29 Mayıs 1938 Otomobil merakı Bir muharrire göre otomobil sahibi olmak ne demekmiş? “Erkeklerin aşkı ezeldenberi mideden geçer denilir. Kadınların aşkı da şimdi otomobilden geçiyor,, Otomobil meraklısı bir muharrir diyor ki: «Bir otomobile sahip olmak istemiyen adami görmek isterdim. Bir insanın otomobili yoksa her halda bir tanesine sahip olmak ister, Şayet bir otomobili varsa ondan daha iyisine malik olmak birinci gayesfidir. Bütün bu otomobil derdi «tatmin edilemiyen arzular» faslına dahil olur. Bir otomobili olan mutlaka bir baş kasını arzu eder. Çünkü diğer otomo- bilin motöru daha kuvvetlidir, karo- serisi daha güzeldir, markası daha gö ze çarpar ve daha bilmem neler... İn- san sahip olmadığı başka bir otomo- bilin parlak evsafını saymak için meye kelimleri kâfi bulmaz. Öteki otamo- bil mutlaka ve her hususta elimizde- kinden daha iyidir. Otomobil sahipleri iki sınıfa ayrıla» bilir. Bunlar küçük otomobillere ve büyük otoboillere sahip olanlardır. Bü yük olomobilliler grupunu teşkil eden» ler, küçük otomobilliler grupuna İş- tıhfafla bakıp geçerler, Küçük bir oto- billiler grupunda uzun zaman müna- kaşaları mucib olduğu da vakidir. Küçük otomobilin birçok iyi tarafı vardır. Şayet küçük otomobille gider- ken bir gün yuvarlanacak olursan arak banın parçalarını toplar ve âdetâ koltuğunun altına sıkıştırarak onu tamircisine götürür ve onu yeniden yaptırabilirsin. Otomobil öyle bir şeydir ki taksitle salın alınır ve insanı âdetâ göklere çıkarır, Her halde 90 kilometre sürat- ten sonra böyledir, Bununla beraber bu göklere çıkmak işinde motörün spor otomobilleri lin dayanıklılığı gibi birçok âmiller bi- rer mühim vol oynar. Kullanmanın bu işte hiçbir zaman rolü yoktur. Bunu hatırınızdan çıkarınız. Çünkü otomo- bil kazaları için görülen mühakeme- lerde otomobil kullanmanın mesuli- yeti meydana çıkmıyor. Her şey kaba- hatli, yalnız kullanan kabahatsizdir. Erkeklerin seksapeli Kadınların dekolte gece tuvaletleri, Otomobiller kırlarda AKŞAM zeki olan bir kadın nazarında bütün erkekler müsavidir, farkları sahip oldukları ve kullandıkları otomobilin markasından Jbarettir. Bugünkü ka- .dımın nazarında erkeğin ne bıyığı, ne geniş omuzları, ne gümrah sesi, ns sporcu kıyafetidir. Böyle boş şeylere bugün artık kim aldırır? Erkeğin bu devirde hüküm süren seksapeli, oto- mobilinin aerodinamik şekli ve kat- edilen kilometre saatinin gösterdiği kilometrelerin süratidir. Birçok erkekler vardır ki buna inan mak istemiyorlar. Küçük bir tecrübe bunu böyle olduğunu isbata kâfidir. Yalnız kendi benliğini beğendirmek istiyen bir erkek 1913 den kalma bir otamobile binsin de bak onun yanına bir kadın yaklaşır mı? Otomobilin hayat itiyadlarımızı kö- künden değiştirdiği sık sık işitiliyor. Buda doğru olabilir. Bugün Avru- pada baştan çıkarılan kızlar tarafın- dan crkerklere karşı ikame olunan davalarda «Yeni bir