Sahife 6 ye AKŞAM 8 Mayıs 1938 —— e ———— Afrikada Melezler yurdu Beyazlarla zencilerin birleşmesinden doğan insanlar bir hükümet kurdular Nüfusu dört bini bulan bu memleketin kendisine mahsus kanunları vardır Avrupalı( yani beyaz bir kadın ve ya erkekle zenci bir kadın veya erke» ğin evlenmesi neticesinde doğan ço- cuklara cinsi bozuk manasmı ifade eden batârd diye beynelmilel bir isim verilmiştir, Avrupalılarla zencilerin yaşadıkları Şimali Amerika, Avustral- ya ve Cenubi Afrikadaki yerlerin hep- sinde böyle karışık unsurlar vardır. Bu gibi melez halklar ayrı cemaat. ler teşkil ederler. Bunlar ne tam zen ci, ne de Avrupalıdırlar. Bu cemaat ve halkların kendilerine mahsus âdet- leri, kanunları, sile teşkilâtı ve hattâ bir nevi dahili hükümetleri vardır. Fakat dünyanın hiçbir tarafında bu melez halklar daha ikinci batında itibaren eski zencilerin (medeniyet seviyesine düşmemişlerdir. Yalnız Ce 'nubi Afrikada bunun bir istisnası var» dır. Cenubi Afrika ülkesi ile Afrika- nın cenubu garbi ülkesi arasındaki sahaya «Melez yurdu. Batardland adı verilmiştir. Bu havalide yaşıyan me- )ez halk zaman geçtikçe medeniyetle Merliyecek yerde büsbütün gerilemiş- cümhuriyeti) namı altında hususi bir hükümet kurmuşlardır. Melezler hükümetinin merkezi Re- hobottı şehridir. Halkın kendilerine mahsus hayat tarzı vardır. Bu melez hükümet ve halkın tarihi yerleşmişti. Bunlardan yarısına yakı- Bı, yani 1500 kadarı Hollanda seyri- sefain kumapanyalarının memurları tdi, Bunlardan bir kısmı maceraperest. Hk hevesi ile oturdukları yerleri bırak» mışlar ve öküz arabalarına aile ve ağırlıklarını yükletip memleketin içe- rilerine doğru göçetmişlerdir. 'Bu büyük kafile hürriyet, geniş ve münbit çayırlar arıyorlardı. Yolda kendilerine Hotento denilen zenci bir kabile iltihak etmiştir; Afrikanın ke sif ormanlarında yaşıyan yamayam vahşiler, bunların üzerine saldırmış olduğundan rahat ve huzuru seven Hotentolar Avrupatı muhacir kafile- sine sığınmışlardır. Uzun müddet çöllerde kalan bu Av- rupahlar, hayli vahşileşmişlerdi. Ha- yatlarının seviyesi iptidai dereceye in- mişti, Aralarında pek çok ta bekâr yardı, Bu halin neticesi olarak, göçe- Nakleden: (Vâ-Nü) Tefrika No. 2 Gerçi Mahir Bürhan'ın kulağına bir çok dedikodular çarpardı. Fakat avu- kat, taparcasına sevdiği bu kadının iftiraya maruz kaldığına kani olurdu. Şimdi ise, birdenbire o muazzam em- niyeti sendeliyordu, İçinde ufacık bir şüphe uyanmağa başlıyordu: «— Muhakkak başkasını seviyor ki benden ayrılıyor!» diye düşündü. Bu fikir, onu birdenbire İsyana-sev- | ketti, Yumruklarını sıkarak, kadına doğru yürüdü: — Sen ya beni aldatıyorsun, yahud da aldatmak üzeresin! Memduha yerinden kalktı. Kolunu yüzüne siper alarak: — Hah! Bir bu kaldıydı... Şimdi de, bakalım, beni dövmeğe kalk! Umumiyetle çok nazik olan avuka- tın terbiyesi gene galebe çaldı. Kendi- ni zaptederek mırıldandı: — Seni.. Sen!. Başka birisile sevi- geceksin!,. Orospu! Kadın, isyanla: — Madem ki bir zamanlar senin ol- dum, şimdi de başkasının olmama ne mâni var? Senin metresinken namus- MAZİNİN YÜKÜ ALTINDA... Aşk ve macera romanı | Başında su taşıyan bir melez genç kiz be Avrupalı muhacirlerden pek çoğu kendilerine iltica eden Hotentolardan kız ve kadın alarak zencilere karış- mışlardır, Bu karışmadan muhacirler mem- nun idiler. Çünkü Hotentolu kadın- lar sıcak ve meşakkate