AŞK NUVELİ Beyaz güller artık gelmiyecek! Meşhur muharrir (İ. K.) üç gün sü- ten seyahatinden apdette, masası üze- rinde yığılmış bir sürü mektup buldu. Hepsine göz gezdirerek kimini yırtıp sepete attı; kimini bir tarafa ayırdı. O meyanda, gayet ince bir kalemle ya- almış, 10-12 sahijelik bir kadın mek- tubu alâkasını celbefti. İlk sahifenin başında şu cümle: Sana şu mektubu yolluyorum, fa- kat sen beni hiç tanımadın! Bu sözler merakını uyandırdı. Bir koltuğa oturdu; sigarasını yaktı ve sahifeleri okumağa başladı. #.. Dün akşam çocuğum öldü, Üç gün Üç gece onu kurtarmak için ölümle pençeleştim. Zavallı yavrucak! Ateş- ler içinde yanıyordu. Şimdi buz kesil- miş, yatağında uzanmış yatıyor, Gü- yel gözlerini ebediyen hayata kapadı. Ben başı ucundan ayrılamıyorum. Ona bakmağa artık mecalim yok. Be- nim de galiba ateşim çoğaldı. Şakak- larım atıyor, kulaklarım uğulduyor, başım ağrıyor, Belki ben de ayni has- talığa yakalandım, Ve isabet de oldu. Yavrumun arkasından, biran evvel toprağa kavuşurum. Fakat ölmeden evvel, henüz meca- Hm varken, son defa olarak seninle konuşmak istiyorum, sevgilim! Sen ki beni asla tanımadın. Halbuki bütün hayatımı dolduran mevcudiyet sendin! Bu mektupta tek- mil sırlarımı dökeceğim ve ancak öl- düğüm takdirde bu kâğıdlar eline va- sıl olacak! Aksi takdirde, yani yaşar- sam, sen gene hiç birşey bilmiyecek- sin. Ve ben bu kâğıdları atese atıp ya- kacağım! Yazacaklarımdan korkma! Ölüler talepte bulunamaz. Ben senden artık ne aşk İstiyorum, ne teselli, ge merha- met! Yegâne ricam şudur: Yazaca- ğım bütün sözlere inan! İnsan, fek evlâdının ölüsü karşısında yalan söy- yemez, Sana bütün hayatımı anlatacağım. O hayat ki, seni gördüğüm günden itibaren başlamıştır. Daha evvelki za- manlarım sisli günler gibi bulanık bir hatıradır. Seni tanıdığım zaman on üç yaşın- daydım. Şimdiki apartmanının kar- Şı bölüğünde ayni katta oturuyorduk. Herhalde sen bizi hatırlamazsın. Ölen memur kocasının matemini çeken ar- nemle, sıska, çelimsiz bir kız: Ben! Sındır ki, ismimizi bile bilmezsin. Za- ten aradan çok zaman geçti: On beş, on altı sene. Elbette hatırlamazsın, sevgilim! Fakat ben, ah, hiç bir şey unutmadım. Seninle ilk konuştuğum anı bugün gibi hatırlıyorum. Nasıl hatırlamam ki, hayat,'önümde, o lâhzaden itiba- ren açıldı. Müsaade et sana hepsini uzun u- zun anlatayım, Ben nasıl bütün öm- rümce seni sevmekten yorulmadıme sa, sen de bir çeyrek saatinde olsun, ömrümün hikâyesini okumaktan usanma,.. Bu eve taşındığın günden itiba- ren, seni daha görmeden, zihnim şahsiyetinle meşguldü. (Eşyalarını getiriyorlardı. Ben de mektepten dön- müştüm. Kapının önünde yığılan yükleri seyrettim. Hayatımda bu kadar güzel eşya görmemiştim: Heykeller, levhalar, kitaplar, bilhassa kitaplar. Yığınlarla, sandıklarla, cildii, pa- ni parıl kitaplar... Etraflarında merakla dol dum, Uşağın