otomobil vadede- rek buştan çıkarmıştır!» sözüne sik sık tesadüf edilebilir. Otomobil ve kadınlar Bugünkü asri kadın şapkasını nasıl salın alıyorsa,otomobilini öyle satın alıyor. İlkbahar gelince: Yeni arabal Şapkasını başıma geçirdikten sonra kocasına dönüp: «Nasıl yeni şapkam yakışıyor mu?» diye soran kadın bu- gün ayni suali otomobili için de soru- yor: «Nasıl yeni otomobilim kıyafeti- me yakışıyor mu?» diyor. Her kadın, erkeğin kazancıng göre bir otomobile sahip olabilir, denili- yor. Bu erkeğin mutlaka müfred ola» rak kabul edilmesi lâzım gelmez. Bu «erkek» bir anonim şirket te olabilir, nasıl ki otomobilleri imal edenler bi- rer anonim şirkettir, İnsan kadınlardan ve otomobiller- den bahsedince, geçenlerde güzel bir sarışın kadının ağzından çıkan şu cümle hatıra geliyor: «Bana bir otomobil vadetti, sonra üç çift ipekli çorap hediye etti. Şimdi günden güne kendisinden soğuduğumu görerek üs- telik hayret te ediyor. Erkeklerin aşkı ezeldenberi mide- den geçer, denilir, kadınların aşkı da şimdi otamobilden geçiyor. Erkekler bunu bilsinler de ona göre hareket etsinler, Emin Coşkundere adında muharririmiz yoktur Emin Coşkundere adında biri- nin Anadoluda Akşam muharriri #ıfatile gezdiği ve abone kaydet- tiği haber alınmıştır. Gazetemi- zin bu namda hiç bir muharrir veya muhabiri olmadığını, ken- disine abone parası veren olursa mesuliyet kabul etmiyeceğimizi beyan ederiz. Yazan: Sermed Muhtar Alus Ki taraçalı gazinoya (1) girdi. Sıyrılıp kurtulabilmenin imkânsız- lığına kanaat getirmiş olan Teftiş mü- dür muavini Dimitri efendi, başka bir halâs yolu düşünmede. Köpeği öldürene sürüklettikleri gi- bi ortalığı berbadlıyanı da bu haltı edene temizletirler... (Karayı, marsığı tanıyorum) diyerek, türlü yalanlar da katarak ayağile kapana girdi ya, çık- sın içinden şimdi. İşi biçim alacak bir şekle sokmak- tan gayri çare yok.. Gözleri etrafta, kaldırımlardaydı. Burunsuz İspiroyu gördü. Arabadan ayağını atarken Sabri ağa asıldı: — Nereye?.. Yağma yok... Burunsuzu çağırdı. Herif faytonun yanına seğirtince İrfan hemen tanıdı. Bu kılık kıyafette görünmemek için körüğün içine çekildi. 'Teşehhüd mikdarı mirasyediliği za- manında, Tuğrakeşle ve dalkavuklar- Ja bu tarafları gezip tozduğu günlerde bir kaç kere başvurdukları kimseler- den. Yüreğinden gene heyecan... Küçük, Doğruyol kaldırımlarındaki muhabbet tellallarının ellerine kadar mı düştü? Meslekdaşlar rumca konuşmağa başlarlarken sergardiyan susturdu: — Türkçe söyleyin yahu!. Betimize gider elbet, belki anamıza avradımıza sövüyorsunuz.... Lâfı dinlediler; — İspiro, bu aksam mabiyenzi Esref bey gördün? — Yok, görinedim. Kafe Flamda baktiniz Verilmiş sadakası varmış Nanemol- lanın. Aklına gelenlerin biri sandığı gibi çıkmıyor işte. Yoktan yere Küçü- gün günahına giriyor. Bülbülün çek- tiği dili belâsı, evhamlının çektiği de boş kuruntulara kurban