mütehammil olup her türlü ağır işe geliyorlardı. Daha sonra Cenubi Afrikada İngi- Hizlerle harbeden Hollandalı çifçi mu- hacirler, yani Boerler şimale çekilip olduğunuz halde şimdi ne cüretle ten- kide kalkıyorsunuz? Avukat bu felsefeye ehemmiyet bi- le vermedi... Aklı fikri, kendi yerine geçecek mesud rakibdeydi, receğim! — Bunu becerebilmeniz için kendi- sini tanımanız lâzım... Kendisini tanı- manız için de böyle bir adamın mev- — Haydi haydi! Beni kandırmağa çalışma!.. Demin boş bulundun... Söz- bir kaç tip 'Transval ve Oranj diye iki hükümet ve birçok koloni kurdukları zaman bu melez unsura tesadüf etmişlerdir. Boerler, Avrüpalı ırklarını muhafa- ga için, zencilere karışmamak ve bun- lardan kız almamak hususunda öle- denberi mutaassıp İğiler. Ayni taas- subu aslen Hollandalı olan melez hal- ka da göstermişlerdir. Boerler melez- © ere, asıl Avrupalılafla zencilerin ke- sif olarak yaşadıkları iki ülkenin ara- $ındaki yukarıda tarif ettiğimiz mun- takayı tahsis etmişlerdir. Melezler, civardaki yamyam halklar ile uzun müddet harbederek hususi cümhuri- İ yet hükümetlerini muhafaza etmiş lerdir. 1871 senesindenberi bu mıntakada melezlerin kati bir hükümeti tecessüs etmiş bulunuyor. Bidayette bu me- lez hükümetin bütün nüfusu doksan atley& ayrılan 800 kişi idi. Çünkü es- ki muhacirler yamyamlarla herplerde çok erimişlerdi. Bunların ilk hükü- met şefi Kaptan Van Wyk idi, Muah- haren Cenupi Afrikanın diğer taraf- ! larındaki küçük melez cemaatler bep | birlikte yaşamak için Melezler hükü- metine iltica etmişlerdir. Neticede Melezler hükümetinin nüfusu dört bini bulmuştur. Hükümetin merkezi Rehoboth şehrinde 1500 melez yaşa- maktadır, Almanya, cenubu garbi Afrikayı himayesi altına aldıktan sonra 1885 senesinde bu Melezler hükümeti ile bir muahede bile akdetmişti. Melezle- lerin kendilerine mahsus, kanunları vardır. Bu kanunlardan biri içkiyi şiddetle yasak etmiştir. Memleketi, Büyük meclis rümı verilen, eski me- lezlerin ihtiyarlarından müteşekkil bir heyet idare etmektedir. — F. zü anlamak istiyordum. Siz de gafil bulunup, kurduğum tuzağa düştü- nüz... Böyle bir tecrübe yaptığıma pek memnunum... Hiç olmazsa kararı- mi tatbik ettiğim için pişman olmiya- cağım!.. Bana karşı ne derece hürmet- siz hisler beslediğinizi anladım... İyi oldu... Ve ilâve etti: — Şimdiden sonra kendime birini seçersem, yaptığım fedakârlığı takdir edecek . kabiliyette olmasına dikkat edeceğim... 'Bu darbe Mahir'i sendeletti: — Beni çıldırtmak için ne kabilse yapıyorsun! — Beyhude yere yeni girizgâhlar aramayın... Zaten ayrılmak azmin- deydim, Hakkımda sarfettiğiniz keli- meler bu kararımı büsbütün küvvet- lendirdi. Teessüf ettiğim bir şey varsa kıymeti anlamıyan bir adama yüz ver- miş oluşumdür. Kadının kendinden büsbütün uzak- İ Jaştığını gören avukat, hıçkırık dolu — Görüşürüz!.. Yeni dostunu öldü- * bir sesle yalvardı: — Memduhacığım! Benim güzel Memduhacığım! Affet beni! Ağzm- dan çıkanı kulağım işitmiyordu, Deli — Geçmiş ola! Bana hürmetsizlik etmenize göz yumacak kadar sizi ar- tık sevmiyorum... — Nasıl olur? Ben ki seni bu kadar çok seviyorum! Perint Bahisler: Sinir işkenceleri Işkilli, boş düşüncelere inananlar, mütereddidler, kendini beğenmiyenler nçlıkta başkasını sevmekte! saymak ve sev- mek bulunduğuna göre, onda da iç | üzüntüsünün payı büyük oluyor. Kıs- kanç, her şeyden mana