onları, içeriye alıyordu, Çok İstedi bir türlü elimi uzatıp dokur dum. Ürkerek, “uz i Okuyordum, Sanırım, orada saatlerce kalabilirdim; fâkat annem çağırdı. Ertesi gün, apartın veninde sana rastl bir hayret kapladı. Zira be lüklü yaşlı bir adam dum. Halbuki sen, ger bir erkektin. Adeta çi Yürüyen yirmi beş yaşı kanlıydın. Fakat nazarımda, Tın fevkinde bir adamdın. Bütün ga- Metelerde, mecmualarda ismin geçi- , güzel, zarif neşesile yordu. Kitaplar yazıyor, herkesi alâ- kadar ediyordun, O zamandanberi sevmeğe başladım mı? Bilemiyorum, Fakat hergün se- hinle meşguldüm. Tamamen bağlandığım günü iyice biliyorum, Bir akşam mektepten bir arkadaşımla beraber dönerken hızla gelen bir otomobil evin kapısı önün- de durdu. Bilmem hangi hissin tesi- rile hemen koşup sana kapıyı açtım. Bana tatlı gözlerinle baktın, güzel tebessümünle gülerek: — Teşekkür ederim, - dedin. Ve sonra inip gittin. O hadise o kadarcıkla kaldı. Fakat ber o andan itibaren tamamile senin oldum. Alevli bir nehrin içine banmış gibi vücudum yanıyordu. On üç ya- şındaydım. Henüz hislerimi tahil edemiyordum. Lâkin o günden iti- baren benliğimde kadınlığın uyandı- ğını hissettim. Yaramazdım, üstüme başıma dik- kat etmezdim. Birdenbire bütün hüy- larım değişti. Zarifleştim, okumak hevesine düştüm, Sınıfımın birincisi oldum. Çünkü yazdığın tekmil eser- leri okumak istiyorum, Dikiş öğrendim. Kendimi göster- mek için süslü süslü biuüzlar dikmeğe başladım. Bütün gün seni gözetliyordum. So- kak kapımızda bir delik vardı. Oradan merdiven başını ve kapıyı görüyor- dum. Boş saatlerimde ve ortada kim- se yokken oraya gözümü uydurur, belki geçersin, görürüm ümidile ba- kar, bakardım... Annem farkına ve- racak diye de ödüm kopardı. Artık hayatının her teferruatını bili- yardum. Bütün âdetlerini, elbiselerini, kravatlarını ezberlemiştim. Gelen misa- firlerini tanıyordum. Onları ikiye tasnif etmiştim: Hoşuma gidenler ve nefret ettiklerim, On üçten, on altı a kadar bir saalim'yoktur ki manen beraber ya- şamış olmıyalım. Ah o zamanlarne delilikler yapmamışımdır! Elini do- kundurduğun kapı tokmağını kaç defalar öptüm. Yere attığın sigara uçlarını, dudakların değdi diye sak- ladım. Akşamları bin bir bahaneyle sokağa fırlar, pençerelerin ışığına bakıp hangi odada oturduğunu tah- küçük ha- | min ederdim. Ara sıra seyahate giderdin. İşte o e gi gi | zamanlar aksiliğime hırçınlığıma pa- yan olmazdı. Sonraları sana merdi- vende rastladığım zaman, yanakları- mın kızardığını belli etmemek için başımı önüme iğer, denize atlıya- cakmış gibi, koşar, giderdim. Yorulacağını bilmesem saat saat, dakika dakika, sana mazini anlatabi- Mirim. Fakat bunlara ne hacet? Yal. nız şunu atiamıyacağım: Bir pazar günü sen seyahatteydin. Uşağın halı- Yarını silkmek için dışarı çıkarmıştı. Ben yaşadığın eve girmek, biraz daha sana yaklaşmak hevesile kıvranıyor- dum. İhtiyar