gür kia za Akv 8 kenağ 4 © fa vas. Eski ve yeni Istanbul Kınalıadada yirmi sekiz sene İİ mahpus yaşıyan imparator Kendisile beraber sürülen iki oğlu da Ermeni tarafından hadım edilmişti İstanbulun mazisini ve Adaların ge- Çirdiği faciaları anlatırken Kınalıya kadar gelip de - burada ömrünün son yirmi sekiz senesini geçiren - İmpara- tor Mişel Rangabeyi unmamak kabil mi? İreni hal'eden ve asi ermeni kuman- “dan Vartanm gözlerini oyduran © haşin Nisefor Logotet (1) Bizansia büküm sürüyordu. 811 senesinin 'Temx muzunda Bulgarlarla harp edildiği s- rada, Nisefor ve oğlu, zalimce bir tedbire baş vurarak düşmanlarının Çocuklarını ve hayvanlarını öldürt- Mmüşler, Bulgar kralı Krumun çâdırı- ma da ateş vermişlerdi. İki kavm arasındaki zıddiyet son haddini buldu ve mağlüp kral, ölün- ceye kadar Bizansla boğuşmak için &nd içti, İntikam almak fırsatını da şöylece buldu: Bir gün Bulgarlar, Rum ordusunu tehlikeli bir pusuya düşürdüler, Nise- Tor etrafı geçilmez dağlarla çevrili bir vadile askerlerile birlikte (oiken, Bulgarlar, geçidlere kocaman ağaçlar devirerek ormanı ateşlediler. Bu pusu- Ya vaktinde ehemmiyet vermiyen Rumlar, neden sonra tehlikeyi arla- dilarsa da iş işten geçmiş bulunuyor- du. Çetin bir muharebede Nisefor to- Puzla ezildi. İsaya küfretmeğe rise göstermiyen bütün esir Bizanslılar kılıçtan geçirildi: Veliahd güç belâ yakayı kurtardı. Bulgarlar umulmadık bir zafere kavuşmuş bulunuyorlardı. Kralları, maktul Niseforun kafa tasına gümüş bir çerçeve yaptırarak bunu bir ka- deh haline getirâi, Dostlarile birlikte şerefe içti! Babasının yerine Edirnede tahta Eeçen yeni İmparator Staurakios kı- #a boylu, çelimsiz, cılız ve sakil bir Oğlan olduğu için, hiç de sevilmiyordu. Hele bu mağlübiyetten sonra Bizan- Sın tekrar yüzünü göldürecek bir şahi- Siyete benzemiyordu. Hemşiresi Prokopya onu hel” ve ko- Cası Mişel Rangabeyi tahta geçirmek İçin pek o kadar da zahmet çekmedi. Asil bir aileye mensup münevver bir insan olan ve ancak kaynı ve 88- Mefi tarafından gözlerinin kör edilece- Ğini öğrendikten sonra hi kabul eden Mişelin etrafında pek Ümldler belirdiyse de onun da irade- BİZliği karısının hükmü altına girme- ile derhal anlaşıldı. Bir taraftan dini ihtilâflar, öte yan- dan askeri inhitat içinde, Bizans kıv- Yarmıştı ki, devrin sihirbazlarından bir kadın, her sabah hükümdar ge Şerken yüzüne karşı şöyle haykırmak kuvvetini kendinde buluyordu: — Artık tahtindan in! Yerini dalhş Vâyik birine terket! Ve bu kadına küstahlığından dolayı hiç birşey yapılmıyordu. - O aralık Bizans, Bulgarlara karşı Yeni bir harp açtı, Ermeni Leon (4), iparatorluk ordusunda Şarklılar Serdar iken, en ehemmiyetli bir anda harbe girmesi icab ettiği sırada Bizaps Ordusundan uzaklaştı ve elde edilmek Üzere olan bir zaferin mağlübiyetle Meticelenmesine sebebiyet verdi. Kurnaz Ermeninin burada