , rakı yakmıştı. Yalnız karar zabıt def- terini yüzbaşı Vasıf Diy ep kur- tarmıştı. (1) (Vasıf bey bu defteri sonra Selâni- Ee götürmüş, fakat bu da'Yunan isti- lâsında mahvolmuştur.)” Askerin büyük kısmi Ağâsofya mey- danında kalmıştı. Meydanda basın- da yeşil sarık, elinde yeşil bayrak ile dolaşan Derviş Vahdeti Askere şeriat- ten bahsediyordu. Neferler dindarane bir teslimiyetle koşuşup Vahdetinin elini öpüyorlardı, Bu irtica kahrama- nının dedikleri hemen yerine getirili. yordu. Yanlarında borazanlarla iki çavü- şun kumanda ettiği askerler muvaffa» kıyetlerinin derecesinden daha pek emin değil gibi meydanda dolaşıp du- ruyorlardı. Âstlerin diğer bir kısmı başka işler- le uğraşıyorlardı; Bir âsi müfrezesi ahaliden kendilerine iltihak edenler- le birlikte İttihad ve Terakki merke- zi umumisi binasma hücum ve teca- vüz eylemişti. Diğerleri de Tanin ve Şürayi Ümmet matbaalarını, Fatih İttihad kulübünü yağma etmişti. Şürayi Ümmet matbaasının tahri- binden cemiyet sekiz bin altın zarara uğramıştı. (Divanı harbce bu zararın tazmın ettirilmesine imkân bulu- namamış, alacaklıların matlubları da mukabilinde mal kalınamâak yüzün- den çürüyüp gitmiştir.) İttihad ve Tefakkiye muhalefetle beraber İttihadı Muhammedi cemi- yetine ve Volkan gazetesinin mesle- gine, yaptığı tahriklere de muarız bu- Junan muharrir Ahmed Samim beyin çıkardığı (Hilâl) gazetesinin matbaa- 81 da ösiler tarafından bazılmıştı. Ab- dülhamid Hüseyin Hilmi paşa yerine sadarete Iptida Said paşayı getirmeği düşünmüştü. Fakat onu bulamayın- ca (bilaraf bir zattır) diye Tevfik paşanın nasbını tercih eylemişti. Tevfik paşa ne Hüseyin Hilmi paşa gibi İttihad ve Terakki cemiyetile ir- tibat sahibi, nede Kâmil paşa gibi cemiyetin açıktan bir muhalifi idi. Bu renkte olan şeyhislâm Ziyaeddin efendi ile hariciye nazırı Rifat paşa da makamlarında ibka edilmişlerdi. Abdülhamid harbiye nezaretine tek- rar Ömer Rüştü paşayı getirecekti. Ancak askerin Dömeke kahramanı Etem paşayı istedikleri anlaşılmasile bunu kabul edivermişti, (13 nisan 1909 - 22 rebiülevvel 1327) Mabeyin başkülibi Cevad bey ya- nında meclisten mabeyine giden me- bus Yusuf Kemal ve Müfid beylerle Drac mebusu Esad paşa olduğu halde meclise geldi, Meclis telgrafhanesinde bulunan mebuslar da içtima salonu- na” geçtiler. İsmail Kemal bey riyaset makamına geçirildi. Cevad bey bu mebuslarla hazir bulunan asker ve hocalar muvacehesinde İrüdeyi oku- du. Bu iradenin meali şu idi: (Vükelânın istifası kabul olundu; yeni vükelâ teşekkül etmek üzeredir. Memleket ve vatanın saadet hali ve asayişin temini için her türlü esba- bın istikmaline gayret olunacaktır. Bugünkü içtimada bulunmuş olan askerin ye onlaria birlikte bulu- nanların bundan dolayı hiçbir veçhi- Je mesul ve muateb olmıyarak hak- larında af şayan buyruldu. Devleti- miz islâm devletidir. Şeriatin her ta- rafça ahkâmına bir kat daha itina olunmasına tekiden emrü ferman sa- dır olmuştur. Artık askerlerin de em- niyetle kışlalarına, lin evlerine ve işlerine gitmeleri lâzımdır. Zatı şa- hanenin cümlesini selâm ile taltif ey- lediklerini tebliğe şeyhislâm efendi memur edilmiştir. Bu iradenin mebu- san meclisinde okundundan sonra basılarak neşir ve ilân ettirilmesi ay- rıca İrade buyrulmuştur.) 