çıkaran, üzün- tülü, herkesin fenalık yapacağına kar Nİ, kendisinden bile şüphe eden in- san... Kıskancın kabası sevgilisine iti- madı olmıyan, incesi kendisine inan- mıyan... Kiskançlık şüpheler içinde besle- nir; bir ihtiras ki her daim rahatsız edecek. ızlırap verecek konular arar. Şüpheden hakikate geçtiği zaman | coşar. Verter yazıyor” «Azizim Vilhem, başlarına şeytan çökmüş bahtı kötüler gibiyim; ve çok | defa böyleyim, Bu ne korku, ne istek . | Bilinmiyen bir iç kuduzu göğsümü yırtıyor, boğazımı sıkıyor sanki...» Sevdalı, sevdiği kadını, kurdun ku- zuyu sevdiği gibi sever, Plot'un dedi- ği gibi... i İşkilli İşkilli uyarır, saate bakar; bir, bir daha bakar, korkar aldanmasın di- ye... Yataktan Kalktı, şimdi tuvalet iş- kencesi başlar; temizlenecek kadar yı- kandı mı, yıkandıktan sonra kirli bir şeye dokundu mu? Tekrar tekrar yı- kanır, zamanı su içinde geçer. Elbise seçimi. O da başlı basına bir derd. Ya- vaş, yavaş ve beceriksizce giyiniz; çünkü giyinişini beğenmez. Mektup yazarak; yazamaz, yarına bıraksa da- ha iyi. Karar verdi, yazacak.. kelime- nin Imlâsında işkillenir, kaç kere lü- | gate bakar. Mektubu zarfı koymadan önce birkaç defa okur. Nihayet zarfı kapar; kapadıktan sonra ışığa tutar, mektup iyi katlanmış mı, anlamak için... Birkaç mektup birden yazdı ise zarfları tekrar açar, adreslerde bir yanlışlık olmasın diye... Boş düşüncelere inananlar İnanılmıyacak boş düşüncelere ka- pılan adam, bir iradesiz, bir işkili sayılır. Boş şeylerden ne gülünç ma- nalar çıkarır ve işkenceye tutulur. İşte bir örnek, bir tip: Bir adam, «Çotuklarınız güzel, gürbüz» deyi- niz, kızar, küplere biner. On üç kişilik #ofraya oturmaz, haçvari konmuş bi- çaklar, ters konmuş ekmek, kırık ay- na onun için iç üzüntüsü olur. Renk- li bardaktan su içmez. Bir başkası, sokağa çıktığı zaman ilk raslıyacağı atların rengine, ofo- büste adamların sayısı tek veya çit olduğuna göre, metresinin sadık olup olmadığına hükmeder. Zihninde bir sayı tutar, muayyen | bir zaman içinde, yolda rasladığı ağaç» ları sayar, ağaçların sayısı zihninde- kine uygun gelmezse felâket! O gün işleri uğurlu olmıyacak, yolunda git- miyecek... — Ne güzel aşk! Beni tâhkir ederek, değil mi? Hem bir kere aynaya bakar- sanız, sizi'niçin sevmediğimi anlarsınız. Mütereddid, kararsız Bu, hem iş hem kararsız say labilir, ikisi bir arada. Kırk yaşında bir adam... Dinleyiniz iç dökmelerini: 'mek, ömrümde sla. Bütün hayatım- da, ehemmiyetli, ehemmiyetsiz her han- gi bir işi başarmak isterken; onun aksini yapmak düşüncesine tutulu- rum, Her ne yapsam ondan daha iyisi- ni yapabileceğimi içimden duyarım. Biraz gezinmek istesem, hattâ uzun sürmiyecek bile olsa, gideceğim ye gününü, saatini bir tülü kestir mem. Bu kararsızlığım şimendifer istasyonuna, vapur İskelesine kadar sürer; treni, vapuru kaçırdığım olur. Öyle sanırım, birisi benim için karar verse kolayca yapabileceğim. Kendini beğenmiyen İç üzüntüsünden doğan sinir İşken- cesine tutulmuş zavallı: Kendini be- genmiyende işkillinin kararsızlığı, malihülyalının aczi var, kadın: 30 yaşında; güzelliği çok yüksek değil; endamı dilber, zekâsı dikkati çeker. Kendisine sorunuz, kendi hakkında öyle fena düşünceleri var ki... Çirkin- miş, gözleri küçükmüş, rengi soluk- muş... Budala, unutkan... Kendini beğenmiyenlerin bu halk ne: Estetik melânkoli deseniz de olur. Ufak bir