bir plâ- MI vardı: Bizans askerleri tarumar Vaziyetteyken onun elindeki kuvvetler terütaze kalmıştı işte... Edirnede istik- özde bunu istemiyor i yı fdarlarının 20- tile yapıyordu. Hattâ meşhurdur; #damlarından Keke Mişel (3) kılıcını ( Şekimiş; * — Eğer isyan etmezsen, hükümü ef- ne almazsan seni bu silâhla öldürü- Tüm! - demişti. Mağlüb ordunun bakiyelerini de kendi bayrağı altında toplıyan Erme- ni Leon, Bizans surlarma dayandı, Burada müdhiş bir muharebe çıka- cağı sanılıyordu. Fakat derviş meş- rebli olan İmparator Mişel Rangabe: — Bir damla kan dökülmesin... Ben tacımdan vazgeçiyorum! - deği. Tahtta her değişiklik bir çok zu- Tümlere, işkencelere sebebiyet vermesi teamül olduğu için, iktidar mevkiinin etrafında bulunanlar, hükümdara yalvardı, yakardı; hukukundan vAz- geçmemesini niyas etti. Bilhassa İm- paratoriçe: — Beni düşün! Evlâdlarını düşüni., » diyordu. - Sen selefin zamanında bu Ermeniyi sürgünden kurtarmıştan. Buna rağ'nen o sana gene böyle nan» körce isyan etti, Şimdi onun karşısın- da silâhını teslim edersen bizlerene yapmaz? İmparatorun ağzından yalnız şu ce- vap çıkıyordu: — Aman kan dökülmesin... Ötedenberi Ermeni Leonun kanısı &leyhine bir çok rivayetler dönerdi, Hattâ onun Keke Mişelle alâkası oldu- ğu da rivayet edilirdi, Bunları telmi- hen İmparatoriçe: — 'Taci o fahişenin başında mı gö- inliyordu. Samsunda Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından 120 çocpK giyiirilmiştir, Yukarıda bu yavrular görünüyoğ. kat ettiler: Ermeninin sert olan ve Rumlar ta- rafından yaban domuz kıllarına ben- zetilen saçları sözde taç giydiren pat- riğin parmaklarına diken gibi batmış- muş; bu da şeametmiş... Gözden kaçmıyan bir nokta da şu oldu: Ermeni Leon İmparatorlara has kılığa bürünür bürünmez, sutından çıkardığı kısi, dar elbiseyi Keke M. şele uzattı. O da derhal esvabı giydi... Hurafeperesi Bizanslılar bundan derhal mânâ çıkardılar ve ne garib ki tefe'ülleri de hakikat oldu: Kekenin tali, hep Leonun arkasından gikti... Ermeni hükümdar, eski hanedan Azasını öldürtmedi. Esasen Rangabe nin hissiz bir adam olduğunu katiyet- le biliyor, onun saltanattan feraga- tindeki samimiyete inanıyordu. Onun için gözlerini kör etmeden selefini rayı da muntazaman vermediyse de Allahlık bir adam olan Rangabe yirmi sekiz senelik menflliği esnasında te- cellisinden bir tek şikâyette bulunma- dı. Hoş, kaç hükümdarın felâketine şahid olacak kadar uzun yaşadı ya... İmparatoriçe Prokopya da vaktilş inşa ettirdiği bir manastıra kızlarile birlikte gönderildi. Orada ümlidsizlik, setalet içinde yaşadı. İki oğulları vardı: Bunlar, zamanın Adeti üzere hadım edildiler ve Kına, ya sürüldüler, ... İşte, İstanbul adalarına Prens ada- ları denmesine ve buranın tarihteki Yazan: Sermed Muhtar Alus Sahife 7 'Tefrika No. 86 NANEMOLLA Evvelâ Araba işi çağırdı. — Eşrafa, ismi