ça PARIS MEKTU ÖRAŞAD isim Mireille Balin, Amerikan filim şirketlerine ateş püskürüyor “Onlar artisti, artist diye değil, âdeta esir gibi angaie ediyorlar,, diyor Paris, Nisan 'Mireille Balin, Fransız sinemasının en genç ve en şöhretli yıldızlarından biridir. Fransada birçok filim çevirip şöhret kazandıktan sonra Hollivuda angaje edilmişti. Oraya gitti, birkaç ay oturdu ve filim çevirmeden geldi! Fransızların gözbebeği olan bu genç ve güzel artist Hollivudda filim çevir- meden ne için geldi? Bunu merak et- tim ve kendisile bir mülâkat yaptım. Artisti Paristeki apartımanında ziya- ret ettim, Genç Fransiz yıldızı beni pek samimi kabul etti Salonda sart atlas İngiliz tarzında iki rahat koltu- ğa gömüldük. Yıldızın köpeği de çık- tı, hanımının kucağına, kuruldu." Narin vücudlu genç yıldız birkaç sözden sonra hülya deryasına dalmiş gibi gözlerini yere dikmiş, köpeğini okşuyordu. Kendisine Hollivuddüki hayatını sormak istedim. Biliyorum ki Amerikada onun da kalbi kırılmış, Hollivud onun da yüreğine bir han- çer saplamış. Kleopatra gibi, âşıkla rını kendine celbedip eğlendikten Son» ra kalplerine hançer saplıyan Holli- vud... Bütün genç, hattâ ihtiyar ve cocukların bile kâbei hayali olan Hol- | Hiwud, Mircille Balin'e de sadık kal- mamış! Yıldız dalma ayni vaziyette... DÜ- şündüm, taşındım, nereden başlama» lı, yanımda 'Türk sigarası vardı. Çı kardım bir tanesini ikram ettim, — Teşekkür ederim, Amerikan si- garası olmasın? deği. Demek Amerikadan bu kadar Yoşlanmadınız? Holivud hakkında leriniz nedir?... Sanki birdenbire uykudan uyandı. Hollivud sözü onu kamçılamıştır, An. latıyor, anlatıyor, anlatıyordu; — Hollivud hakkında hislerim pek fena. Amma tahmin ettiğinizden çok, çok daha fena. Arnerikayı çok sevme- dim, Hollivuddan hiç hoşlanmadım. Şimdi siz zannedersiniz ki filim çevir. meden geldiğimden dolayı Hollivudu hiç sevmedim. Hayır, katiyen böyle değil.. o memlekette filim de çevirmiş olsaydım gene orasını çok sevemiyecek- tim. Hollivuda ayak baslığım günden- beri büyük bir yalnızlık duydum. Va- ziyetim tamamile öksüz bir çocuğun vaziyeti gibi idi. İnsanlar maddi, eş- yalar, binalar bizim (hoşlanmadığı mız bir tarzda... Sokaklarda birkaç palmiyeden başka dikili ağaç yok. Memleket öyle bir Lanzim olunmuş ki bir meydan yok. Bir sokaktan çıkıp öteki sokağa dalıyorsunuz. Sokaklarda otomobilden geçilmi- yor. Birçoğu da kırık dökük, Çiçekleri kokusuz, yemişleri tatsız, kadınları hovarda., maddi bir memleket... Biz Avrupalılar ince insanlarız, maddi insanları sevmeyiz. Size bir hikâye anlatayım, Ameri- kalıların ne kadar maddi ve inadcı olduklarını anlayınız: Benim bir mü- rebbiyem vardı, bu kadıncağız yaş- landı, parasız kaldı. Günün birinde aklından esmiş, kalkmış Amerikaya iş aramağa gitmiş. Nevyorkta bir müd- det kaldıktan sonra San Fransiskoya gitmiş, bir ailenin yanına girmiş. Bu kadıncağız biraz delişmendir, fakat katiyen deli değildir. Kadıncağız na- sıl oldu ise bir