31 mart 1325 - 22 rebiyülevvel 1327 Abdülhamid bu iradesinde kabine- Yi teşkile memur edilen Tevfik paşa- ya hitab etmiyor, kendisine ancak şeyhislâm efendiyi muhatab tutuyor- Ömer Rüştü paşa gil miydi? Fevkalâde vaziyetin - meş- Tutiyetle telif edilemiyecek de olsa - bir icabı, istisnai bir muamele sayıl- mak gerekti bul Padişah âsileri doğrudan doğruya affetmeğe de kendinde salâhiyet gö- rTüyordu. Bu da ihtilâli yatıştırmak için itti- baz olunmuş zaruri ve şahane bir ka- rar ve tedbir idi, tabii! Bunlara bu kulplar takılsa bile pa- dişahın bu selâmı selâmet encamına ne demeli? Bu selâm Abdülhamidin kalbinde meşrutiyetin yıkılmasından hasıl olan memnuniyetten başka neye delâlet edebilir? Hele bu iradenin mecliste okunması «lradel mahsusasıv mebus- lara meşrutiyet usulünün idam ka- rarına yolu açacak iptidal bir tebliğ mahiyetinden başka ne nazarla bakı- Jabilirdi? Bunu tevehhüm addetmek için H. 1295 misalini ve Abdülhamidin mut- lakiyetle saltanat yolundaki sabit fik- rini gözönünden uzak tutmak icab eder! İradeyi duyduktan sonra askerler mebusan meclisi salonunda bâğırdı- lar: — Padişahım çok yaşa! Hünkâr kabine tebaddülünden son- ra kendi muhitinde de kendine emni- yet verecek bir değişiklik yapmağı muvafık gördü. Evvelce ikinci fırka kumandanlığından çıkarılmış olan Müşir Şevket paşayı Yıldız muhafızlı- gina tayin etti, Yeni harbiye nazırı Etem paşa mabeyinden çıkınca mız- raklı süvari alayile perakende asker- ler arkasına takılmış olduğu halde askeri teskin ve kışlalarına sevk için gece vakti mebusan meclisi önüne gel- mişti, Kendisini gören âsiler kati mu- zafferiyetlerinden emin olarak sevinç- lerini silâh atmakla izhar eylemeğe başladılar. İsmail Kemal bey yaptığından mağ- rur adamlara mahsus bir tavırla he- men paşanın yanında mevki aldı. Elem paşa Ayasofya meydanında arabası İçinde bir baygınlık geçirdi. İsmal Kemal bey su serperek paşayı ayılttı. Etem paşa bir nutuk irad et- mek istedi; fakat muvaffak olamadı. Harbiyede süvari askerlere tahrik- ler yapan, mecliste atıp tutan, kıyam esnasında mühim bir rol sâhibi tavrı- ni takınan kadro hariçlerinden mü- lâzimievvel Hasan ağa burada da ken- disini gösterdi. Mebusan dairesi avlısında Etem pa- şa ile âsi askerlere Harbiyede mek- i 4 - Rebikoff: Romans, tebli zabitler tarafından elindeki mushafın yere atılıp çiğnendiğini ari- lattıl (2) » (Arkası var) İstanbul — Öğle nojriyatı: 1220; Plâkla Türk musikisi 1250: Havadis, 1305: Plâk- la Türk musikisi, 1530: Muhtanf piâk noşriyatı, 14: SON. Akşam neşriyatı: 1830: Plikla dans , 10,5: Nihal ve arkadaşları tara- fından Türk musikisi ve halk şarkıları, 20: Bast ayarı: Grenviç rasathanesinden naklen, 2002: Şehir bandosu: Bay Ceril <1 - Uvertür: Norma, V.-Bel- Mini, 2 - Prelğt: $. Rachmaninof, 3 - Vals: Mari Tuna, 5. Strmuss, 4 - Operisimuss : Fantezi, G. Verdi, 6 - Lasirene: Maröh, Ciro Urbini, 20,445: Tla- va raporu, 2048: Ömer Rıza Doğrul ta- ralindari arabca söylev, 21: Klâsik Türk musikisi: Nuri Halil ve arkadaşları tara- fından: 1 « Peşrev, 2 - Beste: Düşmesin miskin gönüller zülfü ânberbulâra - Za- haryanm, $ - Şarkı; Yar açtı taze yare #ineyi sstpareme - Medeni Aziz, 4 - Şar- kı: Bir güzel gördüm bugün ben - Muzi- kak Lütfi, 5 harab oldu can - Şevkinin, Gülşeni