“emme - m Sahife 12 SARAY ve BABIÂLİNİN İÇ YÜZÜ Yazan: SÜLEYMAN KÂNİ İRTEM — Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur Tefrika No. 131 3 Kâmil paşa Balkan komitesi reisine ziyafet vermeğe razı oluyor Bugünlerde idi ki cemiyetçe vaki olan daveti kabul eden İngiliz Balkan komitesinden reis Mistef Noel Baks- ton ile kardeşi, kız Kardöği, ve kız ye- genleri İstanbula gelmişlerdi. Öleden- beri Türkler aleyhinde bulunan bu komite inkilâb üzerine “ Osmanlılığa muhib görünüyordu, ğ Cemiyet de Balkan hiristiyanları, hassaten Bulgarlar hakkinda merha- met ve rikkatleri ifrat derecede olan bu komite âzasını memnun birakmak istiyor, kendilerine #iyâde ikram ve misafirperverlik eserigri gösteriyordu. Teşrinisaninin yirmi sekizinci günü Balkan komitesi âzası mülkiye mek- tebini ziyaret etmiş, orada mütekabil nutuklar irad edilmiş, Balkan heyeti alkışlanmışta. Bir gün sonra da * şehremini Ziver bey kendilerine Altıncı dairede bir zi- yafet vermişti. 'Tertib ve kendilerine tevdi olunmuş olunan program mucibince sadrazam da bunlara ziyafet verecekti. Mebusan meclisinin içtimaından iki hafta evvel bir akşam cömiyet erkâ- nından biribaşı İsmail Hâkkı ve Rah- mi beyler Kâmil paşanın konağına giderek ertesi günü için bu zevatın akşam taamına konağa davet edildi- ğini beyan ederler, Kâmil paşa bu İn- gilizlerin memleketlerinde hatırları ne derece sayılırlardan olduğunu bil- mediğini, ne Osmanlı devletinin Lon- dradaki, ne İngilterenin İstanbuldaki elçilerinden bunlar hakkında kendisi- ne bir güna malümat verilmemiş bu- Tunduğunu, daha hiç adamları otele davet edercesine ken- dişinden habersiz konağına yemeğe çağırmalarını garib bulduğunu, esa- sen böyle bir muamelenin usule de muvafık olamıyacağını, mülâkattan sonra kendi tarafından münasib bir gün tayinle davetleri münasib olaca- Zını beyan eder, Şüphe yok, ki cemi- yet programı tanzim ederken sadra- zama haber vermemekte hâta etmişti; fakat işin bu derecesinde red ve tebdil de daha büyük bir hâta olurdu. Sad- Tazamır bu sözleri üzerine İsmaili Hak- kı ve Rahmi beyler hiddetle çıkarlar. Kâmil paşanın «İzâhnamesindes anlattığına göre: (İsmaili Hakkı ve Rahmi beyler o gece Yıldıza giderek kurenadan birine müracaat ederler: — Şimdi zatı şahaneye arzediniz; hemen sadrazamdan mührü hümayu- nu aldırsın; illâ biz yarın askerle gi- dip kendisini Babıâliden ihrac ederiz. Zaten meclisi mebusanın ilk içtimam- da azli mukarrerdir, Kurenadan olan zat bu ifadeye hay- ret eder; — Aman! Buna sebeb ne? Hiç bu saatte efendimize öyle şey arzolunabi- Yir mi? Yarın geliniz de iş anlaşılsın! Arzedelim! Ertesi günü İsmail Hakkı ve Rahmi beyler sabahleyin yanlarında daha bir zabit olduğu halde Saraya gelirler. Zatı şahane tarafından saraya davet * edilmiş olan Kâmil paşa kurenadan olan zat La hazır olduğu halde cemi- yet mensuplarile Böçüsür. ve kendile- rine: Bu suretle zatı şahaneye müra- cestinize cemiyetin : muvafakati var mıdır? diye sual eder, Beyler: — Biz ne yaparsak öemiyetçe mak- buldür! cevabını verifler.) Ziyafet meselesi ortaya konulur, Kâmil paşa bunun münasib olmi- yacağını tekrar ederek; — Bir sadrazam istifa. etmedikçe sebebsiz azledilmesi . kanunu esasiye muvafık değildir. Şu buhran vaktinde etmekte olduğum hizmet bir fedakâr- Tıktan ibarettir. Yoksa ne'tefahür, ne menfaat celbi için değildir. Bir boy- kotaj meselesi çıkarurak devletin