gün fazlaca sinirlen- miş, bazı hareketler yapmış, bu hars- ketlerini ve lâkırdılarını deliliğe ala- rak kadıncağızı timarhaneye tıkmış- lar. Biçare ihtiyarcık iki gözü iki çeş” me timarhaneye girmiş Bir de cirafında ne görse beğenirsi- niz?... Bir sürü genç, ihtiyar akılları başlarında kadınlar... Bunun etrafı- na toplanmışlar, teselli etmeğe baş- lamışlar, Mürebbiyem: «Sizin burada De işiniz var?» demiş. Onlar da «Se nin de aklın başında, senin burada ne işin var?» diye cevap vermişler, Ka- dancağız, bu hal karşısında şaşakal- mış, o aralık yanlarına timarhanenin hastabakıcılarından biri yaklaşmış «Ayol, demiş, sizin hiçbiriniz tam deli değilsiniz. Fakat sizi buraya deli di- ye koyanlar asıl delidirler, onlar da maatteçssüf açıkta geziyorlar». Kadıncağız, timarhanede bin tür- lü fecayle tesadü? etmiş. Genç kadın Yardan biri: — Allah rizası için beni bırakın, bea deli değilim... Diye figan edermiş. Kimsenin aldır- dığı yok. Nihayet günün birinde oda sında kendisini asmış, ölüsünü bul muşlar, Benim mürebbiyemi de bir se- ne timarhanede tuttuktan sonra Fran- saya göndermişler. İşte Amerikalılar böyle delişmenleri deli diye timarha- neye korlar, inad eder timarhaneden çıkarmazlar. Bunu ne için misal gösterdiğime bel- ki şaşarsınız, lâkin şaşmayınız. İşte Hollivud sinema ; şirketleri de filim yıldızlarına karşı böyle hareket edir yorlar, Ben Fransada mesuddum, Be- ni Metro Goldvin Mayer şirketi anga- je etmek istedi. Çok düşündüm. Bir: çok ecnebi artistlerin Hollivuddaki düşdükleri vaziyeti gözlerimin önüne gelirdim. Angajmanı kabul etmek is- temedim, fakat o kadar zorladılar ki, nihâyet kontratı imza etmeğe mec- bur oldum, Birçok yıldızlar gibi Hollivuda gi- derken büyük haydiler kurmadım. Amma bu kadar da biçimsiz hareket edeceklerini düşünemedim. Hollivud- da ne için çalışmadım ve yahud ça- luşamadım? Çünkü öyle Hilimlerde ça- lışmaklığım için teklifte bulundular ki, benim için muvaffak olmak imkânı yoklu. Fransada kazandığım bütün şöhretimi bir anda kaybedecek idim. Biz, Fransız yıldızlarının memleketi- mizde nazımız geçer. Sinema şirket- leri ile sahne vazıları ile pek iyi anla- şınz. Filimlerde ve yahud rollerde lâzım gelen tadilâtı yaparlar, biz de şevk ile oynar, muvaffak oluruz. Holliyuda gelince iş, değişiyor. Siz Fransada meşhur imişsiniz filânmış orada kimsenin umuru değil, Avrü- padan angaje olan artistlere ithal 0- lunmuş bir eşya gibi bakıyorlar. Gü- Mirelle Balin Fransada çevirdiği filimlerden birinde ya biz birer canlı manken imişiz gibi muamele görürüz. Hollivuda vasıl ol- duğum gün trenden ayağımı yere bas- tığım dakikadan itibaren angaje ol- duğum şirketin malı oldum. Şirket arzu ettiği yerde benim için bir ev tut- muş! Orada oturmak mecburi, Stüdyoya davet edildim. Saçımın tanziminden tutun da etvar ve evza- ma kadar karıştılar. Saçımı şöyle tanzim etmeli imişim. Böyle giyinme- li imişim, öyle yürümeli imişim, şunu yemeli İmişim, bunu yememeli