hüsmüne kimler v 7 - Şarkı: By mehllka ey gül beden mah- voldu cismim naleden - Ismall Hakkı, - 8 Şarkı: Ey bütün nev eda olma şam müb- telâ - Dedenin, 9 - Y. Seral: Keşanemi- #0 doğmadı ol mahü şebâra - Ls Bari, 10: - Süz semaisi, 2145: ORKESTRA: 1 - Mozart: Nos dö Fizarv uyelür, 2 — Kal- man; Fedora vals, 3 - Linke 'La pupe, 22,15: Ajans ha- berleri, 2240: Plâkla sololar, opera “ve operet parçaları, 2250 Son haberler ve ertesi günün programı, 23: Saat ayarı: Ankara — Öğle neşriyatı! 1230: Kari- şik plâk neşriyatı, 1250: Plâk: Türk mu- sikisi ve halk şarkıları, 1315: Dahili ve harici haberler. Akşam neşriyatı: 1830: Karışık plâk neşriyatı, 1850: Çocuklara masal (Masal Dede), 1915: Türk musikisi ve halk şar- kıları (Salâhaddin ve arkadaşlar), 20: Saat ayarı ve arapça neşriyat, 20,15: Türk | msikisi ve halk şarkıları (Semahat ve | ârkadaşları), 21: Edebi konuşma (Beh- çet Kemal Çağlar), 21,18: Stüdyo salon orkestrası: 1 - Raf: Cnvatine, 2 - L&on Teasel: Leben Helst ileben, 3 - Tsehai- kowsky: © Romanze, 4 - Mosekowski: 3. Panisehe Tönze, 5 - Monti: Czardas, 8 - Rossini: Wühelm Teli, 2: Ajans ba- berleri, 22,15: Yarınki program ve istiklâl Berlin 2025 güzel melodiler — Bres- lar 2030 fanfar — Danzig 20,10 pik meş- riyaı — Deulechi, 8. 20,10 orkestra — Franktt, 20,10 köy eğlencesi — Kolonya 20,10 dans — Leipzig 20.15 dans — Viyana 20.10 salon muzikası — Brüksel 10 29 viyolonsel — Budap, Il 2005 cazband — Droltviç 20 orkestra — iüvers. 11 2055 orkestra — Lüksembiz. 20,15 orkestra — Oslo-ve Btokholm. 20,26 - 2325 «Çingene Aşkı: Tahar operası — Rad. Paris 2030 konser — Prag 20,25 salon orkestra — Sofya, 2045 operet parçaları — Rad. Toulouse 20,45 marşlar — Varşova 19 - 21 konser. Saat 21 de Berlin ve Leipzig 21 büyük orkestra — Deutsehi. 8. 21 konser — Königeberg ve Hamburg 2125 salon muzikan — Münih 31 eBarbler de Seville. Rossini operası — Viyana ve ondan naklen Kolonya va Saarbr. 21 eski ve yeni operetler — Belgrad 21 konser — Berom. 2105 halk muzlikası — Bükreş 21 operet — Florans 2135 viyolonsel — Helsingfors 21,05 kon- ser — Kopenhag 2140 Lehar konseri — Lüle ve Limoğes 2130 - 2430 ola bon ra Dagobert» Rousseau oparası — Ostrava 20,0 orkestra — North Reginal 3105 - 28,05 orkestra — Oslo 21 operete devam— Rad. Paris 2130 - 2335 İngiliz - Fransız konseri — Reval 21,05 konser — Bofya 21 muzikaya deram — Strasbg, ve Nis 2130 - 2330 askeri muzika. Saat 22 de Berlin ve Lalpelg 22 konsere deram — Breslar 22 konser -- Danzig 22 dans — Deutsehal, 8. 22 konsere devam — Kö- nigsbg. ve Hambg. 22 halk muzlkasına devam — Münih 22 operaya devam — Stuttz. 22 dans — Viyana, Kolonya ve Saarbr. 22 operet muzikasına devam. Athlone 22 konser — Belgrad 22 orkeş- tm — Bremo. 22,55 orkestra — Budap. 2245 orkesira — Bükreş 32 operete de- vam — Droltviç 22,05 lehar konseri — Helsingf. 22,25 askeri muzika — Hüvers I 2225 orkestra — Hilvers, Ji 2215 or- kestra — Lille ve Limoges 21 operaya de- Londra 22,05 orkesira — Lük- sembg. 22 orkestralar — Milâno 2235 #alon muzikası — Midland 2205 solist- ler — North İreland Reg. 22,38 orkestra — | Oslo 22 operete devam — Rad. Paris 22 | sında şeyhin zaviyesinden başka bir konsere devam — Paris P. T. T. 2230 - Berlin 2330 orkestra — Breslav 2330 fanfar — Königsbg. 