ba- şına belâ açlınız. Cemiyetiniz efradı arasında vifak ve ittihad mevcud de- gil. İnklâb muvaffakıyetlerini cemi: yet tamamen kendi “uhdesine almak istiyor, Halbuki bu sırf eltafı padişa- hidendir. Zatı şahanenin taannüdü ve urarı halinde cemiyet hiç bir şey ya- pamazdı. Gibi mekân ve muhit itibarile pek mühim sözler sarfeder, Kâmil paşa diz st? zır bulunan Emin bey vasıtasile Ab- dülhamidin kulağına gideceğini bil- mez değildi. Bu sözlere Hafız İsmail Hakkı bey kızar: — Paşa! Millet otuz senedenberi padişahı bu yolda iğfal eden kimsele- rin mezalimine kurban oluyordu. Mil- let ile padişah artık biribirini anladık- tan sonra gene aralarını açmağa mı uğraşıyorsunuz? Biz padişah ile millet arasına nifak sokacak bu gibi sözleri sizin ağzınız- dan işitmek değil, hattâ fikrinizden geçirmenize bile razı değiliz! demesi üzerine Kâmil paşa: — Şayed memuriyette devamım ce- miyetçe caiz görülmezse derhal istifa ederim. İstifamın sebebini de telgraf- la etrafa bildiririm. Bulgarlar hududu geçer; İngilizler de size itibarı keser- Ter, bir para vermezler! diye söylenir, Bunun üzerine arada münakaşaya nihayet verilir, Fakat meselenin mu- allak kalması caiz ve kabil değildi. Ab- dülhamid Balkan komitesi kendisini ziyarete geldiğinde ziyafete davet edil- mesi münasib olacağına dair Kâmil paşaya haber gönderdi; o da ziyafeti vermemek hususunda daha ziyade ısrarın kendisi için nikbeti bâdi ola- cağını anlıyarak cemiyetin arzusunu isaf etmeğe karar verdi. Komite heyeti on iki kişiden mürek- keb olarak Babıâliye Kâmil paşayı ziyarete geldi; o da İltihad ve Terak- ki cemiyeti âzasından bazılarile birlik- te bunları ertesi günü akşamı için ter- tib ettiği ziyafete davet etti; Bu yirmi dört kişilik ziyafette Rah- mi bey bulunmadı. Bu hâdise Üzerine cemiyet Kâmll paşaya azlinin kendi elinde olduğunu ihsaş etmek İstedi. Ertesi akşam ma- beyin başkâtibi vasıtasile tebdili lü- zumunu padişaha arzetti, Diğer vü- kelâ ile istişare edilerek Kâmil paşa yerine münasebinin intihabı hakkın- da irade çıktığı gene bu kanaldan ce- miyete iblâğ olundu, Fakat sonra Kâmil paşanın böyle bir sebeble iskatı efkârı umumiyeye iyi tesir etmiyeceğini takdir eden ce- miyet bu kadarını kâfi gördü. Erkâ- rından bazıları huzura girerek meclis açılıncıya kadar kabinenin Kâmil pa- şa riyasetinde kalması tercih edildiği- ni Abdülhamide arzettiler, Kâmil paşa bu suretle makamında tutuldu. Ancak cemiyet bügünden itibaren meclis açılıncıya kadar Kâmil paşa- nın hareketlerini adım, adım takib et- meğe karar verdi. Fedakâranı millet cemiyetinin İs- tanbulda İttihad ve Terakkinin yanı- başında yer tulması, bütün eski mağ- durların melce haline gelmesi İttihad ve Terakki cemiyetinin sekter âzası- nm canlarını sıkıyordu, Hususile dok- tor Nâzımın ve doktor Bahaeddin Şa- kirin... Bir gece Aksaraylı Receb, Süleyma- niyeli Kürd Mehmed gibi cüretkâr, atak adamlar başta olmak üzere kırk, elli kişi (Fedekâran) ın Süleymaniye- deki merkezine hücum etdile; taşladılar; camları, çerçeveleri kırdı- lar; mahalleyi halecan ve telâş içinde bıraktılar, Taşlardan, camlardan bir kaç kişi hafifçe yaralandı, Bunu me- netmek yahut mütecasirleri yakala- mak için zamanında hükümetçe bir teşebbüs olmadı, Sonra dedikoduların önüne geçmek için resmi bir tahkikat emredildi. Tah- kikat işin bir sarhoşluk vakasından başka bir şey olmadığı neticesine var- dı. Hâdise