imi- şim. Kilom elli altıdan ne aşağı düş- meli imiş, ne de yukarı çıkmalı imiş. Çalışmadığım zamanlar reklâm ol- ması için stüdyonun emrettiği yerle- re gitmek mecburi imiş, stüdyonun tayin ettiği adamların refakatinde gezmeli imişim. Dalma gülmeli söyle- meli ve mültefit olmalı imişim. Daha neler de neler! Eskiden esir pazarla» rı varmış efendiler oraya gider kön- dilerine birer esir intihap ederlermiş. Hollivud sinema şirketleri de tıpkı ay- ni vaziyetteler. Artistleri artist gibi değil âdeta esir gibi angaje ediyor- Jar, Ruhunda ve vücudünde bu esare- te tahammül etmek takatı olan belki Hollivudda muvaffak olur, amma be- nim gibi hem manen hem maddeten hiç bir suretle istibdad ve esarete ta- hammülü olmayan insanlar ancak kendi doğdukları büyüdükleri memle- 'kette muvaffak olurlar. Ben Hollivudu bıraktığın zaman Danielle Darricux henüz filim çevir. meğe başlamamıştı. Yalnız Annabella başlamıştı. Simone Simona gelince şimdiki halde muvaffak oldu, fakat ne büyük fedakârlıklar mukabilinde... Kızcağızın canını çıkarıyorlar. İki gün- de bir çektiği iziyet ve yorgunluktan düşüp bayılıyor, hastalanıyor. Doğ- rusu ya onun gayretini çok takdir ediyorum. Fakat ben onun kadar ce- Sur değilim. Meşakkate hiç tahammül edemem.» B.0. IMuhabirimisin mülâkatının ikinci kıs- mun) gilecek yazımızda neşredeceğiz.) TAslanla arşı karşı! Afrika çöllerinde bir genç kızın geçirdiği korkunç macera Çalılar arasından çıkan aslan bir sıçrayışta otomobilin üst kapağının üzerine yerleşiyor... Afrika çöllerinde yaşıyan aslanlar birbirlerine o benzemiyorlar. Orada aslanlar var ki karşılarına çıkan in- #anları parçalıyorlar, aslanlar da var ki otomobille gezmekten hoşlanı- yorlar, Nairobi askeri kumandanın kızı mis Keonor Tig geçenlerde ganyika gölüne kadar bir otomobil gezintisi yapmıştır. Bundan otuz sene evvel korkunç ve vahşi bir manzara arzeden bu mıntakayı bugün gâyet muntazam otomobil yolları katetmektedir. Yol cular yalnz göl civarında gergedan- lardan korunmağa bakarlar. Yoksa yollar Avrupanın her hangi bir yolu gibi emindir. Mis Tig göle varmış orada vapurla bir gezinti yaptıktan sonrâ geri dön- mek üzere otomobiline binmiştir. Gölden yüz kilometre uzaklaştıktan sonra ağaçları pek sık olmıyan bir ormana yaklaşmıştır, Genç kız, bir- denbire sol tarafında sarımtırak bir şeyin harekete geldiğini görmüş, dik- katlice bakınca bunun “bir âslan ol- duğunu anlamıştır. Ayni zamanda otomobilde hâsıl olan bir ârızadan dolayı arabanın sürati kesilmiş, mis Tig arabaya iste- diği sürati vermeğe muvaffak ola- mamıştar. Araba takırdıyarak, palırdıyarak ancak kırk kilometrelik bir süratle ilerlerken mis Tig, aslanın ayağa kal- | karak ötomobili takibe başladığım yan aynasından görmüştür, Korku- sundan âklını kaçırma derecesine gelen İngiliz kızı otomobilini sürat- Jendirmeğe çalışmışsa da muvajfak olamamıştır. Aslan gittikçe otomobile yaklaş- mış ve bir müddet sonra araba ile yanyana koşmağa başlamıştır. Bu aralık aslan sıçramak için vaziyet al- mıştır. 