olmaklık... Burunsuz İspiro arabanın yanından çekilmiye kalmadı, başka bir gölge belirdi: Kör İzak... Bu da Doğruyolun sayılı vasıtalarından. Irfan onu da tanıdı ve gene körü. gün içine saklandı. Yüreği (kabârma- yım mı, kabarayım mu) diye tetikte... Buna da Eşrefi mi soracak, yoksa Küçüğü mü — İzako, mabiyenzi Esref bey ner- de simdi Babam Salomonu Hasköy top- raklarından çıkar, ona sor kuzum!., Yani onun da haberi yok... Nane- mollada bir Yarabbi şükür daha, Yal- niz verilmiş sadaka ile olmaz, başın- dan çevirip muhakkak fıkaralara pa- ra vermeli, Burunsuz ayağını sürümüş. Kör İzak uzaklaşırken, bir koca kafa ve lönlön baba... Galiba kadın da iğretiden bir çocuk elbisesi giymiş. Koltuklarının altı patlak, göğsü kâvuşmuyor; pantalo- nu, kısa pantalonun eşi. Vanlı, palulu ayvazların karıları gibi konuşan bir kazık. İrfan gene körüğün yanına büzüldü. Tüysüz Haçik (2). Nanemollâ pirelenmeğe kalmadı, — Mabiyenzi Esref bey rasladin bu geze Haçikaki Tüysüz Haçik omuzunun birini kal- dırdı: — Kefalı ayıkla; maydanozunu, 50- ganmı, sarımsağını koyup ateşe oturt; pişirip tam yiyeceğin sırada üstüne çirkefi boşaltırlarsa yiyebilirsin o pilâ- kiyi-.. Eşref bey de balığı ayıklatoor; (1) O vaktin ve Abdülhamid devrinin Beyoğlundak! en meşhur ve incesarlı ga» zinosu. Bina hâlâ mevcuddur; pek göm çarpar bir değişikliği de yok. CEftalopos) (o İsmindeydi. e Abdülüzizin lerinin, tüfekçilerinin de kaynaştığı yer- di. Baş masalara , allzuma ola- Tak (rar mi bana yan bakan?) diye tu- Jumbacı naraları atarlar, yosmalara caka olarak camlar çerçeveler indirirler, gar- sonları, çalgıcıları döğerlerdi. Gürültüye yetişip te ağız açabilmek kimin hadd!(?. “PFilâncanın oğluyum), (sarayda tüfekçiyim), (falancanın maiyet kölesiyim) dediler mi - buna da hacet, yok a, zaten hepsi damgalı - sıvışan sıvi- ana... (2) Meşrutiyetin Wk senelerine kaday sağdı. Akoğlanlar gibi bıyıksız, sakalsın, rü- yaya girse uçuk çıkartacak suratlı, at ölüsü gibi gövdeli Sopasına dayana dayana Beyoğlu Onaddelkebirinds dolaşır, (güzel kanaryalarım, kumrularım, piliçlerim var beyle) diyerek müşteri çevirip. gaye profesyonel bir Sahife 7 'Tefrika No. 74 NEMOLLA Taksim meydanının sağ köşesinde- | maydanozunu. soğanını, sarımsağını koydurtoor, mükemmel pişirtoor, Pi- İ Jâki tabağına olini uzatacak iken bu- laşık suyile çorba edoor hepsini... Ağna bu misalden. Öne düşüp sokak sokak,? ev ev dolaşoorum; can tüketoorum; avucumda tek çeyrekle ağzı açık ka- loorum.. Böyle teşbihli, misali ifadelerle maksadını anlatamadığını görünce şöyle izah etti: — Nümkünü yok, ona kız beğendi- remooruz şimcik. Kanarya istoor; kar beyazı, sarı saçlı, mavi gözlü bir ka- naryaya götüroorum; (bu n6 soğuk şeydir; dondurma kutusudur, nedir) deor. Kumru evine varooruz, (Tombul ama cilvesi noksan) diye burun edoor. Piliç buloorum, (bunu mektebe baş- latacağız?) diye surat