bununla kapandı. (1) Bununla beraber bu tedhiş hareke- tinin tesirile Fedakâranı millet cemi- yeti merkezini Fazlıpaşa semtine nak- Jett. Fedakâran cemiyetinin organı sa- yılan Hukuku Umumiye gazetesinin sahib ve başmuharriri Necib Nadir bey gazetesinde bu baskın hakkında şiddetli makaleler yazmıştı. (Arkası var) (1) Çapanoğlu Münir Süleyman: (Her- gün) gazetesinde yakın matbust tarihine dair makaleleg, Binayı | AKŞAM Lubitseh'in muvaffakiyet Sırrı (Baştarafı dokuzuncu sahifede) fena tiyatroyu öldürmekle de iyi, gü- zel, yüksek, bakiki tiyatroya hizmet etmiş oluyor. Resimli Türkiye albümü Bir aralık büyük sanatkâr elimde- ki gazeteleri ve o günlerde matbuat umum müdürlüğü idaresi tarafından Ankaradan Hollivuttaki (adresime gönderilen «Resimli Türkiye» albü- münü seyretmek istedi, Türkiyenin yeni eski âbidelerine, Türk Cumhuriyetine dair nefis re- simlerini sinema dâhisinin önünde açtığım zaman Ernest Lubitseh bü- yük bir hayranlık içinde kaldı. Her sahifede: — Şaheser, horikülüde:.. kelimele- Tİ ağzından çıkıyordu. Nihayet: — Sizden pek rica ederim, dedi, bu albümü bana veriniz. Bir filimde bu nefis Türkiye manzaralarından her halde istifade ekmek isterim, Yalnız bu manzara ve bu dekor bile bir filim çevirmeğe değer... Hem biliyor mu- sunuz? Burada sinema dünyası maalesef bir çok memleketleri bu sırada Türkiyeyi pek az tanıyor... Çünkü sinema rejisörlerinin de ar- tistler gibi bir «Moda olmak» deyre- si vardır. Bu devre geçince artık on- lar da gözden düşerler. Bunun için birçok rejisörler anoda devirlerin- den mümkün olduğu kadar istifade etmek - maksadile durmadan çalışı- yorlar, para kazanmak istiyorlar. Mütemadiyen çalıştıkları için maale- sef lüzumu kadar seyahat edemiyor- lar. Memleket tanımıyorlar. Ve yapı- lan birçok filimlerde uzak memleket- lerin hayatı filime alınırken birçok hatalar işleniliyor. Bunu düşünen pek çok memleketler başta Rusya, Almanya, İtalya Hollivuda (kendi memleketlerinden adamlar gönderi- yorlar, Rejisörlerin her filim hakkin- da gözünü açmağa çalışıyorlar. Bu albümünüz de bizde Türkiyeye dair bol resimli, güzel bir vesika olacak- tar. Sanatkârın bu arzusunu büyük bir memnuniyetle kabul ettim. Ve son za- manlarda bazı Amerikan filimlerin- de Türkiyeye dair yapılan affedilmi- yecek yanlışları düşündüm. Matbuat umum mtdürlüğünün Türkiyenin en güzel manzaralarile hazırladığı bu &l- bümü Paramount şirketine yâni Lu bitseh'e âdete sevinerek hediye et- tim, Lubitseh çok sevilen ve milyonlar- ca Insan tarafından seyredilen filim- lerinde Türkiyenin güzel manzara- larının yer bulması zannederim ki, benim gibi hepimizi sevindirecek bir şeydir. Bunun üzerine Lubitseh bir filmi- ne Türkiyeye dair o dakikada aklına gelen bir sahneyi koyacağını söyledi. Ve bu sahnenin çevrilmesinde hazır bulunmak için üç gün sonra beni stüdyoya davet etti. İçinde Türk bay- rTağı görülen bu çok güzel sahneye dair yazımı vebu filmin. resimle- rini Türkiyeye dönünce okuyucula- rıma sunacağım. Hikmet Feridun Es Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Kurtuluş caddesinde Necdet Ekrem, Taksim: Nizameddin, Bayoğ- Tu: Kanzuk, Yenişehirde Baronak- yan, Bostanbaşında İtlmad, Galata: İsmet, Kasımpaşa: Müsyyed, Hasköy: Aseo, Eminönü: Hüsnü Onar, Fatih: Saraçhanede İbrahim Halil, Kara- gümrük: O Ahmed * Suad, Bakırköy: Merkez, Sarıyer: Osman, Aksaray; Etem Pertev, Beşiktaş; Vidin, Fener: Vitali, Kumkapı: Belkis, Küçükpa zar: Bensason, Samatya: Kocamus- tafapaşada Rıdvan, Alemdar: Cağal- oğlunda Abdülkadir, Şehremini: Top- kapıda Nâzım, Kadıköy: Paxaryolun- da Rıfat Muhtar, Modada Alâaddin, Üsküdar: Çarşıboyunda İttihad, Hey- belinda: Halk, Büyükada: Şinasi Rıza, Her gece açık eczaneler; Yeniköy, Emirgân, Rumelihisarı, Or. taküy, Armavutköy, Bebek, Beykoz, Paşabahçe ve Anadoluhisarındaki ec- zareler her gece açıktır. X Eminönü Halkevinden: 5/5/9038 per- şembe günü saat (18) de Evimizin Ca- Baloğlundaki merkez salonunda doçent Suad İsmall Gürkan tarafından (Diş hıf- sışshhası) mevzulu bir konferans verile- ektir. Davetiye yoktur. Herkes gelebilir. Tarihi mun Yazan: İskender F, Sertelli 5 Mayıs 1938 KAPTAN PAŞA GELİYOR Deniz Romanı Tefrika No, 220 Venedik hükümeti yalnız kalmıştı. Türklerin Venediğe yürümesinden korkuluyordu ! Teklifini oreddedemedi. Venedik balyözünün yalısına gitti. Kira, para canlısı ve ikbal düşkü- nüydü. Saraydaki dehdebesini kay- bettiğine çok yanıyordu. Elçinin-ilk sözü şu oldu: — Zengin olmak ister misin, Kira? Yahudi karısı Balatın en zengin kadınıydı. Bu teklif kendisine pek cazib görünmedi. Dudağını büktü: — Paraya ihtiyacım yok, sinyor! Venedik elçisi ikinci bir teklifte bulundu: — Meşhur olmak ta istemez misin? Kira bu teklifi cazib bulmuştu. — Nasıl meşhur olabilirim? Diye sordu. Elçi yavaş yavaş açılıyordu: — Bir kadın için şöhret, en büyük servettir, dedi, senin gibi zeki ve an- layışlı hir kadın, Balatm izbe ve Sessiz sokaklarında neden ömrünü geçirmeli? Kira güldü: — Ya ne yapmalı? — Ne mi yapmalı? Meşhur olmak için, Venedik hükümetine sadakat göstermek kâfidir. Kira bu sözlerden bir mâna çıka- tamamakia beraber, bir tehlike de sezmedi: — Ben, ekmek yediğim kapıya dalma sadık kaldım, Eğer böyle bir meziyetim olmasaydı, sultan Murad gibi vesveseli bir hükümdar beni yıllarca yanında alıkor muydu? Dedi. Venedik elçisi, bakışlarından büyük ve şeytani bir zekânın izleri beliren bu kadını elden kaçırmak is- temiyordu: — Bana, bugün sarayda olup bi- tenleri öğrenmeni ve anlatmanı İs- #iyorum! Bu vazifeye belki bir kaç hafta, - belki bir kaç ay devam ede- ceksin! Ondan sonra seni Venediğe göndereceğim. Orada muhteşem bir şatoda prensesler gibi yaşıyacaksın! Kira düşünüyordu: — Sarayda dün ne varsa, bugün de ondan farklı bir şey yoktur. Sul- tan Murad uzak beldelere akın yap- maktan hoşlanır. Sarayda bir kaç ka- dının ve bilhassa bugünlerde bir tek kadının esiridir, Yalnız onunla meş- gul oluyor. — Sarayda İmişsin gibi konuşu- yorsun, Kira! — Evet, sinyori Sultan Muradın mizacını ve saray Ödetlerini o ka- dar iyi bilirim ki... Bunları öğren- mek için tekrar saraya girmeğe Jü- zum bile yoktur. Madem ki günü gününe sarayda olup bitenleri öğ. renmek istiyorsunuz, benim sarayda adamlarım vardır. Size her gün, ora- da neler döndüğünü öğrenir, bildiri- rim, Fakat, siz de sözünüzde dura- Tak, beni Venediğe göndereceksiniz, değil mi? Venedik elçisi ilk sözünü tekrar- Jadı: — Yemin ediyorum, hayet üç ay sonra göndereceğim. Orada en yüksek, en maruf asilzndeler La yaşıyacaksın! Kira iki, ni- seni Venediğe Venedikte e. ibi kundakçı: Kardinal Arşillo Raziye, sarayda, Kira'nın adam- larını birer birer altırıyor, yerine kendisine bağlı kimseleri | alıyordu. Kira' nın Venedik elçisine söz ver- diği günün üzerinden iki hafta geç- mişti. Yahudi