'Mis 'Tig, yanında duran bir odun parçaslle aslanı iki defa ürkütmeğe çalışmış, aslan biraz gerilemiştir. Fa- kat gene süratini arttırarak otomo- bile yaklaşmıştır. Nihâyet bir sıçra- yışta otomobilin üst kapağının üze- rine oturmuştur. Mis Tig, aslanın koca çehresini görünce, otomobili bı- Takıp kaçmak istemiş, fakat bunu da yapamamıştır. Otemobili mütemadiyen sürerek yakında bulunan benzin deposuna yetişmek ümidile yoluna devam et- miştir. Titriyen ellerile volanı güç- belâ idare edebiliyordu. Yor dümdüz olduğundan, motör de tekrar iyi işlemeğe başladığından otomobil bu aralık gene fazla sürat- Je ilerliyebilmiştir. Biraz sonra ben- zin deposu görünmüştür. Şell şir- 'Tan- (3 | verirler. Mis Eleonor Tig ketinin kasketini taşıyan üniformalı bir kadın otomobili karşılar. i Mis Tig otomobili durdurmuş, son 'kuvvetile otomobilden dışarıya fırlar mış ve yere düşerek bayılmıştır. Biraz sonra aklı başına geldiği 28 man üniformalı kadının yüzüne Sü serpliğini görmüşlür. Mis Tig yani baygın. bir halde: — «Aslan, aslan... Fadı!» diyebilmiştir. Mis, benzinci kadının oradan kâr çıp gitmediğini görünce hayrete düş müştür. Benzinci kadın bilâkis otos mobile yaklaşmış, hiddetle: — «Paşa, gene neler yaptın? Hay» di bakayım. defol!» diye aslana bâs gırmıştır. Mis Tig bir taraftan korkusundan tltrerken tekdiri yiyen aslan otomo- bilden yere sıçramış, kuyruğunu $i- kıştırarak gerisi geriye gitmiş, çalı lıklar arasında. kaybolmuştur. Benzinci kadın, aslanın aşağıdaki hikâyesini anlatırken, mis Tig geçir* diği korkunun sebebsiz olduğunu öğ“ renerek kahkaha ile gülmekten ken- disini alamamıştır: € «— Bu genç ve uysal aslanın ismi «Paşa» dir. Sudan tarafından gelen otomobil yolcuları ona dalma yemek Şayet bir şey verilmezs8 otomobile sıçrar, pençelerile yolcuları iterek, kakarak onlardan yemek İs- ter, Hiç kimseye zararı yoktur, Yol cular durup yemek vermeği Adet edinmişlerdir, Siz kendisine bir şey vermeyince otomobilinize (sıçramış, ondan sonra da tekrar atlamağa cö- saret edememiş olacak.» Mis Tig o gündenberi bir kaç defa daha Tanganyika gölüne kadar gidip gelmiş, fakat her defasında aslana verilmek üzere dört beş kilo eb almayı unutmamıştır. Aslanla mis 'Tig arasında artık sıkı bir dostluk peyda olmuştur. Otamobile sığ Sultananmed meydanı 286 B, Prost'un nâzım plânına göre: Eski at meydanı, cenup ucundaki binalar >. Rİ kaldırılarak, büyük cümhuriyet meydanı olacaktır. Bu meydan, büyük askeri geçld resimlerine müsald şekilde tanzim edilecektir. Meydana, hem Marmara» dan hen: Boğazdan görülerek Lar;da gayet yüksek, cümhuriyetin sembolü bir Abide dikilecektir. Meydanın civarında Adliye sarayı ve diğer devlet binaları yapılacaktır. Yukarıdaki resimde meydanın tanziminden sonra alacağı şekil görünüyor. Bir taraftan Sultanahmed cemisi, diğer taraftan devlet binaları, ortada yük- © sek âbidenin yeri görünüyor, z N t z , i z “ , : , , ,