! Lubitsch'in muvaffakiyet sırrı “Bir filme başlamadan evvel o eserdeki bütün rolleri evvelâ kendim tek başına temsil ederim,, “Bir rejisör iyi çalışırsa dünyanın en kabiliyetsiz artistine çok güzel bir filim yaptırabilir. Ben (fena aktör yoktur, fena Dünyanın en büyük rejisörlerin- birinci, den ve belki de meşhur Ernest L dan ni İngiltereden ümeti de , bu dâhi Lejyon dönör nişanını gönderdi Bu nişan Hollivudda Lubitseh'in Böğsüne büyük merasimle Fransız konsolosu tarafından takıldı. Tevazuu #on derece & meşhur rejisör ken- disinden bahsedilmesini hiç sevmez. Gazetecilere pek mecbur olursa be- Yanatta bulunur, Fakat bu da binde bir... Bunun için kıymetli sanatkâra bir €mrivakı yapmaktan başka çare Paramount stüdyosun- ne mahsus büyük filim inde buldum, Uzunboylu ko- Buştuk. Marlene Ditrich, Moris Şö- Yalye, Emil Yanings, Janet Makdo- mald, Frederik Marş, Garri Kuper olmak üzere en tanış yıldızlara İlim çevirten Ernest Lubitseh - ta- bir caizse - tam mânesile sinema dünyasının kralıdır. Beyaz perdede büyük bir hayran- İıkla seyrettiğiniz en kodaman, en Yanma yaklaşılmaz milyoner sanat kârlar, Lubitseh'in gözüne girmek, Onun bir iltifatına nail olmak, hele ubitsch'le bir filim çevirmek için Can atarlar. En büyük yıldızlar bu dâhi sanatkârın (elinde sadece bir kukladan ibarettir. En meşhur, en güzel, en yakışikli- lari da dahil olmak üzere hiç bir €rkek sinema £ yıldızının arkâsında Benç kızların, genç kadınların sayısı Yabitsch'in peşindekiler Kadar çok değildir. Bütün Hollivudun genç kızları, Benç kadınları, dünyanın her tara- fmden sinema yıldızı olmak hulya- # İle Amerikaya koşup gelen yeryü- Zünün en seçme güzelleri Lubitsch'in Büzlerinin “içine bakarlar. Hem de Me vadedici gözlerle... Çünkü bu ağzından aşağı yuks- NM küçük bir patlıcan dolması ka- dar iri yaprak sigarasını çıkarmıyan boylu, sevimli yüzlü adam İs- terse meçhul, zavallı, fakir bir kızı, dünyanın en meşhur, dünyanın en Zengin adâmı yapar. Bunun için herkes Lubitsch'in na- | Yarı dikkatini celbetmek için onun Peşindedir. Dünyanın her tarafın- ona mektublar ve genç kız, genç resimleri yağar. En büyük zevki Bu sinema kralını gene ağzında- kocaman yaprak sigarasile bul- dum. Elimi sıktıktan sonra hemen da kocaman bir sigara ikram etti. Öyle de sert bir yaprak sigara- | 8 ki içmeğe imkân yok. Fakat sinemanın dâhi rejisürü: — İçiniz, içiniz... dedi, bunları ben bühassa * kendim için yaptırıyo- Bundan sonra güldü: — Eğer bir gün büyük sinema yıl- gibi benim de modam geçer artık filim çevirmezsem elimde Mükemmel bir sanat var, Tütün liği etmek... Yeryüzünde tü- son derece anlıyan eğer 50 Yarsa bunlardan biri mutlaka im. Bir nefes çektiğim sigaranın ik tütünü mü, Cenubi Amerika tütünü mü, Yunan tütünü mü oldu- U derhal anlarım. Ve kompliman Yapmıyorum. Hayatımda en bayıl- dığım şey Türk tütünüdür. One rejisor vardır) sözüne inanırım, “ Biricik. sevgilim dudaklarımdan ayrılmıyan yaprak iiyeüwm, keniieim. oyontacı, sigaramdır. En büyük zevkim rahat bir koltuğa kurulup yaprak sigarasını tüttürmektir. Bir gün modam geçer de artık filim çeviremezsem elimde mükemmel bir sanat var: Tütün eksperliği... Yeryüzünde tütünden son derece anlıyan 50 kişi varsa bunlardan biri benim ,, Lubitsch matbuat umum müdürlüğünün çıkardığı “Resimli Türkiye ,, albümüne hayran oldu Lubitseh Hikmet Feridun Es'le birlikte Akşam'ı tedkik ediyor nefis tütündür., Muhakkak ki sizin köylüleriniz şiir gibi tütün yetiştiri- yorlar. Hayatımın en büyük zevki iyi tü- tünden yapılmış bir yaprak sigarası tüttürmektir. Oh, o ne keyiftir! Ra- İ hat bir koltuğa kurul; yaprak siga- İ rasını dudaklarının arasına yerleş tir... Tüttür, tüttür En güzel şiire, hattâ şöyle böyle bir tiyatro eseri- | ne dünyada güzel bir yaprak siga- İ rasını değişmem... Bir gün elimden | bütün sigaralarımı alsalar: — Artık sana sigara yok... dese- ler, korkarım ki flim çeviremem. İ Çünkü benim çalışmam için ağzım- İ daki bu tütünden motörün, mutla- ka işlemesi, tütünden bacanın - bir fabrika bacası gibi - her halde tüt- mesi lâzımdır. İ j İ İlk zamanlar pek ince ruhlu, pek | ince-yaradılışlı bazı büyük yıldızla- rın filim çevrilirken stüdyoda benim üstüste içtiğim kocaman yaprak si- garasından rahatsız olduklarını 56 şiyoardum. Onlar bir şey söylemiyor- lardi amma bunu anlamak için büyük bir zekâya ihtiyaç yoktu. Lâkin ben ne yapayım?? Bunsuz çalışamıyorum ki... Fakat yavaş ya- vaş Marlene Ditrich, Janet Mâkdo- nald bile benim kalın sigaralarımın dumanına ve kokusuna alıştılar, Hattâ arasıra Marlene Ditrich: — Çalışırken yaprak sigaranızın kokusuna © kadar alışmışım ki onu duymayınca âdeta rolümü şaşırıyo- Şarlo ile bahse tutuşma Janet Makdonald, ki sigaradan nefret eder, bir nefes benim yaprak sigaramdan çekmiştir. Fakat benim tütünden anlamak meharetime aid hikâyeleri size birer birer anlatsam şaşar kalırsınız. Bir gün artistler meclisinde benim her tütünden anlıyacağım bahisediliyor- du. İddiaya girdik. Şarlo her mem- leketin meşhur tütünlerinden ayrı ayrı sigaralar buldurmuş. Onunla 500 dolarına küçük bir iddiaya giriş- tik. Ben sigaraları aldım. Biliyor mu- sunuz? Nefis sigaralarda hani... Birer birer eçtim. Ve hepsinin isim. lerini de söyledim. — Bu Türk tütünü... Bu Cenubi Amerika tütünü... Bu Yunan tütü. | nü... dolarını cebime indirdim. Tabii bu 500 doları gene tütüne verdiğimi tah- | min edersiniz. Çalıştığım zaman- | lar günde kaç yaprak sigarası içtiği- mi tahmin edersiniz?. Bazan 40. hat- tâ bazan 45... Çünkü birini söndür- meden ötekini yakarım. Fakat tü. tünden anlamam beni memnun edi- yor... Şaka söylemiyorum. Eğer si- nemayı bırakırsam bir- gün tütün işlle meşgul olacağım... Ne ise size tütün hakkında uzun bir konferans dinlettim. Halbuki sizin belki de ba- na soracağınız çok ciddi, sanata dair sualler vardı... Güldüm: — Bu anlattıklarınızda Zevkle | dinlenecek ve yazılacak şeyler... de- dim, biraz da bana çalışma usulle rizinden bahseder misiniz? Çalışma usulü — Oooo... İşte bu bir felâkettir. Ben bir filime başlamadan evel o eserdeki her rolü evvelâ kendim, tek başıma temsil ederim, Vakıa bu yaş- | tan sonra evinde kendi kendine âşık rolü oynamak benim gibi bir adam | için biraz gülünç bir şey amma, ne | yaparsınız?.. Böle her rolü bir kere | kendim oynadıktan sonra filim için | artistleri seçeriz. Çalışacağım $a- natkârları #llime başlamadan evvel bir ây her gün karşıma alırım. On- | larla konuşurum. Kendilerine, çevi- Hepsini bildim. Ve