düz fakat kâri pek muavvec olan işbu meşrubumüskir, memşaya omütevaliyen amedşüdü icab ettiriyor... diyerek odadan çıktı. Tayfurun reyi: — Beycağzımın fesini, elbiselerini, fotinlerini aradan yok ediverelim. Söz temsili, yukarıki odanın penceresi açıkmış. Anahtar da acele ile dolabın üstünde unutulmuş. Duvardan eriğe, erikten pencereye, pencereden de içe- riye zıpırın biri atlamış; alayını arak- lamış... Bu gece geçsin, yarın sabah hepsini koruz önüne... Rey mi bu?.. Kara arab aklı bu ka- dar olur işte. Fesi, elbiseyi, ayakkabı- nı çalan elmaslı, altınlı şeyleri bırakır mı?.. Onları da saklıyacak ol, delikan- lı polislere, karakollara koşmaz mı?.. Hem, saraylı evinin adını hırsız yu- yalığına çıkarır mı? Göbekli, odaya dönüp üç beş dakika geçirdikten sonra, Kurban Osebe işa- retle ve ayni mavalle gene sofaya çık- ta. Oseb: — Bu işte yek çare vardır, deği, İkisini de saroş edelim. O kerte matiz aret geçip dışarı kalmasın; nazliyanda da peçe muha- faza edecek derman tükensin... Bak Aristo vari fikre, Eflatuna pes dedirtecek tedbire. Böyle #lemlerde her baş sedire ge- çişte rakıyı bardakla içen Nimeti Mol- la, işin o geceki pürüzlülüğünden, Eş- refi idare için yalın kat gitmiş, hürme- ten diğerleri de ona uymuştu. İyiyi, kötüyü olduğu gibi söylüyo- ruz. Muştaradenin içkiye yüzü yoktu. En fazla içişi altı, yedi kadehin için- de. Bu kadarını da nadiren göze alır, alınca da sarhoş oluverirdi. Bir tek daha ver, oracığa sızsın. O gece o saate kadar içtiği ancak iki, iki buçuk kadehti. Şişko, odaya dönüp daha yerine yerleşmeden, yüksek sesle, güftenin #lk mısramı tutturdu: Sanki geldim de we buldum bu harab bada Ve çeneyi işletti: Pederi velinimetim ve veliyünniamı Azamım sultan Mecidi measir celidin gariki muhabbet ve nüvazişi Tarandil- ciğim. Lütfet ve ettir bakalım şu şar- kıyı!., Şarkıya giriştiler. Sanki geldim de ne buldum bu harab übade. Bezmi gamda bana hunu ciğer oldu bade Hor gün envaı belâ, türlü cefa Amade Aleme geldiğime ben de pişman oldum. Fakat sazendelerin, hanendelerin hepsinde iştahsızlık, halen kerahen bir çalış. Başka vakitler, (ağalık vermekle, yiğitlik vurmakladır) sözünü âllinden düşürmiyen, takımdakilere beşi bir aradalar, iki buçukluklar atan Şişko- nun bu geceki hasisliğine burun edi. Peçeli herkesten evvel. atılırken, onun bu heyecanını gören Eşref du- Tur mu? Ardından gene tekrar; — Ban abdi pürtaksir ve bidai kasi- rin mercimek kadar hatırı da yok mu? Bir parti daha... Iâfla peynir gemisi yürürmüş 'Matlüb yerine gelmişti. Nimeti Molla, eşref saatin hülül et- tiğini görmüştü. Bu sefer paçaları si- vadı: — Ky Yusuf, ey Züleyha, tatvili ke- lâma ne hacet, biraz odanıza çekilin, başbaşa konuşun. Herhalde gene mec- isimiz gelir, kemayenbaçi çalıp söy- ler, gülüp oynarız. de peşlerinde olduğunu görünce, Pe geli Mevlânekapılılığını takındı: — Moruk, senin ne işin var bura da?.. Çek arabayı bakayım!.. O, alık alık bakarken, ekledi: — Çabuk bas!.. O bekçi davulu kar. nına tekmeyi inersem patlatırım gö- züm kör olsun!.. Rumeli kazaskeri duralamıştı. Şal varından Hind keteni geceliğinin ce- bine geçirdiği liraları şikırdatarak: — Ey gülü rana, ey afitabı cihantâb, yabancı mıyız? Ayrımiz gayrımız var mı?.. Sizler söhbet üzere iken ben de bir kenarda cıgara tellendireyim... de- meğe kalmadı. Sokakta bir nâra. Biraz uzaktan, köşe başından geliyor, ama hepsi du- yuluyor: — Anaayt!., İstanbulda aslan, Ge- Jatada kaplan, yedi iklime ateşi süzan, sekiz kanlı, on iki yaralı, $5 kere zap- tiyeli ### köleleri geliyor!.. Evin içindekilerin kuyrukları kısı vermişti. En evvel odadan fırlıyan Peçeli, Paşa babasını, yalısını, kona- ğını unutmuş; ne ağız kullanacağını da şaşırmış: — Balaban İbrahim... Mahpüstay- dı, ne zaman çıktı bu herif? Saraylı yukarı koşmuştu: Pamuk bacı, merdiven basamağına oturmuş, (Kuleuzü) leri okumakla beraber besmele çekip: — Dikkat edin, dilinden anlarsınız, Bana kalırsa Arnavud Abdül bey bu.. O değilse, saray kapıcıbaşısı Musa ağadır... diyordu. Meclis odası boşalmış, yosmaların hepsi sofaya, merdiven başına, üst ka- ta yayılmışlardı: — Esekapılı Kulaksız 'Tosun! — Aptal mısın kız, hünkâr yaveri Pehlivan paşa onu öyle islatmış ki kabadayılığa tövbe etmiş! — Eyüblü Destursuz Zekülye de benziyor. — Onun yedikulede Rum dostu var ayol, gelmez bu taraflara, Bu işte en söz sahibi olan Saraylı da kim olduğunu kestiremiyor; — Bu, olsa olsa, geçen sene Tersane- H Atıfı Aksarayda vuran Habeş Şehab olacak.. İster misin gene kapı simitle- rini bağlasın, aralarına sırık soksun? Taşlanmıyalım, cam çerçeve İn- mesin de o kadara razı Ol! Devrin âdeti var, Bir mahallede böy le bir ev oldu mu, belâlı melâl kapıs ya dayan dı mı, yahud mahalleli bas- kına kalktı mı, bütün evlerde lâmba- lar püf. Sokak boyunca ışıklar hep söndü- rülmüştü. Pembeten, Yenice eleğinin peşinde. Yeryüzü yıkılsa haberi yok. Avratpazarlı Gugulik Mümtaz değilmi, bir tokatlıktır yani ya.. İkinciye kalmaz, getiririm bura ya; ibriği eline verip hepinize ayak yı- katırım. Kurban Oseb kübera nedimi. Böyle kabadayılaria alâkası yok. Masanın altına saklanmış, sesini çıkarıyordu: — Anaayt!.. İstanbulda aslan, Ga- latada kaplan, yedi iklime ateşi sü- zan, sekiz kanlı, on iki yaralı Raşid köleleri geldi; aç kapıyı Saraylı... Saraylı: — Eyvah, dedi, gördün mü başımıza gelenleri?.. Ayı Raşid. Şimdi ne yapa- cağız çocuklar? Bu herife kapıyı aç- mazsak, Allah bir camları, çerçeveleri aşağı indirir. İndirdikten manda da kapıyı kırar, arka duvardan atlar, gene içeri girer. Işıklar zaten söndürülmüştü, Ev halkının hepsi, o cıgara dumanlı, ra- kı ve nefes kokulu, havasız meclis oda- sına toplanmışlar, fısıldaşıyorlardı. Göbekli; (Arkası var), i