adama yaklaştım: — İsterseniz size yardım edeyimi - dedim, Uşak hayretle yüzüme baktı. Fakat hüsnü niyetimi görünce kabul etti İçeriye girdim: “Yazı yazdığın ma- sayı, oturduğun koltuğu, nasıl derin bir muhabbetle, hürmetle seyrettim, Bir etajerin üstünde mavi kristal. den bir vazon vardı. Lâhzada gözle- rim bütün dekorunu kavradı ve bu an, bütün hayatımı doldurmağa kâfi geldi. O gün, çocukluk çağımın en mesud günüdür. ri, nda ye İn iyledi. O ge- j :m. Bir aralık yatağımdan fırladım. Kapına koştum. Sana yalvaracaktım: eni a)! Hizmetein olayım! Ya- nında oturayım! Uzaklaşmıyalım! di- yecektim, Çaldım, çaldım. Fakat kimse cevap vermedi. Her halde sok; ydın, Ev- de uşağın da yoktu. Bütün gece, ka- pımın arkasında gözetleme deliğinde seni bekledim. Hava soğuktu. Üşü- .— ' Nakleden: (Vâ - Nü) yordum, titriyordum. Donan ayakla- rımı biribirine çarparak hareket et- | tiriyordum. Ve orada bekledim, bekle- dim, bekledim... Saat iki miydi, üç müyüdü, bilmem, ansızın, ayak sesi işittim. Bütün ka- nım hareket etli ve donan vücudum slevler içinde yandı. Usullacık kapıyı açtım. Suna doğru koşmağa hazırlandı Evet, gelen | sendin, Fakat, sevgilim, yalnız değil- din. Tatlı bir kadın kahkahasile fışır- dıyan bir İpekli etek kulağıma çalın-*| dı. Ve sen bir kadınla beraber evin- den içeri girdin. O gece nasıl ölmedim, bilmem! Er- tesi sabah, annemle beraber köye ta- şındık. Uzaktan da hep seninle meşgul düm. İsminin her geçtiği gazeteyi satın alır, yazdığın her kitabı okur- dum. K Sonra annem evlendi, Üvey babam zengindi. Fakat ben inad edip onun parasile yaşamamak, hayatımı Kazan- mak için mutlaka çalışmak İstiyor- dum, Maamafih asıl gizli gayem, 56- nin semtinde oturmak, seni görmek- ti. Ne tehdid, ne rica, bu kararımın ününe geçemedi ve arzuma muvaffak Beni bir türlü tanıyamadı, tanıyamadı Şehre iner inmez ilk işim apartı- | manının önünden geçmek oldu. Ha | va kararmıştı. Odalarında lâmbalar yanıyordu. İşte o zaman, gene yaşa- dığımı anladım, Çünkü sana yaklaş- mıştım. Her akşam evinin önünden geçme ği âdet ettim. İşimden çıkar, dosdoğ- ru oraya gelir, pencerelerini seyreder- dim. Bütün emelim bir kerecik oisun sana rastlamak, seni görmek, uzak- tan gözlerimle senin güzel yüzünü öp- | mek! Bir akşam gene pencerelerine hay- ran hayran bakarken seni görmek emelime nal! oldum. Çünkü ani ola- rak yanımdan geçtin. Ve ben, gene, on üç yaşımda olduğu gibi kızardı- gımı hissettim, Gözlerimi önüme iğe- rek koşa koşa geçlim, gitim. Sonra bu çocukluğuma kızdım. Bir daha te- sadüf ettiğim zaman kaçmıyacak, sa- na bakacaktım. Ertesi akşam, gene gelip seni bek- ledim, O zamanlar beni unuttuğunu tahmin edemiyordum. Seninle o ka- dar meşguldüm ki senin de beni ha- tarlıyacağına katiyetle kanidim. Fakat ik! gün sonra karşılaşıp d2 gözlerin beni süzdüğü zaman üzerinde hiç # hatıra bırakmadığıma