muvaffakıyetsizlikten do- layı hayata küserler; ıztıraplarını sor sanız, yaşamak, derler. Azıcik muvaf- fak olsalar, gene hayat yüzlerine gü- ler, Kendini beğenmiyen, başkalarının bol bol eserler meydana koyduğunu gördükçe üzülür; bu üzüntü onu kıs- kanç yapar. Dolayısile kıskanç olur. Korkak, adamcıl olduğu gibi... Dr. Rusçuklu Hakkı Sütnine ve mürebbiyeler 83 ay muayene edilecekler Aileler yanında çalışan sütnine, mürebbiye, ahçı, hizmetçi, çamaşır. cı, uşak, bahçıvan, hususi şoför, ara- bacı ve seyislerin Belediye kanununa göre muayene edilerek ellerine sıhhat hüviyet cüzdanı verilmesi tâzımdır. Son. zamanlarda bu muayenelerin muntazaman yapılmadığı ve Beledi- iin bu hususta merkeze malümat vermedikleri görülmüştür, Bu vaziyet karşısında Belediye ye- ni bir tamim yapmuşlır. Bu tamime göre, sütnine, mürebbiye gibi müs- tahdemler aile efradı ile yakından aâkadar olduklarından her ay, yu- karıda isimlerini saydığımız diğer müstahdemler de her altı ayda bir sıkı bir muayeneden o geçirilecekler ve muayene neticeleri Sıhhiye müdür- lüğüne bildirilecektir. kanlıya doğru, bütün rühile uçuyor!.. Birlikte yaşıyacağı saatlerin hayalile, şimdiden, bütün vücudü alevler için- Kırk beşinde olmanıza rağmen alt- mışında görünüyorsunuz, azizim! Ben gençliğimi size vakfedemem! Kamçı gibi indirdiği bu sözün üze- rine kalktı. Kılığını kıyafetini düzel- terek kapıya doğru yürüdü. Avukatın bacakları o kadar titriyor- du ki, yerinden kımıldamağa mecali yoktu. Kadın kapıdan çıkarken, arkasın- dan, yalvarırcasına bağırdı: — Memduha-.. Gitme!.. Gitme, be- ni birakma! Çok üzülüyorum, çok Fakat genç kadın, başını çevirmeğe bile ihtiyac hissetmeden, omuzlarını silkerek kapıyı vurdu, gitti!... Mahir Bürhan, oradaki koltuğun üzerine yığıldı. Gözlerinden yaşlar akarak mırıldandı: — Bitti... Bitti... Bir daha gelmiye- cek! .“* Memduha, caddede hemen saatine baktı. «— Az daha geç kalıyormuşum! Atıf beni bekliyor, zavallıcık...» Geçen bir boş arabaya atlıyarak: de yanıyor! Kendini tamamile ona vakfetmek için, mazisinin tekmil bağ» larını tereddüdsüz, kopardı... Atif! Stajını tamamlıyan bu parlak ve genç mühendis... Meşhur büyük tüc- car Refet beyin oğlu!.. Böyle bir deli- kanlı ile münasebet peyda edişi Mem- duhayı son derece gururlandırıyordu, Otuzunu geçmesine rağmen, iri siyah gözleri, mat teni, kırmızı ve dolgun dudakları, belinden aşağı düşen uzun siyah saçları kadına büyük bir cazibe veriyordu. Fakat delikanlının etrafını saran ne kadar da çok kadın vardı. Senenin iki ayını Brenköyünde ge- çirmeğe geldiği zaman, köyün bütün kızları, kadınları Atıfın etrafını sa- rarlardı, Hele o sırma saçlarile iftihar eden Destine, yok mu... Delikanlıyı elde etmek için neler yapmamıştı? Ve işte kendisi Destine'den altı yaş bü- yük olduğu halde, bu mücadelede bi- rielliği kazanmıştı. «— Tesadüf bana yardım etti!» diye | kendi kendine mırıldandı. Fakat hayır! O, kendi cüreti, kur- duğu plânları sayesinde arzusunda — Şişliye! - emrini verdi. Ayrıldığı adamın ıztırabını biran bile düşünmüyor... Aklı fikri, randevu verdikleri yerde... Onu bekliyen deli- muvaffak olmuştu. Öyle zeminler ha- zırlamış, fırsatlar kollamıştı ki, niha- yet bir gün, kendi köşkünde, delikanlı ile başbaşa alriiz kalabilmişti. (Arkası var) 243? z EJESSESKEREESE Tesüeresen BEM 3mENHS BEMEE SBS EBE SSEB EBEBEK “gazmadma TRİFOR BESİ seuSöspb