karısı sahnede gö- rünmüyorsa da, sahne gerisinden faa- liyete geçerek, Muradın sarayında olup bitenleri el altından öğrenme- Be çalışıyordu. Venedik elçisi Kira vasıtasile bir hayli malümat almıştı Tersanede yapılan hazığlıkları Venedik elçisi kendi gözile de görüyordu, Venedik senatosu bu hazırlıklar karşısında telâşa düşmüş, sık sık toplantılar yapmağa başlamıştı. Pa- panın Venedikteki o murahhasların- dan kardinal Arşillo Venedik hükü- metine: — Neden korkuyorsunuz? Türkler pe Yakında Akdenize çıksalar da harb edemeş- ler. Belki İngiitereye gidip İngiliz ve Fransız sularında bir deniz gös terişi yapacaklardır. Eğer bizim için bir tehlike görüyorsanız, Avrupayı ayaklandırmağa hazırız, diyotdu. Kardinal Arşillo eski ve meşhür bir Türk düşmanıydı. Rozltanın Ro- | mada çarmıha gerilmesinde Gregu- varla birlikte ısrar eden kendisiydi. Ve bu öeza ile Romalılara Enkizis- yon mezaliminin Romada tekrar ih- yası mümkün olabileceğini anlat. mak istemişti. Fakat, Arşillonun teh» didlerine kimse ehemmiyet vermiyor du. Osmanlı devletinin en şevketii ve Türk denizeilerinin en parlak de- virlerinden birinde Venedik senato- sunda bağıran kardinal Arşillonun sözlerine kimse kulak vermiyordu. O, hangi Avrupayı ayaklandıra- caktı? Avusturya, Lehistan, Ulahlar ve İspanya Türk dostluğunu kaybetme" mek için her şeyi göze almışlardı. Venediğin peşinden kim gelecekti? Venedik senatosu Avrupada İs- panyadan başka bir devlete güve nemezdi. Halbuki İspanya da Türki- ye ile yeni bir dostluk anlaşması yapmış, hattâ bu anlaşmayı yapma ğa muvaffak olabilmek için tamam beş yıl çalışmıştı. Akdenizde arasıra görülen ve vur gunlar yapan bazı İspanyol korsan ları - bu anlaşmayı bozmak ihtimali- ne karşı - İspanyol hükümeti tara- fından bile takib ediliyordu. Bir gün Akdenizden gelen bir Türk yelkenlisini çevirmişlerdi. Yelkenli. nin kaptanı: - — Bizi çevirenler İspanyollardır. Demişti. Bu ufak hadise İstanbul da yaşıyan bülün İspanyolları he yecan ve telâşa düşürmüştü, Bereket versin ki hadiseyi çabuk örtbas ede- rek, padişahın kulağına eriştirmedi- Ter. Çünkü Murad: . — Ufak. bir mesele olursa, İspan- yol elçisinin imzaladığı muahedenar meyi parçalayıp suratına na atacağımi diyordu. Padişahın bu sözünü herkes duy- muştu, İstanbuldaki İspanyollar iğns üzerinde > oturuyorlardı. Akdenizde vukua gelecek her hangi bir müne sebetsizliğe türklerden çok İstanbul” daki İspanyollar sinirleniyordu. . “ «Küçücük bir cumhuriyeti neden ortadan kaldıramıyo- ruz?» İspanyolların durumu çok mü küldü.. tehlikeliydi. Portekiz kor sanları da ikide birde İspanyolları sıkıştırıyordu. Venedik hükümeti © sırada İsparıyadan da hiç bir yardım göremiyeceğini anlayınca, nihayet Avrupalılar gibi onlar da Türkiyey9 boyun eğmeğe mecbur oldular, İstanbul elçisinin sık sık gönder- diği haberler Venedik hükümetini bi£ hayli uyandırmıştı. Venedik elçisi hakikati biliyordu. Ve hakikat - Venedikliler hesabına * çok korkunçtu. Kafkasyayı, Kırımı, Azerbaycani fethe giden ve şimalde bir çok yerle ri zapteden türkler için, artık hef hangi bir uzak ülkeyi istilâ ediver- mek güç bir iş değildi. Venedik elçisi, Kira vasıtasile Mir radın fikrini çok yakından öğrendk ğine kanidi. Ve bu kanaatini Vene diğe bildirirken, bilâhare Çanakkale de türklerin eline geçen bir mektur bunda şöyle diyordu: (Arkası var) BIZANS KAPILARINDA DİŞİ KORSAN Sy ar di