kanaat ge- | tirdim. Bana, on sekiz yaşındaki lğ- alettayin güzel bir kıza bakar gibi bakıyordum. Yanımdan geçtin ve yavaşladın. Bütün vücudüm titriyordu. Ben de İ Ve konuştun. Tatlı, neşeli sesinle ba- İ ben de gayri ihtiyari sana cevab ve- yavaşladım. Ve birdenbire, başımı | döndürmeden, arkama geldiğini h settim. Benimle Konuşacağını dım. Kalbim deliler gibi çarpıyordu. na hitab ettin. Fakat kim olduğumu bilmiyordun. Öyle güzel bahislere geçiverdin ki, riyordum. Sokakta bir müddet bera- | ber yürüdük. Sonra bana birlikte ye- | mek yemeği teklif ettin, Kabul ettim. «Olmax!> dememin imkânı var mıydı? Küçük bir lokantada k turduk. Hatırlamaszın, emi sehin için zincirleme hâdiselerin geli- şi güzel bir halkasından ibaretti, Fa- kat bu, benim için sonsuz bir sandetti Seni karşımda görmek, seninle konu- şabilmek! O günden dolayı işte 8: minnettarım... Saat epi ilerlemişti. Acele bi olup olmadığını sordun. — Vaktim var! - di Biraz tereddüdle tel — Evime gelir misiniz? Rahat ra- hat çene çalalım! - dedin. — Memnuniyetle! - diyerek derhal kabul ettim. Böyle nazlanmadan «Evet!s diyi- şimin seni hayrete düşürdüğünü ha- tırlıyorum. Üzüldün mü, sevindin mi, hâlâ bilmiyorum, Merakını uyandır- dığımı hissettim. Hem benimle konu- şuyor, hem beni tedkik ediyordun. Fakat ben kendimi tanıtıp sana sır- sa ebediyen rımı söylemek$, çılgın telâk meği ehven bulu- yorudum. Apartımanına çıktık, Ah, o mer- divenler... Ne his- li Bayii tumın en büyük gayesine erişmiş- İşte bu mer- senin- dum ve evine gi recektim. Bütün gece 0©- danda kaldım; ve sen, senden evvel hiç bir erkek ta- nımış olmadığımı anlamadın; çün- kü anlamaman için herşeyi yap- tu... Hayır, hayır! Bundan dolayı kâ- bahatli değilsin. Ben kendimi sana | verdim. Bu, benim için, en sahane, en mükemmel, en barikulâde bir | gece oldu. Sen uyuduktan sonra s€- | vinçle ağladım. Sabahleyin erkenden giderken be- ni sardın, öptün, yüzüme baktın, va» zonda duran çiçekleri göstererek: — Bir kaç tane vereyim mi? - din. Memnuniyetle aldım. Bunlar beyaz | güllerdi. Onları odama gidince, kaç kere, kaç kere öptüm! İki üç sefer daha görüştük, Her ayrılışımızda Üç dört gül alarak git- tim. Son defasında seyahate gidece- ğini ve bana postrestant mektup ya- zacağını söyledin. Üç ay müddetle hergün postaya giltiim. Fakat m p yoktu. sen kabahatli değilsin. Ben seni oldu- gun gibi seviyorum: Unutkan, far- fara, çapkın... Derken rar geldin. Penverelerin- de ışık gö dü. Fakat bir satır yazı yoktu. Bekledim, bekledim. Bir kere bile beni tekrar çağırmadın. Lai Çocuğum öldü. Bu çocuk Se de- yalımın o devresinde bana erkek temas etmedi. Niçin senelerden beri bu yavrunun mevcudiyetini senden gizlediğimi an- lamak mı istiyorsun? 