asoor... Bodur tavuk, herdem piliç. Piliç misali ispen- ci karşısına dikoorum... Nanemollâda yüreğin hop etmesile ağzına gelmesi bir oldu. Bodur, ispenç derken altından Küçük çıkmasın? Kıyafetini, halini unutup tam lâfa karışacağı ve arkasını anlıyacağı sıra- da Zincirkıran Rıza bey çıkageldi. Bu kadar gecikmesinin sebebi, acar- lığını, patavalsızlığını evvelce söyle- diğimiz Kapıcılar kâhyası Musa ağayı gazinoda görmüş! masasına oturup bir kaç tane çekmiş; Eşrefin, dellkan- ının başına ördüğü çorabı anlatmıştı. Eşrefle perisi hoşlanmıyanların baş- lıcalarından biri de Musa ağa idi, O da onun geçmişini, içyüzünü bilenler- dendi. Sarayda ne zaman karşılaşsa ağzını bozar, yahud omuz vurarak ge- çerdi. Mabeyinci bey bunları kimseye söy- liyemez, çıtlatmak cesaretini bile gös- teremezdi. O raddeye gelmişti ki sara ya gelirken faytonunu ta nerelerde durdurup İspirini gönderiyor, - Musa ağanın oralarda olup olmadığını yok- latıyor, kâhya yakınlarda ise binanın dışından en nihayetindeki ağavat da- iresine kadar gidip arka yollardan ma- beyinciler dairesine kapağı atıyordu. Çıkarken de ayni hal... Zincirkıran da Tüysüzü şipşak ta- midi: — Ne istiyor bu heri? Dimitri efendi cevabı çabuk verdi; — Pemberenk Esref sordum Riza bey. Bu aksam o nerde, öğrenmek lâ- zim ya, Delifişek, bü söze hoşlarıdı: — Ulan akıllısın ama fikirli değil- sin... Aferin, meşrebime göre hizmet ediyorsun, Tazı olalı bir kuş tutacak- sınl.. Tüysüz Haçiği yanına çağırdı: — Bu gece nerede bu Pembe oğlan?.. İşim var onunlal.. Akağa zaten heriften yangın; bir daha omuz kaldırdı: — Caddede dolaşırken görmüşüm. İki saat mukaddem Kafe Kurondaydı. Molla ile (yani Asalı Molla) içeri gir- dise, çok durmayıp çıktılar ondan. Kapıda bekliyen hümayun paytona binerlerken ağız ağıza gelip konuştu- Jarsa kulağım ancak bir kelimesini kaptı, Nişanca kelimesini, Kumkapı- da, Nişancadaki Saraylının evine git- tiklerine şüphem yoktur, İrfanın Nişancalarla, Saraylılarla, koltuk yosmalarile alâkası var mı?. Maamafih, bu havadise memnundu. Dişini sıkarak, oğunarak kımıldanı- yordu. — Allahtan bulsun Eşrefi de, hepsi de. Biz şu Küçüğü bulalım... diyecek, buna da dili varmıyor; sıkılıyor, Fakat Zincirkıran lâf dinler kişi mi ki? Silkindi: — Haçik misin, vıcık musın, açık söyle. Şimdi bizi Nişancaya götürecek- misin, gölürmiyecek misin, paşaları içeri aldığını duymuştum ama üstüne düşüp hangi semtte, hangi mahallede ve sokakta olduğunu öğrenmemiştim. Tüysüz Hacik, at ölüsü gibi önüne yattı; — Atın ölümü arpadandır, Rıza pa şam, İster isen bir tekme vur, öldür beni; bununla beraber ifademi diğne, Bıldırcın avına gider iken kopoya lü- zum vardır ama bu işte o kopoyluğu edemeeceğim. Zira bugüne kıdar köp- rünün öbür başındaki aksatalara, Adem baba Havva ana işlerine girmiş değilim. Dimitri efendi gözbebeğim zatının huzurundadır ve buna şahid- dir, (Arkası ver)