2340 dans — Deutsehi, 8. ve ondan naklen diğer Al- 2 dans devam — Lüksebmg. 23 konser — 23,40 dans — Oslo 23 operete devam — Rad. Toulouse 23,15 Arjantin omuzikası, Tarihi DİŞİ KORSAN Deniz Romanı Yazan; İskender F, Sertelli Tefrika No, 37 “ Yırtıcı kaplan , da denizi Hacer kadar severdi : - Denizde ölürsem, ne mutlu bana.. - derdi İhtiyar münzevi başka bir şey söy- lemeği, Tekrar basını kulübesinin direğine dayadı. Gözlerini kapadı. Ve kendi âlemine daldı. Hacer yayaş yavaş geri çekildi... Kulübenin yanından ayrıldı. Şeyhin kızı: hurma ormanından dönerken, beyninin içi yıldırım çarp- mış gibi karmakarışıktı, Kendi ken- dine: — Demek ki benim cedadım da köle imiş, diyordu, fakat bundan babam bana neden bahsetmedi şimdiye ka» dar? sAköbenin dediği doğru ise, Hacer Saldio evlenmekte tereddüd etmiye- cekti. . Hacerin sihirli aynası!.. Hacer o gece odasında uyuyamı- , yordu. Şeyhin kızı çök iyi biliyordu ki, kendi ecdadı Sald gibi para ile satın alınmış kölelerden değildi. O, Akaba'nin sözünü tutamıya- caktı. Babası ona: «Seni Saide veri- yorum!» dese bile Hacer gene Said- le evlenmiyeeek, oevlenmemekte 15- rar edecekti. Belki bu hareketile hem babasını, hm de ihtiyar münveziyi kırmış olacaktı. Fakat, otraftaki küçük kabile genç- leri ondan bahsederlerken: «işte, ailesinin ve kabilesinin şerefini ve âdetini bozmıyan namuslu bir kız!» diyecekler... Kendisini kolayca bir erkeğin avucuna atmadığını anlıya- caklardı. Zaten Hacer - yaşı ilerledikçe - ev- lenmek duygularından uzaklaşan ve gittikçe erkekleşen bir kızdı. Kabile arasında ona acıyanlar bile vardı: «— Hacer, güzelliğini kendi elile mahvediyor! 4— O, Arabistanın eşsiz bir yıldı- adır... Banki gökten Hamdanilerin zaviyesine düşüvermiş. Denizlerde ve karada, erkekler gibi, cenge gittiği halde güzelliğini kaybetmiyor. Ona düşecek kocaya nemutlu! «— Biz Hacere âcıyoruz. Çünkü o, erkek kalıbı içinde yaşıyan bir kız- dır. Eğer günün birinde aynaya ba- kacak olursa, güzeliğine kendi de meftün olâcak ve boş geçen günleri- ne kendi de acıyacak! » Hacere bunları söyledikleri zaman, o: — Ben, kendimi herkesten iyi bül rim, Diyor ve bu sözlerin tesiri altında kalmamak için, aynaya bakmaktan çekiniyordu. Hacere babası «Kâzimilers le yap- tığı bir savaşta ele geçirdiği bir ay- nayı hediye ettiği gündenberi Ha- cer bu aynaya - eğer sayılacak ol sa - on kere bile bakmamıştı, «Akabe» ona bir gün: «— Aynaya sık sık bakma... Mağ- rür olursun! Allah gururu sevmez. Allahın sevmediğini yapanlar, ömür- lerini sefalet ve mahrumiyet içinde geçirirler!> Demişti. Zaten Hamdaniler ara- yerde ayna yoktu. Kâzimilerden Hamdani şeyhinin kızına geçen bu ayna hakkında Arablar bir çok hi- kâyeler uydurmuşlardı. Aynanın etrafı kakma sedef işle- meli idi; bir karış kadar uzunluğun- da gene zarif işlemeli bir sapı vardı. İnsan bu aynada kendisini tabii ce- sametten bir kaç misli büyük gö- rürdü. Kabile efradı arasında hatırı sayılır kimselerden - merak saikasi- le - aynaya bakıp ta aklını oynatan- lar da vardı. Bu vakalar kabile ara- sında bin türlü tefsirlere meydan vermişti. «Şeyhin aynası, günahkârları çar- pıyor!» «— Aynanın içinde şeytan var. Bu şeytanı görenin « bütün ömrünce - işi ras gitmez!» Ve işte, Hacer de bu