1 söyliyebilirdim? Bana »anmazdın ki... İç geceyi ko- Jayca seninle geçiren 'bir kadının bu iddiası kadar saçma bi olabilir miydi? Benden şüphe € ık, inan- mıyan gözleri üzüme bakacaktın. Bu hakarete m almak isteme- dim, G , şekilde görü: lekelememek ş neme görünmedim. İki üç kırıntı #l- masımı sali son aylarımı geçi dim, Doğuracağım zaman beş param kalmamıştı. Umumi hastanede benim gibi bir çok bikes kadınlar ortasın- da, fıkarahık ve mezellet ii e çocu- gumu doğurdum.. Sonra teki yatımı ona vakfettim Artık gözüne hiç görünmedim. Fa kat elim para tutunca ilk işim sana her zaman bir demet beyaz gül yol- Jamak oldu. On bir senedenberi bu çi- çekleri kimin. 8ana yolladığını merak ? Sana gelen güllere en gülleri kime hediye et hiç hatırlamadın 11? Çocuğum büyüyordu. Tıpkı sana benziyordu. Çök güzel, çok zeki bir oğlandı. Seneler geçtikçe sana müsü- beheti artıyor ve ben onu daha çok seviyordum O, en şık giyinen, en fazla göze çar- pan çocuklardan biriydi. Refah ve saadet içinde büyüyordu. Dadıları, matmeazelleri vardı.. Bunu ona nasıl merak ediyorsun, temin ettim diye değil mi, sevgilim? Utanmadan işte itiraf ediyorum! Ken- dimi sattım. Alelâde bir 60) orospusu olma- dım. Fakat bir çok zengin adamlara metreslik ettim. İlk önce ben onları aradım, sonra onlar benim peşimi bi- rakmadı. Çünkü çok, çok güzeldim Beni tarıyan bütün erkekler bana bağla minnet b herkes, Sallığımdan dolayı bana kızıyor musun? Fıkaralık ortasında çocuğumu doğurduğum zaman parü- sızlığın ne feci olduğunu görmüştüm. Senin yavrunun öyle bir muhitte ye- tştiğini istemiyordum. Dostlarımın arasında kaç kişiler benimle evlenmek istedi. Fakat bir türlü olara hayatımı bağlamağa Tazı olamıyordum. o Hürriyetimi mu- hafaza etmek emelindeydim. Bir gün sana rasilarsam belki bana <Geli> dersin diye... Ve umduğum gibi, gene sana rast- ladım, Fakat sen beni gene tanıma- dın!... Hiç bir zaman hayatta sen beni tanımadım! Hakikaten, şekilce fevkalâde de- gişmiştim: Şimdi şık, zarif bir kadın olmuştum: Elmaslar içindeydim; et- rafımı bir çok erkekler sarıyordu... Bu şik kadının şahsında nasıl o eski utangaç, mahcub kızı seçebilecektin? Bir akşam bir bardaydık. Masam pek kalabalıktı; içiyorduk. Birdenbi- re sanki buz gibi birşey arkamdan | kaydı ve yanaklarım alev alev yandı. İrkildim. Yandaki masada sen oturu- yordun. Ve bana haris gözlerle bakı- yordun. Bütün vücüdüm titredi. Elimde tut- tuğum kadehi az kaldı yere firlata- taktım. Bakışın beni yakıyordu. Beni tanıdın da mı, yoksa alelğde bir ka- dın diye mi süzüyordun! Anlama- Şaşkınlığımı ki, benimle ko; olacaktın diğini, di- bir hareketle ân- temizledin ve gittin. Ben yerimde duramıyordum. Bir şey bahane ederek fırladım. Gardre- bun önünde beni bekliyordun, Görün- 4 yaklaşın, Fakat dım ki, ne komşu küçük © genç kızı hatırlamıştır Gene bu sefer de, yabancı bir kadına gibi yanıma #okuluyordun. Lâübali bir eda ile: — Bir gün, bir saatinizide bana vakfelmez misiniz? - dedin (Devamı 13 üncü sahifede) derhal *