Şarlonun 500 | receğimiz filim için netarzda gül- menin, ne tarzda konuşmanın, ne tarzda oturup kalkmanın, yürüme- | nin yaraştığını tedkik ederim. Ve bir | ay onlara mütemadiyen ihtarda bu- lunurum: — Bu bir ay içinde daima böyle gülmeğe Kendinizi alıştırınız. Dalma böyle konuşunuz... Biraz âdi bir kadın tavrile yürüyünüz... Bu bir ay içinde artistlerimi gül melerile, oturup okalkmalarile, ko. | role, temsil ettireceğim insan şekline sokmağa (çalışırım. Meselâ Adi bir kadın rolünü oynıyacak bir artist... Onu bir ay içinde âdileştir. meğe çalışırım. Benim artistim bu bir ay zarfında benimle konuştuğu zamanlards olduğu gibi, evinde, hu- susi hayatında da bu âdi kadın ha- Teketlerini yapmağa mecburdur. Ar. tistler kıvaming gelince filime başla- nm... İşte mesleğimde eğer muvaf- fak oluyorsam bütün sirrim bundan ibarettir. Gülerek ilâve etti: — Görüyorsunuz ya (Hayatımın en büyük sınmnı size anlattım... En çok beğendiği artistler — Teşekkür ederim... Fakat siz dünyanın en tanınmış sinema yıl dızlarına filim çevirttiniz. Hangi yıl dızları tercih edersiniz... Hatır gönül kırmamak için biraz tereddüd içinde olduğu gözlerinden anlaşılıyordu, Nihayet «ne olursa ölsun!.. Adam sende...» gibiye elini salladı ve: — Ben, dedi, kendimi en 82 yo. ran ârtistleri severim... Meselâ Janet Makdonalda bir rolü bir kere an- Jatmak kâfidir. Kendisine bir şeyi iki üç kere tarif ettiğimi pek az hatır. larım. Marlene Ditrieh çok zeki ve çok sanatkâr bir kadındır. Klodet Kolber de öyle... Pola Negriyi say- madan geçemiyeceğim... Ben zaten şimdiye kadâr hep sinemanın en seçme, en kiymetli artistlerile çalış- tam. Merlene Ditrihin en beğendiğim taraflarından biri de tükenmez sabrıdır, Çevrilen sahne fena olunca o yeniden oynamağı kendi isler. Ve yorulmadan çalışır. Biricik sevgilisi Büyük rejisörün kâtibi bir kucak mektubla içeri girdi, güldüm: — Muhakkak aşk mektubları... Lubitseh te bir kabkaha altı: — Şaşarım bunları gönderenle- re... Sinemada yüzlerine bakmağa kıyamıyacağınız kadar güzel deli- kanlılar, meşhur yıldızlar varken be- nim gibi bir ihtiyara mektub yaz- mak... Bilmiyorlar ki behim biricik sevgilim daima dudaklarını dudak- larımdan âyırmıyan yaprak sigaram- dır... Onu ben en hareretli bir aşka da değişmem... Neyse... Fakat bana yapılan ültifatın kaşımdan gözümden ziyade başka şeylere odayandığım bilirim... Bir çoklarındaki «belki yıl- dız olurum; hulyası... Durdu, mühim bir şey söyliyecek- miş gibi koltuğunu yanıma çekti: — Size bir sanat surından daha bahsedeyim... dedi, . bir rejisör iyi çalışırsa dünyanın en kabiliyetsiz artislinden çok güzel bir filim çıka- rabilir. Ben «fena aktör yoktur, fe- na rejisör vardır.» sözüne İnanırım. Bunun için yerilen artistlerin sanat kabiliyetlerine katiyen aldınş et mem. Fakat artist zaten hakiki ve kuvvetli bir sanatkâr olursa, O #&r man sizin işiniz kolaylaşır. Az yoru- lursunuz. Bu da bir talih meselesidir. 'Lubitsch'e gordum: — Sinemanın tiyatroyu öldürdüğü- ne kani misiniz? — Tiyatroyu benden ziyade seven insan yoktur sanırım. Benim ilk mes- leğim... Hattâ diyebilirim ki onu si- nemadan da çok severim. Fakat çi na emin olunuz ki sinema yalnız kö- tü, fena tiyatroyu öldürüyor. Kötü, gire kn va ME az