inanışların tesiri altında kalarak, sihirli aynaya bakmaktan çekiniyor, onu siyah bir örtüye sarıp saklıyordu. Bazan genç kız arkadaşlarının Sö“ züne uyarak; — Ne olursa olsun, bu gece ayna Yâ bakacağım. Çoktanberi kendimi görmedim. Acaba gün geçtikçe gü- gelleşiyor muyum. yoksa gireli yor muyum? Diyor ve siyah örtüye elini uzattı. ĞI zaman, «Akabas> nin sözelri ku- lağında çınlıyordu: #— Aynaya bakma... Mağrur olür sun! Allah, gururu sevmez!... » Sonra birden elini aynadan çeki- yor ve üstüne bir kaç örtü daha ali yor... Onu iyice kapatıyordu. Hacer, aynanın içinden şeytanlar, ifriller, periler çıkacakmış gibi korkuyordu, Şeyhin kızı 0 gece sabaha kadar düşündü... Ayna... Akabe... Said... Ve birbirine bağlı bir çok garib fk kirler. Hacer, deli gibi, yatağın içinde müs temadiyen dönüyor, esniyor, çırpını- yordu. Hayatı gittikçe muammalaşan Ha- cerin sonu nereye varacaktı? O, diğer kabile kızları gibi, sadec9 kadınlık hislerinin esiri olarak ya şamış olsaydı, bu kadar üzülür ve ezilir miydi? Nil t bir erkekle ev- lenip bu üzüntülü düşüncelerden kurtulurdu. Fakat o, bunu yapamaz- dı.. yapamıyordu. Hacer, Said gibi, Aykut han gibi bir kahraman ol mak istiyordu. Kendini yokladığı za- man, onlardaki kahramanlık evsafı- nı kendinde - hem de fazlasile - Dü- Tuyor ve: — Ben, kadın değil, erkek olarak doğmalıydım. .. Diye bağırıyordu. Hacer > kendi şahsında toplanan meziyetleri tartmağa te yoklamağa başlayınca: — Hayır, bende meşhür bir kah- raman olacağım, diyordu, benim on- lardan neyim eksik? Cesaretim var. azım ve iradem var. Nefsime itima- dım var. Korku nedir bilmem. Bilek lerim kuvvetli, Döğüş, yarış, savaş hiç birinden göri kalmam. Dalma ön safta bulunur, ölümle pençeleşi- rim, Denize çıkinca dalgalar benden yılar. “Çölde kâzırgalarla boğuşurum. benim onlardan ne farkım var? Daima bunları -düşünen Hacer, şüphe yok ki, bir erkekle çarçabuk evlenemezdi. O, evlenmekle, her şey- den once kahramanlığa veda etmiş olacaktı, Hacer için, evlilik, ölüm demekti Onun henüz ölmeğe niyeti yoktu. « Yırtıcı kaplan» ve deniz.. Hacer o gün zenci hizmetçisi Zanto ile sahile inmişti. Hamdaniler gemilerini yağlıyorlardı, Zanto, Hacerin çok sadık hizmete çisiydi. Şeyh Abdullah onu Kâzimiye cen- ginde esir almış, kızına hediye et- mişli. Zanla, bir tesadüf»eseri olarak Kâzimi kabilesi şeyhinin de cariyele- rindendi. Zanto, Hamdanilerin eline düştük- len sonra, hürriyete kavuşmuş gibi sevinmişti. Kâzimi kabilesi şeyhi çok müstebid bir adamdı. Cariyelerine güneş yüzü göstermezdi. Zanto bü- rada kısa zaman içinde Hacere ken dini sevdirmişti, Hacer denize çıktığı zamanlarda da Zantoyu yanından ayırmazdı, Zanto kırk yaşlarında bir kadındı. Başındaki saçları çok kıvırcıktı... İri, uzun boylu, ve çök kuvvetliydi. Ha- cer onu en çok kuvveti ve sadakati yüzünden seviyor ve nereyi gitse yar nında götürüyordu. Hacerin Zanto- dan başka Cezairli bir kaç cariyesi ve gene onun gibi Zenci köleleri var- dı. Fakat, bunların hiç birisi Hacere Zanto kadar bağlı ve sadık değildi. Hacer, Zantoyu bir kaç kere dene- mişti. Zanto ölümden, fırtınadan. döğüşten yılmazdı... Hanımının ufak bir işaretile kendini ateşe atmaktan, döğüşmekten çekinmezdi. (Arkası var) SHESERENS m rinir ve aç

Bu sayıdan diğer sayfalar: